13 Temmuz 2021 Salı

Büyüyen sınıf çelişkileri - Oğuz Oyan / SOL

İktidara ve liderine verilen körü körüne destekte gedikler açılmaya, daha önce görülmeyen sınıf karakteri görülmeye ve ciddi güven aşınmaları belirmeye başlamıştır. 

Çelişkilerden çelişki beğenin:

Görmemişlerin saraylar sevdası ve bugünlerde öne çıkan "Yazlık Saray" şatafatı ile toplumun -özellikle de AKP'ye yoğun oy veren düşük gelirli toplum kesimlerinin- önemli bir bölümünün tatil olanaklarının neredeyse hiç olmaması.

Yazlık Saray'a 640 milyon TL (ki bu söylenen rakam) harcanırken, 18 kamu kuruluşunun yazlık sosyal tesislerinin daha özelleştirme kapsamına alınması... Belki de toplamda 640 milyon liradan daha az bir tutara iktidara yakın/iktidarın içinden kişilere peşkeş çekilmesi hesaplarının yapılması. Örneğin onlarca yıldır Seferihisar-Gümüldür'de tatil olanağı bulan Karayolları GM, Devlet Su İşleri elemanlarının bundan yoksun bırakılması; Ankara Üniversitesi öğrencilerinin de yararlanabildiği Manavgat kampının Üniversiteden koparılması; Dokuz Eylül Üniversitesi Seferihisar kampının satışa hazırlanması... Aydın-Didim'de Altınkum sahilinde kamu emlaki yağmacılarının iştahını kabartıp duran mücevher değerindeki 27 dönüm arsanın satış listesine alınması. SGK'nın Kuşadası'nda ve Beşiktaş'ta, Adalet Bakanlığı'nın Gökçeada'da, Jandarma Genel Komutanlığı'nın Manavgat'ta, Emniyet Genel Müdürlüğü'nün Tekirdağ Süleymanpaşa'da, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın Kocaeli-Kandıra'da, Muğla Ula'da ve Marmaris'te, Ordu-Perşembe'deki nefes alma mekanlarının, har vurup harman savrulan Hazine kaynaklarının kısmi telafisi için gözden çıkarılması.

Bir başka çelişki olarak, kamu kurumlarının tepelerinde üçer-beşer maaş/ücretle yağma düzeninin sürmesine çıkar bağlarıyla ortak edilenler dünyasında, bu kurumların tek maaşlı orta ve orta-alt düzey elemanlarına sunulan ücret-dışı bazı olanaklara (tatil olanağı gibi) göz dikilmesi. Yukarıdaki saltanatın ve yağmanın sürdürülebilmesi için artık orta düzey elemanların sosyal tesisler sayesinde yararlanabildikleri tatil haklarına da el uzatılması. İktidarın, büyük bölümünü kendi getirdiği orta düzey bürokratları dahi hiçe sayma noktasına gelmesi.

***

Soma katliamının sorumlularından, cinayet gibi tren kazalarının sorumlularından doğru dürüst hesap sorulmazken, Somalı işçilerin/ sendikacıların ödenmeyen tazminatlarının hesabını sormak üzere çıktıkları yeni bir nafile Ankara seferinden (beş temsilci dışında Ankara'ya girişleri bile engellenerek) elleri boş dönerken uğradıkları trafik kazasında iki yiğit temsilcilerini yitirmeleri: Bağımsız Maden-İş Sendikası Başkanı Tahir Çetin ile maden işçileri önderlerinden Ali Faik İnter'in dönüş yolunda Kırkağaç'ta bir trafik kazasına kurban gitmeleriyle, AKP rejiminin neden olduğu iş cinayetlerine yenilerinin eklenmesi.

İktidarın sınıf kimliğinin, AKP Grup Başkan Vekili ile Somalı sendikacılar arasındaki görüşmelerde bir kez daha vurgulanması. Aynı kimliğin, iktidarın grev erteleme-yasaklama ve grev kırıcılığı rekorunun önceki tüm sermaye iktidarlarını aşacak bir düzeye taşımasıyla perçinlenmiş olması.

Kendi geldiği sınıfsal konuma tamamen yabancılaşarak, yani "soylu" feodallerin Marie-Antoinette'iyle bir ilgisi olmadığı halde bilmeden ona öykünerek, yoksulluk ve açlıkla boğuşan halk kesimlerine "porsiyonları küçültsünler" öğüdünü verebilen bir Cumhurbaşkanı eşinin başedilemez kibiriyle topluma bir rol modeli olma sevdasını sürdürebilmesi.

Anlamlı olabilecek bir siyasi etik yasası çıkarılmasına iktidarı boyunca direnen AKP anlayışının, Cumhurbaşkanı Kararnamesiyle "Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanlığı" adıyla yeni bir kurul oluşturması, Kurul üyeliklerine iktidarın taleplerine kayıtsız şartsız hizmet etmekten başka özelliği bulunmayan yani bir etik kurulda olmaması gereken isimleri bulup buluşturup ataması, böylece birden çok maaşlılar arasına yeni simaları "terfi" ettirmesi, dolayısıyla asli görevleri Cumhurbaşkanlığının etik olarak aklanmasından ibaret olması beklenebilecek yeni bir Kurulun arz-ı endam etmesi, rejimin karakteriyle fevkalade uyumlu olmuştur.

***

İktidar bloku, kendi sınıf karakterini açıkça teşhir etmekten bugüne kadar hiçbir endişe duymamıştır. Çünkü geçmiş hiçbir dönemde görülmemiş düzeydeki sistematik din sömürüsünün ve iktidarın lideri etrafında örülen kişiye tapınma çemberinin, şimdiye kadar iktidara yeterli desteği verdiği görülmüştür. 

Ama şimdilerde işin rengi değişmiştir. İktidar halkın en temel sorunlarına çözüm bulamamış, son üç yıldır ülke ve hanehalkı ekonomisinin kötüye gitmesine engel olamamış, giderek de sorunun asıl kaynağı olarak görülmeye başlanmıştır. Bu durumda iktidara ve liderine verilen körü körüne destekte gedikler açılmaya, daha önce görülmeyen sınıf karakteri görülmeye ve ciddi güven aşınmaları belirmeye başlamıştır. Dolayısıyla artık "Yazlık Saray" ve benzeri haberler, açlık ve işsizlikle boğuşan eski AKP seçmeninde de yankı bulmaktadır. 

Bu nedenle ben "Yazlık Saray" ve "porsiyonları küçültün" gibi haberleri kızgınlıkla değil keyifle izliyorum.

Oğuz Oyan / SOL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder