21 Mart 2020 Cumartesi

Küba'nın tıptaki başarısının bir özeti: 'Sağlık'lı sosyalizm - Kavel Alpaslan

Küba, 2015 verilerine göre GSMH'sının yüzde 10.57'sini sağlığa aktarıyor. Bu oran yüzde 10'luk Avrupa ortalamasının üzerinde. Devrimden sonra Küba'da sadece 6 bin doktor bulunuyordu. Bunların da yarısı Castro güçleri Havana'ya girdikten sonra bavulunu toplayıp ülkeyi terk etmişti. 2014 verilerine göre Küba'da her 10 bin yurttaşa 67.2 doktor düşüyor. Bu rakamı dünyada geçebilen iki ülke var: Katar (2.5 milyon nüfus) ve Monako (38 bin nüfus).


Karayip Denizinde küçük bir ada, yarım asrı aşkın bir süredir ağır ABD ambargolarıyla boğuşuyor. Tüm bunlara rağmen nasıl oluyorsa sağlık araştırmalarında ve kamu sağlığında her zaman adı ilk anılan ülke oluyor. Küba, yurttaşlarına sağladığı baştan sonra ücretsiz sağlık sistemi ve dünyayla paylaştığı devrim yaratan sağlık araştırmalarıyla oldukça yakından tanıdığımız bir ülke.

Hal böyle olunca korona gündeminde de ilk akla gelen ülkelerden birinin Küba olmasına şaşmamalı. Geçtiğimiz günlerde Kübalı ilaç üreticisi BioCubaFarma’nın Başkanı Eduardo Martinez Diaz’ın korona virüsü için 22 ilaç garantisi vermesi basında büyük yankı uyandırmıştı. Onca ilaç şirketinin açıklaması varken Küba’dan gelen görüşler neden daha fazla dikkatimizi çekiyor dersiniz? Arkasında yatan sebep sadece bu ülkenin sağlık alanında iyi bir sicile sahip olması mı dersiniz?
Şöyle bir geçmişe gidip Küba’nın daha önceki açıklamalarına bakalım. 2012 yılında Küba Genetik Mühendislik ve Biyoteknoloji Merkezi’nin direktörü Verana Mizo, ‘AIDS hastalığına yol açan HIV virüsüne karşı geliştirilen bir aşının insanlar üzerindeki denemelerine bu yıl içinde başlanacağını’ açıklıyor. Üç yıl içinde aynı Küba, anneden çocuğa geçen AIDS’i önleyen ilk ülke olarak tarihe geçiyor. Bu buluşu Dünya Sağlık Örgütü (WHO) “Virüs’ün aktarımını yok etmek, ulaşılabilecek en büyük kamu sağlığı başarılarından birisidir” ifadeleriyle kayda geçiriyor. Bahsettiğimiz başarı, her yıl dünyada 1.4 miyon HIV virüsü taşıyan kadının ve doğacak çocuklarının yaşamını doğrudan etkiliyor. Tabii ki Küba’nın tıptaki tek başarısı bu değil. Mesela ülke 1985 yılında menenjit B hastalığına karşı geliştirilen ilk ve tek aşıya öncülük ediyor. Daha yakın bir zamanda keşfedilen akciğer kanseri aşısı ise bugün kendisine her alanda ambargo uygulayan ABD’de test ediliyor.
RAKAMLARDAKİ GERÇEK
Biraz da rakamlarla ülkenin sağlık sistemini açıklamak gerekirse Küba, 2015 verilerine göre GSMH’sının yüzde 10.57’sini sağlığa aktarıyor. Bu oran yüzde 10’luk Avrupa ortalamasının üzerinde. Devrimden sonra Küba’da sadece 6 bin doktor bulunuyordu. Bunların da yarısı Castro güçleri Havana’ya girdikten sonra bavulunu toplayıp ülkeyi terk etmişti. 2014 verilerine göre Küba’da her 10 bin yurttaşa 67.2 doktor düşüyor. Bu rakamı dünyada geçebilen iki ülke var: Katar (2.5 milyon nüfus) ve Monako (38 bin nüfus). Üç ülkenin zenginliği karşılaştırıldığında aradaki fark tarif edilmezken tıpta Küba’nın bu farkı inanılmaz bir şekilde kapatıyor olması, ülkeye haklı bir ün sağlıyor. Çünkü Küba diğer çoğu ülkeden farklı olarak kendi yurttaşlarına bu hizmeti ambargo altında ve her koşulda ücretsiz olarak sağlıyor.
Bir diğer konu da Küba’nın tıptaki uluslararası enternasyonalizmi. 2007 verilerine göre ülkenin 103 farklı ülkede çalışan 42 bin sağlık personeli bulunuyor. Nitekim Kübalı doktorların dünya çapındaki başarıları sık sık gündeme geliyor. Örneğin Ebola salgınında Küba, Afrika’da çalışmak üzere binlerce sağlık emekçisi görevlendirmişti. Bu gönüllü çalışmalar ülkenin sağlık alanındaki araştırmalarını kuvvetlendirip Küba’nın tıptaki gelişmelere öncü olmasını sağlayan deneyimleri de yaratıyor. Hatırlayacak olursanız geçtiğimiz aylarda ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) Kübalı doktorlar hakkında istihbarat toplama için para ödülü koymuştu. Küba Devlet Başkanı Miguel Díaz-Canel de Twitter üzerinden haberi paylaşarak “ABD, dünyada hayat kurtaran Küba’ya eziyet etmek için 3 milyon dolara kadar teklif sunuyor. Yanlış düşünceler, yalanlar, alçaklık ve insani değerleri anlamayan emperyal kibir. Bizim tıbbi görevlerimiz Küba’dır” demişti. ABD’nin Kübalı doktorları daha dolgun ücretler karşılığı transfer etmeye çalıştığı bilinen bir gerçek. Ambargo uygulanan bir ülkeye bunun yapılmasıysa trajikomediden ibaret.
Küba’nın daimi olarak tıbbi destek sağladığı coğrafyalardan birisi Venezuela. Burada doktorlar yoksul mahallelerde ücretsiz sağlık yardımı sağlıyor ve Venezuelalı meslektaşlarına eğitim çalışmaları veriyor. Bunun karşılığında yine bir ABD yaptırımı nedeniyle uluslararası pazarda zorluk çeken ülke olan Venezuela’dan petrol yardımı alıyor. Kimileri bu noktayı ‘etik değil’ şekilde değerlendiriyor. Alınteri üzerinden elde edilen haksız kârla sağlığı satın almak vicdanen etik oluyor da yoksulları ücretsiz olarak tedavi ettikten sonra bunun karşılığını almak etik olmuyor öyle mi? Üstelik Küba yanı başındaki dünyanın güçlü ülkesi tarafından ambargoyla karşı karşıyayken bunu yapıyor olmasını eleştirmek sahiden ne anlama geliyor? Kaldı ki en nihayetinde yoksul bir mahalleye ücretsiz sağlık hizmeti sağlanıyor ve bundan daha vicdani ne olabilir?
Daha önce Liberya ve Haiti de misyonlara katılmış bir Kübalı doktor, El Pais’in ‘Ama maaşlarınız diğer doktorlara göre daha az?’ sorusu üzerine şöyle bir cevap veriyor: “Kübalı doktorlar dayanışma ve Hipokrat Yemini’nden kuvvet alıyor. Yabancı misyonlar olmaksızın işimiz düşünülemez. Evet, maaşımız belki düşük ve bu belki bizi yurtdışına itebiliyor. Fakat sadece kendi ülkesine yardımcı olanlardan biri olmak yerine işimizin dünya alemce tanınıyor olmasını görmek bizi gururlandırıyor.”
BAŞARIYA KOLAY YOLDAN ULAŞMAK
Küba’nın nasıl böyle bir başarıya imza attığına dair binlerce araştırma var. Kimisi ‘aile hekimliği’ sistemini, kimisi ‘ABD ambargosunun mecbur bıraktığı koşulları’ kimisyse ‘sosyalist ekonomik sistemi’ vurguluyor. Bunlardan sadece birini önüne koyup başarıya kolay yoldan ulaşmaya çalışanlar da var. Yalnız ‘sosyalizmle’ ya da yalnız ‘aile hekimliğiyle’ bu noktaya gelinemeyeceğini görmek çok zor değil. Şüphesiz her birinin payı var. Bu nedenle ‘gizemli sırrı’ da sağlık alanında çalışan araştırmacılara bırakalım.
Fakat konunun teknik anlamda uzmanı olmasak da önümüzde duran çıplak bir manzara var: Küba’nın araştırma ve istatistiklerdeki başarısı ile halkına, halklara ücretsiz olarak bu hizmeti sunması. Bu ada ülkesinde her ikisi de bir şekilde birine içkin durumda.
Şöyle bir manzara hayal edelim. Virüs ve sermaye, silahlarını hem birbirlerine hem de yoksul halk kitlelerine doğru doğrultmuş durumda. Sermaye hali hazırda emekçileri ücretsiz izin, işten çıkarılma, tehditler, zorunlu çalıştırma gibi kurşunlarla yaralıyor. Düşene bir tekmeyi de virüs atıyor… Bu nedenle emekçiler nişan almakta tereddütte. Fakat kitleler bu üçlü düelloyu bitirecek oldukça etkili mermilere sahip: lamı cimi olmayan ücretsiz kamu sağlık hizmeti. Küba’nın yoksulları artık nükleer başlıkla değil, kamu sağlığıyla düşmanlarını vurabiliyor. Bugün Küba’nın sahip olduğu cephaneliğine hayran gözlerle bakıyor olmamız da tam olarak bundan ibaret.
Kavel Alpaslan / duvaR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder