Bugün barışı dillendiren herkes önemli ve değerlidir. Ancak başından beri bu kirli oyunu fark eden, “Suriye’de devrim oluyor” safsatasına prim vermeyenleri ayrı tutalım lütfen!
Sormanın, sorgulamanın, akıl ve mantık doğrultusunda fikir beyan etmenin hoş karşılanmadığı, hatta cezaya layık görüldüğü bir dönemden geçiyoruz. Gelgelelim bir askeri operasyona dahi Barış Pınarı adı verilmesi, toplumda “barış” ihtiyacının ne kadar güçlü hissedildiğinin en açık kanıtı. Biz de ülkede, bölgede, tüm dünyada barış arzuladığımız için, bu yazıda kafamıza takılan soruları sıralamaktan geri durmayacağız…
Öncelikle bırakın Türk, Kürt, Arap bölge halklarını, kimsenin tırnağına taş değmesin istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki, hemen hemen tüm savaşlar gibi Suriye iç savaşının da emperyal ve sınıfsal boyutları var. Başta ABD büyük kapitalist devletlerin çıkarları peşinde, yani “emperyalizmin” müdahalesiyle bir ülke bu hale geldi. Cephede savaşanlar bütünüyle yoksul halkın çocukları ve hepsinin annesi yavrusunun evine dönebilmesi için dua ediyor.
Bu nedenlerle bugün barışı dillendiren herkes önemli ve değerlidir. Ancak başından beri bu kirli oyunu fark eden, Suriye’nin egemenliğini savunmakta tereddüt etmeyen, emperyalizmin bu trajedide rolünü gözden kaçırmayan, cihatçıların “özgürlük savaşçısı” etiketiyle ülkede at oynatmasına karşı çıkan, “Suriye’de devrim oluyor” safsatasına prim vermeyenleri ayrı tutalım lütfen!
İşte samimi olarak aklıma takılan sorular:
- Her ülkenin sınır güvenliğini sağlama hakkı vardır. Ancak uzun süredir sınır hattında ciddi bir çatışma olmadan, bir taciz atışı dahi gerçekleşmeden, sivillere yönelik bir tehlike baş göstermeden “bir gece ansızın” diye diye neden böyle maliyetli bir operasyon başlatıldı? Madem böyle bir operasyona girişilecekti, niye başta Akçakale ve Nusaybin gelmek üzere sivilleri tahliye etmek için gereken önlemler alınmadı?
- Operasyonun meşruiyetinin Adana mutabakatına dayandırılmak istendiği görülüyor. 1998’de imzalanan anlaşmanın muhatabı Suriye yönetimi olduğuna göre, Şam ile niye anlaşma, görüşme, uzlaşma yolu aranmıyor da Afrin’de, Cerablus’ta olduğu gibi tek taraflı bir fetih harekatına girişiliyor?
- Diyelim Barış Pınarı Harekatı’nda istenilen askeri amaca ulaşıldı. Siyasi bir çözüme ulaş madan Türkiye’nin Kürt sorunu çözülmüş olacak mı? Suriye’de askeri hedeflerin gerçekleşmesi PKK’nın ülkemizdeki faaliyetlerini ortadan kaldıracak mı, yoksa azdıracak mı?
- Bu kadar güçlü bir devletiz de neden resmi sıfatlı kimse, “sınırları aşarsanız ekonominizi mahvederim” diyen Trump’a tek laf etmiyor? O sınırların ne olduğunu bu ülkenin yurttaşları bizler bilmiyoruz. Sizler biliyor musunuz? Biliyorsanız niye toplumu bilgilendirmeden, halkın ucunu bucağını bilmediği bir operasyonun sonuna kadar arkasında durmasını bekliyorsunuz? Kendi ülkesinde ne dışişlerinin, ne Pentagon’un ne de genel kurmayın uyarılarını dikkate almadan, “kendi tweetlerinin doğrultusunda giden” Trump’ı “ne yapsın o da tweet atıyor!” diye savunmak Türkiye’nin Cumhurbaşkanına mı kaldı?
- Ekonomi kötüye giderken, zamlar almış yürümüş, halkın pahalılıktan imanı gevremişken; insanları geçici de olsa hamasi söylemlerle yatıştırmayı, sindirmeyi başarsanız da, bu askeri operasyonların mali yükünü nasıl karşılayacaksınız? Hazine, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçesine dahi el koyacak duruma düşmüşken, Fırat’ın doğusu hamlesinin bütçeye yükü ne olacak? Yoksa olağanüstü durum gerekçesiyle ifade özgürlüğünü, örgütlenme özgürlüğünü askeri bahanelerle askıya mı alacaksınız?
- Suriye Milli Ordusu adını verdiğiniz; kılığı, kıyafeti, davranışlarıyla cihatçı olduğu her halinden belli güruhla Türk Silahlı Kuvvetlerini nasıl yan yana getiriyorsunuz? Kontrol ettiğiniz bölgede fark etmeden IŞİD’in gözetimini üstlendiğinizin farkında değil misiniz? 10 Ekim anmasını daha yeni gerçekleştirdiğimiz, acılarımızın henüz dinmediği bir dönemde IŞİD’in başımıza yeni felaketler getirmesinden hiç mi korkmuyorsunuz? Suriye Milli Ordusu’nun unsurlarıyla IŞİD’in aynı familyadan geldiğini,benzer hassasiyetlere sahip olduğunu, bunun ne tür güvenlik riskleri barındırdığını düşünmüyor musunuz?
- Türkiye kontrol altına alacağı bölgeye sayıları iki milyona ulaşan Suriyeli mültecileri yerleştirmeyi planlıyor. Bu bir “etnik mühendislik” değil midir, o bölgenin asli unsuru olmayan insanların orada mecburi iskanı hangi hukuka dayanıyor? Suriyeliler açısından oraya zoraki nakil bir insan hakları ihlali olmayacak mıdır? Orada “Milli Suriye Ordusu” da cirit atarken ne tür toplum modeli uygulanacak, nasıl bir yaşam tarzı geçerli olacaktır? Yoksa Türkiye’de layıkıyla hayata geçiremediğiniz İslami Toplum modeli o coğrafyada mı karşılık bulacaktır?
- Lübnan, Filistin, Mısır, Suudi Arabistan farklı tellerden çalan Arap dünyasını Türkiye karşıtlığında birleştirmeyi nasıl başardınız? Yeni-Osmanlıcılığın tüm Arap coğrafyasında geri tepeceğini, körü körüne Müslüman Kardeşler savunuculuğunun sizi Ortadoğu’da iyice yalnızlaştıracağını hiç mi düşünmediniz? Yıkmayı arzuladığınız Esat rejimini giderek güçlendirdiğinizin farkında değil misiniz?
- Bir soru da CHP’ye yöneltelim? Tezkereye “evet” dedikten sonra “Suriye devletinin başında kim varsa onunla görüşme yapılması gerektiğini vurguladık” savunmasının inandırıcılığı ne? Görüşme için mi, askeri harekat için mi onay verdiğinizi bilmiyor muydunuz? Erdoğan’ın operasyonu “fetih” diye adlandırmasına neden bu kadar şaşırdınız? Size “birer ikişer dakikalık” bilgi verilmesinden şikayet ediyorsunuz da, 17 yıldır Erdoğan’ı tanımamış olmak mazeret mi? En kritik kavşakta yanlış manevra yapan, muhalefet etme cesareti gösteremeyen bir partinin, halka güven vermesini nasıl bekliyorsunuz?
- “Bu saçma ve sonu gelmeyen, çoğu da aşiret kavgası olan savaşlardan çekiliyor ve askerlerimizi eve getiriyoruz” belki de Trump’ın şu ana kadar ki en mantıklı tweetiydi. Peki ABD’nin Suriye’den asker çekerken Suudi Arabistan’a Muhammet bin Salman’ı korumak üzere 1800 ek birlik göndermesi ne anlama geliyor? Acaba yeni silah alım siparişleri de yolda mı?
- Putin’in sessizliği hayra alamet mi? Türkiye’nin operasyonuna örtük destek vermesi, Esad yönetiminin İdlib’i ele geçirme planının bir parçası mı? Oradan kaçacak Suriyelilerin kontrol altına alınacak bölgeye yerleştirilecek olmasına ilişkin gizli bir mutabakat mı gelişmeleri böyle sükunetle izlemesine neden oluyor?
- Bir soru da Kürt bölgesel yönetimine: Amerikan şemsiyesinin ilelebet sizi korumaya devam edeceğini mi umut ediyordunuz? Eliniz zayıflamadan önce, son tahlilde o ülkenin yurttaşları olduğunuzu hatırlayıp Suriye yönetimiyle anlaşma yoluna gitseniz, sizin için daha iyi olmaz mıydı?
Yazı kaleme alındıktan sonra SDG ile Suriye Ordusu’nun anlaşmaya varması, ABD’nin 1000 askerini bölgeden çekmesi yazının özünü değiştirmiyor. Biz sormaya, sorgulamaya. barış istemeye devam ediyoruz.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder