Vance Packard’ın The Naked Society (Çıplak Toplum) adlı kitabı Fransızcaya Une société sans defense (Savunmasız Toplum) adıyla çevirilip yayımlanmıştı (1965). Fransa’da General Charles de Gaulle iktidardaydı.
O yıl 5 Aralık-19 Aralık tarihlerinde cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Mevcut Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’ün karşısında Sol’un adayı François Mitterrand vardı.
Seçimden bir gün önce televizyona çıkan De Gaulle’ün, “Bana oy verirseniz Fransa’yı seçmiş olursunuz” dediğini hatırlıyorum. De Gaulle yandaşları duvarlara “Mythe + érrant” (serseri efsane) yazmışlardı. Seçimi General kazandı.
***
O yıl Paris kaynamaya başlamıştı. Paris banliyösü Antony’deki karışık üniversite yurdunda kalıyordum. Kurala göre kızlar erkeklerin odasına konuk olabiliyordu ama tersi yasaktı. Bu nedenle kızlar ayaklandılar. 68 günlerinin başlangıcıydı.
Quartier Latin ve Montparnasse kahveleri İspanya, Portekiz, Güney Amerika ve Yunan komünist mültecilerle dolup taşıyordu. Gençler Küba’ya gidip devrime katılmayı düşünüyordu. ABD Vietnam’da savaşmaktaydı. Öğrenci Amerikalılara askere çağrı kâğıtları geliyordu. Hepsi perişan haldeydi.
Kenti hippiler istila etmişti. Joan Baez savaş karşıtı konserler veriyordu. Derken bir gün mini etekli ABD’li kızlar ortaya çıktı.
***
Louis Aragon ve ElsaTriolet ile tanışmıştım. Jean-Paul Sartre her pazar saat onda Le Select kahvesine geliyordu. Varoluş saatim parçalanmıştı, dağınık parçaları toparlamaya ve dünyayı anlamaya çalışıyorum. Vance Packard’ın kitabını gecegündüz yanımda taşıyordum. 55 yıl önceydi. Kitabı artık tamamen unuttum. Neredeyse okuduğum kitapların yüzde 99’unu unuttum ama hepsinden kafamda bir imge var.
***
Çıplak ya da savunmasız toplum ne demek? Hapı yutmuş bir toplum demek. Sıfırı tüketmiş.
O yıllarda Fransa böyle bir toplum değildi. ABD toplumunda sadece Berkeley gibi üniversitelerde bir uyanış vardı, Vietnam Savaşı’na karşı muhalefet kıpırdanmaları başlamıştı. Ama düz halkta böyle bir tepki yoktu. Bu toplum çıplaktı ve savunmasızdı. Vance Packard, bu toplumu savunmasız ve çıplak bırakan mekanizmayı açıklıyordu: Yerel ve federal yasalar, bunların uygulanma tarzı; kitle iletişim araçlarının haber ve reklam bombardımanı; kitle iletişim araçlarının doğrudan çok, yanlışa, gerçekten çok, yalana hizmetleri; toplum güvenliği örgütünün insanların özel hayatını tacizi; bireyin toplum ve iktidar (yönetim) karşısında duyduğu acz; bireyin tehdit altındaki bireysel özgürlüğü... Kitaptan bunları anımsıyorum.
***
Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları hiçbir zaman savunmasız olmadılar. Epeyce çağdaş bir anayasası, çağdaş ve uygar yasaları, Cumhuriyet devletinin kendini ve halkını koruyacak Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay ve Sayıştay gibi kurumları vardı. Cumhuriyet devleti kuvvetler ayrılığı ilkesinin sacayağı üzerine oturmaktaydı. Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine aykırı partilerin kurulmasına izin vermiyordu. Ayrıca statükoya karşı eylemlere girişen partilerin kapatılacağına dair bir yasa da vardı. Toplumu koruyan zırhlar vardı.
***
Vardı ama kendilerini çağdaş ve demokrat sananlar da vardı; Milli Görüş partilerinin DNA’sını taşıyan insanların gömlek değiştirerek Cumhuriyete saygılı, demokrasiye bağlı siyasetçilere dönüşebileceklerine inanıyorlardı. Soldan dönmeler ve Cumhuriyete karşı hınçları olanlar işbirliği yaparak siyasal partilerin kapatılmasını zorlaştırdılar. Hep birlikte Cumhuriyeti tuzağa düşürdüler. Bunların rüzgârını arkasına alan AKP, Cumhuriyetin koruyucu kalelerini yıktı, zırhlarını parçaladı. Bunun sonucu olarak 2002 yılında demokratik olan ülkenin düzeni tek adam rejimine dönüştü. Ve bunun sonucu olarak sadece toplum değil bizzat Cumhuriyetin kendisi çıplak ve savunmasız kaldı.
***
Peki, halk (avam), AKP’nin 19 yıllık iktidarı döneminde ve özellikle de son yılların Başyücelik rejiminde giderek çıplaklaştığını, giderek savunmasız kaldığınızı hissediyor mu?
Osmanlı’nın kulluk döneminden bu yana laik rejime uyum sağlayarak vatandaş olmayı beceremeyen, sözde İslami değerlerin kıskacında en zalim yönetimlere bile itaat ve biat etmenin şart olduğunu düşünen bu mesleksiz kitlenin böyle bir sorunu olmadığına tarih de şahittir.
***
Peki, ne olacak şimdi?
Özdemir İnce / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder