22 Nisan 2021 Perşembe

Üniversite para karşılığı rapor yazıp doğa katliamına onay üretiyor! - Yazdığımız her görüşün arkasındayız! / Yusuf Yavuz

 - Üniversite para karşılığı rapor yazıp doğa katliamına onay üretiyor! 

         Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Doğanyurt köyü iki yıldır kalker ocağına karşı direniyor.

Ankara Üniversitesi’nde görevli, üçü profesör dört akademisyen, maden firmasının talebi üzerine doğa yıkımının önünü açan rapor yazdı: “Kalker ocağı ve Kırma Eleme Tesisi Projesinin mevcut ekosistemler ve biyoçeşitlilik üzerine geri dönüşümsüz bir etki yaratmayacağı öngörülmüştür.”

Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Doğanyurt köyü, biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatı açısından oldukça zengin bir coğrafyada yer alıyor. İç Anadolu ile Batı Karadeniz bölgesi arasında doğal bir geçiş noktası olan dağlık Doğanyurt köyü coğrafyasında ceylandan, küçük akbabaya nesli tehlike altında birçok canlı türü yaşamını sürdürüyor. Bir zamanlar Ankara’nın simgesi olan tiftik keçisinin (Angora) yetiştiriciliğinin yapıldığı son yerleşimlerden biri olan Doğanyurt’ta açılmak istenen taş (kalker) ocağına karşı iki yıldır yıldır mücadele eden yerel halka sivil toplum örgütleri de destek veriyor. Ekoloji Kolektifi, taş ocağının doğal yaşama ve köye vereceği zararları ortaya koyan raporunun ardından harekete geçen özel maden firması, Ankara Üniversitesi’ne para karşılığı 100 sayfalık bir karşı rapor hazırlatarak ÇED dosyasına ekledi. Üçü profesör, dört uzman akademisyenin hazırladığı raporda, “Planlanan kalker ocağı ve kırma eleme tesisinden ziyade yerleşim alanlarının korunan alanlara olan yakınlığı nedeniyle yaratacağı Antropojen (insan kaynaklı) etkiler daha önemlidir. Proje alternatifleri ve kar-zarar ilişkisi de düşünülerek yapılması planlanan Kalker ocağı ve Kırma Eleme Tesisi Projesinin mevcut ekosistemler ve biyoçeşitlilik üzerine geri dönüşümsüz bir etki yaratmayacağı öngörülmüştür” ifadelerine yer verilmesi dikkat çekiyor.

Ankara-Beypazarı’na bağlı Doğanyurt köyünde Yusuf Ağa Mad. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. tarafından açılmak istenen Kalker Ocağı tesisi için hazırlanan Proje Tanıtım Dosyasındaki bilgilere göre, proje için 94,15 hektarlık alanda ruhsat verildi. İlk etapta bu arazinin yaklaşık 13 hektarlık kısmının işletmeye açılması planlanıyor. Açık işletme yöntemiyle çalışma yürütülmesi planlanan ocakta civardaki inşaatlarda kullanılmak üzere yılda 800 bin ton işlenmemiş kalker çıkarılacağı belirtiliyor.

    Kalker ocağı açılmak istenen Doğanyurt köyünden bir görünüm.

İNŞAAT SEKTÖRÜNE BETON MALZEMESİ ÜRETİLECEK

Ankara Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından Mayıs 2020’de ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verilen ancak yerel halk tarafından yargıya taşınan projeyle ilgili hazırlanan proje tanıtım dosyasında şu bilgilere yer veriliyor: “Üretilecek tüvenan kalker cevheri ile agrega malzemesinin pazarlanmasında hedef pazar, Beypazarı ilçesindeki inşaat sektörüne yönelik altyapı ve inşaat sektöründe faaliyet gösteren firmalardır. Bölgede, projenin planlandığı alan dışında uygun kalker rezerv alanı tespit edilemediğinden projenin gerçekleştirilmesi için seçilen alan uygun alan olarak değerlendirilmiştir. Proje kapsamındaki tüvenan cevher üretimi, açık işletme yöntemi ile gevşetme patlatması yapılarak gerçekleştirilecek olup bu üretim yöntemi dışında başka bir yöntem ile üretim yapılması planlamamaktadır.”

İnşaat firmalarına beton malzemesi üretmek için Doğanyurt köyü ve çevresindeki zengin biyolojik çeşitliliğe kıyılmak isteniyor.

EKOLOJİ KOLEKTİFİNDEN TAŞ OCAĞININ ETKİLERİNİ ELE ALAN RAPOR

Kalker Ocağı Projesi’nin çevredeki biyolojik çeşitliliğe ve yerleşimlere yönelik vereceği olası zararlara dikkat çeken Ekoloji Kolektifi ise Ocak 2020 tarihinde kapsamlı bir rapor hazırlamıştı. ODTÜ Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler Anabilim Dalı doktora öğrencisi Ceren Gamze Yaşar’ın imzasını taşıyan “Beypazarı-Doğanyurt Mera Alanı Üstünde Kurulması Planlanan Kalker Ocağı İçin Ekolojik ve Mekânsal Bir Değerlendirme” başlığını taşıyan 52 sayfalık rapor, kalker ocağı açılması planlanan bölgenin doğal ve kültürel mirasına odaklanıyor.

Ekoloji Kolektifi’nin Ocak 2020’de hazırladığı rapordan bir infografik.


MADEN FİRMASI ÜNİVERSİTEYE PARA YATIRIP RAPOR HAZIRLATTI

Ancak bu raporun yayınlanmasının ardından harekete geçen özel madencilik firması, Ankara Üniversitesi’ne başvurarak söz konusu kalker ocağı projesinin çevreye olan etkileri hakkında ‘bilimsel’ bir değerlendirme yapılmasını talep etti. Ankara Üniversitesi Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü aracılığı ile başvuru yapan maden firmasının istediği raporun hazırlanması için Prof. Dr. Latif Kurt (Flora uzmanı-Ekolog), Prof. Dr. Nuri Yiğit (Fauna uzmanı-Ekolog), Prof. Dr. Veysel Işık (Jeolog) ve Dr. Arzu Gürsoy Ergen (Ornitolog) görevlendirildi.

Maden firmasının talebi üzerine Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinin hazırladığı ve projeyle ilgili ÇED dosyasına eklenen bilimsel mütalaanın kapağı.

ÇEKİNCELERİ BOŞA ÇIKARMA GİRİŞİMİ

Yusuf Ağa Mad. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti Ankara Üniversitesi’ne ücret karşılığında hazırlatılan 100 sayfalık rapor, projeyle ilgili ÇED dosyasına ekledi. Madencilik projesinin doğaya nasıl “zarar vermeyeceğini” bilimsel olarak ispat etme iddiasındaki raporda, Ekoloji Kolektifi’nin hazırladığı rapora atıfta bulunularak burada işaret edilen çekinceler çürütülmek isteniyor.

A.Ü öğretim üyelerinin hazırladığı raporda, maden firmasının talebinin üniversite döner sermayesi aracılığı ile iletildiği belirtiliyor.

‘İNSANIN DOĞAYA ETKİSİ TAŞ OCAĞINDAN DAHA ÖNEMLİ’

Ankara Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından Mart 2020 tarihinde hazırlanan ve doğa kıyımının önünü açan ÇED dosyasına raporda, “Planlanan kalker ocağı ve kırma eleme tesisinden ziyade yerleşim alanlarının korunan alanlara olan yakınlığı nedeniyle yaratacağı Antropojen (insan kaynaklı) etkiler daha önemlidir” ifadelerine yer verilirken, söz konusu raporu da içeren Proje Tanıtım Dosyasına Mayıs 2020’de ÇED Gerekli Değildir Kararı verilmesi dikkat çekiyor.

‘BÖLGEDE ÇEŞİTLİLİK YÜKSEK AMA PROJE SAHASI İÇİN GEÇERLİ DEĞİL’

Kalker ocağı açılması planlanan alandaki canlı çeşitliliğinin bölge ortalamasından yüksek olduğu ve birçok yaban hayvanı için yaşam alanı oluşturduğu bilgisinin doğru olduğu kabul edilen raporda, “Geniş anlamda bölgedeki biyolojik çeşitliliğinin yüksek oluşu görüşü doğru olmakla birlikte; söz konusu proje sahası ve de yakın çevresi için geçerli değildir” deniliyor.

Ankara Üniversitesi’nin maden firmasının talebi üzerine hazırladığı rapordan bir bölüm.

‘EĞİMLİ YAMAÇLAR HAYVANCILIĞIN ÖNEMİNİ ORTADAN KALDIRIYOR’

Bölge halkının geçim kaynağı olan hayvancılık faaliyetlerinin alan kaybı nedeni ile zarar göreceği” yönündeki çekinceler ise raporda şu ifadelerle geçersiz kılınmaya çalışılıyor: “Proje alanının alansal olarak küçük olması ve alan içindeki yamaçların aşırı eğimli oluşu büyük küçükbaş hayvancılık açısından önemini ortadan kaldırmaktadır.”

‘YAŞANACAK HABİTAT KAYIPLARI GÖZARDI EDİLEBİLİR’

Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinin hazırladığı raporda, bölgede yapılması planlanan madencilik faaliyetiyle ilgili şu tespitlere yer veriliyor: “Fauna: Bu tip işletmeler peyzaj yapıda ciddi bozulmalara yol açmaktadır. Ancak faaliyet doğrudan biyoçeşitlilik elemanlarını tehdit eder nitelikte değildir. Bunun birlikte yaşanacak habitat kayıpları etrafta benzer habitatların olması nedeniyle göz ardı edilebilir.

Ankara Üniversitesi’nin maden firmasının talebi üzerine hazırladığı rapordan bir bölüm.

‘FAALİYET ALANINDAKİ 20 ENDEMİK TÜR RİSK ALTINDA DEĞİL’

Flora: Faaliyet alanı çevresinde tespit edilen yukarıdaki 20 endemik tür yurdumuz genelinde yaygın endemiklerdir. Ulusal yada küresel ölçekte risk altında türler olmayıp, lokal endemik de değildirler.

‘FAALİYET SONRASI RESTORE EDİLİRSE OLUMSUZ ETKİLER AZALIR’

Türler ile ilgili önlemlerin yanı sıra, Habitatlarda meydana gelebilecek deformasyonların ‘Ekolojik Restorasyon’ ilkelerine uygun olarak Doktoralı bir Bitki Ekologu/Botanik uzmanı denetiminde gerçekleştirilmelidir. Faaliyet sonrası habitatların ekolojik restorasyonu ve yukarıda bahsedilen diğer önlemlerin alınmasının floristik çeşitlilik üzerindeki olumsuz etkileri minimuma indirecektir.

Ankara Üniversitesi’nin maden firmasının talebi üzerine hazırladığı rapordan bir bölüm.

‘AKBABALAR MART’TA GELİP, EKİM’DE GİDERLER’

Alanda, nesli tehlike altında bulunan türlerden Küçük Akbaba (EN) ve Kara Akbaba (NT) tespit edilmiştir. Küçük Akbaba, süzülerek göç eden bir tür olup yaz göçmenidir ve ülkemizde sadece yazın görülmektedir. Türkiye’de üreyip Afrika’da kışlayan tek akbabadır. Küçük Akbabalar, ülkemize Mart başında gelip, Ekim ortasında giderler. Bozkırların ortasındaki vadilerin kayalık yüzlerindeki mağaralara ve oyuklara yuva yaparlar.

‘PROJE SAHASINDAKİ 31 TÜRÜN NESLİ TEHLİKEDE DEĞİL’

Proje sahası olarak planlanan alanda tespit edilen diğer 31 tür nesli tehlike altında türler olmayıp geniş yayılımlı türlerdir. Bu türler, dünya ölçeğinde popülasyonları azalma trendinde olan türler değildir ve çoğunlukla belirli bir habitata bağımlı değildir. Proje sahasının etrafındaki alanları hem beslenme hem de yuvalama için kullanabilirler.

Ankara Üniversitesi’nin maden firmasının talebi üzerine hazırladığı rapordan bir bölüm.

SAHA ÇALIŞMASINDA KIZIL GEYİK TESPİT EDİLDİ

Proje sahasının sınırlı olması, buna bağlı olarak habitat çeşitliliğinin sadece karışık orman habitatı ile temsil edilmesi ve kurumuş dere yatağı üzerinde bulunan alanda su kaynağının bulunmaması memeli hayvan sayısını 26 türle temsil edilmesine neden olmaktadır. Türlerin ordolara göre dağılımı şu şekildedir: Böçekcillerden 2 tür, Yarasalardan 7 tür, Tavşanlardan 1 tür, Kemirgenlerden 8 tür, Karnivor memelilerden 5 tür ve Toynaklılardan ise kızıl geyik ve domuz olmak üzere 2 tür saptanmıştır. Proje alanı bölgedeki memeli hayvan populasyonu tehdit edici değildir. Saha çalışmalarında geyik, çakal ve tilki gaytasına rastlanmıştır.

‘KALKER OCAĞI GERİ DÖNÜŞÜMSÜZ BİR ETKİ YARATMAYACAK’

Sonuç olarak; Birleşmiş Milletler (BM) organizasyonu UNEP’in (Birleşmiş Milletler Çevre Programı) çevresel konulara yaklaşımı olan ‘ekonomik gelişmeyi ve kalkınmayı engellemeyecek şekilde doğa koruma stratejilerinin geliştirilmesi’ prensibi doğrultusunda proje alternatifleri ve kar-zarar ilişkisi de düşünülerek yapılması planlanan Kalker ocağı ve Kırma Eleme Tesisi Projesinin mevcut ekosistemler ve biyoçeşitlilik üzerine geri dönüşümsüz bir etki yaratmayacağı öngörülmüştür.”

‘ÇÖLLEŞMEYE NEDEN OLACAĞI İDDİASI ANLAŞILAMAMIŞTIR’

Kalker ocağının üretim faaliyeti sırasında yoğun su kullanımının olacağı ve proje sahasındaki bitki örtüsünün kaldırılması ile çölleşme riskinin ortaya çıkacağı yönündeki çekinceleri de geçersiz kılmaya çalışan raporda, “Bir Kalker ocağında kullanılacak su miktarı bellidir ve lokal bir alanda bitki örtüsünün kaldıracağının çölleşmeye neden olacağını iddia etmek anlaşılamamıştır. Zira yönetmenlik gereği bu tip ocaklar faaliyetlerine son verdiklerinde Peyzaj Onarım planına göre alanı restore etmekle ve tekrar bitkilendirmekle mükelleftir” deniliyor.  

‘ZARAR GÖREBİLİR BİR TÜRE RASTLANMAMIŞTIR’

Proje alanını da içine alan bölgede 57 familya ve 221 cinse ait toplam 389 tür ve türaltı taksonun tespit edildiği, toplam 52 taksonun ise endemik olduğu yönündeki bilgilere de değinilen raporda ayrıca şu ifadelere yer veriliyor: “Proje alanı ve çevresindeki biyolojik çeşitlilik Proje Tanıtım dosyasının yanı sıra tarafımızdan hazırlanan Ekosistem Değerlendirme Raporunda ayrıntılı olarak ortaya konulmuştur. Proje alanı ve çevresinde (proje alanı merkez alınarak 10 km çapında bir alan dikkate alınmıştır) 20 adet endemik tür tespit edilmiştir. Endemik türlerin tamamı IUCN tehlike kategorisi LR(lc) olup hemen tüm Türkiye de yaygın türlerdir. Alana ya da bölgeye özgü değildir. Buna göre faaliyet alanı ve etki alanında IUCN (Uluslararası Doğa Koruma Birliği) tehlike kategorisi yüksek, ‘Çok Tehlikede’, ‘Tehlikede’ ve ‘Zarar Görebilir’ bir türe rastlanmamıştır.”

Ekoloji Kolektifi’nin Doğanyurt köyünde hayata geçirilmesi planlanan kalker ocağı projesine ilişkin hazırladığı raporu okumak için: https://ekolojikolektifi.org/portfolio/beypazari-doganyurt-mera-alani-ustunde-kurulmasi-planlanan-kalker-ocagi-icin-ekolojik-ve-mekansal-bir-degerlendirme/

                                                                ***

- Yazdığımız her görüşün arkasındayız! 

Ankara Beypazarı’na bağlı Doğanyurt köyünde açılmak istenen kalker ocağı için maden firmasının üniversiteden talep ettiği raporda imzası bulunan Prof. Dr. Latif Kurt, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Fotoğraf: Prof. Dr. Latif Kurt, Burdur Salda Gölü’nde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yürütülen çalışma kapsamında bir saha incelemesi sırasında. (AA)

O raporu yazan akademisyenden açıklama geldi: “Eksta ücret almadık, yazdığımız her görüşün sonuna kadar arkasındayız!”

Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Doğanyurt köyünde özel bir madencilik firması tarafından açılmak istenen ‘Kalker Ocağı ve Kırma Eleme Tesisi’ için bilimsel mütalaa raporu yazan akademisyenlerden Prof. Dr. Latif Kurt’tan açıklama geldi. Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Latif Kurt, rapor için ekstra bir ücret almadıklarını belirterek, “Tarafımızdan hazırlanan rapor ‘uzman görüşü’ kapsamında olup, yazdığımız her görüşün sonuna kadar arkasında olduğumuzu ve özellikle  onay makamı olmadığımızı önemle belirtmek isterim” diye konuştu.

Beypazarı’na bağlı Doğanyurt köyünde açılmak istenen kalker ocağı, bölgedeki inşaat şirketleri için beton hammaddesi üretmeyi amaçlıyor. Yusuf Ağa Mad. İnş. San. Ve Tic. Ltd. Şti. adlı özel bir madencilik firması tarafından işletilmek istenen kalker ocağı ve kırma eleme tesisinin çevreye vereceği zararlara yönelik Ekoloji Kolektifi tarafından Ocak 2020’de bir rapor yayınlanmıştı.

    Kalker ocağı açılmak istenen Doğanyurt köyü

MADEN FİRMASI ANKARA ÜNİVERSİTESİ’NE RAPOR HAZIRLATTI

Bu raporun ardından ise proje sahibi madencilik firması Ankara Üniversitesi’ne başvurarak proje hakkında ekosistem değerlendirme raporu talep etti. Ankara Üniversitesi bünyesinde görev yapan üçü profesör dört öğretim üyesinin Mart 2020’de hazırladığı 100 sayfalık rapor, maden firmasının proje tanıtım dosyasına eklendi ve kalker ocağı için Ankara Valiliği tarafından Mayıs 2020’de ÇED Gerekli Değildir kararı verildi. Yöre halkı ise valiliğin bu kararını yargıya taşıdı.

Maden firmasının talebi üzerine Ankara Üniversitesi öğretim üyelerinin hazırladığı ve projeyle ilgili ÇED dosyasına eklenen bilimsel mütalaanın kapağı.

AKADEMİSYENLERE RAPOR ELEŞTİRİSİ GELDİ: YIKIMIN ÖNÜ AÇILIYOR

Ancak maden firmasının talebi üzerine Ankara Üniversitesi’nin öğretim üyelerinin hazırladığı rapor, zengin biyolojik çeşitliliğe ve yaban hayatına sahip olan bölgede kalker ocağı açılmasının önünü açtığı eleştirilerine neden oldu.

A.Ü öğretim üyelerinin hazırladığı raporda, maden firmasının talebinin üniversite döner sermayesi aracılığı ile iletildiği belirtiliyor

PROF. DR. KURT: ‘FİRMANIN BÖLGEDE ARAŞTIRMA YAPTIĞIMIZ İÇİN BİZİ SEÇMESİ ÖNEMLİ’

Raporda imzası bulunan akademisyenlerde biri olan Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Latif Kurt, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.

Raporu hazırlayan uzmanlardan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Latif Kurt, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Fotoğraf: (AA)

Proje sahibi firmanın söz konusu rapor için Ankara Üniversitesi’ne başvurduğunu dile getiren Kurt, şunları dile getirdi: “En önemlisi faaliyet sahibi bu raporu Ankara’da 4 farklı üniversite olmasına ve Türkiye’deki 200’den fazla üniversitede hazırlattırabilecek iken, özellikle araştırma yaparak Beypazarı bölgesinde 1990’lardan beri muhtelif araştırmalar yaptığımızı ve halen birçok araştırmalar yürüttüğümüzü araştırıp öğrenerek başvurmasıdır.

Kalker ocağı açılmak istenen Doğanyurt köyünden bir görünüm.

‘FAALİYET SAHİBİNİN ARAŞTIRARAK BAŞVURMASI HASSASİYETİNİN GÖSTERGESİDİR’

Ankara Üniversitesi ile Tarım Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, 9. Bölge Müdürlüğü arasında imzalanan bir protokol kapsamında 2015 yılından bu yana özellikle Ayaş-Beypazarı hattında yoğunlaşan endemik, nadir ve nesli tehdit altında olan türler benim yürütücülüğümde tarafımızdan izlenmektedir. Raporu hazırlayan diğer akademisyenler de bu protokolde yer almakta ve bilfiil Ayaş-Beypazarı hattında çalışan kişilerdir. Faaliyet sahibinin bütün bunları araştırarak başvurmuş olması hassasiyetinin bir göstergesidir ve gene faaliyet sahibinin şayet iddia edildiği gibi doğaya geri dönüşümsüz bir etki söz konusu olacak ise faaliyetten vaz geçeceğini belirtmesidir.”

‘HAZIRLADIĞIMIZ RAPOR, BİLİMSEL ARAŞTIRMA SONUÇLARINI YANSITIYOR’

Projenin sürdürülebilir bir çevre için gereken kriterler ile ulusal ve uluslararası mevzuatta belirlenen teknik kriterler ve eşik değerlere uygunluk açısından irdelendiğini dile getiren Prof. Dr. Latif Kurt, “Dolayısıyla hazırladığımız rapor 1990’lı yıllardan beri ve özellikle 2015 yılından bu yana Ayaş-Beypazarı hattında sürdürmekte olduğumuz bilimsel araştırma sonuçlarını yansıtmaktadır” ifadelerini kullandı.  

‘EKSTRA HERHANGİ BİR ÜCRET TALEP EDİLMEMİŞTİR’

Ankara Üniversitesi Döner Sermayesi aracılığı ile hazırlanan rapor için ayrıca bir ücret alıp almadıkları yönündeki sorumuzu da yanıtlayan Prof. Dr. Latif Kurt, raporun ilgili kanunlar çerçevesinde hazırlandığını belirterek “ekstra herhangi bir ücret talep edilmemiştir” dedi.

Raporu hazırlayan uzmanlardan Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Latif Kurt, konuyla ilgili sorularımızı yanıtladı. Görsel: (İHA)

ANTROPOJEN ETKİ: KÖYLÜLER DEĞİL, BELEDİYENİN AÇTIĞI YOL KASTEDİLDİ

Söz konusu raporda yer verilen, “Planlanan kalker ocağı ve kırma eleme tesisinden ziyade yerleşim alanlarının korunan alanlara olan yakınlığı nedeniyle yaratacağı Antropojen (İnsan kaynaklı) etkiler daha önemlidir”  ifadelerinin yörede yaşayanları kast etmediğini dile getiren Kurt, “bir önceki Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı döneminde ihale edilerek yaptırılan yol ile ilgilidir. Yol inşaatı bilakis bölgedeki Antropojen etkiyi arttıracaktır. Hali hazırda yaşayan 3-5 köylü kastedilmemiştir” görüşünü dile getirdi.

‘BEYPAZARI’NDA DOĞUP BÜYÜMÜŞ, YÖREYE DUYARLI BİR İŞLETMECİYLE UĞRAŞILMASI MANİDARDIR’

Projeye yönelik eleştirileri de manidar bulan Prof. Dr. Latif Kurt, “Asıl vahim olan bu yol inşası sırasında bahse konu sahadan izinsiz malzeme alınıp  ilgili şirkete verilirken ses çıkarmayanların, Beypazarı’nda doğup büyümüş, yaşadığı yöreye duyarlı, küçük bir işletmeci ile uğraşıyor olmaları ve asılsız iddialarda bulunmaları manidardır” diye konuştu.

Doğanyurt köyü

‘YAZDIĞIMIZ HER GÖRÜŞÜN ARKASINDAYIZ’

Kalker ocağı açılmak istenen bölgenin eğimi nedeniyle büyükbaş hayvancılığa uygun olmadığı görüşünü savunan Kurt, şunları dile getirdi: “Artvin ve Kaz Dağlarındaki gibi büyük gruplara karşı verilen doğa mücadelesinde sesi çıkmayanların, Doğanyurt’taki, tamamen bilimsel kriterler göz önüne alınarak ulusal ve uluslararası mevzuatta belirlenen ‘teknik kriterler’, ‘eşik değerlere’ ve ‘sürdürülebilir çevre ilkeleri’ doğrultusunda hazırlanan bir rapor ile ilgili asılsız iddiaları ayrıca manidardır. Tarafımızdan hazırlanan rapor, uzman görüşü kapsamında olup, yazdığımız her görüşün sonuna kadar arkasında olduğumuzu ve özellikle  onay makamı olmadığımızı önemle belirtmek isterim.”

 Yusuf Yavuz






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder