Doğaya bu denli düşman bir projeye kimse kredi vermez diye beklentiye girmeyelim. Yarışırlar aralarında.
Anadolu’nun her karışına, otoyollarla; demiryollarıyla; köprülerle; havalimanlarıyla; doğalgaz, petrol ve enerji hatlarıyla hançerler saplandı. RES-HES-JES’lerle; maden arama ve işletme ruhsatlarıyla parça parça edildi.
Yola, enerjiye, madene olan gereksinmemizi doğaya düşmanca davranarak karşılamamalıyız. Sermayenin değil doğanın bir parçasıyız. Sermayeye yem olmayalım.
Sorunu yanlış yerlere yatırım yapılmasına, yüksek tutarlı garantiler verilmesine indirgemeyelim. Onca yol, köprü, kanal ve enerji yatırımları, yandaşlara milyarlarca lira müşteri garantileri ödensin diye yapılmadı. Reisin ya da bürokrat bakanlarının istekleri olsun diye de yapılmıyor. Asıl amaç uluslararası sermayeye teslimiyetin ağlarını sıkılaştırmak. Bu arada yandaşlar sebepleniyor. Müşteri bulamıyorlar, garanti paraları cebimizden çıkıyor diye üzülmeyelim. Sermaye müşterisi olmayacak yere yatırım yapar mı hiç? Çoktan hazırdır, hele bir proje bitsin, görürüz.
Boğaz’a 3.köprü; Avrasya Tüneli; Üçüncü Havalimanı; Kuzey Marmara Otoyolu ve Kanal İstanbul, birbirlerinden bağımsız projeler değil. Hepsi bütünleşik bir planın parçaları olarak anlam taşıyor. Kanal İstanbul dışındakiler bitirildi. Sıra, sürecin son halkasına geldi; bitirilemezse resim eksik kalır.
Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisince yayımlanan belgelerde Projenin gerekliliğine şu cümlelerle vurgu yapılıyor;
“Küresel bağlantıların kesişim noktasında yer alan İstanbul, 4 saatlik uçuş mesafesi ile 1,6 milyar nüfusu olan 30 trilyon dolarlık küresel ticaret hacminin ortasında yer almaktadır.”
“İstanbul, Avrupa ile Asya’yı birbirine bağlayan kıtalar arası köprü misyonuyla kültürel, siyasi ve ekonomik alanlarda önemli bir role sahiptir.”
“Geçmişten günümüze İpek Yolu, Baharat Yolu gibi dünyanın önemli ticaret yolları üzerinde yer alan İstanbul, İpek Yolu’nu canlandırarak Pekin’den Londra’ya kadar kesintisiz küresel bir ticaret yolu oluşturmayı hedefleyerek yürütülen Bir Kuşak, Bir Yol Projesi ile bu rolünü sürdürmeye devam etmektedir.”
Yalnızca Finans Ofisi’nce yayımlananlarda değil, Kalkınma Planları ile üç yıllık plan ve programlar ve başka tanıtım metinlerinde de Türkiye’de yatırım yapmanın faziletleri anlatılıyor uluslararası sermayeye. Bizde emek ucuzdur deniliyor. Enerji ve altyapı sorunu yaşamazsınız; ülkenin kaynaklarını açarız önünüze, dilediğiniz kadar teşvik veririz; kirletin kirletebildiğiniz kadar, hesap sormayız; kârlarınızı istediğiniz yere alır götürürsünüz, hiç zorluk çıkarmayız deniliyor.
Kanal İstanbul, çağın ekolojik yıkım projesi olarak anılıyor. Milyonlarca m3 kazı toprağı taşınacak; kanalın üzerine 8 boğaz köprüsü yapılacak; yeraltı-yerüstü su yolları bilinmez bir mecrada yitip gidecek; bölgenin florası, faunası yok edilecek; dörtyüzbin ağaç kesilecek; tarım toprakları yapılaşmaya açılacak. Dahası bittikten sonra en az iki milyon nüfus geleceği tahmin ediliyor. Buna bir de uluslararası ölçekte ticari etkinliklerin gerçekleştirilmesinin yol açacağı yoğunluğu ekleyin.
Hem yapılırken hem işletilmesi sürecinde Kent cehenneme dönecek.
Doğaya bu denli düşman bir projeye kimse kredi vermez diye beklentiye girmeyelim. Yarışırlar aralarında; Çin, şimdiden 4 firmasıyla birden biz yaparız deyip ön aldı.
ÇED raporunda da önemli sorunlar var. Çelişkiler barındırıyor. Üstelik basında, hazırlayan Çınar Mühendislik Müşavirlik A.Ş’nin sahibinin iki ayrı rüşvet suçundan hüküm giydiği haberleri yer aldı. Böyle olmasına karşın Devletle ilişkisi hiç fena sürmemiş; 2011-2019 arasında toplam 24 milyon lira bedelli 42 ihale almış. Bu projeyi de dolanlı yollardan aldığı iddia ediliyor.
Proje askıya çıkarıldı. Yukarıdaki bilgiler yargı sürecinde ne denli işe yarar, bilemeyiz. Unutmayalım; “Hukuk siyasettir.”
Millet ittifakı şimdilik kararlı bir direnç sergiliyor. Ancak çok da güvenmeyelim: İçlerinden biri çıkıp; “Ülke çıkarları için yararlı olacaksa boynum kıldan ince…” diyebilir.
Kadir Sev / SOL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder