3 Kasım 2019 Pazar

Türk’ün Şah’ı ve Mat’ı - Mine G. Kırıkkanat

Macar asıllı Baron Wolfgang von Kempelen, Avusturya Kraliçesi Maria Theresa’nın maiyetinde bir dâhiydi. 1769 yılında Fransız bir sihirbaz, mekanik satranç gösterisiyle saray erkânının hayranlığını kazanınca dudak büküp “Ben daha iyisini yaparım!” dedi.
Baron Kempelen’in bir yıl sonra Viyana sarayında kraliçeye takdim ettiği makine, kaftanı ve sarığıyla gerçek boyutlarda bir Osmanlı robotu olup satranç oynuyordu!
Türk” adıyla vaftiz edilen zamane robotu, satranç bilgisayarlarının atası, Deep Blue’nun ağababasıydı. Üstelik Türk, ustası Baron Kempelen’in içine yerleştirdiği bir mekanizma sayesinde birkaç kelime de konuşabiliyordu, ama Almanca. Örneğin, oyunu bitiren son hamlesini yaparken “Şah!” değil de “Schach!” diyordu.
Ulusumuzun adını taşıyan tarihin ilk satranç robotu, 1807 yılında Avusturya’yı savaş meydanında dize getiren Fransız Napolyon Bonapart’ı, Viyana sarayındaki satranç masasında, Almanca “Schach!” çekerek yendi.
Wolfgang von Kempelen, satranç robotu Türk’le Viyana sarayını fethettikten sonra Avrupa turnesine çıktı. Münih, Paris ve Londra’da satranç turnuvaları tertipledi. Rakip dayanmayan Türk’ün nasıl çalıştığını kimse çözemiyordu. Kapağını kaldıran çetrefil bir mekanizma, kaftanın altına bakan çarklarla işleyen mekanik bir aksamdan başka şey bulamıyordu. Türk’ün doğaüstü güçlerle çalıştığını düşünen bile vardı!
Şahtı şahbaz oldu
Kempelen’in 1804 yılında ölümünden sonra, Türk’ü Johann Nepomuk Maenzel adlı gezgin gösterici aldı ve Avrupa’daki panayırlardan sonra Amerika’ya götürdü. Satranç şampiyonu Türk’ün ABD’deki ilk gösterisi, 1825 yılında Broadway’de yapıldı. 1840 yılından sonra kendisine duyulan ilgi 1 dolara inince, Philadelphia’daki Çin Müzesi’nde korumaya alındı ve 1845 yılında müzede çıkan yangına “mat” oldu.
70 yıllık ömründe robot Türk’ün satranç masasında yendiği ünlüler arasında, Benjamin Franklin ve Edgar Allan Poe da vardı.
Satranç şampiyonu robotu yeniden yaratmak fikri ise Padernborn’daki Heinz Nixdorf Müzesi küratörü Stefan Stein’da bir buçuk yüzyıl sonra hasıl oldu ve müze restoratörü Bernard Fromme’la birlikte Türk’ün sırrını çözdüler, tıpkısının aynısını yaptılar.
Deep Blue’nun atası Türk, mekanik aksamı elbette olağanüstü başarılı bir otomat, ama müthiş bir hilekârdı.
Hilesini çözmek, Stein ve Fromme ikilisinin 18 ayını aldı: Türk’ün içinde gerçek bir satranç oyuncusu gizleniyordu. İlk zamanlar bu oyuncu dâhi Baron Kempelen’den başkası değildi. Daha sonra yardımcısı Anthon ve başkaları... Gizli oyuncuyu doğru yerde, yani masanın içinde arayanlar kapağı açınca, kapakla birlikte çalışan mekanizmayla alt bölmeye kaydırılıyordu. Gizli oyuncu, masanın içindeki manyetik sistem sayesinde rakibin hamlelerini görebiliyor ve otomat Türk’ün elini kolunu çalıştırarak karşı hamleyi yapıyordu.
At binen yok ki Şah’a gidelim!
HNF müzesi yetkilileri, bu hilenin Türk’ün otomat önemini azaltmadığını, çünkü kullanılan mekanik tekniğin zamanın koşulları için olağanüstü, hatta bugün için bile şaşırtıcı olduğunu vurguluyorlar.
Bence çok da şaşırtıcı değil.
Birkaç kelimelik Almancasıyla Napolyon Bonapart’a, Benjamin Franklin’e “Schach!” çeken otomat, elbette Türk olamazdı.
21. yüzyılda bırakın robotunu, otomatını, satranç oynamayı bilen bir Türk var mı ki Trump’a, hele hele Putin’e “Şah!” çekebilsin!
Ama sürü sepet satranç masası var; içinde de ya Amerikalı, ya Rus ya da başka hilebazlar. Masanın başına diktikleri otomata, istediklerini söyletip oynatıyorlar.*
Mine G. Kırıkkanat / CUMHURİYET
________________________
*Y.N. Bu haftayı tümüyle torunuma ayırdığımdan, siz değerli okurlarıma “Umudun Kırık Kanatlarında” (Destek Yayınevi, 2011) başlıklı kitabımdan bir bölüm sunuyorum. Tatilde sayınız, bağışlayınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder