16 Ekim 2019 Çarşamba

Suriye notları - AYDEMİR GÜLER

Geriye doğru bakarsak önce uluslararası politik koşulların Türkiye’nin savaşa kalkışmasına uygun hale getirildiği bir hazırlık evresinden geçildiğini ayırt edebiliyoruz. İçerideki koşulların gayet uygun olduğu ise tezkere ve harekât boyunca düzen içi muhalefetin performansına bakarak anlaşılabilir!

ABD ve Rusya’nın TSK-ÖSO’nun sınırı geçmesine yeşil ışık yaktıkları kesin. Burada Türkiye’nin de dahil olduğu en az üç taraflı bir anlaşma vardır. Çoktandır denklemde önemsiz kalan Avrupa Birliği’nin ve belli bir öneme hep sahip olagelen İran’ın biraz geriye itildikleri de açık.

Türkiye’nin askerini ortaya sürmesinin ilk akla getirdiği, Kürt-Amerikan ve Rus-Suriye eksenlerinin sarsılması oluyor. AKP’nin ABD ve Rusya’ya yönelik stratejisi “yaranmacılık” sözcüğüne denk düşüyordu: Yani Türkiye’nin sırasıyla Kürtlere ve Esat’a oranla daha yararlı bir partner olacağına büyük güçleri ikna etmek! Bu çabasında sonunda başarıya ulaştığını sanan Erdoğan, bir ölçüde yanılmıştır, ama bir ölçüde de bu zannını kamuoyuna pazarlamaya uygun veriler elde etmiştir.
Netliğe ihtiyaç var... ABD, Trump’ın deli saçması sözlerini biraz kenarda bırakırsak Kürt faktöründen vazgeçmiş değil. Hele karşısındakilerin yaranmacılıkta AKP’yi aratmadıkları da ortadayken… Merak eden Suriye Demokratik Güçlerinin “genel komutanı” sıfatıyla hızla popülerleşen Kobani’nin demeçlerine göz atsın. Trump “Kürtleri kim meraklıysa o korusun” diye aşağılarken, “komutan” dost kalmak için adeta yalvarmaktadır.

Amerikan kaynaklarına daha yakından bakıldığında PYD-YPG’nin biraz hizaya sokulmasında karar kılındığı seçiliyor. Söz konusu olan milliyetçilik olduğu için, Suriye nüfusunun en fazla % 8’i Kürtlerden oluşurken Kürt hareketinin ülke coğrafyasının üçte birine yakınını kontrol etmesindeki orantısızlığa işaret edebiliriz. Bu açı şimdi daralacak. Ama bu daralma ortaklığın feshedildiği anlamına gelmek zorunda değil.

Dahası ve belki daha önemlisi, Kürt dünyasında ve ABD ortaklığında bir de Barzani olgusu var. Barzani de yakın geçmişte “gerçekçiliğin” sınırlarını ihlal etmiş ve bağımsızlık referandumuna kalkışmıştı… Bu bir denge oyunu. Şimdi Barzani ağırlığı diğerinin aleyhine artacak.

Kürt hareketlerinin Akdeniz’e uzanan bir koridor oluşturmakla ilgilendikleri bir AKP uydurması değildir. Kimi Kürt temsilcileri Türkiye’deki “barış süreci” ve Suriye’deki iç savaşın “Lazkiye’yi içine alan bir Kürt oluşumuna” evrileceğini geçmişte dile getirdiler. Başka temsilcilerse Ankara’nın asıl derdinin Akdeniz’e uzanacak bir Kürt koridorunu engellemek olduğunu iddia etmişlerdi. 

Yanlış değil. Şimdi AKP güvenli bölge diye, Lazkiye değil ama Hatay’dan geçen bir koridor kurmaya kalkışmış oldu. Sonucun farklı olmayacağı, mutlak stratejik ağırlığın Türkiye’ye de bırakılmayacağı birkaç günlük gelişmelerle açıklık kazandı. 

Büyük güçler arasındaki dengeleri de yansıtan sentez bölgesel iktidarın parçalı tutulmasıdır. PYD geçici tahtından indirilirken mirası pay edilmektedir. Serbest bırakılan IŞİD kadroları parçalar arasında onların da olacağını göstermektedir.
Bu arada Trump’ın kendisi psikiyatrinin konusu olsa bile gelişmelerde bir stratejik akıl kesinlikle var. ABD emperyalizmi eski dünyanın merkezini kilitleyip çözümsüzlüğe bırakmak ve asıl yükselen Çin ile ilgilenmek eğiliminde.

Suriye-Rusya eksenine gelince; Şam’ın iki gündür elinin güçlenmesi, burada da bir sarsılma yaşandığını örtmesin. Bundan yaklaşık bir yıl önce Suriye halkının, ordusunun ve liderliğinin başarıları eski Suriye’yi geri getirme olasılığını gündeme taşımıştı. Bu umuttan çok daha uzak düşmüş durumdayız. Rusya’nın varlığı Şam’ı kurtarmak için elzem olmakla birlikte, bugünkü emperyalist rekabetin ufkunda toprak bütünlüğünü sağlamış bir Suriye yoktur ve bu parçalanmışlık durumunun bir unsuru da Rusya’dır. 

Bütün bunlar Şam ve Moskova arasında gerilim yaşanmadan gerçekleşmiş olamaz. Eksen ayaktadır ama geçenlerde, Rusya -lafı Esad’ın ağzından alıp- “istenmezsek biz de gideriz” deme ihtiyacını boşuna hissetmedi. Rusya’nın kendi çıkarları için orada bulunduğu da, gitmesini kimsenin istemeyeceği de açıklık kazanmış bulunuyor.

Biraz da içeriye dönelim…

AKP sık sık “kesin karar anı” ilan ediyor. Beka söylemi böyleydi. Suriye savaşı da bir başkası. Sonuçta dedikleri çıkmıyor. Büyük kırılma anı gelmiyor. AKP seçimi kazanınca Türkiye şeriatın egemenliğine girmiyor, Erdoğan da padişah ve halife olmuyor. Şimdi de enerji yollarını ele geçirmek, bir milyon kişiye konut inşa etmek, demografik yapıyı ters yüz edip sınır boyundan Kürtleri elimine etmek gibi “rekorlar” kırılmayacak. 

Ama AKP bu savaştan belli bir enerji toplayarak çıkacak. Veya daha doğrusu karşısındaki geniş politik muhalefetin enerjisizliğini dosta düşmana göstererek… AKP Suriye seferinden ters yüz olup geri çekilse bile, emperyalistlere ve sermayeye dönüp “benim yerime tercih ettiklerinizin halini görmüşsünüzdür” diye sırıtırsa hiç de haksız olmayacaktır.

Yıllardır Türkiye’nin AKP’nin arzu ettiği hale dönüşmesinin imkânsız olduğunu söylüyoruz. Bundan da fazla doğru olan, düzen muhalefetinin herhangi bir derde deva olabileceğidir.

Aydemir Güler / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder