Türkçesi galiba devlet büyüklerinin açıklamaları geriye giderken, hicri kamer takvimi dilde kendini dayatırken, tekelci kapitalizmin çarkları dönmeye devam ediyor.
1 Ramazan 1442 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nde alınan kararlar çerçevesinde 2 Ramazan günü saat 19.00'dan itibaren ülke genelini kapsayacak şekilde iki haftalık kısmi kapanmaya yönelik tedbirler açıklandı.
Tedbirlerle ilgili İçişleri Bakanlığı genelgesinde tarihler ("şükür ki") bu şekilde verilmiyordu elbette. Hatta "Ramazan" kelimesinin geçtiği tek bir madde vardı:
"Ramazan ayı süresince iftar saati ve hemen öncesinde oluşabilecek pide kuyrukları ve yoğunluğun oluşturacağı riskin önlenmesi amacıyla fırınlardaki özel sipariş üretimi de dahil pide ve ekmek üretimi iftardan 1 saat önce sonlandırılacak ve iftar saatine kadar sadece satış yapılabilecek. İftardan sonra fırınlarda üretim, satış ve diğer hazırlık işlemlerine devam edilebilecek."
Öte yandan kimi bakanların açıklamalarına da yansıyacak şekilde, alınan "önlemler" bu şekilde adlandırılıyordu: Ramazan tedbirleri!
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "tedbirlerle" ilgili açıklamalarıysa yazının başındaki parodiyi aydınlatır nitelikteydi:
"Bu mübarek ay boyunca ülke genelinde hafta sonları sokağa çıkma sınırlaması uygulayacağız. Sadece ramazan ayı boyunca Türkiye genelinde lokanta ve kafe gibi işletmeler hizmetlerini paket servisle sınırlandırılacaktır. Yine ramazan ayı boyunca ülke genelinde toplu iftar ve sahur gibi etkinlikler gerçekleştirilemeyecektir."
Covid-19 salgınının "hayırlı" bir sonucu ("her şerde bir hayır var" sözüne hayrın ve şerrin kaynağı kısmı hariç katılmaya hazırım) bazı şeylerin din adamlarına değil, bilim insanlarına sorulması gereğini toplum olarak idrak etmemiz oldu.
Oldu ama bu devlet katından yapılan açıklamalarda hicri ay takvimine başvurulmasını engellemedi.
Yurttaşlarımızın ne kadarlık bir bölümünün "bioritmine" denk düştüğünü bilmiyorum. Yani bir kısım vatandaş için "orucun başladığı ve bittiği" tarihler olarak Ramazan bir takvimsel içerik taşıyor olabilir. Bu kesimin ağırlığının zannedildiğinden az olduğu, yani Ramazan eğlenceleri ya da Güllaç tatlısı bir yana yurttaşların gösterilenden çok daha az bir kısmının "oruç tuttuğu" benim bir iddiam değil. Anketler filan da değil. Din otoritelerinin "şikayetçi olduğu" bir gerçek bu.
Ayrıca KDV beyannamesinin verilme tarihi, devlet memurlarının maaşlarının yatırıldığı gün ya da "ayın biri" gibi işaretler de hicri ay takviminden pek etkilenmiyor.
Zaten biraz kurcalarsak, mesela Merkez Bankası Başkanlığına yapılan atamanın duyurulması için Cuma öğleden sonrası değil Cuma gecesi bekleniyor. "Vatandaş Cuma'dan çıksın da öyle duyuralım, hezeyan olmasın" kaygıları değil "borsa kapanıp, hafta tatiline girsin de öyle duyuralım, piyasalar çalkalanmasın" kaygıları ağır basıyor yani.
Gelin görün ki, bir "Ramazan tedbirleri"dir gidiyor.
İktidar dinselleşme için hiçbir fırsatı kaçırmıyor.
Mu acaba?
Söylemde, önlemlerin kafamıza kafamıza kakılmasında görünen bu. Yani ısrarla "Ramazan tedbirleri" denilerek belli ki bize "nerede" olduğumuz hatırlatılıyor. Haritamız çiziliyor.
Ama bununla belli ki kalmıyor. Büyük hile burada işliyor.
Şöyle düşünelim. Tersi de doğru olamaz mı?
Yani aslında fazlasıyla maddiyatçı bir yaklaşım bize "Ramazan paketi" olarak sunuluyor olamaz mı? Yani aslında hicri ay takviminin mevsimleri yerli yerinde duran miladi güneş takvimiyle çakıştığı yerde bu "Ramazan tedbirleri" ortaya çıkıyor olamaz mı?
Bence biraz böyle.
"Ramazan" allahın bir lütfu (!) olarak tam da turizm mevsiminin girişine, salgında yaptığımız patlamanın çıkışına yerleşmiş görünüyor. Yani AKP iktidarı bir yandan tedbirlerini hicri ay takvimine uydururken bir yandan da bununla fazlasıyla maddiyatçı bir başka turizm sezonu takvimini örtüştürüyor.
"Eğlence yerleri, lokantalar kapatılıyor. Bu kendi başına hipotezi çürütmez mi?" denilirse... Ya da tersinden gidilip, "iyi işte adamlar şimdi kapattıkları restoranlara yazın bayram yaptıracak bir yol izliyorlar demek ki" denilirse...
Daha dikkatli bakılmasını önerebilirim. Ramazan'da kapatılanlarla, "turizm sezonunda" gürül gürül açılması istenenler aynı yerler mi? Yani "esnaf lokantası" ya da kıyıda köşede tutunmaya çalışan kafe "Ramazan tedbirleriyle" bastırılırken, tünelin sonunda görülecek aydınlık tatil köylerine, ölçeklice turizm fabrikalarına doğacak, öyle değil mi?
Türkçesi galiba devlet büyüklerinin açıklamaları geriye giderken, hicri kamer takvimi dilde kendini dayatırken, tekelci kapitalizmin çarkları dönmeye devam ediyor.
Böylece bakanlık genelgeleri, "tedbir" açıklamaları hicri takvimle yapılırken, başka şeyleri gözüne kestirmiş saltanat vatandaştan bu sene "malesef" toplu iftar, sahur filan yapmamasını gönül rahatlığıyla isteyebiliyor.
Halk edebiyatı
Oğlan anasına sormuş. "Ana sen kaç koca eskittin?"
"Ah oğlum ah" demiş kadın. "Ali, Veli, Selami. Üç de ondan evveli. Recep, Şaban, Ramazan, bir de rahmetli baban. Ah oğlum ah. Anan koca mı gördü?"
Mehmet Kuzulugil / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder