Seçilmiş İstanbul Belediye Başkanı’nı ikinci kez seçmek için yarın sandık başına gideceğiz. 31 Mart seçimine giderken Cumhur İttifakı’nın söylemi “Türkiye’nin bekası” üzerine kurulmuştu. Millet İttifakı’nın adayı kazanırsa Türkiye’nin bekası tehlikeye girecek, Kandil kazanacak, İstanbul Belediyesi HDP’lilerin denetimine girecekti. Erdoğan mitinglerde, “Bu ittifak millet değil,zillet ittifakıdır. Kandil ve Pensilvanya’nın güdümündedir. Amacı terör örgütlerinin uzantılarını, belediye meclislerine ve bürokrasisine taşımaktır” diye meydan meydan bağırmıştı. Sonuç: Millet “Geç bunları anam babam, kaç seçim dinledik bu teraneleri” deyip kararını Erdoğan’ın “Zillet İttifakı” dediği ittifakın adayını seçti.
YSK eliyle malum sandık darbesi yapıldıktan sonra tekrarlanan seçimde, bu kez iktidarın ve payandasının söylemi değişti. Dolmabahçe’de kurulan çözüm masası devrildiğinden beri tecritte olan Öcalan’a ailesi ve avukatları ile görüş izni verildi. Iyi sıhhatte olsunlar. Elbette ki her hükümlü ve tutuklunun ailesi ve avukatlarıyla görüşmesi onun yasal hakkıdır. Bunun tersi, hem hukuka hem insanlığa aykırıdır. Ama ne hikmetse her seçim öncesi aynı senaryoları izlemek zorunda kalıyoruz. Iktidar sıkıştığı anda Imralı kartını devreye sokuyor, Diyarbakır ziyaretleri artıyor, Kürt seçmenlere de “akıllı uslu olursanız ve oylarınızı bize verirseniz yeniden çözüm süreci başlayabilir” mesajları veriyor. Bu yüzden Bahçeli, mehter marşıyla geldiği İstanbul’dan Şamameyle geri döndü. AKP, iktidarının uzattığı şekere Kürtlerin bu kez de koşturacağını sanıyor. Ama artık Kürtleri kandırmak o kadar kolay değil.
Uyanıklık yapan Erdoğan, “Selahattin Demirtaş’la Öcalan’ın arasında rekabet var” gibi söylemlere abanarak aklınca Kürtler arasına nifak sokmaya çalışıyor. Demirtaş’ın duruşmasından bir gün önce yaptığı “Imamoğlu’na oy verin” çağrısını boşa çıkarmaya çalışıyor. Demirtaş’ın bu çağrıyı duruşmadan bir gün önce yapması zekice bir tavırdı. Duruşmadan ne karar çıkarsa çıksın görüşünün değişmeyeceğini ilan etti Demirtaş.
Erdoğan’ın Demirtaş’a garezi, “Seni başkan yaptırmayacağız” söylemini 24 Haziran seçim sürecinde dile getirmesi ve o seçimlerde ilk vurgunu yemesiydi.
Cumhurbaşkanlığı referandumunda da muhalefetin blok hareket etmesiyle seçimi kaybediyordu. YSK imdada yetişip mühürsüz zarfları saydırarak ancak durumu kurtarabildi. O nedenle Demirtaş’a öfkesi dinmiyor. Demirtaş’ın, Sırrı Süreyya Önder ve diğer HDP’lilerin şu an cezaevinde bulunmasının nedeni de bu. Zira kendisi ve partisi, çözüm sürecinde bugün cezaevinde bulunan HDP’lilerden daha uç sözler sarf etti.
Ama onlar dışarıda.
İmralı’dan istediği mesajı alabilmek için bir de postacı bulmuşlar. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan. Gerçi Özcan’ın yaptığı ilk postacılık görevi dün aldığı mektup değil. Daha önce de yapmıştı bu postacılığı. Görev yaptığı Tunceli Üniversitesi’nin “Alevilik Sempozyumu”nda konuşan Özcan, “Devlet ile Öcalan ve Kandil arasında elçilik yaptığım için ölümün eşiğine geldim” demişti. Gezi olayları sırasında da Dersim News’e yaptığı açıklamada Erdoğan ağızıyla konuşmuş, Gezi olaylarının dış mihrakların işi olduğunu öne sürmüş ve şöyle devam etmişti: “Çevre duyarlılığı ile başladığı söylenen Gezi denemesi asıl olarak ulusal ve uluslararası ‘ulusalcı’ların giriştiği bir darbe denemesidir. Bu iktidarını kaybeden, asker-sivil-bürokratik aygıt dediğimiz, kitlelere yukardan bakan, kitleleri sadece yönetilmeye layık gören, sürü gibi gören, bir iktidar alışkanlığının iktidarını geri alma girişimidir. Bunu seçimle yapamayacağını biliyor. Taksim’de, Gezi’de selam verilecek, hele hele solculuk adına, hele hele sosyalizm adına ve halk adına selam verilecek bir tek durum yoktur. Devlet Öcalan ile görüşmeye başladı. Bütün hedef bu süreci akamete uğratmaktır. Bu güçler bu hedefin peşini de bırakmazlar. Onun için ben bu bilgilerin Öcalan’a ulaştırılmasını öneriyorum. Öcalan’ın Gezi’ye selamı Öcalan’ın kendi idam fermanına imza atmasıdır. Maalesef ne kadar kendisi buna inanmış, ne kadar inandırılmış bilmiyorum. Ama sonuç itibariyle Öcalan, kendi idamına imza attı. Gezi’de, öyle bir halk hareketi yok.”
İmralı’dan istediği mesajı alabilmek için bir de postacı bulmuşlar. Doç. Dr. Ali Kemal Özcan. Gerçi Özcan’ın yaptığı ilk postacılık görevi dün aldığı mektup değil. Daha önce de yapmıştı bu postacılığı. Görev yaptığı Tunceli Üniversitesi’nin “Alevilik Sempozyumu”nda konuşan Özcan, “Devlet ile Öcalan ve Kandil arasında elçilik yaptığım için ölümün eşiğine geldim” demişti. Gezi olayları sırasında da Dersim News’e yaptığı açıklamada Erdoğan ağızıyla konuşmuş, Gezi olaylarının dış mihrakların işi olduğunu öne sürmüş ve şöyle devam etmişti: “Çevre duyarlılığı ile başladığı söylenen Gezi denemesi asıl olarak ulusal ve uluslararası ‘ulusalcı’ların giriştiği bir darbe denemesidir. Bu iktidarını kaybeden, asker-sivil-bürokratik aygıt dediğimiz, kitlelere yukardan bakan, kitleleri sadece yönetilmeye layık gören, sürü gibi gören, bir iktidar alışkanlığının iktidarını geri alma girişimidir. Bunu seçimle yapamayacağını biliyor. Taksim’de, Gezi’de selam verilecek, hele hele solculuk adına, hele hele sosyalizm adına ve halk adına selam verilecek bir tek durum yoktur. Devlet Öcalan ile görüşmeye başladı. Bütün hedef bu süreci akamete uğratmaktır. Bu güçler bu hedefin peşini de bırakmazlar. Onun için ben bu bilgilerin Öcalan’a ulaştırılmasını öneriyorum. Öcalan’ın Gezi’ye selamı Öcalan’ın kendi idam fermanına imza atmasıdır. Maalesef ne kadar kendisi buna inanmış, ne kadar inandırılmış bilmiyorum. Ama sonuç itibariyle Öcalan, kendi idamına imza attı. Gezi’de, öyle bir halk hareketi yok.”
Kel başa şimşir tarak misali Erdoğan tam kendisine göre bir ulak bulmuş. Bir akademisyenin postacılık yapmasının etik olup olmaması, bir seçim uğruna kendini kullandırması bir yana ne sıfatla Öcalan’la görüştüğü de ayrı bir konu.
***
Son günlerin en tartışılan konularından biri de İsmail Küçükkaya’nın The Marmara Oteli’nde CHP adayı Imamoğlu ile görüşmelerinin kayıtlarını kimin sızdırdığı meselesi. Yahu kim sızdıracak, Kılıçdaroğlu’nun Tivnikli ailesiyle olan yat görüşmesini kim sızdırdıysa bunu da o sızdırdı. Övür’ün yazılarını dikkatle okumuyorsunuz sanırım. En çok hangi bakandan bahsediyor, en çok hangi bakana övgüler diziyor. Onu da mı biz söyleyelim. Bakanlık gücüyle ana muhalefetin her adımını emrindeki devlet görevlilerine izletiyor.
Miyase İlknur / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder