Yani biraz okuma yazması, biraz muhakemesi, serbest iradesi olan, biraz temel insan hakları ve adalet kavramı hakkında az da olsa bilgi sahibi olan herkesin uzun yıllardır gördüğü şeyler şimdi tek tek su üzerine çıkıyor.
Peki neden?
Çok basit, pasta paylaşılamadı. Yine eski iktidar ortakçığı, yere göğe sığdıramadıkları cemaatin benzeri bir pasta savaşı, yine tepemizde filler tepişiyor. Olan çimenlere oluyor.
Gitgide daha da ilginç bir karakter haline gelen “baba” figürü, giderek toplumsal hafızası ve kendisine her söylenene inanmasıyla nam salmış halkımızda giderek “baba figürü”ne dönüşüyor.
***
Mitoloji ve hikâye yazımında sevdiğim tekniklerden biri olan “Kahramanın Yolculuğu” temasından bahsetmek istiyorum. Bu temayı örneğin ilk Star Wars filmlerinde çok net görebilirsiniz.
Yolculuğun adımları şu şekilde özetlenebilir:
1. Maceraya çağrı
2. Doğa üstü yardım
3. Değişimin başlangıcı
4. Zorluklar ve engebeler
5. Dipsiz çukur / kuyu (Yeniden doğum / ölüm)
6. Değişim
7. Adanma
8. Dönüş (Hikâyenin kahramanı yere başka bir birey olarak başa döner)…
Şimdi bu şablonla, maruz kaldığımız videoları, tivitleri ve gelişmeleri karşılaştırınca, şu anda neredeyiz ve nasıl gidiyoruz kestirmek çok güç değil. Senaryo olarak bile düşünmesi çok zor bir değişim hikâyesi ile karşı karşıya gibiyiz. Tabii bu sadece okumalardan birisi. Hiç tahmin edilmeyen bir noktadan başlayan ve artan gerilim sonucunda sanki “baba”nın, yine babalık içgüdüsünden doğan bir hiddet patlamasıyla hiç de tahmin edilemeyen bir noktaya gelmiş bulunuyoruz.
Şimdi işte o akşam yenilen hurmaların tırmalama vakti geldi de geçiyor. Bunca zaman Ağam, paşam, canların canı, insanların en güzeli ve daha nice… methiyeleri babalarına sunan hurmacılar için çanlar çalmaya başladı. Çünkü baba belli ki tek bir yönde ilerliyor. Artık geri dönüşü olmayan olay ufkunu da bu bağlamda çoktan geçtiğimizi gözlemleyebiliriz. Yıllardır her türlü yolsuzluğun, kara para aklamanın, eşe dosta kadro doldurmanın, şark kurnazı gibi ülkeler arası ambargoları delmenin, sağındaki solundaki ülkelerin iç işlerine karışmanın hurmalaştığı ve bu hurmalardan kimler yediyse onlara da şans topunun (hem de sayıları önceden belirlenmiş) ikramiyelerinin çıkma vakti.
Tabii ki, medyalamamızın da içine düştüğü içler acısı halin de verdiği, kafası kesilmiş horoz gibi sağa sola şuursuzca dolaşan satılık kalemler de şimdi “gara gara düşünüyor. Şöyle bir füze yağsa da kriz çıksa da konu değişse” diye…
***
Namus ve vicdan için iktidarın getirdiği gücün sarhoşluğundan daha yıpratıcı bir şey yok. Her ne kadar alkolü yasaklamaya çalışsa da sarhoşluğun tadını aldı mı bırakamayan yanlışçı ve yasakçı idare yakında kendisini de yasaklarsa hiç şaşırmayın.
Çünkü ülkemizde her şeyin ilacı, sorunun kaynağını düzeltmekte değil, sorunu yasaklamakta aranıyor. Hem de yıllardır. Umarım, bu korkunç olaylar silsilesi sayesinde yapılabilecek tüm yanlışları yaptığımızı iyice görür ve bu günlerden bir ders çıkarmayı başarabiliriz. En kötü ihtimalle çoğu dolandırıcılık yöntemini daha yakından tanıyacağımız için hayata ve hayatın işleyişine karşı daha bir “uyanık” olabiliriz belki bundan sonra.
Kaan Sezyum /BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder