Bu Ortaçağ bakiyesi kocakarı yöntemlerinin eğitimli orta sınıflarda bile alıcı bulabilmesini düzenin akla saldırısından, akli tahrip etmesinden ayrı değerlendiremeyiz.
Hacamat, vücudun herhangi bir yerini hafifçe çizip, üzerine boynuz, bardak veya şişe oturtarak kan alma anlamına geliyor. Anlaşılacağı gibi eski bir “tedavi” yöntemi. Hacamat etmek, tedavi etme yanında argo kafa göz yarmak anlamına geliyor. Yapana “hacamatçı” diyoruz. Esası kan almadır.
Bu Ortaçağ bakiyesi gelenek AKP tarafından bilim ilan edilince cafcaflı bir ad bulmuşlar; Kupa terapisiymiş. “Hirudoterapi”nin karşılığı ise sülükçülük. Adını bir sınıf sülük veya solucandan alıyor. Hirudinea (halkalı solucan) sınıfından bu canlılar bildiğiniz parazit aslında. Balık, kurbağa, kaplumbağa, salyangoz ve kabuklu su canlıları ile omurgalı hayvanlarda “ektoparazit” olarak yaşıyorlar. Konağa yapışıyor ve kanını emiyor, doğal işlevleri bu. Vaktiyle aklı evvelin biri bu paraziti vücuduna yapıştırıp “fazla kanı” emdirerek şifa bulmayı denemiş. Hirudoterapi’nin kurucusudur!
Terapisine falan bakmayın, hiçbir sorunu iyileştirdiği vaki değil, hepsi sözde bilimdir. Haliyle hacamatçı da sülükçü de sahte hekimdir. Bunlar normal bir düzlemde halk sağlığına açık saldırıdır, suçtur, yasaklanması, kovuşturulması gerekir.
Bu yöntemlerin eskiliği işe yararlılığına bir kanıt olarak gösteriliyor ama o yönde bir işaret de yoktur. Vücutta “kan fazlalığı”, ne demekse, olduğu inancına dayanıyor. Hacamat ederek veya sülüğe emdirerek fazlalığı alıyorsun ve hastayı rahatlatıyorsun, esası bu.
Yazılı kaynakları sınırlı. Mesela 15. yüzyılda kaleme alınan “Yadigâr-ı İbn-i Şerif” adlı kitapta ara başlıklardan biri hacamat. “Kan ciğerde doğar”, hacamata girişin ilk dersidir. Bu sebeple kanda “hararet-i tabi’i” vardır. Bir miktarını arada sırada alıp, kanı serinletmek gerekir. Böyle olmakla birlikte “Yadigar”ın büyük kısmı şarabın dozunu fazla kaçıran akşamdan kalmaların rehaveti nasıl üzerinden atacağı ile ilgilidir. Bugün yazılsa yakılacak kitaplar listesine girmeye adaydır.
Bununla birlikte, kaynak azlığından olmalı, AKP tarzı “geleneksel tıp” uygulamalarına esinini vermeye devam ediyor. Akşamcıları içkiye bindirdikleri fahiş vergilerle ömür boyu uyanık kalmaya mahkûm edip kurtardılar. “Yadigar”a bakıyorlar, akşamdan kalmanın tedavisi dışında ne varsa “geleneksel tıp” uygulaması ilan ediyorlar. Artık sülük, şifalı bitki, mıncıklama-manuel terapi, hacamat-bardak çekme birer tıbbi yöntemdir. Böylece tıp da ülke de 15. yüzyıla götürülüp bırakılmıştır. Ortaçağ’ın ortasındayız…
***
Kocakarı ilaçlarının ve yöntemlerinin muhatabı olmamız bundan. Sağlık Bakanlığı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’ni 2014’te üzerimize boca etti. Bu yönetmeliğe göre hastaneler “sülük, hacamat, sinek larvası, arı, bitkisel ilaç, hipnoz ve çıkıkçı” gibi alternatif alanlarda da hizmet verebilecekti. Türk Tabipleri Birliği’nin itirazları görmezden gelindi. Türkiye Sağlık Enstitüsü’ne, TÜSEB, bağlı Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Enstitüsü’nün uygulamaların sertifikalandırılmasından ve denetiminden sorumlu olacağı açıklandı.
“AKP yaptı” deyip işin içinden çıkamayız. Toplum da uzun zamandır buna hazırlanıyordu. Bu Ortaçağ bakiyesi kocakarı yöntemlerinin eğitimli orta sınıflarda bile alıcı bulabilmesini düzenin akla saldırısından, akli tahrip etmesinden ayrı değerlendiremeyiz. Ağır bir salgının ortasında filizlenen şu aşı karşıtlarına baksanıza. Aklı çökerttiler, bilime inancı yıktılar ve gericilik döneminin kapısını araladılar. Piyasa toplumu, insanı, tıbbı, bilimi, aklı yıkarak ayakta kalabiliyor artık. Yıktıklarından doğan boşluğu ise din ile dolduruyorlar. Bu tür şarlatanlıklar aklın yıkımının yan ürünleridir sadece.
Akıldan arındırılmış düzen ise kendi ağırlığı altında ezilip kendi üzerine çöküyor haliyle. Kadavraya don giydiren tıp fakülteleri, uzmanlığı cin çıkarmak olan özel hastaneler var artık. 2016’da Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bir ilahiyatçı tarafından verilen "Tedavide Moral Değerler ve Motivasyon" adlı bir dersin ana başlıkları sabır ve şükür, tedavide tevekkül ve rıza, kader ve kaza anlayışının hasta motivasyonuna etkisi, duanın tedavi sürecine etkisi, tıbbi uygulamalar açısından Muhammed, İsa, Lokman’dı. Derste anlatıldığına göre bunlar tedavi sürecini hızlandırıyordu. Tıbba karşı paralel bir Tıp örgütlenmesidir. Aklı hacamat edilmiş ve vücudu bir sülüğe dönüştürülmüş yeni bir insan türünü varsayar…
***
Sülük ve hacamatı artık biliyoruz. Peki “Maggot Tedavisi” ne demek? İnanılır gibi değil, sinek larvalarının yaralara ekilmesiyle uygulanan bir tedavi şekliymiş. Çoğu zaman antibiyotikten daha etkiliymiş, öyle iddia buyuruyorlar. Kayropraksi ise bir “manuel terapi” yöntemiymiş. Ağrıyan yerinizi mıncıklayarak ağrımaz hale getiriyorlarmış.
“Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği”ne göre bu tür “sihirli” pek çok uygulama var. Fitoterapi, mezoterapi, proloterapi, müzik terapi, hipnoterapi, homeopati, ozon uygulaması, osteopati, refleksoloji, akupunktur, apiterapi bunlardan bazıları. Sülük ve hacamat, “anabilim dalı” muamelesi görüyor bu tuhaf şeylerin arasında. “Proloterapi” proletaryayı çağrıştırdı, bir umut baktım bağlantısı var mı diye! Yıpranan bağ ve eklemlere enjeksiyon yöntemiyle bir çözelti zerk ediyorlarmış. Çözelti çözüyor mu ondan emin değiliz yalnız.
Bu şarlatanlığın uluslararası bağlantıları da var, küçümsüyor değiliz. Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre geleneksel tıp “fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı -izahı yapılabilen veya yapılamayan bilgi, beceri ve uygulamalar bütünü”ymüş. Destekliyorlar yani.
Bizdeki uygulaması da bir AKP-Dünya Bankası ortak projesi olarak başladı zaten. Adına “Sağlıkta Dönüşüm Programı” dediler. Sonuçları ortada. Bir yanında hekimin proleterleştirilmesi var, diğer yanında “sağlığın muhafazakarlaştırılması” ... Programın gereği olarak bilim dışı uygulamalar yönetmelikle düzenlenip, sertifikasyona tabi tutularak bir tıbbi yöntem olarak onaylandı. Ortalık sülükçüden hacamatçıdan geçilmiyor haliyle. Üstelik özgüven de kazandılar bu yolla. Aralarından biri Ortaçağ artığı tedavi yöntemlerini eleştiriyoruz diye dava açmaya bile yeltendi. Aklı hacamat girişiminin son örneğidir.
***
Bu topyekûn Ortaçağ’a dönüşün sonuçlarına tanık oluyoruz. Yenidoğan bebeklerin hastalığı olup olmadığının anlaşılması için yapılan “yenidoğan tarama formları”na “çocuğun evlilik içi ya da dışı olup, olmadığı ve çocuğun dini” gibi ibareler eklendi mesela. Hacamat edildiğinizden, “yahu yenidoğan bebenin dini mi olur” diyemiyorsunuz artık.
2017’de İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesine resmi yazı gönderdiler, türbanlı çocuk hastaların ameliyat ve tedavisi sırasında türban kullanımlarının sağlanmasını istediler. Yeni Tıbbın önemli ayaklarından biridir örtü.
İstanbul İkitelli’de 5 katlı binada Türkiye’nin ilk cin çıkarma hastanesi o yönetmelikten sonra açıldı. Hastanede büyü bozma, maneviyat, cin çıkarma, rukye (üfürük) işlemlerinin yanı sıra bio enerji, sülük ve hacamatlı tedavi de yapılabiliyor. Doğal olarak çıkışta reçete yerine muskayı alıp evin yolunu tutuyorsunuz.
Buna şaşıranlara hatırlatayım, isteyen hastalara din hizmeti artık zorunlu. Yani reçete yerine muska alma işlemi devlet hastanelerinde de mümkün.
Perdeyi kapatalım. 2016’da İstanbul Bayrampaşa’da yenidoğan bir kız çocuğuna kan hastalığı teşhisi konuldu. Aile yoğun bakımda tedavi gören 15 günlük bebeği doktorların itirazına rağmen hastaneden çıkarıp “hacamat” ettirdi. Aldığı jilet darbeleriyle kan kaybeden bebek kaldırıldığı hastanede can verdi.
AKP onaylayınca şarlatanlık bilim halini almıyor çünkü. AKP onaylı şarlatanlık olarak yoluna devam ediyor. Arada birkaç bebe telef olmuş, birkaç fukara tanrısına erken kavuşmuş ne önemi var. Aşı bulunmuş bir virüs sebebiyle her gün yüzer yüzer ölmüyor muyuz zaten?
***
Bilimden önce aklı hacamat ettiler, sonra hepimizi Ortaçağ’ın ortasına bırakıp kaçtılar. Hep birlikte birer parazite, birer kan emici sülüğe dönüşüyoruz o yüzden. “Alternatif Tıp” o dönüşümün yan ürünü sadece. Peki Tıbbın alternatifi olur mu? Olmaz. Olan ya büyücülük ya şarlatanlıktır.
Kapitalizm, piyasa toplumu bilimin sırtındaki kan emici sülüktür. O sülüğü silkinip attığımızda sadece insan değil bilim de özgürleşecek.
Orhan Gökdemir / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder