2019’un son ayları sanki 2020’de olacakların bir uvertürü gibi. İktisadi kriz, bölgesel paylaşım savaşları, emekçi halkların bunlara tepkisi…
Bir süredir IMF’yi bir aktör olarak ortalıkta fazla görmüyorduk.
Ancak IMF ile anlaşma yaparak borç alan ve bunu emekçi halkın sırtına yıkmaya çalışan Ekvador hükümeti halkın ayaklanması ile başkenti terk etmek zorunda kalınca, IMF tekrar gündeme geldi.
Gençlerimiz IMF’yi belli bir yaşın üstündekiler kadar bilmeyebilirler. Oysa epey bir zaman IMF ile birlikte yaşamıştık.
Gençler bugün IMF’yi merak edip öğrenmek isterse nereye bakar diye internet sitelerine bir göz atabilirsiniz. En popüler siteler o kadar sığ ve çarpık bilgi sunuyorlar ki, tam bir şebekeyle karşılaştığınızı fark ediyorsunuz.
IMF 1945’te emperyalist düzenin patronluğu İngiltere’den ABD’ye geçerken kuruluyor. IMF’nin karar altına alındığı toplantıda IMF’nin ikizi olan Dünya Bankası’nın da kurulmasına karar veriliyor.
Her iki kurum, ABD emperyalizminin dünyayı yönetmek, hegemonyasını pekiştirmek ve yaymak için kullandığı araçlar haline geliyor. 1945’ten 2010’lara kadar ABD’nin tartışmasız emperyalizmin ve karşı-devrimin en baskın gücü olduğu dönemin askeri olmayan araçları olarak tescilleniyor.
İlk elden ulaşılan internet kaynakları IMF’nin uluslararası bir iyilik kurumu olarak istikrarsızlığa karşı kurulduğunu ve küresel ölçekte ülkelerin ekonomilerinin istikrar içinde olması için çabaladığını söylüyor.
Evet, tabii öyle. Ama kimin için istikrar?
Emperyalist dünya, hiyerarşinin altındaki ülkelerin ürettiği artı-değerin sürekli olarak daha üstteki ülkelerin tekellerine doğru emilmesi anlamına geliyor.
Doğrudan yatırımlar ile ucuz emek gücünün sömürülmesi, dengelenmemiş ticaret ile kaynak aktarımı.
Banka tekellerinin verdiği borçların faizlerinin geri ödenmesi.
Kıymetli kağıtlara çekilen rantiye sermayenin artı-değeri ülke dışına pompalaması.
Korudukları istikrar, işte bütün bu sömürü çarkının iyi işlemesidir.
Bu sömürü çarkı, bu emme-basma tulumba, bu emekçilerin canını çıkartan mekanizma verimli çalışıyorsa onlar için istikrar vardır.
Ama istikrar sürekli bozulur.
Ya sömürünün dozu kaçmıştır ve bir yerden sonra ne borçlar geri ödenebilir, ne ortada bir pazar kalır.
Ya da emekçi sınıflar, iktidara gelemeseler bile, kendi ürettikleri değerlerin daha farklı paylaşımı için bir siyasi olanak yakalamışlardır. Sömürü düzeni devam eder ama aslında kendilerine ait olan ama el konan ürünlerinden biraz daha fazla pay alacaklardır.
İşte IMF bir yandan, Dünya Bankası diğer taraftan kurtarıcı olarak ortaya çıkarlar.
Anlaşma yapılırsa, IMF faizi makul bir borç verir, ama burada amaç genel sömürü çarkını ayakta tutmaktır. Dünya Bankası, özelleştirmeleri ileri sürer. Onların alçak dillerinde bunlar “yapısal reformlar”dır. IMF ülkenin tasarruf etmesini ister, yani emekçi halka ayrılan pay daha da küçültülmeli, ülkeyi sömüren tekellerin payı artırılmalıdır.
IMF ve Dünya Bankası, dünyanın gördüğü en hilebaz, en emekçi halk düşmanı yapılardır.
Şimdi Ekvador’a bir kez bakın, IMF anlaşması sonrası, ön ismini söylemiyoruz (Lenin), çünkü bu ismi taşıyabilecek son insan olan Moreno alçağı IMF’ye teslim ettikten sonra ülkeyi akaryakıta yapılan desteklemeyi durdurunca yoksul halk ayaklandı.
Arjantin IMF’den 57 milyar dolar borç aldı ve IMF’nin “istikrar” önlemleri, dünyanın en büyük et üreticilerinden olan Arjantin halkını et yiyemez hale getirdi.
Pakistan ise borçtan bunalınca IMF ile anlaşma yapmak zorunda kaldı.
Geçenlerde Korkut Boratav soL Portal’daki köşesinde AKP hükümetinin IMF’den şimdilik borç almasa bile onun istikrar direktiflerine uyarak yeni ekonomik programı açıkladığını kanıtlarıyla sundu.
2020’de dünyadaki emekçi halkları zor günler bekliyor. Bir yandan sırtına yıkılmaya çalışılan ekonomik kriz, diğer yandan yine sırtına yıkılacak bölgesel savaşlar.
2020’nin açılışını yaşıyoruz.
Erhan Nalçacı / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder