8 Nisan 2019 Pazartesi

31 Mart'ın perde arkası (III-IV) - Mehmet Faraç

(III)

CHP Nasıl kazandı?
Yukarıdaki sorunun yanıtı çok nettir aslında, iktidarları koşullar, zaferleri halklar yaratır...

AKP'nin güç zehirlenmesiyle iktidarda, rakiplerinin de "hezimet" ve ondan kaynaklanan yılgınlık nedeniyle muhalefette yorulduğu bir ülkede, toplum bir "çıkış" aramak zorundaydı... AKP'ye yönelik tepkiler işte o çıkışa yönelmeyi hızlanırdı...

Çünkü yalnızca AKP'nin 2002'de iktidara gelmesiyle başlayan ve toplumu bağnazlık nedeniyle dinden soğutan, gençlerin ise umudunu tüketen rantiyeci-sömürü düzeni yormadı Türkiye'yi...

Ondan önce; AKP'yi var eden Milli Görüş zihniyetinin, solun gafleti yüzünden 1994'ten itibaren İstanbul ve Ankarayı ele geçirmesi, Anadolu'da güç kazanması da ne yazık ki sosyo-politik açıdan Türkiye'ye karanlık bir kıskaçta çırpınmaya zorladı...

İşte yurt genelinde bu kaos yaşanırken, CHP ve muhalefet partilerine AKP'nin iktidarda olduğu 17 yıllık sürede yöneltilen en büyük eleştiri de "seçenek" sıkıntısıydı...

Örgüt yapısının yenilgi yılgınlığı nedeniyle erozyona uğraması, toplumun yeterince kucaklanmaması ve kırsal kesimlerle varoşlara ulaşılmaması CHP için bir çıkmaz olarak büyümüştü...

CHP'nin, İzmir'in yanısıra İstanbul'un bazı bölgeleri ile sahil kentlerine sıkışması da ana muhalefeti toplumun önemli bir kesiminden koparmıştı...

İşte böylesi bir darboğazda; iktidarın son yıllarda yolaçtığı sosyo ekonomik sarsıntılar muhalefetin yükselen enerjisiyle birleşince, ortaya 31 Mart'ın sarsıcı sonucu çıktı... Peki, nasıl yaşandı bu zafer havası?..

Çöküşe götüren dip dalgası...
31 Mart sonuçlarında; AKP'nin büyük kentlerde darbe alması, CHP'nin ise yükselişe geçmesi aslında çift taraflı bir paradoksu da gündeme getirdi...

CHP ve İYİ Parti'nin baskısı altında yıpranan iktidar, en çok da hırçın politikalarla ve ezici ekonomik baskıların dayattığı dip dalgasıyla kendini vurdu...

Sonunda; yolsuzluk- yoksulluk- enflasyon gericilik- bağnazlık siyasetinin, sert ve tehditkar politik söylemlerle buluşmasıyla yaşanan tepki nedeniyle toplumdan çok ciddi bir uyarı aldı AKP...

İşte 25 yıllık tepkiden de kaynaklanan bu yıkıcı uyarıda CHP'nin yarattığı katkıya dikkat çekmek gerekiyor; Son 17 yıldaki seçimlerde sürekli yenilgiye uğrayan CHP, ülkedeki sosyo-politik dayatmacılığın yarattığı erozyonun yalnızca AKP'yi değil, kendisini de ciddi biçimde yıpratmaya başladığını gördü...

Bu yıpranmışlık, umutsuzluğa kapılan milyonlarca insanı da ne yazık ki sandıktan uzak tuttu, CHP sarsılmaya başladı...

Yalnızca kemikleşmiş CHP oylarıyla iktidara yürüyemeyeceğini gören CHP, son dönemde iki taraflı bir açılıma da zorladı kendini...

Bu açılımın bir kanadında; merkezdeki seçmeni çekmek için "Millet İttifakı" adı altında, İYİ Parti ve aslında Milli Görüş'ün kemikleşmiş tabanını kapsayan Saadet Partisi ile saf tutmak zorunda kaldı CHP...

Geçen yıl başlayan bu ittifak, CHP'yi hor gören ve din sömürüsünün de baskısıyla öteleyen kesimler üzerinde olumlu etki yaptı, sonrası için umuda işaret etti...

Kaftancıoğlu, ittifak ve zafer...
24 Haziran'da toplumun beklentilerinde hayal kırıklığı yaratan seçim sonuçları Kemal Kılıçdaroğlu yönetimini kamçıladı ve çift taraflı açılımın ikinci kanadı da devreye sokuldu...

İşte bu kanatta, lideri cezaevine atılmış, örgütleri operasyonlarla dağıtılmış HDP'nin siyasal çemberinde - aynı zamanda çok büyük bölümü cumhuriyetle de çatışmaktan kaçınan- Kürt yurttaşlar vardı...

AKP'nin 31 Mart öncesi "HDP ile ittifak" diyerek CHP, İYİ Parti ve Saadet'e saldırması iktidara puan kazandırmak yerine, özellikle Batı kesimlerinde ciddi oy kaybettirirken, CHP bu taarruzdan da yararlandı...

Her ne kadar şiddet yorgunu olan kitleler Doğu'nun önemli kentlerinde AKP'yi tercih etse de, Kürt yurttaşlar İstanbul başta olmak üzere, Ege, Akdeniz, Marmara ve Ankara gibi bölgelerde, farklı bir stratejiyle iktidara cephe aldı...

Doğulu seçmen en çok da Erdoğan'a yönelik öfkeleri nedeniyle ittifak adaylarını destekleyerek, hem CHP üzerinden imaj yenilediler hem de HDP'yi kıskaçta tutan iktidara ders vermek istediler...

Gelelim "CHP nasıl kazandı" sorusunun diğer yanıtlarına...

Son 17 yıldaki yenilgiler nedeniyle ciddi bir yılgınlığa düşen CHP örgütleri, ittifakın da etkisiyle silkelenerek kendine geldi...

CHP örgütleri, enflasyon, zamlar ve yoksulluğun artmasıyla iyice yıpranan bir iktidara karşı toplumda gelişen tepkiyi sandığa yöneltmek için çırpındı...
CHP'nin özellikle Ege, Akdeniz, Karadeniz ve Trakya'daki örgütleri bu kez daha donanımlı çalışırken, hiç kuşkusuz en büyük devinim Canan Kaftancıoğlu başkanlığındaki CHP İstanbul örgütünde kendini gösterdi...

Geçmişte, bazen yurt genelindeki sandıkların binlercesinde görevli bulamayan CHP, bu kez Ankara'da olduğu gibi İstanbul'da da sandık kontrolünün sağlanmasında organize oldu, gösterilen dirençle Anadolu örgütlerine de moral verdi…

CHP örgütü; milletvekillerinin "nöbet"inde, seçimin meydanda değil sandıkta kazanılabileceğinin bilinciyle sürece hakim oldu ve hem ilçelerdeki başkanlık sayısını arttırdı hem de İstanbul'un anahtarına kavuştu.

Evet; meselenin özetine gelince... Kılıçdaroğlu'nun Kürt yurttaşları çekmesi, merkez sağı "ittifak" çatısı altında bir arada tutması ve de Erdoğan'ın liderlik enstrümanını sarsan Ekrem İmamoğlu'nu sahaya sürmesi İstanbul başta olmak üzere CHP'nin yurt genelindeki örgütlerini zafere zorladı...

İYİ Parti'nin yoğun desteğiyle, CHP'nin tüm örgütlerinin belki de ilk kez umutla çabalaması, zaten sosyo-ekonomik bunalımlarla erozyon yaşayan ve dip dalgasının hedefi olan AKP'deki çöküntüyü zafere dönüştürdü...


(IV)

İmamoğlu nasıl kazandı?..
Dün bu köşede, "iktidarları koşullar, zaferleri halklar yaratır" demiştik ya, işte bu iki gerçeği yan yana getirdiğimizde ortaya zaten bir lider de çıkmış oluyor...

Evet; AKP'nin son 17 yıldır iktidarda kalmasının etkili bir "seçenek" sıkıntısından kaynaklandığını herkes biliyor...

Son dönem muhalefet liderleri iktidarla mücadele etmek için çırpındı ama genel seçimlerde ayakta kalınmasına karşın, AKP'yi var eden "yerel" seçimlerle ilgili sarsıcı bir proje uygulanamadı...

Milli Görüş'ün etkili olduğu 1994'ten ve AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana Türkiye'yi kıskaçta tutan sosyo-politik karanlığa karşı muhalefet zaman zaman etkili olsa da, sürekli yenilgi yaşanmasının başka gerekçeleri de vardı;
Koşullar yeterince olgunlaşmamış ve halk da AKP'ye karşı yeterince bilinçlenmemişti... Ve tabii ki, siyaset yeni ittifaklarla-açılımlarla ayakta kalabilme gerçeğini de henüz keşfetmemişti...

AKP'nin baştan itibaren kuşatılacağı yerin "İstanbul" olduğu yaşamsal bir gerçekken ve mücadele İstanbul'dan başlatılırken,  Erdoğan'ın kullandığı sosyo-politik enstrümanları elinden alabilecek bir figür ortaya çıkartılmalıydı...

Koşulların olgunlaşması ve halkın tepkisinin artmasıyla uygun hale gelen zeminde yürüyecek, sosyo-kültürel ve sosyo-politik gerçeklere uygun bir figür olmalıydı bu...

İstanbul gibi koca bir kentin demografik yapısına uygun olacak ve sert politik söylemlerle siyasi kavgalardan nefes alamaz hale gelen kitlelere yumuşak-kucaklayıcı bir yaklaşım gösterecek bir isim de olmalıydı o seçenek...

İstanbul'a en uzak ilçelerden birinin belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu, siyasetteki koşusunun İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne uzanacağının farkında mıydı bilmiyoruz ama onun hiç beklenmedik bir anda sahaya sürülmesi sıradan bir strateji olmamalıydı...

Çünkü İmamoğlu'nun 31 Mart'ta yarattığı enerji; CHP'nin, İstanbul'un uzak ilçelerinden birinde önemli bir potansiyelin üzerinde uzun süredir çalıştığının da işaretlerini veriyor...

Ülkeye yayılan İstanbul enerjisi...
CHP İstanbul'da ipi nasıl göğüsledi, AKP'yi kıl payı da olsa nasıl alt etti ve toplumda nasıl bir enerji yarattı, bunun gerekçelerini dünkü yazımızda anlatmıştık...

İYİ Parti desteğinden Doğulu seçmenin oylarına ve CHP örgütleriyle halkın en az yarısının çabaları İstanbul'daki başarının önemli etkenleriydi...

Konu Ekrem "İmamoğlu nasıl kazandı" sorusunun yanıtını aramak olduğu için, "ittifak" gerçekleriyle siyaset stratejilerinin toplumun bütün kesimlerini kucaklayan bir güç yaratmasını bir tarafa bırakarak, Beylikdüzü'nden İBB'ye uzanan bir siyasal figürle ilgili saptamalara dikkat çekelim...

CHP- İYİ Parti ittifakının 31 Mart seçimlerinde başarı göstermesi, Ege, Akdeniz, Trakya ve önemli kentlerde ipi göğüslemesi, en çok da AKP'yi ayakta tutan İstanbul ve Ankara gibi kentleri kazanmasının ardında, toplumun iktidara karşı büyüyen ciddi refleksi elbette yadsınamaz...

AKP'nin sert siyaseti, baskı politikası ve insanları sefalete sürükleyen ekonomik çıkmazları ülkenin gidişatını vahamet çizgisine çekince, toplumdan ciddi bir uyarı geldi iktidara...

Cumhuriyetle kavga etmeyen, Atatürk'e karşı durmayan ancak muhafazakar çizgisini koruyan kitleler de, AKP'nin pervasızlığının durdurulmasında ciddi bir destek sağladı...

İşte bu sırada, Atatürkçüler, dindarlar, farklı farklı etnik kökenden gelen insanlar, "sağ"da-"sol"da değişik ideolojik çizgilerde duranlar, koşullar ve tepkilerin birleştiği bir noktada ılımlı duruşuyla Ekrem İmamoğlu üzerinden bir ders vermek istedi AKP'ye...

Çünkü Erdoğan'ın bütün siyasal enstrümanlarını elinden alabilecek bir figür ortaya çıkarmıştı CHP... Sosyal ilişkileriyle, bireysel tavırlarıyla, birleştirici söylemleriyle, kucaklayıcı eylemleriyle ve hatta soyadıyla bile insanlara sıcak gelen bir portre çizdi İmamoğlu...

Doğulusu-Batılısı, iktidarın frenlenmesi, sosyo-politik çıkmazdan kurtulması ve İstanbul'un 25 yıl sonra bir başka vizyonla yönetilmesi konusunda hemfikir olunca, halkın siyasetten nefret etmeye başladığı bir dönemde sahaya sürülen İmamoğlu, sadece İstanbul'da değil, yarattığı enerji ile Türkiye genelinde de bir umut yaratmış oldu...

Beylikdüzü'nden İBB'ye zafer...
Evet; Kemal Kılıçdaroğlu'nun şaşırtıcı bir stratejiyle siyaset sahasına sürdüğü İmamoğlu'nun Milli Görüş'ün kalesini 25 yıl sonra sarsması yalnızca "Millet İttifakı"nın çabasıyla bir "zafer" havası yaratmadı, din sömürüsü ve rant çarkının kısır hale getirdiği siyasi arenaya yeni bir "nefes" de kazandırdı..
.
İşte "Güneyhan Rüzgar" imzasıyla gelen aşağıdaki okur saptamaları da, halkın İmamoğlu ile ilgili ortak düşüncesini yansıtması açısından dikkat çekici;
"Şunu artık anlıyoruz, toplumumuz yüksek perdeden, ben bilirim havasında gezen, öğretici edasıyla seslenen politikacı istemiyor... Erdoğan da yolun başında keskin değildi... Bu yüzden cumhuriyet duyarlılığı yüksek merkez sağ seçmenin ve sosyal demokrat kitlenin önyargılarını kırdı, kendisine oy verir duruma getirdi. Şimdi aynı yöntemi İmamoğlu kullanıyor. İmamoğlu keskin değil, kucaklayıcı, herkesle iletişim kurabiliyor, dini değerler konusunda duyarlı kesimlerin önyargılarını kırabiliyor. Erdoğan'ı asıl kızdıran kendi silahıyla vurulmak!.. Erdoğan, CHP'de hiçbir zaman karşılık bulmadı. Çünkü geçmişteki keskinliğini CHP'liler hiç unutmadı. Ancak İmamoğlu'nun belleklere kazınan keskin söylemi, AKP'ye ağır sözlerle saldıran konuşmaları yok. Bu durum toplumun vicdanında takdir topluyor. İmamoğlu, bizim insanımızın barıştırıcı, birleştirici, kendine güvenen lider özlemine yanıt veriyor... İmamoğlu, bunları 2.5 ayda yaptı. Demek ki, bir aylık zamanı daha olsaydı yüzde 55'i zorlayacaktı."

Mehmet Faraç / YENİÇAĞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder