1) AKP Türkiyesi’nden manzaralar: Kabak tadı verdiniz!
2) AKP dönemi sanatı üzerine: Liyakatsız yandaşın 'sanat' gösterisi
3) Vali'den 'karpuz içindeki çocuk' heykeli açıklaması: Bebekleri de ayırmayın.
4) Kayyum belediyenin 'heykel'leri alay konusu oldu
***
1) AKP Türkiyesi’nden manzaralar: Kabak tadı verdiniz!
TKP'nin günlük dijital gazetesi Boyun Eğme, bugünkü manşetinde AKP Türkiyesi'nden manzaraları anlattı.
Evvel zaman içinde,
Kalbur saman içinde,
Tüccarlar bakan iken,
En büyük bakan başkan iken,
Çeteciler kutsal devlet için çalışırken,
Karşılığında marinalar ve otellere çökerler iken,
Uyuşturucu trafiği yüzünden ulaşım durmuş iken,
Parası olan suçlular hapisten çıkar,
Suçu olmayan parasızlar da hapse tıkılır iken,
Hepsi için bir borsa kurulmuşken,
Süreklileşmiş ekonomik kriz var iken,
Şirketler çalışanlarını azaltmaya,
Gelirlerini çoğaltmaya devam ederken,
Her krizde bir doğalgaz rezervi bulunurken,
20 yaşındaki bir genç,
İktidarda bugüne kadar sadece tek bir parti görmüşken,
O partinin hizipleri muhalefet eder, muhalefet de o partiye
özenir iken,
böyle bir ülkeye düşmüş yolumuz.
Ülkenin yerel, bölgesel ve ulusal kaynakları bol imiş. Üstüne bu kaynakların tekmili birden ensesi kalınlar için
tahsis edilmiş. Öyle olunca, “cihan rekabetinde üstünlük sağlamak” için yerel ürünlerin değerlendirilmesi stratejisi
geliştirilmiş. Gel zaman git zaman, marka şehir diye bir kavram çıkmış ortaya. Marka şehri sual edenlere demiş ki ülkenin büyyükleri; “Varsa kentinizi temsil eden bir meyve, sebze, içecek, yiyecek, insan, hayvan, huri ya da huni, dikin heykelini!”
“Bizde büyyüklerin sözleri emirdir” demiş şehirlerin bürokrat amirleri.
Başlamış şehirler arası bir yarışma.
Diyarbakır’da kayyum tarafından yaptırılan sürreal heykeller...
Hazırlanmış şartnameler, yapılmış ihaleler ve sonunda verilmiş siparişler.
Başlanmış heykeller yapılmaya. Horozu, köpeği, elması, kavunu, köftesi, mısır koçanı, limonu, kayısısı, portakalı, ekmeği... Yapılmışlar ağaçtan, taştan, topraktan. Metalden ve mermerden.
Batının medeniyeti çizgi film karakteri bir robot heykeli ile temsil edilmiş, doğunun ihtişamı ve ahlakı, bir boksör ile ifade edilmek istenmiş.
Şanlıurfa Belediyesi, gerçekleştirdiği yoğun çalışmalar sonucunda Fıstık Parkı’na fıstık heykeli dikmiş.
Bütün heykeller için bir başkanlık kararnamesi yayınlanmış: “Uzaktan bakıldı mı görülmeli. Komşu şehirdeki yöneticileri imrendirmeli. Rekabet ile üretim gelişmeli.” Böyle olunca, sergilenmiş kavşak ortasında, yol kenarında, refüjde ve her yerde. Ülkenin, hep en bilimsel çalışmaları yapmak ile övünen istatistik kurumu, boy, en, uzunluk, hacim, alan ölçülerini almaya başlamış heykellerin. Düzenli yayınlamış verileri. Ülkenin başkanı da kullanmış bu verileri: “20 yıllık iktidarımızda, tüm ülke tarihinde yapılmamış kadar heykel diktik. Toplamda 18 bin km heykel yaptık.” demiş.
Yeni açılan üniversitelerin, hem rektörü, hem dekanı, hem de bölüm başkanı olan idarecileri, görev bilmişler böyle olunca, heykeller için bilimsel yayınlar hazırlatmayı. Görevi emir bilen akademisyenler, böylesi mühim bir konunun gelecek nesillere aktarılması için kolları sıvamışlar, uluslararası fonlara başvurmuşlar.
Kahramanmaraş’tan hokus pokusla yerden ekmek çıkaran el.
Nedir bu diye incelemeler yapmışlar. Hangi sanat akımlarına dâhil olduğunu tartışmışlar. Dadaizm diyenler çıkmış. Alışılmış estetik anlayışa karşı çıkarak, yeni deneysel arayışlar içerisine girmişler demiş. Sürrealizm demiş birileri. Bilinç dışı gerçekleri yansıtan, içgüdüler ile ulaşılabilecek eseler bunlar demişler. Dönemin ruhuna hitap eden popüler ürünler bunlar diyenler çıkmış. Ama hepsi “bir kentin kendine yakışanı giymesidir” önermesinde ortaklaşmışlar. Ne kadar da çok yakıştılar diye alkışlamışlar.
Bu da yeşil Bursa’dan... Refruj gülleri adlı çalışma.
...
Bir gün, yeter, kabak tadı verdiniz artık demiş ülkenin emekçileri: “Kendi beceriksizliğinizi ülkenin gerçekliği diye sunmayın. Çok istiyorsanız, dikeceğiz sizin de heykelinizi. Hem de sizin sanat zevkinizle; çöp sepetine atılmış bir kabak şeklinde.”
Paran varsa laik bir yaşam hakkın, yoksa sana düşen beton ve karanlık
Turizm Bakanlığı geçtiğimiz günlerde İstanbul için bir tanıtım filmi yayınladı. Film sosyal medyada da yoğun tartışmalara neden oldu. AKP iktidarı 20 yıla yaklaşıyor, Türkiye’nin her noktasını o gerici ve tüccar kafasına uygun bir biçime sokma gayretinde baya yol kat etti. Burda sanata da, eğlenceye de, gündelik hayatın içerisinde özgürce var olabilen kadına da yer yok aslında. Yani aslında İstanbul tanıtım filminde yer alan; dans eden, gülen, eğlenen insalar da, sokaklarda kahkahalarla dolaşan kadınlar da bu ülkede yaşamıyorlar AKP için. Yanlış anlaşılmasın, hepsi turistler gelsin diye bir kandırmaca.
AKP’nin bize layık gördüğü Türkiye, dört bir yanı beton ve otoyollarla işgal edilmiş, AKP’nin olanca gericiliğini yansıtan devasa ve sahte heykel ve mimari ile donatılmış bir ülke. Bu düzende laik bir yaşam tarzına yer yok.
AKP Türkiyesi’nde gelişmişliğin belki de en önemli göstergesi beton. İnsanların kültürel “zenginliği” ise onların muhafazakâr yaşam tarzlarından ibaret. O yüzden saat 24.00’ten sonra müzik sesi duymayı ayıp sayıyorlar. O yüzden tiyatro, opera hele bir de bale gibi sanatsal üretimlerin sosyal yaşamdan tamamen çıkması için ellerinden geleni yapıyorlar.
Tabii bu durumun bir istisnası var. Daha doğrusu, AKP Türkiyesi ile tatmin olmayacaklar için fiyatı karşılığında farklı bir yaşam da var. Paran, ama baya bir paran varsa AKP senin yaşamına dokunmuyor. Onların özel ve “saklı” kentleri, siteleri ve eğlenceleri var tabii.. ***
2) AKP dönemi sanatı üzerine: Liyakatsız yandaşın 'sanat' gösterisi
(FIRAT ARAPOĞLU - 29/05/2021 / SOL)
Son dönemde kent meydanlarındaki 'heykeller' yeniden tartışma konusu olurken, 'AKP dönemi sanatı' sade bir komedi unsurundan ibaret değil.
Kamusal sanat, postmodernitenin bir gerçekliği olarak yaşamlarımıza dahil oldu ve onun şehir planlamasında “geometrik” düzene karşı tepkisi, zamana değil, mekana ayrıcalık kazandırmaktan ibaretti. Bu mekanın olumlanması, ilerici kazanımların sembolize edilmesi ve yaygınlaştırılmasının yerine, ilgili coğrafyaların üretimlerini gösteren kitsch heykelleri olmuştur - aslında bunlara maket demek daha doğru olacak.
Şehir planlama ve mimarlık alanında, iletişim araçlarının, mimarlıktaki malzeme dağarcığının ve kapitalist ekonominin gelişmesiyle, 19. Yüzyıl sonlarından itibaren yeni bir döneme girilmiş ve eskiye geri dönmek imkansızlaşmıştı. Kitsch’in tanımını biraz bu nokta üzerinden düşünmek iyi olacaktır. Örneğin Türkiye ölçeğinde günümüzün muhafazakar estetik arzusu, mimari alanda şehir içerisinde “eski-mahalle kültürünü” kurmayı vaat eder, ama bu vaat kırmızı renk karın yağma ihtimali kadar bir olasılığı içerisinde barındırır. Zira unutulan şey, tarihsel anlayışın göz ardı edilemeyeceğidir. Bundan dolayı hem yeni teknolojiyi hem de eskinin yeniden-yapılandırılmasını içeren bir önerme, ancak “gösteri” formunda olabilir. Gösteriyse bir kalıcı kültür oluşumuna değil, ancak “performatif”, geçici sunuma dayalı olur – Ve gösteri liyakatsiz yandaşlar tarafından imal edilir.
'Süsler, geçmişin izlerini silmek için kullanılır'
Kamusal alanda yeniden-yapılanma stratejisi içerisinde karşılaşılan kamusal kent maketleri, “göz kamaştırıcı”! güzellikleriyle Türkiye’de şehirlerin dört bir yanına dikilmektedir. Sanata nadiren göz kırpan bu uygulamaların mesajı açıktır: Sanatçının(!) hizmetinde olduğu yeni sınıfsal yapılanmayla birlikte bir k dönüşüm yaşanmaktadır ve şehrin yeni yüzünü göstermek için “süslemelere” – sanat yapıtlarına değil! – ihtiyaç vardır. Zira süsler, geçmişin izlerini silmek için kullanılır.
Şehir planlamanın çevreyi dönüştürme gereksiniminin ardında, varolan popülasyonun yerinden-edilmesi stratejisi bulunur. Projelerle birlikte tarihi değerler alaşağı edilirken –aslında yok edilen özgün mahalle kültürüdür-, binalarda yeni oturmaya başlayanlar eski mahalle kültürüyle hiç de alakası olmayan bir yaşamı sürdürmeye başlarlar. Bu doğanın, yeşilin yok edilerek, içinde yaratılan yapay kır düzenlemesiyle satışa sunulan sitelerdeki oksimoronik uygulamalara benzer. Yeni orta sınıf, şehrin periferisindeki sitelerden şehrin merkezine geri dönmüştür. Ama bu döndükleri şehir, bir sinema platosu gibidir. Yapıların sadece cepheleri ayaktadır. Mantıki olarak eskiye öykünen bina cephelerinin içindeki evler, yüksek teknolojiye uyumludur. Yani bir “sahtelik” söz konusudur. Bu binalarda oturan yeni orta sınıf, kendisini sanki kuşaklar boyunca orada oturuyormuş gibi hissetmelidir. Bu sahteliğin içerisinde kamusal sanatın ifade türlerinden birisi, ancak, doğabilir: Kitsch.
Heykellerin yedi ortak özelliği
Kitsch, bir propaganda gibi boşlukta kendisini sürekli tekrar etmektedir. Bu ister bir semaver maketi, ister bir karpuz maketi ya da baklavacı figürü olsun. Bu maketlerdeki belirli unsurlar rahatlıkla tespit edilebilir: Eklektizm, egzotizm ve mimetik sanat. Polyester döküm maketlerin hemen hepsi, kitsch kamusal sanatın mükemmel örnekleridir. Ortak özellikleri olarak şunları sayabiliriz:
- Hepsi eklektiktir. Tüm üslupları kabul ederler.
- Hemen hepsi tüketim mallarıdır, anlaşılması ve sindirilmesi kolaydır.
- Sahtelerdir. Bu “güzel”(!) çalışmalardaki tüm formlarda hiçbir sanatçı izi ve malzeme izi yoktur. Amaçlanan sadece hizmet etmeleridir.
- Maketin üretiminde bağışçıların isimleri kullanılarak, Ankara’ya her şey yolunda ve desteğe ihtiyacımız var mesajı iletilir. Şehirde her şey yolundadır, adaletsizlik, ırkçılık, şiddet yoktur.
- İyimser bir havanın olduğu bir tür dinamizm mesajı vermektedir.
- Popülizm vurgusu içermektedir.
- Rant odaklıdır. Büyük paraların ödendiği maket projelerinde, üretim maliyeti düşüktür. Aradaki farkın kimlere gittiği, projenin asıl anlamı olabilir.
Bu maketlerin hiçbirisinde insanlığın aktüel yaşamına dair işaret yoktur. Şu soru önemli: Yetkililer, bu eserleri(!) sipariş ederken, yerel sanat danışmanları tarafından tavsiye edilen neleri realize etmek istediler? Bana göre, zanaatkarlara bir şey teklif etmektense, kendilerini insanların elinde olabilecek bir şeyden korumaya çalışıyorlardır. Sanırım bu, insanların hayal güçlerinden korkmalarıdır. Bir sanat eserini, insanlığın hayal gücüne bırakmak istemiyorlar. İstemiyorlar, çünkü akılları sıra, halkın hiçbir şeyi hayal etmek zorunda kalmadan, bir işi anlaması gerektiğini düşünüyorlar. Ve kendi ortalama zekalarıyla, şehri kimin yönettiğini kamuya anlatmaya çalışmaktalar.
'Maketler, figüratif, taklitçi bir sanat paradigmasıdır'
Bu çekici kent maketlerinin hiçbiri kendisini izleyicinin hayal gücüne bırakmaz: Her şey gerçektir ve nesneler, aktüel ölçeklerinden daha büyüktür. Büyüklük, kahramanlıkla ilgilidir, kahramanlık öyküsü ise Baklava ve Karpuz (ya da her ne ise) olmaktadır. Kahramanlık, dikkat edilirse, sanayi ya da sporda dahi değildir. Maketler, figüratif, taklitçi bir sanat paradigmasıdır; halk gördüğünü rahatlıkla anlamaktadır. Bu tip maketler tarihsel bir göndermeden yoksundur, ikonik görüntüleri, gönderdiği anlamı gizlemektedir. Geçmişin geleceğe projekte edilmesi, tarih hakkında düşünmemizi engeller. Bu sözcüğün tam anlamıyla kitsch’dir. Sanat, günlük yaşamı konu edinmenin aksine, onun bir uzantısı olursa, Harold Rosenberg’in zamanında ustaca belirttiği gibi, metaya dönüşür ve kitsch haline gelir.
FIRAT ARAPOĞLU - 29/05/2021 / SOL
Fırat Arapoğlu sanat tarihçisi, eleştirmen ve bağımsız küratör olarak çalışmaktadır. Kendisi Altınbaş Üniversitesi’nde İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Sosyal Bilimler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yürütüyor.
***
3) Vali'den 'karpuz içindeki çocuk' heykeli açıklaması: Bebekleri de ayırmayın.
Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu, 'karpuz içindeki çocuk' heykeliyle ilgili konuştu.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından havalimanı kavşağındaki parka yerleştirilen, 'halay çekenler', 'kadayıf tepsisini gösteren adam', 'hasır bileziği ve zincir' ile 'karpuzun içindeki çocuk' şeklinde tarif edilebilecek heykellerle ilgili açıklama geldi.
Heykeller çirkinliği ve yüksek maliyetleri nedeniyle eleştirilmişti.
Diyarbakır Valisi Münir Karaloğlu yaptığı açıklamada "Bırakın Diyarbakır’da karpuz tartışılsın, güzellikler tartışılsın. Diyarbakır’da arzumuz isteğimiz budur. Akşamki tartışmanın Diyarbakır’a bir zararı yok faydası var arkadaşlar. Eğer gerçek fotoğraflarla beraber karşılaştırırsanız gerçeğe çok uygun olduğunu da görürsünüz. Bebeğin Diyarbakırlısı, Vanlısı, Rizelisi olmaz arkadaşlar. Dünyanın bütün bebekleri de birbirine benzer, ne olur bebekleri de ayırmayın" dedi.
Diyarbakır halkı arasında alay konusu olan heykeller için "korku filmi gibi" benzetmeleri yapılırken, sanattan ve estetikten uzak "heykel"ler için 4 milyon 412 bin lira harcandığı öğrenildi. soL'a konuşan belediye işçileri "kayyumun faturayı şişirdiği örneklerden biri" yorumunda bulundu.
Diyarbakır'da büyükşehir belediyesi 2019'dan bu yana kayyum tarafından yönetiliyor.
(SOL - 11/05/2021)
***
4) Kayyum belediyenin 'heykel'leri alay konusu oldu.(SOL)
Diyarbakır'da kayyum belediyenin 'heykel'leri alay konusu oldu. Havalimanı karşısındaki yapılar için 4 milyon 412 bin lira harcandığı öğrenildi.
Diyarbakır'da 2019'dan bu yana belediyede olan kayyumun yaptığı son icraatlar halk tarafından alay konusu olurken sosyal medyada da gündem oldu.
Diyarbakır Havalimanı'nın karşısında yer alan kavşakta parka yapılan heykeller için belediye 6 Nisan'da duyuruya çıkmıştı.
Kayyum belediyenin resmi hesabında yer alan duyuruda şehir dışından gelecek konuklar için "Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Yonca Kavşağı’nda yaptığı çevre düzenleme çalışmasıyla kentte gelen yerli ve yabancı turistleri, doğanın güzellikleriyle karşılayacak” diyerek tarif ettiği düzenlemeleri geçtiğimiz gün yaptığı heykellerle tamamlamış oldu.
Sosyal medyada ve Diyarbakır halkı arasında alay konusu olan heykeller için "korku filmi gibi" benzetmeleri yapılırken, sanattan ve estetikten uzak "heykel"ler için 4 milyon 412 bin lira harcandığı öğrenildi. soL'a konuşan belediye işçileri "kayyumun faturayı şişirdiği örneklerden biri" yorumunda bulundu.
Daha önce Mardin'de de benzer bir durum yaşanmış, tarihsel ve sanatsal eserlere halkın erişimi de engellenmişti.
(SOL - 10/05/2021)