İki gün sonra “19 Mayıs 1919”un yüzüncü yılını kutlayacağız.
Bir ara, özellikle 1980’li yıllarda “19 Mayıs” günü yaklaştıkça, Atatürk’ün doğum gününün, “19 Mayıs” olduğu söylemi yayılırdı; dahası zaman zaman bunun benimsendiği de görüldü, ne ki yerleşmedi.
Ve değerli dostlar. “Tarihte iz bırakmış ünlülerin tarihe yön vermeleri, yaşamlarında kimi olaylar gerçekleşseydi, engellenip oluşmazdı!” denir; böyle bir engelleme olayını Atatürk’ün de, “Samsun’a Çıkışı” ile ilgili olarak yaşadığı bilinir, anımsayalım; ama önce kısa bir bilgi notu. “Birinci Dünya Savaşı” sonunda yenilenler arasında yer alan “Osmanlı Devleti” Suriye’deki kuvvetlerini geri çektiğinden, Atatürk İstanbul’a döner.
Şişli’deki evinde, Osmanlı’yı tarihten silen “Sevr”in öncüsü, “Mondros Mütarekesi”ni imzalayan, dolaysiyle İstanbul’daki işgalci kimi İngilizlerle, “sıkı fıkı” dost olan, eski Donanma Bakanı Rauf Bey (Orbay) ile zaman zaman bir araya gelip, ülkenin durumuyla ilgili görüşmeler yapar.
İşte bu arkadaşlık dolaysiyle, Atatürk de, Samsun’a gitmek için yola çıkacağı sırada yaşayacaktır, yukarıda belirtilen “engelleme” olayını.
Bunu Söylev’de (Nutuk) şöyle anlatır? “İstanbul’dan ayrılmak üzere evden çıkıp otomobile bineceğim sırada Rauf Bey evime gelmişti. Bineceğim vapurun, işgalci İngiliz Kuvvetlerince izleneceğini, İstanbul’da iken tutuklamadıklarına göre, belki de Karadeniz’de batırılacağımı güvenilir kimselerden işitmiş, onu bildirdi!...”
Atatürk’ün bu olayı çok iyi değerlendirmesi gerekiyordu. Bu duruma göre ya İstanbul’da kalacaktır ki, tutuklanması söz konusudur; ya da gemisinin batırılması olasılığına karşın yoluna devam edecektir.
Atatürk duraksamadan ikincisini seçer, Rauf Bey’e de, “Eninde sonunda,İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalırsa, yanına gelmesini söyleyerek veda eder, arabasına biner.”
Atatürk bu olaya, bu konuşulanlara genişçe yer verir “Söylev”de; oysa Rauf Bey, anılarını tüm ayrıntılarıyla yazdığı, “Cehennem Değirmeni” adlı kitabında, bu olaydan hiç söz etmez, dolaysiyle bu haberi, “hangi kaynaktan aldığını da” bildirmez...
Atatürk, Amasya’da, ülkenin kurtuluşu için yürünecek yolu belirleyen “Amasya Bildirgesi”ni hazırlarken, Rauf Bey de Ankara’ya gelir; Atatürk’ün çağrısı üzerine Amasya’ya geçer; Atatürk kendisinden “Bildirge”yi imzalamasını ister; Rauf Bey, konuk olduğu gerekçesiyle bundan kaçınırsa da bir süre sonra imzalar.
Ayrıca, “19 Mayıs 1919” günü Samsun’a çıkan, “19 kişi” içinde, Atatürk’ün uzun süre arkadaşlık yaptığı, Albay Refet (Bele) de vardır, o da imzalamaktan kaçınır, daha sonra kendine özgü bir işaret koyduğunu, Söylev’de -üzülerek- anlatır Atatürk...
Kuşkusuz “100 yıl önce”, “19 Mayıs” günü atılan bu ilk adımı, her türlü olumsuzluğa karşın Atatürk, İnönü ile birlikte yürüterek, “1923 Devrimi”ni gerçekleştireceklerdir. Ve bugün, bu yenilenmenin getirdiklerinin “AKP” iktidarınca yok edilmek istenmesi ya da büyük ölçüde tırpanlanması karşısında, bu değişimlerin gerçekleştirildiği günleri (tarihleri) bir bir anarak canlı tutmayı vargücümüzle sürdürmeliyiz.
Kuşkusuz bu bağlamda en etkin görevin, özellikle “CHP’li Belediyeler”e düştüğü; ayrıca, Atatürk’e dolaysiyle “1923 Devrimi”ne bağlılıkları “tüzük”lerinde yer alan “Sivil Toplum Örgütleri”ne (STK) düştüğü de dikkate alınıp, bu günler topluma yansıyacak boyutta anılmalıdır.
Ne dersiniz değerli dostlar?
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Bir ara, özellikle 1980’li yıllarda “19 Mayıs” günü yaklaştıkça, Atatürk’ün doğum gününün, “19 Mayıs” olduğu söylemi yayılırdı; dahası zaman zaman bunun benimsendiği de görüldü, ne ki yerleşmedi.
Ve değerli dostlar. “Tarihte iz bırakmış ünlülerin tarihe yön vermeleri, yaşamlarında kimi olaylar gerçekleşseydi, engellenip oluşmazdı!” denir; böyle bir engelleme olayını Atatürk’ün de, “Samsun’a Çıkışı” ile ilgili olarak yaşadığı bilinir, anımsayalım; ama önce kısa bir bilgi notu. “Birinci Dünya Savaşı” sonunda yenilenler arasında yer alan “Osmanlı Devleti” Suriye’deki kuvvetlerini geri çektiğinden, Atatürk İstanbul’a döner.
Şişli’deki evinde, Osmanlı’yı tarihten silen “Sevr”in öncüsü, “Mondros Mütarekesi”ni imzalayan, dolaysiyle İstanbul’daki işgalci kimi İngilizlerle, “sıkı fıkı” dost olan, eski Donanma Bakanı Rauf Bey (Orbay) ile zaman zaman bir araya gelip, ülkenin durumuyla ilgili görüşmeler yapar.
İşte bu arkadaşlık dolaysiyle, Atatürk de, Samsun’a gitmek için yola çıkacağı sırada yaşayacaktır, yukarıda belirtilen “engelleme” olayını.
Bunu Söylev’de (Nutuk) şöyle anlatır? “İstanbul’dan ayrılmak üzere evden çıkıp otomobile bineceğim sırada Rauf Bey evime gelmişti. Bineceğim vapurun, işgalci İngiliz Kuvvetlerince izleneceğini, İstanbul’da iken tutuklamadıklarına göre, belki de Karadeniz’de batırılacağımı güvenilir kimselerden işitmiş, onu bildirdi!...”
Atatürk’ün bu olayı çok iyi değerlendirmesi gerekiyordu. Bu duruma göre ya İstanbul’da kalacaktır ki, tutuklanması söz konusudur; ya da gemisinin batırılması olasılığına karşın yoluna devam edecektir.
Atatürk duraksamadan ikincisini seçer, Rauf Bey’e de, “Eninde sonunda,İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalırsa, yanına gelmesini söyleyerek veda eder, arabasına biner.”
Atatürk bu olaya, bu konuşulanlara genişçe yer verir “Söylev”de; oysa Rauf Bey, anılarını tüm ayrıntılarıyla yazdığı, “Cehennem Değirmeni” adlı kitabında, bu olaydan hiç söz etmez, dolaysiyle bu haberi, “hangi kaynaktan aldığını da” bildirmez...
Atatürk, Amasya’da, ülkenin kurtuluşu için yürünecek yolu belirleyen “Amasya Bildirgesi”ni hazırlarken, Rauf Bey de Ankara’ya gelir; Atatürk’ün çağrısı üzerine Amasya’ya geçer; Atatürk kendisinden “Bildirge”yi imzalamasını ister; Rauf Bey, konuk olduğu gerekçesiyle bundan kaçınırsa da bir süre sonra imzalar.
Ayrıca, “19 Mayıs 1919” günü Samsun’a çıkan, “19 kişi” içinde, Atatürk’ün uzun süre arkadaşlık yaptığı, Albay Refet (Bele) de vardır, o da imzalamaktan kaçınır, daha sonra kendine özgü bir işaret koyduğunu, Söylev’de -üzülerek- anlatır Atatürk...
Kuşkusuz “100 yıl önce”, “19 Mayıs” günü atılan bu ilk adımı, her türlü olumsuzluğa karşın Atatürk, İnönü ile birlikte yürüterek, “1923 Devrimi”ni gerçekleştireceklerdir. Ve bugün, bu yenilenmenin getirdiklerinin “AKP” iktidarınca yok edilmek istenmesi ya da büyük ölçüde tırpanlanması karşısında, bu değişimlerin gerçekleştirildiği günleri (tarihleri) bir bir anarak canlı tutmayı vargücümüzle sürdürmeliyiz.
Kuşkusuz bu bağlamda en etkin görevin, özellikle “CHP’li Belediyeler”e düştüğü; ayrıca, Atatürk’e dolaysiyle “1923 Devrimi”ne bağlılıkları “tüzük”lerinde yer alan “Sivil Toplum Örgütleri”ne (STK) düştüğü de dikkate alınıp, bu günler topluma yansıyacak boyutta anılmalıdır.
Ne dersiniz değerli dostlar?
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder