1 Aralık 2020 Salı

Türkiye ekonomisinde hormonlu büyüme: Hepsinden geri adım atıldı- FUAT SÖZEN / SOL

 

Şişirilen kredi hacmi, düşük tutulan faizler, baskı altındaki kurlar büyümeyi destekledi, yansıması bu çeyrekteki büyümeye yansıdı. Bu politikaların tümünden bugünlerde vazgeçildi.

TÜİK, 2020 yılı Temmuz-Eylül (3.çeyrek) milli gelir (GSYH) verilerini yayımladı. GSYH 2020 yılının 3.çeyreğinde sabit fiyatlarla bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %6,7 oranında arttı. Bir önceki Nisan-Haziran dönemine göre ise GSYH %15,6 oranında artış gösterdi.

Salgın nedeniyle getirilen kısıtlamaların haziran ayında kaldırılarak “normale dönüş” kararı alınması temmuz ayından itibaren ekonominin tekrar canlanmasına neden oldu. Buna ilaveten şişirilen kredi hacmi, düşük tutulan faizler, baskı altındaki kurlar büyümeyi destekledi, yansıması bu çeyrekteki büyümeye yansıdı. Bu politikaların tümünden bugünlerde vazgeçildi; faizler artırıldı, bankaları kredi genişlemesine zorlayan aktif rasyo uygulaması kaldırıldı, kurlar ekim ayında ulaştığı zirveden piyasa beklentisine uygun düzeylere çekildi. Sarayın yeni ekonomi yönetimi ile birlikte uygulamaya soktuğu bu politikaların ekonomiyi 2021 yılının başından itibaren yeniden durgunluğa götürmesi bekleniyor.

Üretim Yöntemiyle Milli Gelir

2020 yılı üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre tarım sektöründe yüzde 6,2, sanayide ise yüzde 8,0 üretim artışı olduğu gözleniyor.

Bu çeyrekte hizmetler sektöründe sağlanan üretim artış oranı GSYH içindeki payına göre daha düşük kalmıştır, tarım ve sanayi toplamındaki GSYH artış oranı görece daha yüksektir. Hizmetler sektörünün iktisadi faaliyet kollarında büyüme oranları salgından kaynaklanan nedenler ile önemli ölçüde farklılıklar gösteriyor. Finans ve sigorta gibi bazı alt sektörlerde kayda değer üretim artışları varken başta genel hizmetler olmak üzere diğer bazı hizmet alt sektörlerinde daha düşük artışların yaşandığı gözleniyor. İnşaat sektöründeki üretim artışı ise %6,4’dür.

Sanayi sektörü 2020 yılının ilk yarısında yüzde 5,8 oranında küçülürken, bu çeyrekte sanayi yüzde 8, imalat sanayi ise yüzde 9,3 oranında büyümüştür.

Üretim sektörlerinde gözlenen görece yüksek artışların görülmesinde baz alınan 2019 3.çeyreğindeki düşük büyüme oranın da (yüzde 0,4) etkisi bulunmaktadır. Bunun yanı sıra yukarıda belirtildiği üzere bu dönemde izlenen genişlemeci politikalar ve pandemiden çıkış GSYH artışının önemli nedenlerindendir.

Aşağıdaki tablo, üretim ve harcama yöntemiyle hesaplanan GSYH sektörel büyüme hızlarını göstermektedir.

Harcama Yöntemiyle Milli Gelir

İç talebi oluşturan tüketim ve yatırım harcamalarının her ikisinin de önemli ölçüde arttığı görülüyor. GSYH içinde önemli bir paya sahip olan özel tüketimdeki 9,2 oranındaki artış büyümedeki artışta önemli bir paya sahiptir. Genelde tüketim kaynaklı büyüyen Türkiye ekonomisi, bu çeyrekte de bunlardan birini yaşamıştır.

Son iki yıldır sürekli azalan sabit sermaye yatırımlarında bu çeyrekte gözlenen artış, özellikle makine ve teçhizat yatırım harcamalarındaki artışın yüksek oluşu önem taşıyor.

İhracat ve ithalatın toplamından oluşan dış talepteki gelişmelere bakıldığında dış talebin büyümeyi negatif yönde etkilediği görülmektedir. Pandeminin yurtdışı talepte yarattığı şok düşüş ihracatı bu dönemde de bir önceki yılın aynı dönemine göre eksi %22,4 oranında azaltmıştır. İthalat ise %15,8 oranında artmıştır. Ekonominin büyüdüğü her dönemde olduğu gibi ekonominin dışa bağımlılığının bir göstergesi olarak ithalat bu çeyrekte de artış göstermiştir.

Dolayısıyla dış talep büyümeyi 9,1 puan negatif yönde etkilemiştir. Büyümeye özel tüketim 5,4, kamu tüketimi 0,1, yatırımlar 5,2, stoklar 5,1 puan pozitif katkı sağlamıştır.

Sarayın 2021 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında ekonomideki toparlanma sürecinin dördüncü çeyrekte devam edeceği, GSYH artışının 2020 yılının tamamında yüzde 0,3 oranında gerçekleşebileceği tahmin ediliyor. Yıllık Programa göre üretim sektörleri itibarıyla katma değer artış hızlarının tarım sektöründe yüzde 4,6, sanayi sektöründe yüzde -1 ve hizmetler sektöründe (inşaat dâhil) yüzde -0,5 oranlarında olması bekleniyor. Aralarında Dünya Bankasının da olduğu bazı uluslararası kurumlar ise Türkiye’nin 2020 yılında küçüleceğini öngörüyor.

Pandemi koşullarından bağımsız olarak son yıllarda Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyelinin düştüğü, büyüme oranlarının istikrarsızlaştığı, yıllar içerisinde büyük farklılıklar gösterdiği görülüyor. Yakın bir zamana kadar yüzde 5 olarak kabul edilen Türkiye’nin potansiyel büyüme oranının azaldığı, IMF ve Dünya Bankası tarafından gelecek yıllarda bunun ancak %3-4 oranında olacağı öngörülüyor. Son yıllarda olduğu gibi bu potansiyel büyüme oranı ile Türkiye ekonominin durgunlaşacağı, yıllık %1,3 oranında artan nüfusun istihdam edilemeyeceği, refah artışının sağlanamayacağı, toplumsal bunalımın artarak devam edeceği görülüyor.

Bu vahim tabloyu son on beş yıldaki kişi başına gelir verilerinden izlemek mümkün. Kişi başına gelir 2013 yılından bu yana kesintisiz olarak geriliyor. 2006 yılında dolar bazında kişi başına 7,971 olan gelir on beş yıl sonra 2020 yılında da aynıdır. Gelirin eşitsiz dağıldığından bağımsız olarak bu durum ekonomik büyüme düzeyinin yetersizliğini, Türkiye kapitalizminin son on beş yılda kişilerin refah düzeyinde herhangi bir artış sağlayamadığını açıkça gösteriyor. Türkiye ekonomisinde 2018 krizinin etkileri devam ederken pandeminin yarattığı ciddi sorunlar hem arz hem de talep yönlü ciddi şoklarla karşı karşıya kalınmasına neden oluyor. Pandeminin ve ekonomik durgunlaşmanın etkilerini azaltmak için izlenen genişlemeci politikaların sonuna gelindiği görülüyor, bu çeyrekte görülen görece yüksek GSYH artışı bu nedenle sürdürülebilir değil. 

Yaşanan gelişmeler 2020 yılının üretim, istihdam, refah açısından Türkiye ekonomisi için tamamen kaybedilmiş bir yıl olacağını gösteriyor.

FUAT SÖZEN / SOL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder