Kadın, ev masraflarından kısıntı yapmış, kocasına Sevgililer Günü için bir kazak almış. Koca, kazağa bakıyor, “Bu pazar işi kazağı mı bana layık buldun?” diyerek burun kıvırıyor, kadının kalbi kırılır.
Genç çalışmış, çabalamış, iyi puan almış ama asistan olamıyor: “Hocam, benim tezimi çok beğendiydiniz, niçin ben seçilmedim?” Hoca biraz mahcup “Haklısın ama seçilenin arkası kuvvetliydi, ben pek bir şey yapamadım” diyor. Gencin kalbi kırılır.
Hepimizin hayatında kalbimizin kırıldığı pek çok unutmadığımız zamanlar, durumlar olmuştur.Kalp kırıklığı hiçbir şeye benzemez, sonuçta bazıları yaşam kalitemizi bile düşürebilir.
Kendimizi değersiz, işe yaramaz hissederiz.
Umutlarımızın bir tomarı usulca bizi terk eder.
İnsanların kalpleri kırıldığı gibi halkların da kalpleri kırılır. Tarih bize halkların kalbini kıran iktidarların sonuçta kendilerini de yok ettiklerini tekrar tekrar anımsatır. Çünkü kalbi kırılan halklar bu kırgınlığı asla unutmaz. Açlık bile bu kırgınlığın yarattığı travmayı yaratmaz. Öyle böyle insanların karnı doyar ama kırılan kalplerin hafızası asla unutmaz. Örneğin, Irak’ta sözümona demokrasi getiriyoruz diyen Amerikan askerlerinin yaptıklarını, hiçbir Iraklı unutmaz. Ayrıca adını bile yeni duydukları bir ülkede bir milyon kişinin ölmesine neden olan Amerikan askerlerinin de kalbi kırılır. Bu nedenle savaştan dönenlerin pek çoğu ya uyuşturucu bağımlısı olur ya da akıl hastanesinde gün doldurur.
Halkların kalbinin kırılmasına binlerce örnek verilebilir, şimdi kendi ülkemize dönelim. İktidar, halkların kalbini kırmak için adeta kendini bir zulüm makinesine döndürüyor. Basit bir örnek, binlerce işyeri kapalıyken, dağ otellerinde yaşanan vur patlasın, çal oynasın hayat insanların kalbini kırar. Gene anne ya da babasını korona nedeniyle yitiren, annesine, babasına son kez camlar ardından veda eden, camiden beş kişiyle uğurlayan birilerinin kalbi kırılır.
Eve gerçekten ekmek götüremeyen birileri bir gazetede “markete karnı tok gidin”, “çocuklarınızı asla götürmeyin”, “cebinizdeki para kadar alışveriş yapın” cinsinden tavsiyeleri görünce kalbi kırılır. Kalabalık cenazeleri, birbirine yapışmış gibi insanları televizyonda seyredenler, kâğıt toplayan bir çocuğa 3 bin 500 TL’lik ceza yazıldığını gördüklerinde kalpleri kırılır.
Altı milyon oyu olan HDP’ye oy verenlerin oylarını Kalaşnikov kurşununa benzetirseniz o altı milyon insanın kalbi kırılır. Sanmayın ki kalbi kırılanlar gidip sizin partinize oy verecekler. Yapmayın, kalp kırıklığı öyle derin bir yara açar ki hiçbir söz, hiçbir vaat o kırık kalbi tedavi edemez.
Bugünlerde en çok şehit ailelerini düşünüyorum. Bir cumhurbaşkanı koronaya rağmen kongre yapıyor ve 16 şehit var, şehit annelerinden birinin gözyaşlarını kongredeki kalabalığa dinletiyor, anneye de “Bir anneye böyle bir şeref nasip olmaz. Ama siz bu şerefi yakaladınız” dedikten sonra Karadeniz şivesiyle espriler yapıp kongredeki insanları güldürüyor. Ben bu görüntüleri izlerken buz gibi dondum. Böyle bir aşağılanmayı daha önce hiç yaşamamıştım. O kadar çok insanın kalbi kırıldı, o kadar çok insan kendini aşağılanmış hissetti ki...
İktidar sarhoşluğu böyle bir şeydir, insanoğlunun bir kalbi olduğunu unutursun. Gün gelir kalbi kırılmış insanlar, yeterince acı çektiklerini düşünmeye başlarlar. Kalp kırıklığının verdiği acı dayanılmaz olur. Artık hiçbir şeye güven kalmaz. İnsanlar “vatan”, “millet” diyerek atılan nutuklara artık inanmaz. Adaletin sadece zenginler için var olduğunun farkına varırlar, kendi çocuklarının da bir zaman sonra kalbinin kırılacağını öğrenirler. Evet, kendi çocuklarının da kalbi kırılacaktır. O zaman ne olur bilemem ama antikçağdan beri iktidarları en çok korkutan işte bu andır.
İnsanların çocuklarının kalbi kırılmasın diye düşündükleri zamandır.
Işıl Özgentürk / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder