18 Mart 2021 Perşembe

46’nın kadın sendikacıları- (I-II) - Alpaslan Savaş / SOL



(I) 

Tütün işçileri arasında örgütlenme, 1927 tevkifatı sonrası kesintili tarihinde TKP’nin belki de en istikrarlı örgütlenmesidir. 

1946 yılının Ağustos ayı. 

Dr. Şefik Hüsnü Deymer öncülüğünde birkaç ay önce kurulmuş Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi (TSEKP) yayın organı Sendika Gazetesi’nin ilk sayısı yayınlanıyor. Gazetenin manşetinde, sınıf esaslı cemiyet kurma yasağının kaldırılmasının ardından parti kadrolarının kurulmasına öncülük ettiği sendikalara dair haberler var:

“Daha şimdiden ona yakın çeşitli meslek, işletme ve istihsale bağlı yüzlerce işçi bir yarış humması içinde sendikalarını kurmuş bulunuyorlar. Yayın ve propaganda imkanlarından mahrum işçi sınıfımızın bu pek kısa zamanda gösterdiği muvaffakiyet göz kamaştıracak kadar parlaktır.”












Gerçekten hummalı bir çalışmanın sürdüğü anlaşılıyor. Tütüncüler başı çekmiş durumda. Söz konusu yasağı kaldırılmasının üzerinden henüz iki ay geçmiş olmasına rağmen iddia odur ki kurdukları sendikaya binden fazla üye kaydediyorlar. Sayının belki biraz mübalağalı olduğunu fakat tütüncülerin hızla örgütlenmeye koyulmasının tesadüf olmadığını söyleyebiliriz. Tütün işçileri arasında örgütlenme, 1927 tevkifatı sonrası kesintili tarihinde TKP’nin belki de en istikrarlı örgütlenmesidir.

Samsun’da tütüncülerin sendika kurduğunu yine aynı gazetede yayınlanan “Ana Nizamname”den öğreniyoruz. İstanbul’dakini ise kuruluş toplantısına dair havadislerden. İstanbul’daki toplantıda işçiler idari heyetini seçiyorlar. Fahrettin ve İbrahim ile birlikte üç kadın işçi sahneye geliyor ve dakikalarca alkışlanıyor.

Bu hummalı örgütlenme çalışmasının içinde kadın işçiler, diğerleri kadar yazılıp çizilmemiş olsalar da varlar. Çok değiller ama 46’nın sendikalarına biraz dikkatli bakıldığında hemen fark ediliyorlar.

Örneğin, Samsun Tütün İşçileri Sendikası’nın kurucuları arasındaki tek kadın işçi, yayınlanan ana nizamnamenin son sayfasındaki yedi kurucu tütün işçisinin arasında bulunan isminden başka bilginin bulunmadığı Hava Turcan’dır. Bir diğeri İzmir Tütün İşçileri Sendikası’nın Kasım ayındaki kurucuları arasında olan Emine Öktemkan’dır. Onun hakkında da nizamnamedeki isminden başka bilgi bulunmamaktadır.

İstanbul’daki sendikanın idari heyetine giren üç kadın tütün işçisinin ise isimlerini bilmiyoruz.

Bahse konu zaman dilimi Haziran-Aralık arasıdır. 46 Sendikacılığı, sınıf esaslı cemiyet kurma yasağının kaldırıldığı 10 Haziran ile sonrasında kurulmuş onlarca sendikayı ve onların kuruluşuna öncülük eden iki partiyi, TSP (Türkiye Sosyalist Partisi) ve TSEKP’yi kapatan Sıkıyönetim Komutanlığı’nın meşhur 16 Aralık kararları arasına sığıyor. Sürenin kısa olduğu açık. Ama yürütülen çalışma büyüktür. Bir başka yazıda konu edeceğimiz üzere 46 sendikacılığı adıyla anılan dönemin özeti, işçi sınıfının sendikalarda parti eliyle örgütlenmesidir.

Tütüncülere dönecek olursak…

İsimlerini bilmiyoruz ama İstanbul Tütün İşçileri Sendikası’nın idari heyetine seçilen o üç kadın işçiden birinin Zehra Kosova olma ihtimali kuvvetlidir.

Kosova, o tarihlerde başka partili arkadaşlarıyla birlikte Fındıklı’da Samsunkâri işleyen bir tütün işletmesine işbaşı yapıyor. Kısa sürede işçi mümessili oluyor. Beş ay çalıştığı işyerinde arkadaşlarıyla birlikte sabun, iş gömleği ve yemekle ilgili sorunları çözmeyi başarıyor. Dediğine göre bu süre zarfında işyerinden en az yüz kişi tütüncüler sendikasına kaydoluyor.












Zehra Kosova anılarında o yıl iki kez gözaltına alındığını anlatıyor. İlki, askerde olan eşi Mustafa İskender hakkında bilgi edinmek için yapılan gözaltı ve sorgudur. Mustafa da kendi gibi partilidir ve kunduracıların sendikasını örgütlemektedir. Kosova, “Parmaksız Hamdi” adıyla bilinen siyasi şube müdürünün bu sorguda kendisini çok zorladığını ancak bir şey tutturamadığını söylüyor. İkinci gözaltının nedenini ise şöyle anlatıyor:

“İkinci kez de sendika kurmak için dağıtmış olduğumuz broşürlerden dolayı on üç gün gözaltında dövüldüm, hücrelerde kaldım.”

Söz konusu bildirinin izini sürünce hem bir diğer komünist kadına, hem de onun kurucuları arasında olduğu başka bir sendikaya ulaşıyoruz.

                                                                    ***

(II)

'İşçi arkadaşlarım! Günden güne büyüyen bu azimkar ve çalışkan kütlenin bir ferdi olmakla iftihar ediyorum. Kadınlığın en şerefli mevkii işçi ve yoksul kütlelerin arasındaki inkılapçı sınıfıdır.'

1946 yılının altı ayına sığan kısa ama büyük sendikal deneyimi, 46 sendikacılığını konu ediyoruz. Kaynağı tek fakat iki farklı kanaldan, aynı yıl kurulmuş iki sosyalist parti Türkiye Sosyalist Partisi (TSP) ile Türkiye Sosyalist Emekçi Köylü Partisi (TSEKP) kadroları tarafından örgütleniyor bu sendikalar. Bu pratiği, işçi sınıfının parti eliyle sendikalarda örgütlenmesidir diye tanımlıyoruz. İlgilendiğimiz ayrıntı ise sayıları pek de fazla olmayan ama örgütlenmelere imza atan öncü işçi-sendikacı kadınlar.

Bu ikinci yazı. Geçen haftaki yazıyı Zehra Kosova ile bitirmiştik. Kosova anılarında1 o dönem iki kez gözaltına alındığını, bunlardan birinin sendika kurmak için dağıttıkları broşürden dolayı olduğunu aktarıyordu. Bizse o broşürün izini sürdüğümüzde bir başka komünist kadına ve onun kurucuları arasında olduğu diğer bir sendikaya ulaşıyoruz.

Buradan devam edelim.

Bahsi geçen broşür Şefik Hüsnü liderliğindeki TSEKP’nin öncülüğünde kurulan sendika birliklerinde ve onların bünyesindeki sendikaların örgütlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan “Görüşler” isimli broşürdür. Broşür, İşçi Sendikaları Birliği imzalı ilk neşriyat olma özelliğini taşıyor. Başlangıç sayfasında, büyükçe harflerle şu iki cümle yer alıyor:

“Tek başına istenilen hak, dilenciliktir.

 Dilencilikten kurtulmanın yolu birleşmektir”

Broşürün giriş yazısında İşçi Sendikaları Birliği Umum Katibi sıfatıyla Ferit Kalmuk imzası bulunuyor. 

Telefoncu Ferit diye tanınır, TKP’nin işçi örgütlenmesinde dönemin öncü kadroları arasındadır. 

Kalmuk, işçilere ellerinde tuttukları broşür hakkında şu bilgiyi veriyor:

“İşçi Sendikaları Birliği neşriyat bürosunda çalışan kıymetli arkadaşlar tarafından kaleme alınan bu broşür hacim itibariyle küçük fakat kıymet ve mana itibariyle pek büyüktür. Her işçi arkadaş bunu defatle ve dikkatle okumalıdır.”

Sözü edilen neşriyat bürosunda kimlerin olduğunu ise Zehra Kosova’dan öğreniyoruz:

“Sendikaların ne olduğunu anlatan, sekiz saatlik işgünü ve diğer sosyal haklar mücadelesini de içeren bir broşür hazırlanması için çalışmaya başladık. Ben, Şoför İdris (Erdinç), Postacı Hüseyin (Kerpiç), Ekmekçi Hristo, Abdi Azer, Neriman Hikmet ve Sadun Aren’den oluşan bir heyet bu broşürü hazırladı.”

Broşürün sorumluluğunu Neriman Hikmet (Öztekin) üstleniyor. Kendisi genç bir gazeteci-yazardır ve tıpkı Zehra Kosova gibi parti kadrosudur.

Zehra Kosova işte bu broşürü dağıttığı için gözaltına alınıyor ve işkence görüyor. Sorgusunu yapan yine dönemin meşhur işkenceci polis müdürü Parmaksız Hamdi’dir ve aynı zamanda Neriman Hikmet’in peşindedir:

“Bana bak, sen bu Neriman Hikmet’i tanıyor musun? O Babıali’nin kaldırım yosmasıdır. Sizin gibi işçileri kendi düşüncelerine alet ediyor. Şimdi sen bana bu işin içinde başka kimlerin olduğunu söyleyeceksin. Eğer bunu yaparsan seni hemen serbest bırakacağım.”

Kosova yoldaşını ele vermiyor. 13 gün süren ağır sorgudan çıkıp, kaldığı yerden tütün işçilerini örgütlemeye devam ediyor.

Neriman Hikmet’i ise kısa bir süre sonra kuruluşu ilan edilen yeni bir sendikanın kurucuları arasında görüyoruz. Sendika Gazetesi’nin 2 Kasım 1946 sayılı nüshasında ana nizamnamesi yayınlanan bu sendikanın adı İstanbul Basın ve Yayın Kafa ve Kol İşçileri Sendikası’dır. Neriman Hikmet Parmaksız Hamdi’ye inat, Babıali’nin gazetecileriyle matbaa emekçilerini birlikte bu sendikada örgütlemeye başlıyor.

Neriman Hikmet’in bu örgütlenmede yalnız olmadığını, Suat Derviş ile birlikte çalıştığını biliyoruz. Sıkıyönetim Komutanlığı’nın meşhur 16 Aralık (1946) kararlarıyla diğerleri gibi kapatılan sendikanın ömrü bir ay sürdü belki ama bu iki komünist kadın gazeteci-yazarın dostluğu Suat Derviş’in yaşamını yitirdiği güne kadar devam etti.

Başkaları da var.

“Cibali Tekel işçisi Bayan Baniye Aklık…

Cibali Tütün işçisi Bayan Hayriye Sonsoy”

İsimlerini Esat Adil’in liderliğindeki TSP’nin yayın organı Gün gazetesinin 30 Kasım 1946 tarihli nüshasında böyle okuyoruz.
















İkisi de partinin aynı yıl içinde kurduğu altı sendikadan biri olan Türkiye Tekel İşçileri Sendikası’nın temsilcileri olarak karşımıza çıkıyor. 16 Kasım 1946 Pazar günü Şehzadebaşı Süleymaniye kulübünde sendikalarının tertiplediği tanışma toplantısında konuşuyorlar. İlk sözü Hayriye Sonsoy alıyor:

“İşçi arkadaşlarım! Günden güne büyüyen bu azimkar ve çalışkan kütlenin bir ferdi olmakla iftihar ediyorum. Kadınlığın en şerefli mevkii işçi ve yoksul kütlelerin arasındaki inkılapçı sınıfıdır. …Sendika bizim en iyi, en samimi yuvamızdır. Biz orada rutubetli evlerimizin ve karanlık yuvalarımızın parlayan meşalesini görüyoruz. Sendikanın haricinde bir kadın işçi kalmak, bizler için utanç olacaktır.”

Hayriye Sonsoy’un konuşması alkışlar eşliğinde, sendikalara toplu olarak kaydolma ve onları kuvvetlendirme çağrısıyla sona eriyor. Bıraktığı yerden Baniye Aklık devam ediyor:

“Kadın ve erkek arkadaşlarım! Biz bu memleketin kadınlığını temsil eden en hakiki kamilleriz. İşçi kadın memlekette temel taşıdır. Memleketin refahı onun varlığı ile ölçülür. Eğer saadete kavuşmaz, açlık ve yoksulluk arasında çırpınırsak, sütsüz kalan çocuklarımız, çehresi solan kardeşlerimiz memleketin varlığında tedavi edilmeyen yaralar açar. …Kadını hakir görenler, onun harikalar yaratacağına inanmayanlar, onu kafes arkasında çarşaf altında saklayanlar artık maziye karışmıştır. Bizim varlığımız bu mürteci fikirlerin sönmesine bir delildir”

Baniye Aklık kürsüden yine alkışlar arasında ve “Yaşasın Türk İşçi Sendikaları, Yaşasın davamızın kahramanları” sloganlarıyla iniyor.

Onlar, 46 sendikalarının “inkılapçı” kadın öncü işçi-sendikacılarıdır.

Sayıları çok değildi belki ama vardılar. Mücadelenin içinde ve ön saftaydılar.

“Her tarafta kurucu heyetlerin fevkalade gayretleri görülüyor. Bunlar kısa zamanda çoğalıp kongrelerini hemen toplamaya çalışıyorlar. Hayret edilecek gayretler ve akıl durduracak vastalarla ön ayak oldukları teşekküllerini besleyip yaşatma ve kuvvetlendirme seferberliği içinde müthiş fedakârlıklarıyla bütün engelleri aşıp yıkmağa azmetmiş bu bir avuç kahraman işçi çocuklarını ileriki nesiller hayranlıkla selamlayacaklardır.” (Sendika Gazetesi’nin 31 Ağustos 1941 tarihli ilk sayısından…)

Alpaslan Savaş / SOL

  • 1.“Ben İşçiyim”; İletişim Yayınları, 1.Baskı 1995 İstanbul; Yayına hazırlayan Zihni Anadol



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder