32 yaşında meme kanseri teşhisi konan İngilizce öğretmeni Merve Gülşah Şahin'in 'alternatif tıp' tedavisi sonrası yaşamını yitirmesi 'alternatif tıp' tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Halk sağlığı uzmanı Doç. Dr. İlker Belek, konuya ilişkin soL'un sorularına yanıt verdi. Belek, 'Tıp bilimdir, bilimin alternatifi olmaz, bugün bilim ile şirketlerin çirkin ilişkisine itiraz edenlerin yapması gereken, bilime değil, kapitalizme karşı çıkmak' diyor.
32 yaşında meme kanseri teşhisi konan İngilizce öğretmeni Merve Gülşah Şahin'in "alternatif tıp" adı altında yapılan tedavi sonrası yaşamını yitirmesi, "alternatif tıp" tartışmalarını yeniden gündeme getird.
Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. İlker Belek, tartışmaya ilişkin soL'un sorularına çarpıcı yanıtlar verdi.
Bugün esas şirketleşme ve ticarileşmenin alternatif tıp denilen alanda yaşandığını ve 100 milyar dolarlık bir paranın döndürüldüğünü vurgulayan Belek, "Tıp bilimdir, bilimin alternatifi olmaz, bugün bilim ile şirketlerin çirkin ilişkisine itiraz edenlerin yapması gereken, bilime değil, kapitalizme karşı çıkmak ve antikapitalist, sosyalist mücadele içinde yer almaktır. İnsan sağlığıyla ilgili fikirleri olanların, bu fikirlerini halklaştırmaları, halkın hizmetine sunmaları için yapmaları gereken ilk şey, o fikirlerini yine bilimin, modern tıbbın araştırma metodolojisiyle sınamak olacaktır" diyor.
Belek'in soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
KÂR İÇİN HALK SAĞLIĞI FEDA EDİLİYOR
soL'da geçtiğimiz günlerde yer alan bir habere okurlarımızdan ilginç tepkiler aldık. Bunların bir kısmını sizinle de paylaşmıştık, hatta bazı okurlarımızla yazıştınız da. Birden çok okurumuzun e-posta yoluyla dile getirdiği bir eleştiri kabaca şöyleydi: Alternatif tıp uygulamaları ölümlere yol açıyor demişsiniz ama asıl modern tıp ölümlere yol açıyor. Hatta bir okurumuz, "modern tıp" olarak adlandırdığı uygulamalar bütününün kapitalizmin dayatması olduğunu düşünüyordu. Ne dersiniz? Modern tıp kapitalizmin bir dayatması mı? Ve gerçekten asıl "modern tıp" mı öldürüyor?
Kapitalizmin, şirketlerin, tekellerin tıbbı kendi çıkarları için kullandığı, ilaç tekellerinin tıp alanından para kazandığı, para kazanmak için ar-ge yaptıkları, vb, tüm bunlar doğru. Bundan bir kaç yıl önce New England Journal of Medicine'ın (dünyanın en saygın tıp dergilerinden birisi) editörü, Amerikan FDA'yı (dünyada en çok yeni ilaç onayı veren kurum) ilaç şirketlerinin uşağı olmakla nitelemişti. Çünkü FDA'nın, ilaç şirketlerinin baskısıyla, ilaç şirketlerinden para alarak, gereken araştırma prosedürünü tamamlamadan (dikkat bilimsel araştırma sürecinden söz ediliyor ve bu bilimsel süreç epey zaman alıp, şirketlerin yeterince kar edememesine yol açıyor) ilaçlara kullanım onayı verdiği ortaya çıkmıştı.
Ancak tüm bunlar modern tıbbın değil, gerçekten de kapitalizmin suçudur, maniplasyonlarıdır. Zira modern ile kapitalizm bir ve eş şeyler değildir. Şirketsiz, tekelsiz kapitalizm olmaz. Şirket, tekel varsa, kar için halk sağlığı feda edilecek demektir.
Bilim dalları, bilimsel anlamıyla, modernite, aydınlanma sürecinde ortaya çıktı, gelişti ve bu süreç kapitalizmin geliştiği süreçle de bir şekilde ilişkili olarak gerçekleşti. Kapitalistleşme süreci ve bir sınıf olarak burjuvazi 16-17. Yüzyıllardan itibaren bilim dallarının gelişmesini destekledi. Yalnızca tıp için değil, tüm bilim alanları için geçerlidir bu.
'KÜBA TIBBI HER BAKIMDAN DÜNYAYA ÖRNEK OLUŞTURUYOR'
Ama dediğim gibi buradan tıp ile kapitalizmi aynı şeyler olarak gören bir sonuç çıkarılamaz. Eğer ortada alternatifi yoksa, her şeyi olduğu gibi bilimi ve tıbbı da kapitalizm ve tekeller kendi çıkarları için kullanırlar. Aksini düşünecek olursak, bugün Küba tıbbını da yerin dibine sokmamız gerekir, ama öyle değil, Küba tıbbı her bakımdan dünyaya örnek oluşturuyor, bilim ve tıp Küba sosyalizminin ellerinde tamamen farklı bir bağlama oturuyor, yalnızca halka hizmet ediyor. Küba’daki modern ama kapitalist olmayan tıptır. Sağlığa zarar veren tıp değil, kapitalizmdir. Sınıfsal bakamayanlar bu ayrımı da göremiyorlar.
Aslında “modern tıp” nitelemesi de doğru değil. Çünkü modern olan tıptır, tıp moderndir, bunun nedeni de bilimsel olmasıdır. Tıbbın modern olarak nitelenmesi, başka kollarının da olabileceği yanılsaması yaratır. Zaten alternatifçilerin gerçekleştirmeye çalıştıkları ilk şey bu yanılsamadır.
Öte yandan bilim, çok kısa süre içinde, 19. Yüzyılın başlarına denk gelir, kapitalizmin toplumsal ölçekte yarattığı sorunlara karşı sınıf mücadelesinin içinde de yer almıştır. Bu özellikle tıp için geçerlidir. Örneğin patoloji biliminin kurucusu olarak kabul edilen Virchow (ki sosyal tıbbın kurucusu olarak da kabul edilir), “hekimlik sosyal bir bilimdir” diyerek Hekimlikte Reform isimli bir dergi çıkarmış ve ömrünü tıp üzerindeki kapitalist hegemonyayı kırmaya adamıştır. İşte dünyada sosyal tıp, bizde ise daha çok halk sağlığı olarak isimlendirilen bilim alanı o çabaların ürünü olarak doğmuş ve gelişmiştir. Üstelik klasik halk sağlığı kitaplarında Engels de, çok yerinde bir yaklaşımla, halk sağlığı biliminin kurucuları arasında anılır. Engels’in İngiltere’de Emekçi Sınıfların Durumu başlıklı kitabı siyasi bir kitaptır ve bir halk sağlığı kitabıdır. Halk sağlığı bilimi antikapitalist mücadele ekseninde gelişmiştir. O nedenle 19. Yüzyılın önemli siyasetçileri halk sağlığıyla ilgilenmişler ve aynı dönemin halk sağlıkçıları da siyaset yapmışlardır.
'TIP BİLİMDİR, BİLİMİN ALTERNATİFİ OLAMAZ'
Tıp bilimdir, bilimin alternatifi olmaz, bugün bilim ile şirketlerin çirkin ilişkisine itiraz edenlerin yapması gereken, bilime değil, kapitalizme karşı çıkmak ve antikapitalist, sosyalist mücadele içinde yer almaktır. İnsan sağlığıyla ilgili fikirleri olanların, bu fikirlerini halklaştırmaları, halkın hizmetine sunmaları için yapmaları gereken ilk şey, o fikirlerini yine bilimin, modern tıbbın araştırma metodolojisiyle sınamak olacaktır.
'BİLİMSEL SINAMADAN GEÇEMEYECEKLERİ İÇİN YANAŞMIYORLAR'
Alternatif tıp denilen alanın en önemli sorunu ise tam da budur:
Önerdiği yöntemleri bilimsel araştırma metodolojisiyle sınamaya yanaşmıyor olması. Araştırma yapmaması: Kohort, vaka kontrol araştırmaları, gerekli istatistik analizler… Neden biliyor musunuz: Bilimsel sınamadan geçemeyeceğini bildiği için.
Modern tıp mı, alternatif tıp mı daha çok öldürür? Ampirik veriler ölçeğinde soruyorsanız, bu soruya bilmiyorum yanıtını vermek zorundayım, kimsenin elinde de bu konuda sağlıklı veri olduğunu sanmıyorum. Çünkü, dediğim gibi alternatif dünyası tam bir muamma. Kim kayıt tutacak, sorunları kim, nasıl ve hangi havuza bildirecek? Alternatif tıp mecrasında herkes aktör olarak yer alıyor: Mahalledeki üfürükçüden tutun, herkes. Buranın kamusal herhangi bir denetim altına alınma ihtimali bulunmuyor. Tersine Sağlık Bakanlığı kamusal denetim diyerek bu alanın önünü açtığında kaosu, düzensizliği, alternatif terörünü desteklemiş oluyor.
Ama şurası kesin: Bugün bulaşıcı hastalıklar, örneğin çocuk felci, kızamık ortadan kalktı, ortalama insan ömrü 85’e çıktı ise (20. Yüzyılın başında ancak 30 idi), artık çocuklarımız basit bir boğaz infeksiyonu nedeniyle böbrek yetmezliğine girmiyorsa, vb, vb, vb… bunda modern tıbbın (örneğin aşıların, suları klorlamamızın, antibiyotiklerin, MR’ın…). ve tıbbın halklaştırılması mücadelesi yürüten pek çok uzmanlık alanından hekimin (Peter Frank, Alfred Grothjan, Che, Semeshko, Nusret Fişek, Nevzat Eren…) çok önemli payı var.
'BURADAN MODERN TIBBA DEĞİL, KAPİTALİZME ELEŞTİRİ ÇIKMALI'
Bir okurumuz, asıl kapitalizmin dayatması olan modern tıbbın insanları ölmekten beter süründürdüğü görüşünde ve kazananın ilaç firmaları olduğunu söylemiş ve şöyle demiş: Başka ülkelerde bizim ülkemizdeki kadar radyoterapi kullanılmıyor demiş, ne dersiniz?
Yabancı ülkelerde bizim ülkemizdeki kadar radyoterapi kullanılmadığı ya da radyolojik tetkik yapılmadığı saptaması da doğru. Biz MR’da ve tomografide Avrupa lideriyiz. Bu konuları çok uzun süredir sol.org’da ele alıyor ve bu denetimsiz sürecin yalnızca şirketlere para kazandırdığını, halk sağlığına zarar vermekten ve ülke ekonomisini batırmaktan başka işe yaramadığını açıklıyoruz. Ama yine aynı noktadayız: Buradan modern tıbba değil, kapitalist sisteme eleştiri çıkmalı. Tıbbın, bilim insanlarının, hekimlerin şirketlerle kirli ilişkiler içinde olduğunu mu söylüyorsunuz: Bunda da önemli doğruluk payı var. O halde tıbbı ve hekimliği bu kirlilikten kurtarmak için toplumsal, sınıfsal mücadele verelim.
'ESAS ŞİRKETLEŞME, TİCARİLEŞME ALTERNATİF TIPTA YAŞANIYOR'
Bir nokta daha: Alternatif denilen alanın tıp gibi kirli ilişkiler içinde olmadığına dair kanı tam bir yanılgıdır. Bugün esas şirketleşme, ticarileşme o alanda yaşanıyor. Çünkü modern tıp işçi sınıfının mücadelesi sayesinde 20. Yüzyılın başından itibaren bütün dünyada önemli derecede kamunun denetimine alınmış durumda. Alternatif alanında dönen paranın yıllık 100 milyar Dolar civarında olduğu tahmin ediliyor ve ben bunun çok düşük bir tahmin olduğunu tahmin ediyorum, çünkü o alanda bilinmeyen, kontrolsüz o kadar çok şey var ki. Orada yaşanan sorunlar, ancak, yapılanlar ölümle sonuçlandığında bilinir hale gelebiliyor.
Şunlar gülünç argümanlar: Başka ülkelerde bizim ülkemizdeki kadar radyoterapi kullanılmıyor. Eee…, ne yapacağız yani radyoterapi çok kullanılıyor diye piyasaya sülük mü süreceğiz? Kana kan, dişe diş misali. Yapılması gereken açık ve basit: Tıbbı piyasadan kurtarmak ve tıbbi teknolojinin hasta ve toplum yararına kullanılmasını sağlayacak bilimsel kriterler geliştirmek. Yine bilim. Üstelik şunu da ekleyeyim: Alternatif saçmalığı, tıbbi teknolojinin bize göre daha mantıklı biçimde kullanıldığı Batı ülkelerinde de yaygınlaşıyor. Neden mi? Aynı nedenle: 1- Orada da hükümetler, kamu sağlık harcamalarını azaltmak ve sağlık maliyetlerini toplumun üzerine yıkmak için, kamu sigorta sistemlerinin dışında alan alternatifi destekliyorlar. 2- Orada da muhafazakarlaşma, gericilik toplumları esir alıyor.
'BİTKİLERLE TEDAVİNİN ADI FİTOTERAPİDİR'
Kışkırtıcı bir soru soralım. Tıp şifalı bitkileri yok mu sayıyor? Yani şöyle bir iddia için ne dersiniz: ilaçlar, hastaneler, tedavi yöntemleri iyi hoş da... Alternatif yöntemlerle de iyileşebiliyor insanlar. Hekimler bunu da yok saymasın!
Başlarken bir bilgi: Alternatif tıp denilen alan yalnızca bitkilerle tedavi değildir. Bitkilerle tedavinin adı fitoterapidir, ama fitoterapi dışında alternatif olarak nitelenen yöntemlerin sayısı, en azından Sağlık Bakanlığının ilgili yönetmeliğinde 15’tir. Ama bunların dışında niceleri var: Örneğin avuç içindeki çizgilere bakarak hastalık tanısı koymak. Dalga geçmiyorum, bu alternatifçilerin ayrı bir uzmanlık alanı: Hangi birisini ele alacağız?
'YİNE BİLİM BELİRLİYOR'
Diyelim ki sizin andığınız fitoterapiyi: Evet, hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geldiği söyleniyor? Hangi dozda, hangi sıklıkta alınacak, o bitki hangi yöntemle içindeki zararlı olabilecek maddelerden ayrıştırılıp, insanların kullanabileceği preparat haline getirilecek, tablet formunda mı, şurup formunda mı içilecek? Tarçın nefes açıcıdır deniliyor değil mi? Hangi miktarda, ne kadar kaynatarak, kaynatarak mı, kaynayan suyla karıştırarak mı, tarçını hazırladınız diyelim, oda ısısında kaç saat, gün bozulmadan şifa verici etkisini koruyabilir? Bin bir tavsiye var değil mi bu soruların her birisiyle ilgili olarak. Gerçekten şifa veren etkisi var mı, herkeste mi, öksürükte ise hangi tür öksürükte? Nasıl yanıtlayacağız bu soruları? Yine bilimle.
Evet pek çok bitki kullanılmakta oldukları şekilde pek zararlı değildir, annelerimizden, nenelerimizden gelen bilgiyle idare edebiliriz. Ancak pek çoğu için de durum böyle değildir. Hatırlarsınız bir zamanlar zakkum konusu vardı. Bir hekim zakkumla kanseri tedavi ettiğini ileri sürüyordu. Tartışmalar, ortalık toz duman olmuştu. Ne oldu şimdi zakkum ve kanser ilişkisi? O zaman da aynı şeyi söylemiştik: Zakkumun kanseri tedavi ettiği konusunda teziniz varsa, kanıtlayınız. Tezin kanıtlanması sorumluluğu tez sahibinindir. “Ben böyle inanıyorum, düşünüyorum, inanmayan kanıtlasın” diyemezsiniz.
Ama eczacılık fakültelerinin farmakognozi bilim dalları zaten bunlarla ilgilenmiyor mu? Yani fitoterapi denilen alternatif alan, aslında farmakognoziden rol çalmaya, bilimsiz farmakognozi inşa etmeye çalışmış olmuyor mu?
MUCİZE ETKİLERİ OLSA SÖZÜ EDİLEN BİTKİLERİ HALKA, AKTARALARA BIRAKILAR MI?
Bir uyarı: İlaç firmaları ve eczacılık, tıp gibi bilim dalları, bitkilerin etkili oldukları iddia edilen hastalıklar konusundaki etkinliklerini araştırmıyorlar mı sanıyorsunuz. Eğer bitkilerin hastalıklar üzerinde sözü edilen türden mucizevi etkileri olsa tekeller hiç o sözü edilen bitkileri halka, aktarlara bırakırlar mı, para kazanmak, milyarca doları cebe indirmek varken. Şunu söylemeye çalışıyorum: Fitoterapide sözü edilen bitkilerin çok önemli kısmının hastalıklar üzerinde hiçbir etkisi yoktur ya da en azından iddia edilen düzeyde etkisi yoktur. Sağlığa yararlı etkileri olan bitkiler eczacılık ve tıp tarafından araştırılarak, endüstrinin hizmetine sunulmaktadır zaten. Tersine pek çok bitkinin, özellikle Uzakdoğu ülkelerinde kullanılan pek çok bitkinin, insan sağlığı üzerinde doğrudan zararlı etkileri kanıtlanmıştır. Alternatif uygulamalar pek çok durumda tedavinin gecikmesine ya da hiç uygulanmamasına neden oldukları için hasta sağlığı açısından ayrıca zararlıdırlar.
Bu konudaki çok dramatik son örnek Bursa’dan geldi: Bir öğretmen meme kanserinin tedavisini radyoterapide, kemoterapide, cerrahide değil de açlık tedavisinde aradığı için hayatını kaybetti. Bu örnek gericiliğin toplumsal maliyetini de gösterir aynı zamanda.
Halk sağlığını korumak her zaman eşitlikçi, ilerici, aydınlanmacı, kamucu mücadeleyi gerektirdi. Bugün bu gerçeği daha fazla derecede gündemimize almalıyız.
Mehmet Kuzulugil / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder