29 Nisan 2019 Pazartesi

Yeni teyyare meydanının muhteşem sefaleti - Özdemir İnce

Hayatım boyunca önemli insanları tanımak merakım hiç olmadı. Tanımaktan da kaçındım. TRT Türkiye Televizyonları Program ve Yayın Planlama Müdürü idim; yapım ve yayınların kaynak ve beynini yönetiyordum. Hiçbir bakanı, milletvekilini, holding CEO’larını tanımazdım. Hürriyet’te yazmaya başladıktan 10 yıl sonra patron Aydın Doğan’la tanıştım.
***

Başyüce’nin medar-ı iftiharı yeni teyyare meydanının muhteşem sefaleti üzerine yazacaktım. Beni hayatımda en çok hayal kırıklığına uğratan Ertuğrul Özkök’ün yazısından (Hürriyet, 26.4.2019), son bir ay içinde tanık olduğum muhteşem sefalet ve rezaletin sorumlularından birinin adını öğrendim: TAV Havalimanları Holding’in CEO’su Sani Şener imiş. 

Şimdilik, bu teyyare meydanının mimari ilkelliğini, dekorasyon, döşeme ve süsleme özentisini, “lounge”unun muhteşem görmemişliğini bir yana bırakıyorum. İşletme kalitesi bakımından dünyada şimdiye kadar yolculuk ettiğim en berbat teyyare meydanı.

***

10 Nisan 2019 günü TK1825 uçuşuyla, puanla beleşine alınmış “Biznız klas” biletiyle Paris’e gidiyoruz. Kapı önünde valizler için bir araba bulduk kolayca. Bilet ve tartı yerine kadar hizmet etti ve 50 liramızı çarptı. Ocak ayında bilet alırken yer rezervasyonumuz yapılmıştı ama uçak değiştiği için iptal edilmiş. Lâkin yolcularına vırtzırt mesaj gönderen THY durumu bize haber vermemişti. Sorun veciz bir konuşmayla halledildi.
Sıra geldi uçağa gitmeye: Kapıda birkaç masa vardı. Disk kayması (bel fıtığı) belâsı yüzünden iki büklüm yürüyordum. Kapının uzak olup olmadığını sordum. Uzak dediler. O zaman Ülker’le beni ücret karşılığı götürecek bir araç bulmalarını rica ettim. Abone olmak lâzımmış ama bedava tekerlekli sandalyeler varmış. İstekte bulunduk. Geldiler. Tekerlekli arabalara kurulduk, yol git git bitmez. Sonradan öğrendiğimize göre 3.5 kilometre imiş. Çocuklara acıdım, 10’ar lira bahşiş verdim.
Asıl rezalet uçakta idi. “Biznız klas”lı diye iç hatlarda kullanılan uçağı kakalamışlardı. Uçağın uçuş numarasını girişte yazdım.
***

Dönüş 25 Nisan idi. TK1822. Paris Charles de Gaulle havaalanında, bilet ve tartı masasındaki görevli hanıma, İstanbul’da teyyare meydanında iki adet tekerlekli araba şipariş etmesini rica ettim. Derhal not etti ve mesaj gönderdi; birkaç dakika içinde bizi taşıyacak aracın da geleceğini söyledi. “Selis bir Fransızca” ile teşekkür ettim. CDG havaalanını iyi bildiğimi ve gidilecek mesafede arabaya ihtiyacımız olmadığını söyledim. Bindiğimiz uçak dış hatlarda kullanılan uçak idi. Önümüzdeki koltuğa yardımcısız yürüyemeyen bir kadın geldi.
***

İstanbul’a saat 16’da indik. Uçak bozkırda 15 dakika  “taksi” yaptıktan sonra körüklü kapıya yanaştı. Çıkmak için 20-25 dakika bekledik. Körüklü kapıdan geçtik. Bizi götürecek arabaları aradım. Yoktular. Belimi tutarak, topallayarak yürüdüm, yürürdük. Telefonla konuşan bir görevliye sordum. “Siz uçağa dönün, orada bekleyin” dedi. Döndük. Yardımcısız yürüyemeyen kadın kapıda ayakta araba bekliyordu. Yarım saat bekledik gelen giden yok. Meğer içerde daha 9 tane engelli varmış. Derken, içerden özel arabasıyla bir engelli getirdiler. Adam Iraklıydı, felç geçirmişti, Arapça bile konuşamıyordu. Bir yarım saat daha bekledik. Gelen giden yok. Görevlilerle şekerrenk konuşmaya başladım. Araba gelinceye kadar ayakta bekleyeceğimi, kapıyı terk etmeyeceğimi; ancak polislerin karga tulumba götürebileceğini söyledim. Mahcup THY personeli utanç içindeydi. Taşıma işinin taşeron tarafından yapıldığını söylediler. Adını vermediler. Daha sonra öğrendim, adı AIR CLINCS imiş. Derken saat 18’e doğru arabalar geldi. Çalışan çocuklar da mağdurdu. En azından üç kişinin işini yapıyorlardı.  R.T.Erdoğan’ın Teyyare Meydanı işletme olarak dökülüyordu. Ertuğrul’un göklere çıkardığı pide ve dürüm de berbattı “Biznız” lounge’da. 

Bir talep: R.T. Erdoğan da kılık değiştirerek bir vatandaş gibi uçağa binmeli bu acaip teyyare meydanında.

Özdemir İnce / CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder