25 Ağustos 2019 Pazar

Uğurlar olsun Mine Sirmen / Mine G. Kırıkkanat

Devlet gibi kadın, dediklerindendi. 

Daha doğrusu, olması gereken bir devlet gibiydi: Dürüst, yüce, adil ve tavizsiz. 
Karadeniz’in inatçı uşağıydı Mine Sirmen

Ama Ege’nin de gözü kara efesi, Akdeniz’in yörük kızı, Anadolu’nun çilekeş direnişçisi, İstanbul’un hanımefendisi; velhasılı Asya’dan gelip Avrupa’ya bir kısrak başı gibi uzanan bu memleketin onur ve zarafet adına nesi varsa, kişiliğinde buluşturan eğilmez başlarından oldu. 

Eşini ve dostlarını zindana, Türkiye’yi karanlığa tıkan darbeci komutanların karşısında dağ gibi duran, hatta bazılarını mum gibi hizaya dizip selama durduran zorlu avukattı.
 
Varlığını sevdiklerine adayan, bilmeden kırdığını vicdan yarası olarak taşıyan, kırıldığını ise kendisine saklayan, doğası gereği anaç bir dost; ama her şeyden önce 54 yıl birlikte büyüdüğü, ağladığı, güldüğü, yaşadığı ve birlikte yaşlandığı eşe, Ali Sirmen’e âşık bir kadındı.

İki kalp, tek yürek 
Hangisi daha ilkeliydi, ötekinden daha dürüst, daha iyiydi, ayırt etmekte zorlanıyorum. Ama sanıyorum, birbirlerine duydukları saygıdan dolayı örnek insan oldular. Ağacın yaşken büküldüğü çağda tanıştılar ve birbirlerine dayanarak dik durdular. 

Onlarınki kimsenin sarsamayacağı bir dayanışma, anılarla örülüp iki bedene giydirilmiş tek bir yaşam öyküsüydü. 

Ümit Aslanbay’ın Bir Eski Cumhuriyet İçin* kitabında Ali Sirmen, 1960 yılında İÜ Hukuk Fakültesi’nde tanışmalarını şöyle anlatır: 
“Her yerde, okulda özgürlük havası vardı. Nâzım’ın eserleri de piyasaya çıkmaya başlamıştı. Politik açıdan hareketliydik. Bir grubumuz vardı. 
İşte o zaman âşık oldum. Mine’nin kuzeni, annemin öğrencisiydi. 1960 Eylül ayında tanıştık. Hukuk’a birlikte kayıt yaptırdık. Başta bana pek yüz vermezdi. Daha çok Güzel Sanatlar’a gitmek istiyordu, ama Hukuk’u tercih etti. Mine beni ilk kez, sahnede görmüştü. Füsun Erbulak, Ani İpekkaya, Mehmet Ulusoy ile birlikte oynuyorduk.”

Filinta gibi Fabiano Fabiani 
Mine Sirmen, öyküyü şöyle tamamlar: 
Kuzenim Ali’yi tanıyordu, tiyatroya birlikte gittik. Galatasaray Lisesi’nin tiyatro salonuydu. Ali, Marie Tudor piyesinde Fabiano Fabiani rolünü oynuyordu. O zaman şimdiki gibi değildi ki, gençlik… İpincecik, filinta gibi delikanlıydı. Kulis kapısından başını uzattı, bize ‘Merhaba!’ dedi. Ben onu orada görüp vurulmuşum, öyle diyor. Yok öyle bir şey! Beraber Hukuk’a girdik. Birbirini izleyen numaralar aldık. Bazı dersler, mesela Anayasa Hukuku, hocaları farklı olurdu. Numaraları sıralı yaptık ki, hocalar aynı olsun, aynı derslere girelim. Böyle böyle arkadaş olduk.” 

1960’ta tanıştılar. 1963’te nişanlandılar, Hukuk Fakültesi’ni bitirdikleri 1965’te evlendiler. Mine Barlas, Sirmen oldu.

Motosiklet aşkı 
Oğulları Devrim’in motosiklet tutkusu, ana karnından hatıradır. Çünkü az kaldı Fransa’dan Almanya’ya giden bir motosiklet terkisinde dünyaya geliyordu! 

Sirmenler’in aşkına siyasal kavgalar, mutluluğuna çileler, sevinçlerine yoksunluklar ve bazen de mahpushaneler eşlik etti. Çok acı çektiler, ama çok da güzel yaşadılar. Birlikte geçirdikleri yarım yüzyılda hiç mi hiç, birbirlerinden sıkılmaya, bıkmaya zamanları olmadı.

Şimdi Ali Sirmen, iki kişilik bir yaşamın tek vârisi. 

Bizlere kalan, hiç unutulmayacak cömertlikte bir kalp ve onun güzel öyküsü. Uğurlar olsun can kardeşim, adaşım, sırdaşım, ışıklara katıl Mine’m.

İstanbullum 
Bir simidin temsilciliğinde bile 
Soylu bir iradenin ifadesiydi
Domateslerinin Prensesi 
Nedimesi kabakgillerin hanımefendisi 
Zeytin ağaçlarının Kraliçesiydi
Sık sık Yüzbaşı olur 
Albaylara itaat düşer 
ve mahallesindeki 
“Martılara sardalya, 
Kedilere ciğer, 
Köpeklere kemik iliği” 
tayını hiç aksamazdı.
Ne Sirmen bir İngiliz unvanı 
Ne de Mine, Bizanslı bir zabıt kâtibi
Ama bizlere insanlığı anımsatırdıBir kız kardeş kaydı 
Hüzünle daralanve anılarla paramparça yüreğimizden. 
Güle güle, Mine Sirmen!
Daniel Colagrossi

Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET

___________________________
(*) İmge Kitabevi Yayınları, 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder