24 Mart 2019 Pazar

2018’de dünyada ses getiren ama Türkiye’de kıyıda köşede kalan kitaplar - MERT TANAYDIN / DİKEN

Ülkeler birbiriyle entegre oluyor, yayın piyasaları da öyle. Başka diyarlarda yayımlanan kitapları uzaktan bile takip edip cihazlar ya da kargoyla teslim eden satış kanalları vasıtasıyla parmaklarımızın ucuna getirtebiliyoruz, maliyetini karşıladığımız sürece. 
Ama yine de başka diyarlarda yazılan kitapların kendi mahallelerimizdeki kitabevlerinde ister orijinal dilindeki baskısını istersek de çevirisini bulabilmek, sadece bir lüks olarak algılanmamalı, bugünün küresel koşullarında yaşayan insanlar olarak bir standart haline gelmeli. 
Ne yazık ki ülkenin başka ülkelerle entegrasyonuna durmadan sekte vuran idari ve siyasi darboğazlar nedeniyle, okurlar bolluğa kavuşamıyor, 21’inci yüzyılın ilk çeyreğinde garip zorluklar ve yokluklarla gereksiz yere sınanıyor.
Dünyanın farklı yörelerinde yaşayanların yazıp yayımlattıkları kitaplara merak duyarken aynı zamanda pek de rahat dünyada dolaşamayacak ya da merak edilen metinlerin dillerini okuyup anlayamayacak durumdaysak işimiz iyice güçleşiyor. Normal şartlarda her geçen gün çok daha iyi işleyen, teknolojiden olabildiğine yararlanan, genişleyip büyüyen yayın piyasasında merak ettiğimiz kitapların nitelikli çevirmenler tarafından çevrilip kolaylıkla bulunabilir baskılarına ulaşabilmemiz büyük olasılıktı. 

Yıllarca Javier Marías, Julian Barnes gibi yazarları bu şekilde okumuştuk. Zor yapıtları bile bizim için kolaylaştıran çevirmenler ve yayınevi emekçileri hummalı çalışmalarıyla bize bu kitapları ulaştırıyordu. Yayınevlerinin her yerden kitaba daha fazla yatırım yapması mümkündü. Ama gün geldi bir garip darboğaza düştük, herkes birbirini sıkıştırmaya başladı ve bir zamanlar alışık olduğumuz ritimleriyle kitapları basılan bu yazarlara bile ulaşamaz olduk.
Bakalım Marías’ın ‘Berta Isla’sı ya da Julian Barnes’ın ‘The Only Story’si veya hatta Ian McEwan’ın alternatif Thatcher Londra’sı gerçekliğinde geçen yepyeni kitabı  ‘Machines Like Me’si ne zaman dilimize ulaşacak. Bu seçtiğim yazarlar az biraz meşakkatli ama farklı oranlarda yayınevlerimiz, çevirmenleri ve okurları tarafından sevilen isimler. 
Bir de henüz dilimize hiç aktarılmamış ya da henüz daha kıyıda kalmış ama kendi diyarlarında 2018’in ve 2019’un ses getirmiş yazarların yapıtları var: Henüz 2015’te Man Booker ödülü kazanmış ‘A Brief History of Seven Killings’i dilimize aktarılmamışken yılın en heyecan uyandıran kitabını çıkaran Marlon James’inki mesela: ‘Black Leopard Red Wolf’romanıyla Afrika mitolojisine yaslanan bir fantastik üçlemeye girişmiş, Batı toplumlarındaki gittikçe yeni mevziler kazanan siyahların James Baldwin ya da Toni Morrison talimli modern edebiyatını umulmadık boyutlara çeken yepyeni bir kuşağın öncülerinden olarak. 
Ya da ikinci romanı ‘Half-Blood Blues’la Nazi Almanyası’nda bir siyah müzisyenin hikâyesini anlattığında oldukça dikkat çeken Esi Edugyan‘ın üçüncü romanı ve pek çok ödüle aday olan ‘Washington Black’i: Kanadalı yazar bu sefer kölelik koşullarından başlayarak dünyayı dolaşan ve maceradan maceraya koşan müthiş bir karakteri bizimle tanıştırıyor. 
Veya bizde yayımlanan iki romanı bulunan, özellikle ‘Yeraltı Demiryolu’ile çok ilgi çekmiş Pulitzer Ödüllü Colson Whitehead’in haziran ayında yayımlanacak ayrımcılıkla dolu Amerikan tarihinde siyahlar açısından Jim Crow dönemi olarak adlandırılan 1960’ları ele aldığı yeni romanı ‘The Nickel Boys’u bakalım bize ne zaman gelecek.
Kimi zaman yayıncılarımız yine de tüm zorlukları aşarak bize en son yapıtları ulaştırabiliyor: Geçen senenin New York Times listelerinde neon ışıklarla parlayan yapıtlarından Lisa Halliday’in Begüm Kovulmaz çevirisiyle Domingo’dan yayımlanan ‘Asimetri’ romanı mesela: Biri Philip Roth kılıklı Amerikalı yaşlı yazarla genç bir yayıncı kadının ilişkisini detaylıca kurgulayan, ötekisiyse bana Tom McCarthy’in ‘Saten Adası’nı, Arnon Grunberg’in ‘Hastalıksız Adamı’nı veya Dave Eggers’in romanlarını anımsatan iki ilginç boyutlu öyküden mürekkep romanını bu kadar hızlı beklemiyordum. 
Dünya çapında ses getirmeye başlayan Laïle Slimani’nin ‘Hoş Nağme’si de sessiz sedasız Aylin Yengin çevirisiyle Kırmızı Kedi’den, ‘Gulyabani’nin Bahçesi’ ise Deniz Kureta çevirisiyle Ayrıntı’dan yayımlandı mesela. Usta yazar Michael Ondaatje’nin II. Dünya Savaşı üzerine kurguladığı son romanı ‘Savaş Işığı’ da İlknur Özdemir çevirisiyle, son dönemin Alfa Kitap’tan çok çabuk yayımlanan yapıtlarından biri oldu. Bir başkası da yakında Can Yayınları’ndan yine Begüm Kovulmaz çevirisiyle yayımlanacak olan, son dönemin popüler türlerinden feminist distopyaya dahil edilen Sophie Mackintosh’un ilk romanı, birkaç ödüle aday olmuş ‘Su Kürü’ olacak.
Ama kimi zaman da yazarı ne kadar popüler olursa olsun bazı isimlerin dilimize aktarılmasında kesintiler, aksamalar, eksiklikler oluveriyor: Michel Houellebecq’in talihsiz romanı ‘Soumission’un dilimize aktarılmaması biraz anlaşılır, ama bu aralar Fransa’nın en popüler romanlarından biri haline gelen ‘Sérotonine’ini yayımlasalar ya. 
Zamanında André Aciman’ın ‘Adınla Çağır Beni’si pek de ruhumuz duymadan dilimize aktarılmıştı da sonradan filmi popülerleşince kitabı da kolay bulup okuyabilmiştik, peki ya Alan Hollinghurst’ün romanlarını ve özellikle son kitabı ‘The Sparsholt Affair’i hevesle çevirten bir yayınevi çıkacak mı (ya da YKY devam edecek mi)? 
Geçen sene aramızdan ayrılan Denis Johnson’ı ciddiye alıp hem önceden yayımlanmış yapıtlarını hem de yayımlanmamışları yayımlamaya başlayacak bir yayıncı olabilecek mi? Margaret Atwood’un ‘TheTestaments’i ya da Karl Ove Knausgaard’ın ‘Kavgam’ının son cildi açısından gönlüm rahat da, İngiltere’nin yeni popüler romancısı Sarah Perry’nin ‘The Essex Serpent’i sonrasında yazdığı ve adeta Walter Benjamin’in ‘Tarih Meleği’ gibi tarihin meşum noktalarından geçen ‘Melmoth’unu çevirtebilecek mi yayıncılarımız? 
Çok başarılı tarihi romanlarına rağmen nedense az sayıda okuru kazanabilmiş Andrew Miller’ın ‘Now We Shall Be Entirely Free’si ya da dört romanı da Everest’ten yayımlanmış, Kolombiyalı Don DeLillo olarak görülen Juan Gabriel Vásquez’in ‘La forma de las ruinas’ı bakalım ne zaman gelecek.

Zaten fazlasıyla kitap yayımlanıyor, bunlar da biraz geç geliversin denebilir ama biz okurlar hem gurmeyizdir hem obur, her ne olursa olsun iyi kitapların bol ve elimizin altında kolay bulunabilir olmasını isteriz. Bizi mutlu edeni severiz.
MERT TANAYDIN / DİKEN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder