24 Haziran 2021 Perşembe

Üzümünü ye bağını sorma - Ozan GÜNDOĞDU / BİRGÜN

 

2011 yılında hem cari açık hem büyüme hem de AKP’nin oy oranları rekor kırdı. Para aktıkça oyunun arttığını da fark eden siyasal iktidar, izleyen yıllarda sıcak para kanalları kapanınca çareyi, varlık barışları adı altında ülkeyi kara para cennetine çevirmekte buldu. 2013’ten bugüne 4 kez Varlık Barışı yasası çıkarıldı. 2018-2019 arasında günde kaynağı sorgulanmayan ortalama 46,5 milyon liranın geldiği ülkede, kara para aklama şebekesini yöneten Sezgin Baran Korkmaz gibi isimler sırf para getirebiliyor diye siyasi ilişkiler kurabildi.

Türkiye ekonomisinin son 30 yılda en hızlı büyüdüğü yıllar 2010 ve 2011 olarak kayıtlara geçmiş durumda. 2010’da yüzde 8,5, 2011’de ise yüzde 11,1 oranında rekor hızda büyüyen ekonomi o günlerde birçok ekonomisti de tedirgin etmişti. Zira büyümenin kaynağı tüketime dayanıyor, tüketim ise yurtdışından gelen sıcak parayla finanse ediliyordu. Büyümenin son 30 yılın rekorunu kırdığı 2011’de bu gelişmeye paralel olarak cari açıkta da 75,1 milyar dolarla rekor kırılmıştı. Türkiye ekonomisinin bu denli büyük oranda cari açık verebilmesinin veya böyle bir açığı finanse edebilmesinin nedeni ise 2008-2009 yıllarında patlayan Küresel Finans Krizi’ydi. Krizle birlikte Amerikan Merkez Bankası (Fed) faiz seviyesini sıfıra indirmiş, bilançosunu büyütmüş, başka bir deyişle tüm dünyaya dolar pompalamaya başlamıştı. Bu politikadan en çok “faydalanan” ülkelerin başında da Türkiye geliyordu. Ekonomistler bu hızla büyümenin ve borçlanmanın aşırı ısınmaya yol açacağını ve riskleri artıracağını söylese de Erdoğan için her şey yolundaydı. Nitekim bu ortamda gidilen 12 Haziran Genel Seçimleri’nde AKP’nin oy oranı yüzde 49,83’le rekor seviyeye çıkmıştı. Sıcak para oy anlamına geliyordu.

Ancak bu “yalancı bahar” sonsuza kadar süremezdi. Küresel Finans Krizi’nin yarattığı fırtına dinerken Fed, normalleşme süreci için düğmeye bastı. 2013 yılının Mayıs ayında Fed Başkanı Ben Bernanke, faizlerin olması gerektiği gibi enflasyon oranına paralel hale getirileceğini, bilançonun daraltılacağını duyurdu. Dünyaya akan doların musluğu kısılıyordu. Bu durum Türkiye gibi aşırı ısınmış bir piyasada büyümenin yavaşlaması anlamına geliyordu ki, bu da dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan için oyunun azalması demekti. 2014’te yerel seçim, 2015’te genel seçim takvimi olan ülkede büyümenin frenine basmak iktidardan vazgeçmekten farksızdı. Ben Bernanke’nin açıklamasından sonra Dolar/TL türbülansa giriyor, iktidar ise ekonomik türbülansı Gezi Direnişi’ne mal ediyordu. Bu haliyle ekonomik bunalımını fark eden siyasal iktidar yönetebilmek için baskıyı artırmaya başladı.


Normal şartlar, altında Fed’le beraber TCMB’nin de faizleri artırması, böylece sıcak para girişlerini hiç değilse koruması beklenir. Ancak bu durumda artan faizler piyasayı durgunlaştırır, büyüme hızı yavaşlar, ısınan ekonomi bir süre soğur. Önüne seçim sandıkları konan Erdoğan faizlerin artırılmasına bu nedenlerle razı gelmedi. Bir yandan içeride düşük faizle piyasaya lira pompalayan ekonomi yönetimi, diğer yandan da yurtdışından sıcak para gelmesini bekliyordu. Ekonominin olağan koşullarına uymayan bu beklenti doğal olarak gerçekleşmedi. Sıcak para akımları yavaşladıkça yerli para değer kaybetmeye, enflasyon ve işsizlik sorunları baş göstermeye başladı.

Tüm bunlar yaşanırken bir yandan da ülkede ağır aksak ilerleyen hukuk ve demokrasi rafa kaldırılmaya, merkezi otorite tek adamda toplanmaya başladı. Planlama adına çalışan Devlet Planlama Teşkilatı, Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü gibi köklü kurumlar ayak bağı olarak görüldü ve kapatıldı. Kamu şirketlerinin tümü Türkiye Varlık Fonu’na bağlandı ve başına Erdoğan kendisini atadı. Ancak tüm bunlar yaşanırken cari açık vererek büyüyebilen ülke dış finansman açığını nasıl kapatacaktı? Bu sorunun cevabı aynı zamanda Sezgin Baran Korkmaz’ın Türkiye’de bir kara para aklama şebekesini nasıl işlettiğini de ortaya koyuyor.

10 yılda 4 kez varlık barışı düzenlemesi

Tüm bu bunalımların yaşandığı 2010’lu yıllarda tam 4 kez Varlık Barışı yasası çıkarıldı. İlki 2013’te çıkarılan Varlık Barışı düzenlemeleri, 2016, 2018 ve 2020’de devam etti. Bu düzenlemelerle Türkiye, yurtdışından gelen paranın kaynağını sormayacağını taahhüt ediyor, dahası vergi ayrıcalıkları tanıyacağına da söz veriyordu. Bu düzenlemelerin son 3’ünün koordinasyonu bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın ekonomi yönetiminde söz sahibi olduğu dönemde yapıldı.

Kaynağını boş ver yeter ki gelsin

“Darbe girişimi sonrasında yabancıların Türkiye’ye yatırım iştahı kesilmedi. 15 Temmuz gecesi, darbe girişimi sırasında İstanbul’da bulunan ABD’li yatırımcılar, 950 milyon fonu Türkiye’ye ayırmaktan vazgeçmedi.” Bu ve benzeri ifadelerle başlayan haber metinleri 10 Eylül 2016’da tüm gazetelere servis edilmiş, konuya ilişkin Başbakanlık Yatırım Ofisi Başkanı Salim Arda Ermut’un açıklamalarına yer verilmişti. Ermut’un ABD’li yatırımcılar dediği Kingston Kardeşler iken, açıklama yapılırken yanında oturan kişi Sezgin Baran Korkmaz’dı. O günlerde Başbakanlık Yatırım Ofisi’nin başındaki Salim Arda Ermut, bugün Türkiye Varlık Fonu’nun genel müdürlük koltuğunda oturuyor.

İlişkiler ağının detayları ekonomi yönetimini oluşturan kurumlarda gizli. 2014’te 6552 sayılı kanunla bugünkü halini alan Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) de bu kurumlardan bir tanesi. DEİK’e bağlı Türkiye ABD İş Konseyi’nin (TAİK) Başkanı olan Ekim Alptekin, iddianameye göre Sezgin Baran Korkmaz’ın ortağı. 21-23 Mayıs 2017’de Washington’da yapılan TAİK konferansında Sezgin Baran Korkmaz da ilişkileri aracılığıyla konuşmacı olabiliyor, törende ödül dahi verebilecek kadar itibarlı konumda bulunuyor.

Korkmaz bir yandan hükümetle yakın ilişkiler kurarken bir yandan da mafyatik ilişkilerle ele geçirdiği Paramount Otel’de, gazetecileri, siyasetçileri, yargıçları, bürokratları ağırlıyor. Bu esnada medyada Korkmaz’a ilişkin yapılan yayınlarla yerli bir Robin Hood yaratılıyor. Kara paranın rahatlıkla gelebildiği, sadece 250 bin dolara vatandaş olunabilen böyle bir ülkede, kara para aklama şebekesini yöneten bir kişi siyasette de itibarlı ilişkiler kazanabiliyor, Cumhurbaşkanı’yla bile fotoğraf çektirebiliyor.

Günde ortalama 46,5 milyon lira girdi

Varlık Barışı sayesinde ülkeye giren paranın ne kadar olduğunun tam olarak bilinmesi mümkün olmasa da, Gelir İdaresi Başkanlığı Başkan Yardımcısı İdris Şenyurt’un 10 Temmuz 2019’da aktardığına göre son 1 yılda Varlık Barışı kapsamında ülkeye giren para 17 milyar TL. Daha basit bir ifadeyle ilgili dönemde günde 46,5 milyon lira kaynağı sorgulanmayan paranın rahatlıkla ülkeye girip, vergi dahi vermediği bir sermaye cenneti yaratılmış oldu.

Uluslararası raporların gündeminde

Türkiye’nin bu durumu uluslararası kuruluşların da raporlarına girmeye başladı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) bünyesinde faaliyet gösteren Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesi ve Terörizmle Mücadeleye İlişkin Mali Çalışma Grubu (FATF) 2019 yılının sonunda paylaştığı raporda “Kıtalar arası kavşakta bulunan Türkiye, kara para aklama ve terör finansmanı riskleri ile karşı karşıya. Bu durum, istismar etmek isteyen suç örgütlerinin, terör örgütlerinin ve yabancı teröristlerin yasa dışı faaliyetlerinden kaynaklanan ciddi tehditleri de içeriyor” ifadeleri kullanıldı. Kara paranın adreslerinden biri haline getirilen ülkeye meşru yatırımın gelmesi de giderek daha imkansız hale geliyor. Gayrimenkul yatırımlarını hariç tutarsak Türkiye’ye gelen net yabancı doğrudan sermaye tarihinde ilk kez ekside. Bu haliyle sadece sıcak paranın geldiği, bunun için de büyük ölçüde kara paradan medet umulan bir ekonomik model işletiliyor. Gelen para ise istihdam yaratmıyor ama ekonomik büyümeyi bir biçimiyle finanse edebiliyor. 2018 yılındaki Varlık Barışı’nın yasalaştığı temmuz ayında ülkede 29 milyon 450 bin kişi istihdam edilirken, 2021’in Nisan ayında bu sayı 28 milyon 83 milyona geriledi. Ancak ülke ekonomisi 2021’in ilk çeyreğinde, 3 yıl öncesinde yüzde 8,9 büyümüş durumda. Böyle bir büyüme ise girdiği yeri kirletiyor. Bir yandan rüşvetçi bürokratlar ceplerini doldururken, kara paranın uğrak mekânı olan ülke kokainin de yeni güzergâhı haline geliyor.

***

Vatandaşlık satışında kampanya

Aynı yıllarda parayla vatandaşlık satılmaya başlandı. Bu konuda da temel kıstas para getirmekti. 11 Ocak 2017’de Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemeyle 1 milyon dolar değerinde konut satın alan veya 2 milyon dolarlık yatırım yapan yabancılar diledikleri takdirde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma hakkı kazandılar. Zaman içinde TL’deki değer kaybı ve sıcak paraya duyulan ihtiyaç o kadar arttı ki, vatandaşlık fiyatında bile kampanya yapıldı. 19 Eylül 2018’de vatandaş olmak için gereken 1 milyon dolarlık gayrimenkul yatırımı 250 bin dolara kadar indirildi. Türkiye bu haliyle dilediği sermayedarın kara parasını ülkeye sokabildiği, dileyen suçlunun ülke vatandaşı olabildiği bir ada devleti görünümü kazandı. 2020 yılının kasım ayında çıkan haberlere göre 250 bin dolara tam 7 bin 312 yabancı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldu. Bu kişilerin kim oldukları ise bilinmiyor.

Bugünlerde ülkenin gündemine bomba gibi düşen Sezgin Baran Korkmaz’ın kara para aklama şebekesi de böyle bir tarlada filizlendi. Birleşmiş Milletler’e üye 193 ülke içinde Kingston Çetesi’nin kara parayı aklayarak sisteme sokabilmek için Türkiye’yi seçmiş olması ve bunun için siyasal iktidarla sıkı ilişkileri bulunan Sezgin Baran Korkmaz’ı bulması bu nedenle tesadüf değil. Türkiye’de kara parayı aklamak sadece kolay olmakla kalmıyor, aynı zamanda siyasetle kurulan ilişkiler aracılığıyla çeşitli imtiyazlar da elde edilebiliyordu. Hele ki, 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından ortaya çıkan sis bulutu, siyaset, mafya, ticaret üçgeninin hızla büyümesi için biçilmiş kaftandı.

ABD’de 225 yıla mahkûm edilen Kingston Çetesi’nin üyeleri Türkiye’de krallar gibi ağırlanmakla kalmıyor, SBK’nin ilişkileri sayesinde milyonlarca dolar para aklıyorlardı. Şebeke Türkiye’de o kadar derinleşmişti ki, şebekenin üyeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’la özel görüşmeler yapmaya, birlikte fotoğraf vermeye başlamıştı. SBK ise bu fotoğraflardan aldığı güçle bürokraside itibar kazandı.

Salim Arda Ermut, 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasında Başbakanlık Yatırım Ofisi’nin başındaydı. Bugün ise Varlık Fonu Genel Müdürü. Ermut, o günlerde SBK’nin getirdiği paraları “ülkemize yatırım” gelmeye devam ediyor diyerek köpürtmüştü. O sırada ABD’de SBK’nin ortakları Kingston Kardeşler hakkında soruşturma yürütülmeye başlamıştı. Kingston Kardeşler ise bu süreçte tam 9 kere Türkiye’ye geldiler, krallar gibi ağırlandılar.

Ozan GÜNDOĞDU / BİRGÜN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder