7 Ocak 2020 Salı

Kapitalizmin geleceği - HAYRİ KOZANOĞLU

‘Köpeğin insanı ısırması haber değildir’ önermesindeki gibi sosyalistlerin kapitalizmin geleceğini tartışması fazla haber değeri taşımayabilir. Ancak ‘Foreign Affairs’ dergisi 2020’nin ilk sayısının kapağına ‘Kapitalizmin Geleceği’ konusunu yerleştiriyorsa kendileri açısından durum ciddi demektir.

“Köpeğin insanı ısırması haber değildir” önermesindeki gibi sosyalistlerin kapitalizmin geleceğini tartışması fazla haber değeri taşımayabilir. Ancak ABD’nin “derin” düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi’nin (CFR) “Foreign Affairs” dergisi 2020’nin ilk sayısının kapağına “Kapitalizmin Geleceği” konusunu yerleştiriyorsa kendileri açısından durum ciddi demektir.

Kapitalizm kendinden önce gelen üretim biçimlerinin görece durağan, bu nedenle dini düşüncelerin damgasını vurduğu, tevekkülün egemen olduğu kültürel ortamının aksine hep “daha iyi bir gelecek” vaadi üzerinde yükselmiştir. Gelgelelim geride bıraktığımız 2010’lu yılları, büyümenin zayıf seyrettiği, gelir ve servet dağılımının giderek bozulduğu, küresel iklim değişikliğinin endişe verici etkilerinin hissedilmeye başladığı bir “karamsarlık dönemi” olarak hatırlıyoruz.

Belki de en önemlisi, genç kuşaklar gelecek kaygısı taşırken, anne ve babaları da çocuklarının kendilerinden daha yüksek bir refah düzeyine ulaşacağına artık inanmıyor. Yapay zeka, robot teknolojisi, dijitalleşme söylemleri sade yurttaşta geleceğe yönelik güven duygusu yerine tam tersine tedirginlik, güvensizlik, endişe yaratıyor. Kapitalizm tılsımını, cazibesini yitiriyor; insanlar sağ popülist, tepkici, yerlici ideolojilere savrulmaktan; kurtuluşu sosyalizmde aramaya kadar siyasi yelpazenin farklı uçlarında çıkış yollarına yöneliyor.

İsterseniz böyle kritik bir kavşakta, tartışmalarımıza ışık tutması açısından, kapitalizmin bugünkü çehresine ciddi eleştiriler yöneltilen Foreign Affairs`in ilgili dosyasını özetleyelim.

Kapitalizmlerin Çatışması

“Kapitalizmin geleceği” konulu dosyadaki “Kapitalizmlerin Çatışması” başlıklı yazı Dünya Bankası eski uzmanlarından Branko Milanoviç’in kaleminden çıkmış. Milanoviç incelemesine, yerküre üzerinde küçük istisnalar dışında ekonomik üretimin aynı yöntemle organize edildiği saptamasıyla başlıyor: Emek gönüllülük temelinde arz ediliyor, sermaye büyük ölçüde özel ellerde toplanmış durumda, üretim adem-i merkeziyetçi biçimde koordine ediliyor ve kâr motivasyonuna dayanıyor.

Dünyada başlıca iki tip kapitalizm bulunuyor; ABD’nin başını çektiği Avrupa, Japonya, Hindistan gibi ülkelerde geçerli “liberal kapitalizm” ve Çin’in öncülük ettiği Rusya, Singapur, Vietnam, Cezayir gibi farklı coğrafyalarda egemen “politik kapitalizm.”

Liberal kapitalizm, halkın onayını almayı gerektirir; düşen ekonomik büyüme hızı, çevre kirliliği, ortalama yaşam süresinin gerilemesi gibi bir sorunla karşılaştığı zaman demokratik iradeyle hatayı düzeltme özelliği taşır. Politik kapitalizm ise ekonominin daha yetkin yönetilmesi sonucu daha yüksek ekonomik büyüme temposu yakalamak avantajına sahiptir.

Milanoviç’e göre tehlike, liberal kapitalizmin giderek artan gelir ve servet eşitsizliklerinin derinleşmesiyle politik kapitalizme yakınsamasıdır. Ekonomik ve politik güç aynı ellerde toplandıkça plütokrasi, yani zenginlerin yönetimi devreye girecektir. Liyakate dayanma iddiasındaki liberal kapitalizmde ekonomik güç politik alanı fethedecektir. Politik kapitalizm ise, politik konumun ekonomik yararlar sağlamasına dayanır. Böylelikle iki sistem aynılaşacaktır: ayrıcalıklı azınlığın safları sıklaştırması ve elitlerin konumlarını gelecekte de koruması durumu ortaya çıkacaktır.



Yoksulluk Nasıl Biter?

“Yoksulluk Nasıl Biter?” makalesi 2019 Nobel ekonomi ödülü sahibi Abhijit Banerjee ve Esther Duflo’nın çözüm önerilerini yansıtıyor. Yazarlar 1990’dan sonra, dünyadaki “aşırı yoksul” sayısının 2 milyardan 700 milyona düştüğünü, ancak bu umut veren tablonun büyük ölçüde Çin ve Hindistan’ın son dönemlerdeki yüksek büyüme hızlarından kaynaklandığını söylüyorlar. Böyle bir büyüme temposunun yakalanmasının kanıtlanmış bir formülü bulunmadığından hareketle, yoksulluğu azaltma programlarına sarfedilen kaynakların er veya geç o ülkenin gelecek performansını olumlu etkileyeceği savını öne sürüyorlar.

Çocukları önlenebilir hastalıklardan ölen, okullarında öğretmen bulunmayan, mahkemeleri yığılmış davaları bir türlü karara bağlayamayan ülkelerin tüm enerjilerini bu sorunların çözümüne yoğunlaştırmaları gereğinde ısrar ediyorlar. Büyüme hızına fazla takılmadan, bir ülkenin yurttaşlarının refahını artıracak adımlara öncelik vermesinin önemini vurguluyorlar.

Böylelikle bir ekonomide büyüme lokomotifi bir kez harekete geçince ancak nüfusu daha eğitimli, daha sağlıklı, daha geniş bir ufka sahip ulusların atılım gerçekleştirebileceğini düşünüyorlar. Küreselleşme sürecinin galipleri arasında ideolojik nedenlerle insan kaynağına yatırım yapan Çin ve Vietnam ile komünizm korkusuyla benzer politikalara başvuran G.Kore ve Tayvan’ın bulunmasının rastlantı sayılamayacağını belirtiyorlar.

Stiglitz’den vergi açılımları

Joseph Stiglitz, Todd Tucker ve Gabriel Zucman’ın “Neden Kapitalizm Kurtuluşu Vergilemeye Bağlı ?” makalesi başlıktan da anlaşılacağı gibi aslında küresel piyasa ekonomisi içerisinde bir arayışa denk geliyor. Bilindiği gibi Stiglitz Nobel ödüllü bir isim; Zucman ise Thomas Piketty ekolünden “servet dağılımı bozukluğu” üzerine çalışan genç bir ekonomist. Yazıda kamunun yollar, limanlar inşa etmek; eğitim ve sağlık gibi temel sosyal hizmetler sağlamak; temel araştırmaları fonlamak gibi asli fonksiyonlarını icra etmesinin sağlıklı gelir kaynakları gerektirdiği hatırlatıldıktan sonra, çok uluslu şirketlerin vergi yükümlülüğünden kaçınma için karlarını nasıl vergi cennetlerine park ettikleri örnekleniyor. Cayman adaları, Panama, İsviçre gibi yerlerin Apple benzeri teknoloji şirketlerinin de vergi kaçırmak için gözdesi olduğu gözler önüne seriliyor. Trump dönemi vergi indirimlerinin iddia edildiği gibi büyümeyi, dolayısıyla gelirleri artırmak, yatırımları canlandırmak yerine şirketleri kendi hisselerini satın almaya, bu yolla borsalarda köpük yaratmaya hizmet ettiğininn altı çiziliyor.

Çözüm olarak da temettüleri, sermaye kazançlarını, emlaktaki değer artışlarını vergi muafiyetinden yararlandıran, buna karşın sade çalışanların ücret gelirlerine daha yüksek vergi oranları uygulayan sistemin tümden değişmesi öneriliyor. Demokratik Parti başkan adayı Elizabeth Warren’ın serveti vergilendirme planı destekleniyor. Servet ve gelir vergisinden kaçınma eğilimine karşı hükümetlerarası işbirliği yapması yanında, ticaret uyuşmazlıklarının çözümü misyonunda işlevsizleşen Dünya Ticaret Örgütü’nün küresel vergi sisteminin reformu konusunda devreye sokulması teklif ediliyor.

Neoliberal Çöküş

Yeni Ekonomi Vakfı’nın (New Economics Foundation) yöneticisi Miatta Fahnbulleh’in “Neoliberal Çöküş” başlıklı makalesi, serbest piyasalara, kuralsızlaştırmaya, küçük hükümetlere dayanan ve 40 yıldır hüküm süren neoliberal itikatın artık sınırlarına dayandığı saptamasıyla başlıyor.

Fahnbulleh giderek tırmanan eşitsizlikler ve adaletsizlikler sonucu kapitalizmin cazibesini yitirdiğini, sosyalizmin onaylanma oranının yükselişe geçtiğini örnekledikten sonra, demiryolları, elektrik ve su dağıtımı gibi özelleştirilen temel hizmetlerin tekrar kamu mülkiyetine alınmasının hızla taraftar bulduğunun altını çiziyor.

Yazara göre, merkezi otorite ve devlet mülkiyetine dayanan modelin yerine kaynakların yerel ve kolektif kontrolü temelinde dağıtıldığı alternatiflerin tartışılması gerekiyor. Ayrıca büyük ölçüde kapitalist üretim sisteminin bir sonucu olan küresel iklim değişikliğine karşı, canlı ve sağlıklı bir doğal çevreyi hedefleyen bir ekonomik modele gereksinim duyuluyor.

Fahmbulleh`in önerdiği tasarım, kamusal mallar üretimi ve temel altyapının kamunun sorumluluğunda bulunması, kooperatiflerin ve kolektif mülkiyete dayalı işletmelerin yaygınlaşması, özel işletmelerde çalışanların mülkiyet ortaklığı yanında karar süreçlerinde söz sahibi olmasını da içeriyor.

Kısacası solun günümüzde temel hareket noktalarının ipuçlarını vermek açısından çok yararlı metinle karşı karşıyayız.

Kapitalizm güzellemesi
Dosyanın son makalesi bin dereden su getirerek kapitalizmin erdemlerini sayıp döken Jerry Z. Müller’in güzellemesi. Yazar Demokratik Parti başkan adayları Bernie Sanders ve Elizabeth Warren’ın “servet vergisi” önerilerinin aslında ekonomiyi boğacağı, yenilikçiliği körelteceği varsayımından yola çıkıyor. Eşitsizlikleri azaltayım derken uygulanacak vergilerin, getirilecek düzenlemelerin ekonomik büyümeye, teknolojik atılımlara, bireysel özgürlüklere ket vuracağını öne sürüyor.

Servet vergisinin yürürlüğe girmesi halinde şirketlerin yatırım yapmak yerine ellerindeki nakiti vergiye akıtacağını, borsadaki hisse senetlerini satmak zorunda kalacağını söylüyor. Kişilerin servetinin vergi matrahına temel olmasının “mahremiyete müdahale” anlamı taşıyacağını iddia ediyor. Ancak Trump döneminde tüm vergi indirimlerine karşın yatırımların, verimliliğin neden belirgin biçimde artmadığını gündeme getirmiyor.

Apple, Amazon, Facebook, Google, Microsoft benzerlerinin vergi için yakasına yapışmak yerine hayatımıza kattıkları için şükran duymamız gerektiğini vazediyor. İklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarına karşı çözümler bulmak için şirketlerin nasıl canla başla çalıştığı tezini ortaya atıyor (İster istemez insana yalanın kuyruklusu bu olmalı dedirtiyor).

Kısacası, “kapitalizm cephesinde yeni bir şey yok”, bayat tezleri yeni teknolojiler ışığında güncellemenin ötesinde…

HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder