Ayakkabı kutusu yolsuzluk tarihinin vazgeçilmezi durumunda. Bilmediğimiz bir keramet var demek ki bu kutularda. Kripto vurgununu yapan paraları ayakkabı kutusunda saklamış olsaydı “Alt tarafı ayakkabı kutusu dolduracak kadar bir paradır giden” diyerek rahatlardık.
Yok, gerçekten herhangi bir imada bulunuyor değilim. Yani amacım 17 Aralık 2013’te sonradan Fethullahçıların marifeti diye açıklanan, ülkemiz tarihine de “Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” adıyla geçen o büyük rezilliği anımsatmak değil. Her ayakkabı kutusu cümlesi kullanılınca akla hemen o gelmesin. Tamam, o operasyonun en çarpıcı görüntüsü eski Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde ayakkabı kutuları içerisinde bulunan paralardı, doğru. Ama artık geçmiş gitmiş bir olay bu. Ben de kurcalıyor değilim.
Ancak nasıl ki kırbaç, Marki de Sade nedeniyle erotik edebiyatın en önemli gereci olmuşsa, şu ayakkabı kutusu da hırsızlık/yolsuzluk tarihinin vazgeçilmezi durumundadır. İnsan şaşırıyor haliyle, hadi Sade zamanında günümüzdekiler kadar gelişmiş mükemmel kasalar yoktu, tamam da, onca özelliğe sahip, çelikten ya da lazerin bile delemeyeceği maddeden yapılmış kasaların bulunduğu 21’inci yüzyılda, evde ayakkabı kutusunda para saklamak da ne oluyor? İki üç kuruştan değil, milyonlarca liradan söz ediyoruz, o nedenle Süleyman Bey’in tarihte benzeri olan bir para saklama yöntemine başvurmuş oluşu ilgimi çekti yine. Hangi biçimde olursa olsun tarihi tekrarlamış Süleyman Bey, haberi olmasa da.
Başka dert mi yoktu da söz ediyorum? Derdim çok elbette ama şu dolandırıcılık dünyamızın en mükemmel şahsiyetlerinden Raki lakaplı Güney Zobu’nun ölümü aklıma düşürdü bunu. Bu ülkenin suç tarihinin efsanelerinden biri olan Raki sistemin boşluğundan da yararlanarak, kolay yoldan para kazanıp zenginliğine zenginlik katmak isteyen fırsatçıları tokatlardı. Fakire, fukaraya dalmışlığı yoktu. Soyup soğana çevirdiği o paralı açgözlüler için “kunduzi” derdi bir de. Pek bir isabetli sıfatlandırma.
İşini hakkıyla yapan iyi bir dolandırıcıydı. Mesleğe (!) yeni teknikler de kazandırmıştır ki, çift kapı yöntemi çok zekicedir. Zamanında yüklü miktarda para götürmüştür. Memleketin aslında kaymak tabakasına mensup biriydi de, bir general çocuğudur, sinemamızın en güzel kadınlarından birinin de babasıdır. Tamam “hırsız” diye adlandırılmaktadır ama ters gelmesin lafım, “ahlaklı” adamdı. Yaptığı işi reddetmemiş “ben ekonomik mücahidim” demiştir hatta. Çarptığı o kadar parayı nasıl sakladığına akıl sır erdiremezdim? Bankaya yatıramazdı herhalde, sabit bir kasasının olduğu belli bir adresi varsa, polis bulurdu sonunda muhakkak. Demek ki alıp anında harcıyordu, kim bilir. Hakkında konuşanların yalancısıyım, zor durumda olanlara da para verirdi, denir. Belki onun da paraları, geçici süreliğine ayakkabı kutusunda saklaması ihtimal dâhilindedir.
KERAMET VAR
Paul Powell diye bir ABD’li siyasetçi vardı bir zamanlar. 1970’de öldü. Çocuktum, İllionis Eyaleti’nin Dışişleri Bakanı konumundaki bu adamın yol açtığı yolsuzluk skandalıyla ilgili haberlerini okurdum o zamanların Günaydın gazetesinde, hayli boyalı bir gazete olduğu için severdim bu gazeteyi. Hafızanın bu tür gariplikleri var, kalmış işte aklımda adı. Hatırlayınca bir bakayım dedim neydi bunun yolsuzluğu diye. Meğer eyaletinde bugünün parasıyla 5 milyon dolara yakın bir vurgun yapmış adam. Hırsızlığına felsefi (!) bir de açıklama getirmiş zat. “Mağlup bir politikacıdan daha kötü olan, meteliksiz bir politikacı olmaktır” diye bir kelamı var. Dürüst ol canımı ye. Takdir ettim.
Eyalette ehliyet almak isteyen kim varsa, ödenmesi gereken zorunlu parayı devlete değil, Powell’a ödüyorlarmış meğer farkında olmadan. Nasıl kılıfına uydurduysa kimse fark etmemiş. Öldükten sonra anlaşılmış ne haltlar yediği. Zamanının çoğunu geçirdiği lüks bir oteldeki odasında o dönem için hayli büyük bir miktar olan 800 bin dolar nakit bulmuşlar. Nerede bulmuşlar peki? Ayakkabı kutularının içinde. Vurguna Ayakkabı Kutusu Skandalı diye ad koymuşlar bu yüzden. Benim/bizim bilmediğimiz bir keramet var demek ki ayakkabı kutularında.
O kadar para çarpacağım, aklıma saklamak için ayakkabı kutusundan başka bir yer gelmeyecek? Olacak iş değil. İşte Raki’dir, Sülün Osman’dır, devlet büyüklerini çarpan büyük yetenek Selçuk Parsadan’dır falan, bunlar paraları gözümüzün içine baka baka yediler oysa. Saklamaya tenezzül bile etmediler. Bize hakkıyla soyulma, çarpılma duygusunu doya doya yaşattılar. Saygı duyuyor insan. Kurallara uygun soyulma böyle olur. Bankaya bile güvenemeyecek kadar özgüveni olmayan soyguncular ayakkabı kutusuna mahkûm olunca, işin büyüsü bozuluyor. Madem para götürecek kadar ahlaksızsın, yürütme konusunda son derece zekisin, sahte hesap vs açıp o parayı orada tutacaksın hocam. O nedenle ben şahsen Reza Zerrab’ı da bu açıdan pek bir takdir ederim. Hani çarpma çırpma gibi bir işim olsa, izini takip ederdim. Edilmeyecek gibi değil ki… Önüme kimler yatardı, kim bilir? Şu kripto vurgununu yapan genç deha, 2 milyar doları alıp tüydü yurtdışına. Paraları ayakkabı kutusunda saklamış olsaydı hayal kırıklığım büyük olurdu yine de. Çünkü “ayakkabı kutusu” büyük dolandırıcılıkları hafifleten bir etkiye sahip. Sahte bir teselli gerekçesi oluyor bizim için. “Canım ne var alt tarafı ayakkabı kutusu dolduracak kadar bir paradır giden” deyip rahatlatıyoruz kendimizi. Bu nedenle adlandırmalar önemli. Bu konuda Amerikalılar iyidir. Örneğin, 1921’de yaşanış bir yolsuzluk skandalı vardır. Adı da Çaydanlık Kubbesi Skandalı. Uzun hikâye, başka zaman söz ederim. En keyiflisi de 1870’lerde Ulysses S. Grant’ın başkanlığı döneminde yaşanan, o dönem 3 milyon, bugünün ölçülerinde 63,7 milyon dolarlık bir yolsuzluğa takılan addır. Üst düzey yöneticiler, viski gelirlerini cebe atmışlar meğer. O yüzden skandalın adı Viski Yüzüğü kalmış.
Yani, işte Raki deyince…
Ne bileyim artık.
Mehmet Erdem / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder