Hafta sonu koronavirüs sokağa çıkma yasağında evde, cezaevinde kibrit çöplerinden ustalıklı yapılmış, tavana ince iple asılı yelkenli ve sazın altında, dünya gündeminden haberler, önümde arşivden alınmış kupürler arasında, aklım geçmişin anılarına takılı..
En son, yapılışında birlikte çalıştıklarını söylediği 12 Eylül’ün tutuklu DİSK yöneticileri, Abdullah Baştürk, Kemal Nebioğlu... teknik usta İsmet Cantekin olabilir.. ortak üretim eserlerini, galiba makineyağına batırdığı pamuk, cımbızla sıkılmadan uzun uzun temizleyen Abdullah Baştürk’ün oturduğu koltuktayım.
Bir gün sonra, (dün) mezarı başında ölüm yıldönümü nedeni ile anma töreni yapılacak. Gidemeyeceğim, yaş, metro sonrası mezarlığın içine yürümeyi salgın nedeni ile göze alamamak var..
Baştürk, kendi yaptığı böreği tezgâhında satarak, okuyamadan, yoksulluktan çıkmış, önce Türk-İş çatısı altında Genel işkolunda, çıplak ayaklı amele, işçi yürüyüşü efsane, liderliğe, dahası siyasetin en üst kademelerine kadar yükselmiş bir isim. DİSK’e geçişi, 12 Eylül’e yaklaşılan günlerde, sol sendikal yapıların, sosyal demokrat hareketin dışlanmasına tepkiyle.. DİSK’te efsane liderler arasında yerini alması ise 12 Eylül’ün ünlü DİSK’i hedef alan, tüm yöneticilerini işkenceden geçiren, ülkemizde kazanılmış sendikal hakların tangır-tungur edilmesi adına, Marksist-Leninist illegal örgüt olarak suçlanması, yönetim kadrolarının en yukarıdan tabana doğru ağır işkencelerle, yıllar süren yargılamaları yüzünden..
DİSK’in, içinde bile olmadığı yıllardaki, tüm tüzük, kararlarla başlayan tüm yazılı belgelerinin, tüm örgütlü eylemlerinin, grevlerinin, etkinliklerinin, direnişlerinin, 1 Mayıs etkinlikleri de içinde.. Marksist-Leninist illegal örgüt belgeleri olarak yıllar süren mahkeme, sorgulamalarda sorulmasında, galiba haftada iki tam gün yapılan, sabahtan akşama süren sorgulamalarında bir altı ay boyunca hesap vermek zorunda kalan Başkanı olmuştu.
Bir açık, boşluk yakalamak umuduyla yöneltilen şaşırtmaca, tekrar sorularında hiç şaşmadan, sinirlenmeden hesap vermekten yılmamış, dayanışma için uluslararası sendikal örgütlerin lider kadrolarının bile sevgi ve hayranlığını kazanmıştı. Galiba cezaevi işkence yöntemlerinin de katkısı ile çıktıktan sonraki DİSK Genel Başkanlığı yılları çok uzun süremedi. Yine de sonraki dönemin duruşlarıyla, çıkışlarıyla da iz bırakan sendikal liderler arasında yerini aldı.
***
Tarafsız durmaya çalışarak bakıyorum, günümüz DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Genel-İş’in genç başkanı Remzi Çalışkan’a da bakarak, DİSK’in yönetici liderler kadroları babında hâlâ çok şanslı olduğunu düşünüyorum.. Ancak ülkemizde işçi sınıfı haklarına, sendikal örgütlülüğe dönük çok kısa yıllar içinde çok ağır saldırılara bakarak geldiğimiz noktaya bir bakar mısınız?
Cumhuriyet kazanımları, değerlerinin üzerine, 1961 Anayasası ile gelen özgürlüklerin her alanına dönük, fikir özgürlüğünden sendikal haklara, her türden demokratik örgütlenme, özgürlükler adına anayasal, yasal kazanımların üzerine, ülkemizde yaşanan, dünyadaki kazanılmış emek haklarını yakalayan gelişmelerin tümüne bakıyorum da.. 12 Mart tırpan, 12 Eylül güçlü anayasal, yasal operasyonlar, yasaklar, yetmez.. Özalizm, yetmez, 2002 sonrası yasaklar..
Çalışma çağı nüfusumuzun milyonları işsiz, milyonları kayıtlı iş bulamıyor, milyonları toplusözleşme haklarını kullanmak hak götüre, sigortalı iş bulabilmişlerinin yarısının çok fazlası asgari ücretle çalıştırıldığından.. Ortalama ücret anlamına gelmiş asgari ücret için lütfedilip verilecek yıl sonu kararını nefeslerimizi tutmuşçasına Godo’yu bekler gibi beklemekteyiz..
Dişe dokunur bir artış olamayacağının gerçekliğinde, yine lütfedilip Tekadam rejiminin vereceği kararın içinde, artık işverenlerin de çok gür sesle olmasa da istemeye çalıştıkları gibi, asgari ücrette anlamlı bir vergi indirimine umut bağlanmış bulunuluyor. İşveren örgütleri ile Tekadam rejiminin erk kararının komisyonda bu yolda uzlaşmaya varabilmesi iyimser bir çözüm olarak değerlendiriliyor.
Sakın “Sendikalara ne oldu?” anlamına gelebilecek ayıplı bir soruyu sormaya kalkışmayın.. DİSK’in defteri, üyelik babında 12 Eylül yargılamalarının hedef tahtasında olarak dürülmüştü. Ankara’da bir daha toparlanabilecek bir Türk-İş de aslında sağlam bırakılmamıştı. 2002 sonrası iş yasaları budamaları da eklemlenmiş olarak, siyasal İslamcı ittifakların yandaş kayırmacalarında işte bugünlere gelindi..
Şükran Soner / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder