Emek, Galip, Deniz, İlk Adım, Tükenmez Kalem, Sokak Lambası...
Bunlar gazetelerin arkadaşlık köşelerine mektup yazanların rumuzları değil. Bir dönem FETÖ’nün, kumpaslarında kullandığı meşhur gizli tanıkların takma adları.
Savcılar; Gebze Dilovası’nda bir kooperatifte faaliyet gösteren eski sol örgüt itirafçısına, “Dilovası” adını bulmuşlardı. Kartal Aydos’ta işlediği cinayet nedeniyle, bir başkasına “Aydos” ismini koymuşlardı. Hanefi Avcı’yı da sanık yaptıkları Devrimci Karargâh kumpasında, “her şeyi bilen” gizli tanığı, “Son Tezgâh” rumuzuyla kaydettiler.
Bir zamanlar mafyanın Suskunluk-Omerta yasasını kırmak için başvurulan “gizli tanık” uygulamasını, FETÖ yargısı rezalete dönüştürüp sürdürdü. Mahkemeler; her önüne gelen suçlunun, husumetlisini suçladığı bir düzene kavuştu.
Yıllarca dağda Türk askerini katletmiş Şemdin Sakık’a, “Deniz” adını verip komutanların aleyhinde konuşturdular. Ablasını öldürüp, yeğenini fuhşa zorlayan Osman Yıldırım’ı, gizli tanık yapıp serbest bıraktılar. “Kıskaç” kod adlısı, bir sanığın eski eşinin sonraki kocasıydı, yani aslında “kıskanç”tı.
Gizli tanık Sultan’ın öyküsü
Gel zaman git zaman tablo değişti. Türkiye, engizisyon düzenini hatırlatan gizli tanık düzeninin eleştirisini yaptı. Televizyonlarda konuşuldu. Üzerine kitaplar yazıldı.
Ancak eski düzeni yeni araçlarla sürdürenler alışkanlıklarını bırakamadı. Önemli davalarda yine karşımıza çıktılar.
Üstelik...
Devir FETÖ ile mücadele devriydi. Bu konuda iktidarın da muhalefetin de bir tereddüdü yoktu. Yöntemler, seçimler, kişiler, tutumlar eleştirilse de aşağı yukarı herkes örgüte karşı tavır alıyordu. Buna rağmen FETÖ aleyhine açıklama yapacaklar, neden halen kimliklerini gizleme ihtiyacı duyuyordu? Ne gerek vardı buna?
Diyeceksiniz ki şimdi nereden çıktı bu gizli tanık bahsi?
Şöyle anlatayım...
Son dönemde medyada bir gizli tanık göze çarpıyor. Daha doğrusu çarpıyordu. Haberlerde görüyordum. Ona yargının verdiği isim: Sultan’dı.
Sultan, FETÖ’cü polis ve yargı mensuplarının, özellikle yurtdışı ilişkilerini deşifre ediyordu.
Örnek olsun, TRT’de açıklamalarını “ABD ile FETÖ işbirliğini gizli tanık belgeledi” başlığıyla okumuştum.
Birçok haberin kaynağı Sabah gazetesi onu överek “Zekeriya Öz ve Celal Kara ile internet üzerinden görüntülü konuşan gizli tanık Sultan” diye tanıtıyordu.
Aynı açıklamayı haberleştiren Yeni Şafak’ta “darbe girişiminin hemen ardından Ukrayna’da yapılan bir toplantının tutanağını da savcılığa verdi” satırlarını görmüştüm.
Yanlış anlamayın...
Hükümet medyasında okuduğum haberlerden şikâyet etmiyorum. Aksine, gerçekte kim bilmiyorum ama “gizli tanık Sultan” iyi ki konuşuyor. İyi ki ne biliyorsa anlatıyor. Keşke adıyla sanıyla çıksa, televizyonlarda konuşsa, hatta daha çok konuşsa diyorum.
Çünkü ne olduysa, “gizli tanık Sultan” haberleri medyada kayboldu.
FETÖ’ye sızıntı yapan başsavcı vekili
Aslında konu, benden önce yargı camiasının dikkatini çekmişti. Zira çeşitli telefon mesajlarıyla, herkes birbirine “gizli tanık Sultan”ın haber olmamış ifadesini gönderiyordu. Ama gelgelelim “Sultan nasıl kaka oldu”yu anlatmak pek kolay değildi.
Bana ulaştıran da aslında çok fazla bir şey söylemedi. “Oku anlayacaksın” diyordu kısacası.
Aslında önümdeki ifade, Sultan’ın ifadelerinden sadece biriydi. 16 Mart 2016 tarihliydi ama “daha önce söylediklerine ek yapmak istediğini” anlatarak başlıyordu.
İfadenin bütününü okuyunca Sultan’ın çok önemli isimler hakkında çok önemli iddialarda bulunduğunu anlıyorsunuz. Ancak bir bölümü var ki “işte neden bu” dedirtiyor:
“Ö.O. isimli şahıs, himmet paralarının koordinesinin yanı sıra, İstanbul ili mütevellisinde de görev alan bir örgüt mensubudur. M.B. de yine himmet paralarının koordinasyonunun yanında, eski SSCB yapısındaki ülkelerde, buradaki örgüt toplantılarında ve sohbetlerde, kendisinin okul ve gençlik arkadaşı olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bir başsavcı vekilinin olduğu, kendisiyle ilgili dosyalara bu suretle ulaştığını, başına bir şey gelirse de bu şahıs tarafından da kollanacağını söylemektedir.”
Yani darbe girişimden sadece 4 ay önce verilen ifadede, hükümet medyasındaki haberlerden tanıdığımız gizli tanık, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekillerinden birinin FETÖ’ye bilgi sızdırdığını anlatıyor.
Meselenin daha ilginç bir yanı var. Sultan, ifadesine şöyle devam ediyor:
“Bu başsavcı vekilinin ismini ifademde geçmek istemiyorum. Ancak bu husus sizin tarafınızdan araştırılabilir.”
Öyle anlaşılıyor ki gizli tanık, o “kudretli savcı”dan korkuyor. Herkesle ilgili rahat rahat konuşurken, en önemli bilgiye sıra gelince üstünden atlamayı seçiyor.
O savcı şimdi nerede?
2015/127395 numaralı soruşturma dosyasında yer alan ifadede, gereği yapıldı mı bilmiyoruz. Yapıldıysa, o dönem İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekillerinden biri, FETÖ’ye dair bazı dosyaları örgüte sızdırdığı iddiasıyla soruşturuldu. Yok yapılmadıysa, eldeki istihbarata rağmen bu kritik bilgi yokmuş gibi davranıldı. Her iki durum da insanın kafasını karıştırıyor.
Bir gizli tanık ifadesiyle yıllarca tutuklu kalan insanların hikâyelerine bakıyorum. Bir de aynı savcılığı yıllarca yöneten isimlerden biri hakkındaki gizli tanık ifadesine...
Bir Sultan’la ilgili övgü haberlerini okuyorum. Bir de Sultan’ın verdiği en işe yarar bilginin üstünden nasıl atlandığını...
Bir İstanbul Grubu’na yakın isimlerle Adalet Bakanlığı arasındaki FETÖ atışmasını hatırlıyorum. Bir de Bakan Gül’ün bazılarının geçmişine yaptığı “aynı maklubeye kaşık sallayanlar” göndermesini...
Bir 2016 yılının mart ayında başsavcı vekili olanların listesini hatırlıyorum. Bir de o listedekilerden, sonradan başsavcı olanları, hatta Yargıtay’a atanıp Anayasa Mahkemesi’ne niyetlenenleri...
İçimden geçiriyorum...
Şu gizli tanıklar gizli tanık olalı, belki de ilk kez çok büyük bir balık tutacaktı.
Ona da izin vermediniz!
Barış Terkoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder