Son günlerde teknolojinin de bulaştığı çok trajik iki olay içinde yaşadığımız düzenin yapısı ve geleceğine ilişkin önemli ipuçları sundu.
Kısa bir süre içinde Boeing 737 tipi yolcu uçakları yapım hatası nedeniyle kalkıştan hemen sonra düştüler, çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Geçen Ekim ayı içinde Endonezya’da Lion Air’e ait uçak düşmeden önce pilot köşkünde yaşananlar çözüldü ve basına çok yeni yansıdı.
189 yolcusuyla havalanan uçakta pilotlar bir anormallik fark ederler, uçağın burnu otomatik olarak aşağıya doğrulmaktadır. Ne yapsalar düzelmez, giderek daralan zaman içinde uçağın el kitabını açıp sorunun kaynağını ararlar.
Çözümü bulamazlar.
İkinci olay ise, en az ilki kadar hüzün ve acı verici.
Yeni Zelanda’da biliyorsunuz, katil camiye yaptığı baskını ve insanları katledişini canlı olarak sosyal medyadan yayınladı. Bu yayını daha sonra şu veya bu nedenle siyasi amaçla kullananların çirkinliği bir yana ama neden o anda canlı yayının kesilmediği çok tartışıldı.
Şimdi bu yayına vesile olan uluslararası sosyal medya şirketleri bir açıklama getiriyorlar. Bu tip yayınlanmaması gereken durumlar için bir yapay zekâ algoritması geliştirilmiş, bu devredeymiş ama bir sakınca görmemiş, yani durumu anlamamış.
Ama yapay zekâ ne yapsın, ortamda paylaşılan o kadar çok bilgisayar oyunu var ki, insanların birbirini öldürdüğü, tek tek avlayarak katliam yaptığı. Bu kadar çok sanal düzeyde üretilen insanlık dışı şiddet içeren bilgi akışı içinde bir insan da yanılabilirdi.
Bu iki trajik olay dünyanın nereye gittiğini kavramamıza yardımcı oluyor.
Dünyanın son 250 yılına damgasını vuran kapitalist düzen burnu düzeltilemeyen ve çakılmak üzere aşağı doğru giden bir uçağa benziyor.
Önümüzdeki dönemde açığa çıkacak iktisadi çöküşün ön belirtilerini değil sadece düzenin bütününün bir çöküş içinde olduğunu fark etmek gerekiyor. Emperyalist devletler arasında rekabet görülmedik bir düşmanlık seviyesine ulaştı.
Birbirlerini alt etmek için her şeyi göze almış gözüküyorlar.
Düzen bir yandan her türlü şiddet ve gericilik içinde bir sürü akıl hastasını üretiyor. Ancak önce İran ve Keşmir’de, sonra Yeni Zellanda’da, Belucistan’da, Hollanda ve İngiltere’de arka arkaya gelen her iki taraftan radikal dinci-ırkçı militanların saldırıları tesadüf gibi durmuyor. Özellikle ABD, Pasifikten başlayıp Orta Asya’ya ve Avrupa’ya kadar uzanan bu geniş coğrafyaya müdahale etmesine olanak veren din ve ırk temelli bir kargaşa yaratmaya çalıyor olabilir.
Böyle bir düzenin burnunu yukarı çevirmek bir yerden sonra düzeni yönetenlerin becerebileceği bir şey değildir. İstedikleri kadar el kitaplarına baksınlar. İsterse pilot köşkünde düzenin yönetimine ilişkin el kitapları olsun, faydası yok.
Bazen çöküş esnasında Kapital’e bile başvurdukları oluyor. Ama Kapital neden çöktüklerini söylüyor onlara, nasıl düzeni toparlayacaklarını değil!
Ve bu düzenin içinde ister yapay zekâyla, ister kendi zekânızla, iyisini seçemezsiniz. Düzenin kötülerin içinde iyisini sunma şansı tükenmiştir artık.
Obama daha mı iyiydi Trump’tan? Libya ve Suriye’de işlenen cinayetlerin sorumlusu olarak anılıyor.
Brezilya’da önceki iki devlet başkanı yolsuzluk suçlamasından tutuklu bulunuyor. Hadi Lula bir hukuk darbesine uğradı, onun yerine seçilen Temer geçen gün yolsuzluktan tutuklanmış. Ve şimdiki, başkan gerçek bir halk düşmanı olarak ABD’ye ayağını basar basmaz CIA’yı ziyaret etmiş.
Bolsonaro, Trump, Netanyahu, Macron, Orban, Modi…
Siz tamamlayın.
Türkiye yerel seçimlere gidiyor. Hatırlatmak görevimiz olsun, bu düzenin içinde daha iyisini seçme şansı kalmamıştır.
Yapılaması gereken şey emekçi sınıfların örgütlülüğüdür, bir gelecek hayaline, bir programa sahip olmasıdır. Emekçi sınıfların kendi programlarını gerçekleştirmek için bir siyasi merkezlerinin olması, bu merkezle çok yönlü bir güven ilişkisi geliştirmesidir.
Bir hafta sonra yapılacak seçimlerin buna hizmet etmesi dileğiyle…
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder