Suriye ordusu, Rusya’nın da desteğiyle İdlib’e yöneldi. Bu arada Türkiye’nin kurduğu gözlem noktalarını vurdu. Türk konvoyuna ateş açtı. Rusya lideri Putin’in, Türkiye’yi Soçi mutabakatındaki yükümlülükleri konusunda uyardığı, Türkiye’nin ise aynı günlerde ABD ile güvenli bölge ve müşterek harekât merkezi konusunda uzlaştığı dikkate alındığında, Rusya destekli Suriye’nin İdlib’e yönelik harekâtının zamanlaması, kapsamı ve hedefi daha da netleşiyor. Türkiye, yanlış Suriye politikasının artan maliyetiyle yüzleşiyor. Komşularımızın toprak bütünlüğünün, aynı zamanda kendi toprak bütünlüğümüzün güvencesi olduğunu bir türlü anlamamak, ülkemizi çok boyutlu olarak baskı altına alıyor.
Denklem çok basit oysa. Komşunuzun güvenliği, sizin güvenliğinizdir. İkisi birbirinden bağımsız değildir. Ülkelerin ulusal güvenlikleri, gerek coğrafi nedenlerle, gerek ittifak ilişkilerinden ötürü, diğer ülkelerin ulusal güvenliğinden ayrı düşünülemez. Birbirine bağlıdır. Uluslararası ilişkiler ve güvenlik üzerine çalışanların yakından bildiği bir bilim insanı olan Barry Buzan, bu basit denklemi, “güvenlik bütünlüğü” olarak tanımlar.
Türkiye, coğrafi konumuyla da, tarihsel ilişkileriyle de, üye olduğu ittifaklar nedeniyle de böyle bir ülkedir. Kafkasya, Balkanlar, Ortadoğu’daki gelişmelerden doğrudan etkilenir. Hem güvenlik endişesi yaşar hem kitlesel göçle yüzleşir. Dahası, hem tarihsel kimliği, hem devlet olarak iddiası, hem de NATO üyesi olması nedeniyle, ister istemez müdahil olmak durumunda kaldığı, taraf olduğu olaylar vardır. Kıbrıs’tan Dağlık Karabağ’a, Ege’den Doğu Akdeniz’e, Bosna’dan Afganistan’a kadar örneği çoktur.
Sınır komşularımız değişirken
Türkiye, kendi hatalarının da etkisiyle, Irak ve Suriye’de, büyük güçlerle komşudur artık. Irak’ın kuzeyinde ABD’yle, Suriye’nin kuzeyinde ise ABD ve Rusya’yla. Bu iki ülke, farklı gerekçelerle de olsa, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığına karşıdır üstelik. Dahası ikisi de PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantılarıyla yakın ilişkidedir. Türkiye ise bölgedeki gelişmeleri etkileme kabiliyet ve kapasitesinden daha çok, bölgedeki gelişmelerden etkilenen bir bünyeye sahip olduğundan, ABD ve Rusya arasında denge tutturmaya çalışmaktadır. Ve zorlanmaktadır...
Sorun şu: Her ikili ilişki, her ittifak üyeliği, her coğrafi yakınlık, tarafları aynı oranda etkilemez. Kimin, ne kadar etkileneceği, gücüyle, direnciyle ilgilidir. Her ilişkide olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de daha çok kazanan, daha az kazanan; daha çok alan, daha az alan; daha çok ödün koparan, daha az ödün koparan; daha çok risk alan, daha az risk alan; daha çok sorumluluk üstlenen, daha az sorumluluk üstlenen vardır. Misal, NATO’da ABD’nin aldığı sorumlulukla Romanya’nın aldığı sorumluluk aynı olmadığı gibi, Türkiye’nin karşılaştığı risk ve tehditlerle Hollanda’nın karşılaştığı risk ve tehditler de aynı değildir.
Görmek gerekiyor: Ülkeler, sınır komşularıyla sorun yaşayınca ikinci kuşak komşularıyla daha çok yakınlaşırlar. Bu yolla hem sınır komşularına mesaj vermek hem bölgesel düzlemde etkili olmak isterler. Türkiye, Ortadoğu’da yalnızlaştığı için bunu da yapamıyor. Sınır komşularıyla da, ikinci kuşak komşularıyla da sorunlu.
Bu sorunları aşmanın yolu, Atatürk’ün dış politikasını izlemekten geçiyor.
Barış Doster / CUMHURİYET
Denklem çok basit oysa. Komşunuzun güvenliği, sizin güvenliğinizdir. İkisi birbirinden bağımsız değildir. Ülkelerin ulusal güvenlikleri, gerek coğrafi nedenlerle, gerek ittifak ilişkilerinden ötürü, diğer ülkelerin ulusal güvenliğinden ayrı düşünülemez. Birbirine bağlıdır. Uluslararası ilişkiler ve güvenlik üzerine çalışanların yakından bildiği bir bilim insanı olan Barry Buzan, bu basit denklemi, “güvenlik bütünlüğü” olarak tanımlar.
Türkiye, coğrafi konumuyla da, tarihsel ilişkileriyle de, üye olduğu ittifaklar nedeniyle de böyle bir ülkedir. Kafkasya, Balkanlar, Ortadoğu’daki gelişmelerden doğrudan etkilenir. Hem güvenlik endişesi yaşar hem kitlesel göçle yüzleşir. Dahası, hem tarihsel kimliği, hem devlet olarak iddiası, hem de NATO üyesi olması nedeniyle, ister istemez müdahil olmak durumunda kaldığı, taraf olduğu olaylar vardır. Kıbrıs’tan Dağlık Karabağ’a, Ege’den Doğu Akdeniz’e, Bosna’dan Afganistan’a kadar örneği çoktur.
Sınır komşularımız değişirken
Türkiye, kendi hatalarının da etkisiyle, Irak ve Suriye’de, büyük güçlerle komşudur artık. Irak’ın kuzeyinde ABD’yle, Suriye’nin kuzeyinde ise ABD ve Rusya’yla. Bu iki ülke, farklı gerekçelerle de olsa, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığına karşıdır üstelik. Dahası ikisi de PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantılarıyla yakın ilişkidedir. Türkiye ise bölgedeki gelişmeleri etkileme kabiliyet ve kapasitesinden daha çok, bölgedeki gelişmelerden etkilenen bir bünyeye sahip olduğundan, ABD ve Rusya arasında denge tutturmaya çalışmaktadır. Ve zorlanmaktadır...
Sorun şu: Her ikili ilişki, her ittifak üyeliği, her coğrafi yakınlık, tarafları aynı oranda etkilemez. Kimin, ne kadar etkileneceği, gücüyle, direnciyle ilgilidir. Her ilişkide olduğu gibi, uluslararası ilişkilerde de daha çok kazanan, daha az kazanan; daha çok alan, daha az alan; daha çok ödün koparan, daha az ödün koparan; daha çok risk alan, daha az risk alan; daha çok sorumluluk üstlenen, daha az sorumluluk üstlenen vardır. Misal, NATO’da ABD’nin aldığı sorumlulukla Romanya’nın aldığı sorumluluk aynı olmadığı gibi, Türkiye’nin karşılaştığı risk ve tehditlerle Hollanda’nın karşılaştığı risk ve tehditler de aynı değildir.
Görmek gerekiyor: Ülkeler, sınır komşularıyla sorun yaşayınca ikinci kuşak komşularıyla daha çok yakınlaşırlar. Bu yolla hem sınır komşularına mesaj vermek hem bölgesel düzlemde etkili olmak isterler. Türkiye, Ortadoğu’da yalnızlaştığı için bunu da yapamıyor. Sınır komşularıyla da, ikinci kuşak komşularıyla da sorunlu.
Bu sorunları aşmanın yolu, Atatürk’ün dış politikasını izlemekten geçiyor.
Barış Doster / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder