Klişeleri sevmem ama Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran partiye hiçbir çıkar karşılığı olmadan gönül vermiş seçmenler arasında klişeleşen “Türkiye’yi kurtarmak için önce CHP’yi kurtarmak gerek” saptaması; doğruluğu keskin olduğunca kesin bir gerçektir.
Bünyesinde bu ülkenin en donanımlı ve özverili yurtseverlerini barındıran CHP; zirvesindeki köhneliği besleyen ve zaten o köhnelikten beslenen çapsız, tembel, bencil, çıkarcı olduğunca beceriksiz yöneticileriyle gövdesi yeşil, tepesi kuru bir çınardır. Köklerden gövdeye yürüyen özsuyu ile tüm köprüleri atan, kanalları kapatan o kuru tepe; içindeki pırıl pırıl ateşböceklerini kavanoza hapseden paslı bir kapak, hatta tıkaç olarak da betimlenebilir.
Türkiye’nin en ilerici, üretken ve yenilikçi partisi olması gereken CHP; örneğin kadına pozitif ayrımcılık, gençlere açılım, çevrecilik, dijital teknoloji gibi hayati önemde dönüşümlerden geri kalmıştır. Çok uzun yıllardan beri kurumsal işleyişinde hiçbir reform yapamamış; gelen geçen iktidarların arkasından koştururken tüm ilkelerine ihanet pahasına bile nal/ seçmen toplayamamış ve sonuçta on sekiz yıllık iktidarda aşınan AKP’nin oy kaybına rağmen oyları artmamakta, yani yerinde saymaktadır!
Reform yoksa, umut yok
CHP’nin “küçük olsun benim olsun”cu tıkaç tepesi; Meclis’in yetkisiz, milletvekillerinin de Twitter’da muhalefet yapmak zorunda kaldığı bir dönemde, iktidardan alınan büyükşehir belediyelerine bakıp partinin oyu artacak diye avunuyor. Yanlış. Belediye seçimlerini CHP’nin kuru tepesi değil, yeşil gövdesi ve tabii ki Millet İttifakı kazandı. Belediye seçimlerinde CHP adaylarına oy veren çoğu seçmen, genel seçimlerde bu partiye oy vermeyecek. Çünkü CHP’nin kurumsal yönetimi güven vermiyor, umut vermiyor. Verebilmesi için kapsamlı bir reform yapması, yenilenmesi, tepenin tabanla bütünleşmesi ve doğal olarak, on sekiz yıldır AKP’yi iktidarda tutmaktan başka işe yaramayan bir yönetici kadrosunun değişmesi gerekiyor.
Avukat, gazeteci ve Karşı Yaka Memleket, Kulağım Karadeniz’de, Büyük Ayrılık gibi unutulmaz kitapların yazarı Kemal Anadol, eski CHP İzmir Milletvekili ve yarım yüzyılı aşan siyasi kariyeriyle saygın bir fikir insanıdır. 12 Eylül’de hapis de yatan Kemal Anadol, Türkiye’yi kurtarmak için önce CHP’yi kurtarmak gerektiğine inanıyor olmalı ki, alkışlanması gereken bir iş yaptı. CHP Yeniden Yapılanmalıdır başlıklı, 40 sayfalık bir kitapçık hazırladı. Kemal Kılıçdaroğlu başta, parti yetkililerine gönderdi.
Parti içi demokrasi şart
Kemal Anadol, yazıyor:
CHP Genel Başkanı partinin tüm üyeleri tarafından seçilmelidir.
Parlamenter sistemle yönetilen çağdaş¸ demokrasilerde seçimlerin delege sistemiyle yapılması geçmişte kalmıştır. CHP’nin üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’e üye hiçbir Avrupa sosyal demokrat veya sosyalist partisi bu yöntemi kullanmamaktadır.
Parti liderini demokratik esaslara göre seçmeyen bir partinin iç işleyişi de demokratik olamaz.
İlçe başkanı ve yönetim kurulu ile il delegeleri, il başkanı ve yönetim kurulu ile kurultay delegeleri de o ilçe ve ildeki, parti meclisi üyeleri de tüm ülkedeki üyeler tarafından seçilmelidir.
Pekiyi Siyasi Partiler Kanunu buna izin veriyor mu? Hayır.
Ama “yürürlükte olan yasa içinde ne yapabiliriz” sorusuna çözüm bulabiliriz. Belediye bas¸kan/meclis üyeleri ve milletvekili adayları için yargıç önünde olmayan, parti denetiminde, gayri resmi önseçim nasıl yapıyorsak ki buna “Eğilim Belirlemesi” diyoruz, aynı yöntemi kongrelerde uygulayabiliriz. 400/600 kişiden oluşan kongre üyeleri delege seçimleriyle belirlenir. Kongre onların katılımıyla gerçekleşir. Ancak kongreden bir veya birkaç gün önce tüm üyelerin katılımıyla yapılacak eğilim belirlemesinde başkan, yönetim ve üst kurul delegeleri saptanır. Bunlar daha sonra yapılacak kongrelere sunulur. Delegelerin bu isimleri ufak tefek değişiklik dışında reddetmeleri çok zordur. Tabanın baskısı onların aykırı davranışlarını önleyecektir. Böylece hem yasaya aykırı davranmamış¸ hem de isteğimizi gerçekleştirmiş oluruz.
Kemal Anadol’un çok küçük bir alıntı yaptığım kırk sayfalık manifestosu, partiyi iyi tanıyan engin deneyimli bir siyasetçinin, bilgelik eseri. Siz değerli okurlarıma Cumhuriyet’te Ali Açar’ın yazarla yaptığı röportajı okumanızı öneririm.
CHP yönetimine ise hiç işine gelmeyecek bu kitapçıktaki çözümlerin, tükettikleri güven ve tıkadıkları umut selinin önünü açmak için son şansları olduğunu hatırlatırım.
Murat Ağırel’e...
Kardeşim Murat, duruşma günü yüzlerce vicdanlı insanla birlikte Çağlayan’daydım. Mahkeme salonuna almadılar. Üçünüzü serbest bırakıp dördünüzü içerde tutan kararla bayram ve matemi aynı anda yaşadım. Ama sevgili eşin, benim de canım Dilek nasıl zayıfladığını anlatınca, asıl o zaman kahroldum! Murat, sen bir savaşçısın. Hem de vazgeçmeyecek, sırtını dönüp kaçmayacak türden. Salt beyinsel anlamda değil, fiziksel anlamda güçlü olman şart! Eşin uyuyamıyor geceleri, duruşmadaki görüntün çıkmıyor aklından... Sana yalvarıyorum, yemek ye güzel oğlum. Sevenlerinin hatırı için beslen ve iyi bak kendine. Erime artık. Kara gözlerinden öpüyorum.
Mine G. Kırıkkanat / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder