20 Mayıs 2019 Pazartesi

AVRUPA SANDIĞA GİDİYOR(I-II-III-IV) - SOL


Avrupa sandığa kriz atmosferinde gidiyor(I)

AB üyesi 28 ülkeden yaklaşık 400 milyonu bulan birlik vatandaşı 23-26 Mayıs 2019 tarihleri arasında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimine katılma hakkına sahip. Birlik üyesi beş ülke dışında oy kullanmanın zorunlu olmadığı seçimlerde son olarak seçmenlerin yüzde 42,6’sı oylarını kullanmıştı. Aradan geçen beş yılda emperyalist sistemin içinde bulunduğu kriz Avrupa coğrafyasında farklı siyasetleri ön plana çıkardı, pek çok ülkede dengeler değişti. Tüm bunların AP seçimlerine nasıl yansıyacağı merak konusu.
Avrupa seçimlere hazırlanıyor. AB üyesi ülkelerde Avrupa Parlamentosu üyelikleri için seçim sandıkları kurulacak. soL olarak, AP seçimleri öncesinde, Avrupa siyasetini, farklı ülkelerdeki siyasal tabloyu anlama çabasında olacağız. İlkini bugün yayımladığımız bir dizi içinde değerlendirme ve haber yazılarının yanısıra farklı ülkelerden siyasetçilerle yapılmış söyleşiler yer alacak.
Avrupa Parlamentosu seçimleri 1979’dan beri doğrudan seçim yöntemi ile beş yılda bir yapılıyor. 2019 Mayıs’ında yapılacak seçim de 400 milyonun üzerinde seçmen sayısı ile genel oy hakkına dayalı en büyük seçimlerden biri sayılıyor. Önümüzdeki beş yıl için 751 vekilin seçileceği parlamentoda temsilci sayıları ülke nüfuslarına oranlı olarak belirleniyor. Mevcut durumda, Malta, Kıbrıs, Lüksemburg gibi küçük ülkelerde 6, şu an Parlamento’da en fazla sandalye sayısına sahip Almanya’da ise 96 kişilik kontenjanlar var.

HANGİ GRUP BİR SONRAKİ YASAMA DÖNEMİNDE ETKİLİ OLACAK?
Seçimlerde ulusal siyasi partiler olarak girilse ve yarışılsa da bir kez milletvekili seçildikten sonra, çoğu vekil ulusötesi siyasi grupların bir parçası olmayı tercih ediyor. Ulusal partilerin çoğu, Avrupa genelindeki bir siyasi partiye bağlı, bu Avrupa gruplarının hangisinin bir sonraki yasama döneminde etkili olacağı esas konu.

Şu anda Parlamento’daki en büyük grup 221 vekille Avrupalı Halklar Partisi, yani hristiyan demokrat vekillerin oluşturduğu grup. Onu 191 koltukla sosyal demokratlar takip ediyor. PODEMOS, AKEL, Syriza ve Portekiz Komünist Partisi’nin de bulunduğu Sol Birlik’in üyeleri olduğu Avrupa Birleşik Sol ve Yeşiller Koalisyonu’nun ise 51 vekili var. Yunanistan’ın Parlamento’ya gönderdiği 21 vekilden 2’si ise Parlamento’ya yönelttikleri çok sayıda soru önergesi ile ciddi bir mücadele veren ve bağımsız bir siyaset izleyen YKP’li vekiller.

SANDIK KARMAŞASI
2019 seçimlerinde AB sınırlarındaki sandıklarda önümüzdeki 5 yıl için 705 vekil seçilecek. Seçimler çoğu ülkede 26 Mayıs Pazar günü gerçekleşecek. Ülkelere özgü sistemlere bağlı olarak diğer ülkelerde 23, 24 ya da 25’inde yapılacak. Oylama sistemleri de ülkeden ülkeye değişiyor, ancak tümünde temel ilke aldıkları oylarla oranlılı olarak vekil seçilmeleri.

Ülkeler vekillerin belirlenmesinde farklı yöntemler uygulayabiliyor. Partilerin pusulada aday listeleri ile bulunduğu kapalı listeler olduğu gibi, seçmenlerin partilere ya da istedikleri adaya oy vermekte serbest olduğu ve partilerin liste sıralamasını değiştirebildiği açık listeler de var. Tekil devredilebilir oy yönteminde ise seçmenler istedikleri sayıda adayı listelerden seçebiliyor ve sıralama yapabiliyor. Bu yöntemde bir aday seçilmek için yeterli sayıda oy aldıysa, o aşamadan sonra geri kalan pusulalarda aynı aday ilk sırada olsa bile ikinci adayın oyları sayılmaya devam ediyor.

BREXİT ERTELENMESİ SAYESİNDE BRİTANYA'NIN 73 VEKİLLİK SEÇENEĞİ SÜRÜYOR
Avusturya’da pusulada yalnızca 7 seçenek bulunurken, en geniş seçeneğe sahip olan Alman seçmenlerinin karşısına 40’ın üzerinde parti çıkacak. Brexit ertelenmesi sayesinde Britanya’nın 73 vekillik seçeneği sürecek.

EN GENİŞ ÜYEYE SAHİP POLİTİK GRUP BAŞKANI BELİRLİYOR
Parlamento üyelerinin görevleri arasında, her ülkenin devlet başkanından oluşan Avrupa Konseyi ile birlikte, AB yasalarını yapmak, denetlemek ve bütçeyi onaylamak bulunuyor. Avrupa Komisyonu Başkanı da vekiller arasından seçiliyor. 2014 seçimlerinden itibaren her grubun kendi liderini (Spitzenkandidat) Avrupa Komisyonu Başkan adayı olarak gösterme hakkı bulunuyor. En geniş üyeye sahip politik grup Avrupa Komisyonu Başkanı seçimlerinde belirleyici oluyor. Bu şekilde ilk seçilen Komisyon Başkanı Avrupalı Halklar Partisi’nin adayı Jean-Claude Juncker olmuştu.

Avrupa'nın geleceği bu oylamaya kaldıysa...(II)

Avrupa Parlamentosu seçimlerine bir hafta kaldı. Bir yandan Almanya-Fransa merkezli bir Avrupa ordusu kurma gündemi, diğer yandan AB içi tartışmalara yol açmış mülteci krizi ve İngiltere’nin bir türlü netleşemeyen ayrılma süreci seçimlere giden Avrupa’nın resmini veriyor. “İstikrar adası çökerken” Birlik’i yeniden yapılandırma çabaları bu resme eklenebilir. Birlik hakkında farklı yorumlar yapılmakla birlikte, bu yorumlarda ortak olan bir tema var: Avrupa'nın geleceği ne olacak? Sermaye açısından bu soruyu şöyle yorumlamak yanlış olmaz: Gerçekten bir Avrupa Birliği var mı? Ya da bundan sonra da olacak mı?

  • Seçimler için her ne kadar tüm Avrupa'dan seçmenlerin önüne sandık kurulacak olsa da, oy tercihleri genellikle ülke içi siyasetlerin bir yansıması oluyor. Birlik içinde sömürü olanakları açısından dezavantajlı konumdaki devletlerin rekabete dahil olma eğilimleri de AP içindeki grupların hareketlerini belirliyor.. 
  • Avrupa'da merkez sağın bazen bir şantaj aracı bazen de bir sopa olarak kullanıp gizlice beslediği faşizan örgütler, bugün egemenler için de bir bela haline gelmiş durumda.
  • Seçimler bir kez daha Avrupa’nın emperyalist sermayesi için “Birlik”in yalan olduğunu gösteriyor. Fransa ve Almanya arasında zaman zaman oluşan rabıta bile iki dev arasındaki rekabetin gölgesinde kalıyor.
  • Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesinde komünistlerin sağında kalan Avrupa solu ise şaşkınlığı ile sahne alıyor. Sorunları tanımlarken "gerçekçi", çözümler önerirken şaşkın...

Avrupa Parlamentosu seçimlerine bir hafta kaldı. Bir yandan Almanya-Fransa merkezli bir Avrupa ordusu kurma gündemi, diğer yandan AB içi tartışmalara yol açmış mülteci krizi ve İngiltere’nin bir türlü netleşemeyen ayrılma süreci ve “istikrar adası çökerken” Birlik’i yeniden yapılandırma çabaları AP seçimlerinin sonuçlarını etkileyecek başlıklar olarak görünüyor. Beş yüz milyonu aşkın insanın yaşadığı kıtada, 741 temsilciyi seçmek için sandıklara gidilmesinin beklendiği Avrupa Parlamentosu seçimleri, yaşanan krizden kaynaklı nisbi bir siyasileşme ilgisi kazanmış gibi görünüyor.

Öte yandan oy oranları genellikle ülke içi siyasetlerin ve parlamento seçimlerinin bir yansıması oluyor. Bu süre içinde İspanya’da, İtalya’da ve Fransa’da el değiştiren iktidarlar AP seçimlerinde de oy dağılımı haritasını değiştirecek gibi görünüyor. 2014 yılında yapılan bir önceki seçimlerde Yunanistan’daki ekonomik kriz etrafında dönen tartışmalar belirleyici unsurlardan biri olmuş, ardından Syriza 2015 parlamento seçimlerinde birinci parti olarak çıkmıştı. Arada geçen sürede Avrupa’da siyasilerin en çok konuştuğu başlıklardan birisi ise 2015-16 yıllarında zirve yapan göçmen dalgası oldu. Emperyalist müdahaleler eliyle yerinden edilen büyük çoğunluğu Ortadoğu kökenli göçmenlerin Avrupa’ya ucuz iş gücü olarak kazandırılması projesinin en büyük destekçisi CDU-SPD koalisyonunun Almanya’sı, buna itiraz eden milliyetçi hükümetlerin başta olduğu İtalya ve Macaristan gibi ülkeler ile bu süreçte çok defa karşı karşıya geldi. Bu gerilim ülke içi siyasetleri, ittifakları da yönetme zorluğuna itti, zaman zaman kopma noktasına getirdi.

BİRLİK DİYORUZ AMA AYRILIK ÇOK
Anket sonuçlarına göre Hristiyan Demokratların oluşturduğu merkez sağ EPP (Avrupalı Halklar Partisi) grubun ve sosyal demokratların, önceki döneme göre oy oranları gerilese de yine en fazla sayıda sandalyeyi alması bekleniyor. EPP’nin lider adayı Alman Manfred Weber ise bir sonraki Avrupa Komisyonu başkanlığı için en güçlü aday. Kıtadaki Hristiyan etkisinden gurur duyduğunu belirten ve millyetçiliğe karşı Avrupalı değerlerin savunulmasını ön plana çıkartan Weber’in, Birlik’in konsolidasyonu yönünde ağırlığını koyması hedefleniyor. Ancak “yaşlı erkekler partisi” CSU üyesi taşralı Weber, bu haliyle bu beklentiyi karşılamaktan, hatta Birlik halkaları için ortalama bir temsiliyeti bir sağlamaktan bile uzak görünüyor.

Ayrıca Weber'in Avrupa Komisyonu başkanlığının doğal müttefiki olan Macron'un Yürüyen Cumhuriyet partisi Weberhakkında hiç de olumlu yargılara sahip değil. Fransa burjuvazisinin bu komisyonun başına yine bir Fransız'ın (Michel Barnier) geçmesi için kulis yaptığı bilgisi anaakım Alman basınında homurtular eşliğinde aktarıldı.

Almanya ve Fransa arasında imzalanan 24 Ocak 2019 Aachen Anlaşması, iki ülkeyi birbirine bağlamaktan ziyade Avrupa'nın diğer devletlerine karşı özel bir mevzilenmeyi temsil ediyordu. Avrupa'nın geri kalanına meydan okumak olarak anlaşılan anlaşmanın, çok geçmeden bizzat imzacı devletler için de, hemen hiçbir dostane bağlayıcılığı olmayan, zorunlu işbirliği olduğu gerçeği ortaya döküldü.
Avrupa Ordusu projesinden çark etme sinyalleri veren Paris, Almanya'nın Rusya ile geliştirdiği Mavi Akım 2 projesine taş koyma çabasıyla dikkat çekti. Atası 68 yıl önce Fransa ile Almanya arasında imzalanan kömür ve çelik anlaşması ile şekillenen gümrük ve pazar birliği olarak AB, bugün pazarına aldığı orta ve küçük ölçekteki ülkeleri sömürerek varlığını korumaya çalışıyor.

SAĞ – SOL YOK AŞIRI SAĞ’A KARŞI BİRLİK VAR: O ZAMAN AŞIRI SAĞ NİYE VAR?
Bir seçim önce sermaye sınıfının taleplerini yerine getirmede, Birlik’in ekonomik açıdan görece zayıf ülkelerine ve Birlik dışındaki coğrafyalara yönelik baskıları uygulamada işlevsel olan, neoliberal politikaların destekçisi faşizan partiler bugün ana akım siyasetçilerin sırtına bir yük olarak binmeye başladı. “Aşırı sağın yükselişi” AP seçimlerinin en önemli meselesi haline geldi. Öyle ki seçim liberal çevreler tarafından popülist ve aşırılıkçı siyasetlere karşı bir “kader oylaması” olarak lanse ediliyor. Bu anlamda bazı anlaşmazlıklara rağmen “Macron’dan Çipras’a” uzanacak bir birliğin korkulan sağın yükselişini durdurabileceği iddia ediliyor.

Sağın bileşiminde de son gelişmelerle birlikte ciddi değişiklikler olacak gibi görünüyor. EPP’den tartışmalı bir şekilde ayrılan, daha doğrusu üyelik hakları askıya alınan Macaristan Başbakanı Orban, bu süreçte İtalyan Lega lideri Salvini ile yakınlaştı. Salvini, AB modelinde dezavantajlı konuma sürüklenen İtalyan sermayesinin sömürüden daha fazla pay talebinin sesi olarak değer taşıyor. Macron-Salvini gerilimi, 500 milyonluk Avrupa pazarından daha fazla pay alma kavgasını temsil ediyor. Bir de emperyalist devletler arasındaki uluslararası rekabette güç ve denge unsuru olarak etkili bir araç.

Macroncu liberal sağın cephesi ile, Salvinici şovenist sağın mevzisi arasında seçime zorlanan Avrupa halkları, kötü ile daha kötü arasında bir ''seçim''e zorlanıyor. Avrupa Birliği'nin beka sorunu Avrupa Parlamentosu seçiminin de temel meselesi olarak şekillendi.

Berlin-Paris merkezli geleneksel emperyalist AB önderliği, birliğin daha zayıf bileşenlerinin kaleyi içeriden topa tutan salvoları karşısında ''yeniden yapılanma'' söylemi altında manevra yapmaya çalışıyor.

AVRUPA SOLU: TUHAF VE MUĞLAK
Avrupa Sol Partisi ise büyük sermayenin Avrupa’ya hükmettiğini, maaşların ve emekli aylıklarının kesintiye uğradığı, özelleştirmelerin hak kayıpları yarattığını ifade ettiği seçim bildirgesinde, tüm bu tespitlerin ardından ortaya gerçekçi bir çözüm koymamayı başarıyor. “AB’nin karar verme süreçlerine vatandaşların katılımını destekleyerek finans sermayesinin elinden gücünü almak gerektiği” gibi soyut bir önermeye yer veren Avrupa Sol Partisi, bir sermaye örgütü olarak AB içinde bunun nasıl başarılacağını yanıtlayamayan, bu haliyle kendi kendisiyle çelişen bir seçim vaadi ortaya koyuyor. Rusya ile “soğuk savaş tipi” bir yüzleşmenin ise Avrupa’nın hayrına olmayacağını vurguluyor. Ve elbette sosyalizmin s’sine yer vermiyor.

Protesto yerine ya da ülkelerarası dengelere oynamak amacıyla kendi ülkesinden adaylığını koymayan, bir anlamda adaylıkları sembolik kalan örnekler de var. Eski Syriza Bakanı Varoufakis Almanya’dan aday. Bir önceki dönem İtalya’da Matteo Renzi hükümetinde görev yapan Sandro Gozi ise bu kez Fransa’dan Macron’un partisinden aday oldu.

İNGİLTERE: AYRILINCA SEÇTİKLERİ NE OLACAK?
İki seçim arası en çok konuşulan başlıklardan biri de İngiltere’nin Birlik’ten ayrıl(ama)ması süreci oldu. Ayrılmanın yaratacağı ekonomik zorluklar kararın uygulamaya geçirilmesini sürekli erteledi, belirsizlik ve iktidardaki May’in basiretsiz siyaseti ise geniş halk kesimlerinde tepki doğurdu. 2016’da UKIP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) ile Britanya’nın Birlik’ten ayrılmasının mimarlarından olan Nigel Farage, geçtiğimiz ay partisinden ayrılıp Brexit Partisi adında yeni bir parti kurdu. Farage, ayrılmak istediği Parlamento’ya bir kez daha vekil olarak dönmek üzere anketleri önde götürüyor. Bu durum genel olarak oy kullanma oranlarının çok düşük olduğu İngiltere’de halkın seçimlere beklenenin üzerinde bir katılım göstereceği yorumlarına yol açıyor. Brexit için belirlenen “boşanma” tarihinin ertelenmesi ile birlikte İngiltere’de de seçmenlerin Avrupa Parlamentosu’na vekil gönderme hakkı bulunsa da vekillerinin durumunun ne kadar geçerli olacağı belli değil, İngiltere ile AB arasında yapılacak anlaşmaya göre netleşecek.

SEÇİME KATILIM UZUN SÜREDİR YERLERDE SÜRÜNÜYOR
Seçime katılma, oy hakkını kullanma, örnek bir Avrupa demokrasisi sergileme konusunda aylardır yapılan çağrılara rağmen, halk parlamento seçimlerine rağbet göstermiyor. Seçime katılma oranı 1979’daki ilk seçimlerden bu yana sürekli düşme eğiliminde. Bir önceki seçime Birlik üyesi ülkelerin vatandaşlarının yarısından azı katılmıştı. 18-25 yaş arası gençlerin ise yalnızca %28’inin katıldığı belirtiliyor.
Umut ve enerji üretmeyen, medya pohpohlamalarıyla ittirilmeye çalışan seçim kampanyaları kitlelerde ciddi bir bezginlik duygusu yaratmış durumda. Nasıl olsa bir şey değişmeyecek duygusu asıl ''seçmen dilimi''ni temsil ediyor.
Halkın düzenden memnuniyetsizliği dolaylı olarak bu oranlardan anlaşılsa bile, bu memnuniyetsizlik heterojen ve oldukça örgütsüz. Avrupa halklarının son yıllarda daha fazla kemer sıkmaya, daha yüksek oranda işsizliğe, sosyal haklarının ellerinden birer birer alınmasına, başkent meydanlarında yapılan eylemlere güvenlik güçlerinin saldırmasına tepkisinin henüz etkili bir siyaset ile buluşabildiğini söylemekten uzağız.

ÜRKÜTÜCÜ YANARDAĞ AĞZI VE KOMÜNİZM HAYALETİ
1848 devrimlerini inceleyen tarihçi Eric Hobsbawm bu dönemi betimlerken ''Avrupa, yanardağın üzerinde duruyordu'' der. Komünist Manifesto'yu insanlıkla ilk kez tanıştıran Marx ve Engels’in sözü geçen dönemde kullandıkları bir tasvir ise''Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti'' cümlesinde ifade ediliyordu.

Eski Kıta, bugün yine bir yanardağın üzerinde duruyor. Her an patlamaya hazır öfkeli bir yanardağın üzerinde. Komünizm hayaleti öfkeli yanardağa tesir edip, sosyalist devrimlerini yapamadığı durumda sonuç, 1945 öncesinin tekrarı olmaya aday.

Kapitalizmin yapısal sorunları çözüme kavuşturulamayacak kadar sisteme içkin. Bu bağlamda, ''emeğin Avrupa Birliği'' olmaz, olamaz. “Emeğin Avrupası” ise ancak emekçi iktidarları ile mümkün.

Bu tabloda Avrupa Komünist İnisiyatifi üyesi partiler çeşitli ülkelerde ayrı ya da ortak listeler aracılığıyla seçime katılıyor ve “Başka bir Avrupa mümkün” diyor. Elbette koşulları ile birlikte. Önümüzdeki günlerde komünist adayların cephesinden seçim değerlendirmelerini paylaşacağız.

Macaristan İşçi Partisi: Hayal görmüyoruz ama...(III)

Ülkesinde Avrupa Parlamentosu üyelikleri için halkın önüne konacak oy pusulasında yer alan dokuz partiden biri olma hakkını elde eden Macaristan İşçi Partisi "Hayal görmüyoruz, %5 barajını geçmemiz olanaksız, ama mücadeyi büyütmek için önemli" diyor.

Yazı dizimize Avrupa Birliği'ne on beş yıl önce üye olmuş Macaristan ile devam ediyoruz. Muhafazakâr Orban hükümetinin iktidarda olduğu ülke son yıllarda en çok Birlik içindeki çelişkileri derinleştiren, göçmenler konusundaki sert politikalarıyla dikkat çekti.
Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılacak komünist partilerden birisi de Macaristan İşçi Partisi. Partilerin komünist adını almasının sosyalizmin çözülüşünden sonra yasaklandığı Macaristan'da on yıllardır mücadele veren parti, tutarlı bir çizgi izlemenin işçiler nezdindeki önemini vurguluyor. Seçimlerde halkın önüne konacak pusulada yer alan dokuz partiden biri olma hakkını elde eden Macaristan İşçi Partisi "Hayal görmüyoruz, %5 barajını geçmemiz olanaksız, ama mücadeyi büyütmek için önemli" diyor.

Birkaç hafta içinde Avrupa Parlamentosu Seçimleri olacak. Avrupa’da yaşayanlar için politik gündemi nasıl görüyorsunuz? Daha özel sorarsak AB’nin Alman-Fransız ağırlıklı yapısını göz önüne alırsak, Doğu Avrupalıların eğilimlerinin ne yönde olacağını düşünüyorsunuz? 
Macarların da içinde olduğu Doğu Avrupa insanlarının pek çok kaygısı var. AB’ye üye olarak on beş yıl geçirmemize rağmen hayat standardımız Almanya ya da Avusturya’daki standarda yaklaşamadı. Fiyatlar Batıdakine çok yakın ama maaşlar istediğimiz hızda artmıyor.  
İnsanlar, Alman-Fransız ağırlığı altındaki AB’de ülkelerimizin ulusal egemenliklerini tamamen kaybetmelerinden korkuyor. AB düzenli olarak iç işlerimize karışıyor. 
Aynı zamanda insanlar AB’nin militarizasyonu ve Rusya’ya karşı olan saldırgan tutumundan da kaygı duyuyorlar. Doğu sınırlarına gün geçtikçe daha fazla sayıda ABD ve NATO askeri gönderiliyor. Ufukta savaş var gibi.  
AB işçilerin çıkarlarına hizmet etmediği gibi işçiler de derdini AP’de anlatamıyor. İnsanlar bunu anlamaya ve değişiklik talep etmeye başladı. AB reformlarla değiştirilemez. 

Son günlerde Macaristan İşçi Partisi başarılı bir kampanya düzenleyerek Macar halkından büyük destek aldı. Böylece Avrupa Parlamentosu seçimlerine adaylarıyla katılma hakkı kazandı. Bu süreç hakkında bize neler söylemek istersiniz?
İki haftada 20 bin imzaya ihtiyacımız vardı. Kampanya sonunda 26 bin imza toplamıştık. Bu başarı üç şeyi gösteriyor. İlk olarak partinin örgütsel yapısını güçlendirme kararımızın doğru olduğunu gösteriyor. İkincisi, pek çok yoldaşımız kimi zaman kahramanlığa varan büyük işler başardı.  Üçüncüsü de insanların partiye bakışı olumlu anlamda değişiyor. İşçiler için sürdürdüğümüz tutarlı mücadeleyi takdir ediyorlar. 

Peki AP seçimlerinde Macaristan İşçi Partisi nasıl bir yol izleyecek? 
Bazı temel sloganlarımıza bakalım: Avrupa bizim olmalı! Yaptırımlar ve savaş yerine Rusya’yla barış ve işbirliği istiyoruz. Avrupa birleşik devletleri yerine Avrupa halklarının demokratik işbirliğini istiyoruz. AB’nin göç politikasına da karşıyız. 
Hayal görmüyoruz. AP’ye girmek için gerekli olan %5 oyu elde etmek neredeyse olanaksız. Ama yeni bir Avrupa için olan mücadelemize güçlü bir ses katabiliriz. 

Türkiye’ye yaptığınız son ziyaretinizde Macaristan’da şu an iktidarda olan muhafazakâr partinin geçen yılki parlamento seçimlerinde, sizin kullandıklarınıza benzer sloganlarla insanları kandırdığından bahsetmiştiniz. Fidesz, yine oyların büyük kısmını yüksek ihtimalle alacak gibi görünüyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu sefer insanlar nasıl tepki verecek?   
Fidesz aynı araçları kullanmaya devam ediyor. Bir yandan yedi puanlı aile koruma eylem planını içeren pek çok sosyal önlemi devreye sokuyorlar. Örneğin kırk yaşın altında ilk defa evlenen her kadın, yeni hayatına başlaması için 10 milyon forint değerinde imtiyazlı kredi almaya hak kazanacak. Hükümet, üç çocuk yetiştiren ve en az yedi koltuklu araba satın almak isteyen ailelere karşılıksız 2,5 milyon forint kredi verecek. Sonunda her şeyi insanların ödeyeceğini biliyoruz ama bu tür popüler önlemlerin etkisini de azımsamamak gerekiyor.      
Diğer yandan Fidesz, eğer yasadışı göçten kurtulmak istiyorlarsa insanların kendilerine oy vermeleri gerektiğinin de altını çiziyor.  
Farklı kamuoyu araştırmalarına göre, seçmenlerin %36-40’I seçimde oy kullanacak ve Fidesz de büyük çoğunlukla kazanacak.  

Yakınlarda AP içinde, Orban’ın Fidesz’inin uzaklaştırılmasıyla, sayıca en büyük grup olan EPP (Avrupa Halkları Partisi) grubunda ayrılıklar yaşandı. Orban şimdi İtalya’daki Lega Partisi ile yakın ilişki içinde. Sağ siyasetteki bu değişikliklerin Avrupa’daki genel politik atmosferi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?  
Avrupa krizde ve sermaye bu krizi yönetmek için yeni politik kombinasyonlar arayışında. Komünist ve diğer anti-kapitalist güçlerin güçlenmesini engellemek istiyorlar. Krizi yönetmek için komünist bir platformun ütopya olmadığını onlar da görüyor. Ve bundan korkuyorlar.  

Sosyal demokrasi ve liberaller insanlarla canlı bir ilişkiyi kaybettiler. Göçmenlere sıcak bakan politikaları ateşe odun taşıdı. Yeşiller ise ayrıntıda boğularak resmin tamamını göremiyorlar. 

Muhafazakarların duruşu net: Ekonomide devletin tekelci yöntemlerini kullanmak, milliyetçi ve dini duyguları okşamak. Bazı muhafazakârlar ise sağ güçlerle birleşerek ek bir güç elde edebileceklerini düşünüyor. Bu model Avusturya’da zaten hayata geçmiş durumdadır. Başında Kurz’un olduğu muhafazakâr ÖVP, Strache’nin yönetimindeki FPÖ partisiyle koalisyon halinde ülkeyi yönetiyor. 
Bu gelişmeler Avrupa’daki komünist ve işçi partilerine, kapitalist krizin yıkıcı sonuçlarından insanları kurtaracak güçlü ve ikna edici bir sol programla çıkmaktan ve yeni Avrupa’yı kurmaktan başka bir yol bırakmıyor. 

‘Avro’ya ve Avrupa Birliği’ne karşı AP seçimlerine giriyoruz’(IV)

Avrupa Parlamentosu seçimlerine İtaya’da Komünist Parti (Partito Comunista) de katılıyor. Parti Genel Sekreteri Marco Rizzo, 'yükselen sağa karşı solda birlik gerekmez mi' sorularını 'sağın yükselişinin sorumlusu kim, bir bakmaz gerekmez mi' sorusuyla yanıtlıyor.

26 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleşecek olan Avrupa Parlamentosu seçimleri'ne İtalya'da katılacak olan partilerden birisi de Genel Sekreter Marco Rizzo önderliğindeki Komünist Parti (Partito Comunista).

Geçtiğimiz yıl yapılan parlamento seçimlerinde yüz binin üzerinde oy alan parti, son haftalarda halkla buluştuğu çok sayıda toplantı gerçekleştirdi. Seçimlere katılımları ile ilgili yaptıkları bir basın açıklamasında Komünist Parti’nin toplumu değiştirmek gibi önemli bir görevi olduğunu dile getiren parti, Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılmasının temel sebebinin oy toplamak olmadığını, seçim çalışmaları boyunca medya bariyerinin aşılarak bir bilinç oluşturmanın hedeflendiğini belirtmişti. Anketlerin %1.2-1.7 arası oy oranı gösterdiği Partito Comunista’ya özellikle üniversite öğrencileri ve genç emekçilerin ilgisi artıyor.
Marco Rizzo’nun Nisan 2019’da Alberto Maggi ile gerçekleştirdiği ve Avrupa Parlamentosu seçimleri ile ilgili görüşlerini belirttiği, Milano merkezli günlük dijital gazete Affari Italiani’de yayınlanan röportajın çevirisini sizlerle paylaşıyoruz. İşçiler için gerçek bir alternatif olma zorunluluğunun altını çizen Rizzo, anketleri %36 gibi bir oranla önde götüren Salvini’nin Lega’sı ile ilgili ise kritik bir yorumda bulunuyor: “Bugün işçilerin Salvini'ye yönelmesi belki de merkez sol hükümetlerin işçi haklarına ve halk katmanlarına karşı çıkartmış olduğu yasalardan kaynaklanıyordur.”

'AVRUPA KOMÜNİST İNİSİYATİFİ'NİN PARÇASIYIZ'
Komünist Parti Avrupa Seçimlerinde yer alabilecek, doğru mu?
Evet, bu durumda  Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor diyebiliriz.  Avrupa Birliği’ne, Avro’ya ve NATO’ya karşı gereken mücadeleyi perçinlemek için tüm seçim bölgelerindeki listelerimizle Avrupa Seçimlerinde yer alacağız. Komünistlerin daima savunduğu bu konulardan bazıları geçmişte sol seçmenden oy almak adına Beş Yıldız Hareketi tarafından da desteklenmiştir. Ancak hükümet olmalarına rağmen bu temalar bugün tartışma konusu dahi edilmemektedir.Biz komünistler olarak işçilere ihanet eden sol ve yükselmekte olan sağ arasındaki sahte çatışmanın karşısında gerçek bir alternatif olmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz.

Bir açıklamanızda imza toplamadan tüm seçim bölgelerinde bulunacağınızı belirttiniz. Ancak Meclis’te ve Senato’da bir grubunuz yok. Bu ayrıcalığı ne şekilde sağladınız?
Seçim yasası gayet açık. Avrupa Parlamentosu’nda en az bir seçilmiş üyesi bulunan bir parti ile bileşik bir sembol altında sunulan listeler imza toplamakla yükümlü değildir. Avrupa Parlamentosu’nda bulunan seçilmiş üyenin İtalya’da seçilmiş olması gerekmiyor. Yasada böyle bir şey belirtilmemiş. Yeşillerin listesi de beş yıl önce aynı varsayım üzerinden kabul edilmişti. Bizler Avrupalı siyasi bir oluşumun üyesiyiz, Avrupa Komünist İnisiyatifi. Yunanistan Komünist Partisi’nin iki milletvekili tarafından Avrupa Parlamentosu’nda temsil edilen Avrupa Komünist İnisiyatifi’nin üyeleri olarak imza toplamamıza gerek yok. Yunanistan Komünist Partisi’ndeki yoldaşlarımıza oy pusulasına kendi parti amblemlerini eklemek konusunda bir uzlaşma sağladıkları için teşekkür ederiz. Bu enternasyonalizmin büyük bir örneğidir.

Komünist Parti bu zamana dek Avrupa Birliği karşıtı bir tutum sergiledi. Avrupa Parlamentosu Seçimlerine katılmak bu anlamda bir tutarsızlık değil mi?
Fırsatçılık ve kelime oyunları yapmadan kendi pozisyonumuzu ortaya koyacağız. Bizler Avrupa Birliği’nin ve onun kurumlarının içeriden değiştirilebileceğini düşünenlerden değiliz. Bu duruş bizi Avrupacı soldan net bir şekilde ayırır. Biz bu seçimleri ve mesajımızı iletmemizi sağlayacak olan alanları, Avrupa Birliği’nin yalnızca finans sermayesinin çıkarlarını düşünen, işçileri ve halkı ezen doğasını deşifre etmek için kullanacağız. Bunu Avro ve Avrupa Birliği ile mücadele etmeden işçilerin ve halkın Avrupası’nın imkansız olduğunu söyleyen bir deklarasyona beraber imza attığımız Avrupa’nın diğer komünist partileri ile beraber yapacağız.

İŞÇİLERİN SAĞA YÖNELİŞİNİN SORUMLUSUNU SOLDA ARAYIN
Seçimlerde Lega’nın ciddi bir biçimde önde olduğu görülüyor, bu sizi endişelendiriyor mu? Neden sol ile bir araya gelmiyorsunuz?
Bu ülkede sağın yükselişi bizi fazlasıyla endişelendiriyor. Ancak bu yükselişin sorumlusu sorumluluklarını yerine getirmemiş olan soldur. Bugün işçilerin Salvini'ye yönelmesi belki de merkez sol hükümetlerin işçi haklarına ve halk katmanlarına karşı çıkartmış olduğu yasalardan kaynaklanıyordur. Sorunun kaynağı olan bir sol ile birleşmek çözüm değildir. Demokrat Parti’nin (Partito Democratico) doğasını değiştirmek için parti genel başkanını değiştirmek yetmez. Aynı şey her seçim farklı listeler oluşturup isim ve logo değiştiren radikal sol için de geçerli. Bir komünist olarak, yalnızca güçlü ve tutarlı bir komünist partinin yeniden inşasının, sağın ilerleyişinin panzehiri olabileceğini düşünüyorum. Biz alternatif olabiliriz.

Hazırlayanlar: Burçak Özoğlu, Ali Somel,  Nükhet A. Bordignon, Aynur Gümüş, Erdal Akmaz, Tevfik Taş - SOL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder