24 Mart 2019 Pazar

Düşman doğruyu söyler, dost aldatırken... - Mine G. Kırıkkanat

Avustralya ve Yeni Zelanda’nın ortak ordu gücü ANZAC, savaş planında öngörülenin tam tersine, kayalık bir kıyıya çıkarma yapmıştı. Kıyı şeridi ne planda görüldüğü gibi düz, ne de yeterince genişti. Çıkarma kargaşa içinde sürerken, genç general Kemal Paşa komutasındaki Türk topçuları, karayaçıkan bölüklere göz açtırmıyordu. Kemal Paşa, ANZAC’ları tamamen durdurmayı başardı. Britanya askerleri ise tepelerde pıtrak gibi açılan düşman mevzilerinin ateşi altında, bulundukları yere çakılmışlardı. 

Sekiz ay süren bir çilenin ve yüz bini aşkın askerin ölümü sonunda, yenilgi artık kaçınılmaz görünüyordu. Britanya ve Fransa hükümetleri, donanmaya destek göndermeyi kesti. Aralık ortasında geri çekilme başladı. İtilaf güçlerinin Çanakkale seferindeki tek başarılı operasyonu, bölüklerin geceler boyu süren tahliyesi oldu. 

Türklerin gücü küçümsenmişti; Mustafa Kemal Türk ulusunun simgesi oldu.
Türk ordularının bozguna uğrayacağını ‘büyük rahatlıkla’ öngören Winston Churchill ise kararan armalarını yeniden parlatmak için İkinci Dünya Savaşı’nı beklemek zorunda kalacaktı.* 

* Gazeteci Laurent Legrand’ın Fransız Le Point dergisinde yayımlanan 18 Mart 2019 tarihli ve Çanakkale Muharebesi: Osmanlı tuzağı başlıklı makalesinden alıntıdır.

***

Osmanlı’nın direniş gücünü hafife alan İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener’in “Marmara’da deniz sefası” nüktesiyle çıkılan Gelibolu Seferi, İtilaf Devletleri’nin Birinci Dünya Savaşı’nda uğradığı en dehşetengiz yenilgi oldu. 

Osmanlı, donanmanın büyüklüğünden deniz saldırısını bir kara harekâtının izleyeceğini anlamıştı. Gelibolu’da Türk ordularına komuta eden genç albay (müstakbel Atatürk) Mustafa Kemal, askerini ve planlarını kara saldırısına görehazırladı. 

İtilaf donanmasına komuta eden General Hamilton’un Londra’ya gönderdiği raporlarda, ancak Temmuz ayından sonra daha gerçekçi bir durum değerlendirmesi görüldü. Hamilton, bunlardan birinde, “Yunanlıların Truva’yı fethetmek için 10 yıl uğraşmış olmalarına artık şaşırmıyorum” diyordu. 

Çanakkale’de Batı istilasını durduran Osmanlı orduları, yeni Türkiye’nin Ata’sı Mustafa Kemal’in örnek oluşturduğu bir kahramanlık gösterdiler. 

Büyük Britanya’da, Çanakkale’nin yol açtığı insani felaket için 1916’da soruşturma komisyonu kuruldu. Ağır yenilginin başlıca sorumlusu olarak Churchill’in devlet katındaki tüm görevlerine son verildi ve siyasal kariyeri İkinci Dünya Savaşı’na kadar karanlığa gömüldü.* 

* Prof. Dr. Bruno Cabanes’in (Ohio State University/Çağdaş Savaşlar Tarihi öğretim üyesi) 2009’da yayımladığı Çanakkale: Travma başlıklı makalesinden alıntıdır.

***

Batı medyaları, her yıldönümünde Çanakkale Savaşı’na ilişkin belgesel ve makaleler yayımlar. Uğradıkları yenilgiyi elbette kendi açılarından, yani itilaf devletleri cephesinden irdelerler. Ama hepsi, “düşman” Türk askerinin kahramanlık hakkını teslim eder ve istisnasız hepsi için Çanakkale’nin birincil derecede muzaffer komutanı Mustafa Kemal’dir. Yenik General Hamilton’un arşivli raporuna bakılırsa, Mustafa Kemal’in komutasındaki Türk askeri Çanakkale’de gerçekten Truva’nın öcünü almıştır! 

Batı medyalarında Çanakkale hakkında yapılan tek hata, bazı gazetecilerin yukardaki alıntıda gördüğünüz gibi savaş sırasında yarbaylıktan albaylığa terfi eden Mustafa Kemal’i, sonrasında aldığı Paşa unvanıyla anmasıdır, o kadar... Bu yanılgı dışında yazılan her şey, savaşın her iki cephesi için de doğrudur. 

Çünkü yalan üstüne kurulan tarih, bilim değildir.
Yalan üzerine kurulan devlet, baki değildir.
Yalan üzerine kurulan ekonomi, yolsuzluktan ibarettir.
Politikacıların su içercesine yalan söyledikleri ülkede, yalan dinleye dinleye yalan söylemeye alışan halkın hiçbir doğruya hakkı kalmaz!

***

Türkiye’de sözde muhafazakâr, özde yoz bir toplum kesiti, bu ülkeyi hepimizin yurdu yapan ortak değerlerin birincisi, tarihimizi çarpıtarak; Mustafa Kemal Atatürk’ü Çanakkale zaferinden silmeye çalışıyor. 

Bir zamanlar savaştığımız düşmanlar doğruyu söylerken, dostumuz olması gereken yurttaşlarımız yalan söylüyor! 

Sahte muhafazakârlar, ülkenin “muhafaza” edilmesi gereken tüm maddi varlıklarına ve manevi değerlerine ihanet içindeler! 

Dünyada, düşmanın saygı duyduğu ulusal kahramanına küfreden hainler, sadece Türkiye’den çıkıyor... 

Bu hainler, düşmanın yapamadığını başarmak; savaşarak koruduğumuz vatanı ona buna satarak, ortak değerlerimizi yıkarak, Türkiye’yi yok etmek üzereler. 

Ortak geçmişimizi yıkan hainlerle, elbette ortak bir gelecek de kurmak mümkün değil.
Bölündük. 
Onlar bize, biz onlara düşmanız. 
Düşman artık içimizde.
Ama yine yeneriz. Düşman kim olursa olsun, eninde sonunda yeneriz.

Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder