Saray’ın politikaları göçmen krizini her geçen gün büyütüyor. Sorun yokmuş gibi davranan Erdoğan, sığınmacıları Batı’yla masaya oturduğunda hatırlıyor. Yaratılan iklim, göçmen karşıtlığını tehlikeli boyutlara taşırken suçsuz insanlara yöneltilen bu öfke asıl sorumluları aklıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sorun yokmuş gibi davranıyor. Göçmenleri ancak Batı’yla masaya oturduğunda hatırlıyor. Yeri geldiğinde onları koz olarak kullanmaktan da çekinmiyor. Toplam sayıları beş milyona yaklaşan göçmenler, sermaye için ucuz iş gücü fırsatı olarak görülürken kentlerin demografik yapısı değişiyor. Belirsizlik ve yaratılan gerilim, göçmen karşıtlığını durmadan besliyor. Ankara’da yaşanan olayların, daha büyük çatışmaların başlangıcı olabileceği biliniyor. Her krizde ortadan kaybolan iktidar bir kez daha halkın kendi başının çaresine bakmasını istiyor. Sorunun asıl kaynağının iktidarın politikaları olduğunu görmeyen, öfkeyi suçsuz insanlara yönelten her yaklaşım bu kaosun doğal bir parçası haline geliyor.
***
VAHŞETİN ARKASINDA İKTİDAR VAR
SOL Parti, Altındağ’da yaşananlara ilişkin açıklama yaptı. Yaşanan olayların büyük bir tehlikeyi işaret ettiği belirtilen açıklamada, “Bu insanlık dışı vahşetin arkasında iktidarın biriktirdiği sorunlar, dayattığı çözümsüzlükle birlikte düzen muhalefetinin çözümsüzlüğü derinleştiren milliyetçi politikaları var” denildi.
“Biden’la yapılan son görüşmede, ABD’den güç alabilmek için Afganistan’da “nöbet” üstlenen, rüşvet karşılığında Geri Kabul Anlaşması imzalayan iktidar, Türkiye’yi ABD’nin ve Batı’nın “tampon bölgesi’ haline getirmektedir. İktidarın izlediği bu politikanın emek piyasasında yarattığı rekabetten gündelik hayatta tetiklediği kültürel çatışmalara kadar uzanan pek çok nedenle ortaya çıkardığı gerilim, bundan nasıl nemalanacağından, nasıl çıkar sağlayacağından gayrısını düşünmeyen egemen sınıfların ve uşaklık ettikleri emperyalistlerin işine geliyor."
SOSYAL POLİTİKA ÜRETMEKTEN UZAKTA
“AKP’li aparatlar tarafından açıkça belirtildiği gibi, bir kısım burjuva, kayıt dışı ve ucuz işgücü olarak gördüğü mültecilerin emeğine göz dikmekte, iktidar Batılı emperyalist entegrasyondan mültecileri bahane ederek para sızdırmakta, fakat mültecilerin yaşam hakkını sağlayacak sosyal politikaları üretmekten inatla uzak durmakta, ülkeye aldığı mültecilere ilişkin hiçbir sorumluluk üslenmemektedir. Düzen muhalefetinde uzanımlarını bulan başka burjuva hizipler ise örtülü ya da açık olarak nefret söylemini körüklemekte, ırkçılığa varan bir yabancı düşmanlığı yapmakta, bu sayede iktidara galebe çalacağını düşünen kolaycı bir siyasetle yangına benzin dökmekten geri durmamaktadır. AB ülkeleri ve emperyalist blok da sürekli olarak Türkiye’nin mülteciler için güvenli ülke olduğundan dem vurmakta, Türkiye’deki burjuva iktidara rüşvet vererek kendi yaratıkları savaş ortamının kefaretinden uzak durmak istemektedirler. SOL Parti olarak, mültecilere yönelen şiddetin, linç girişimlerinin, talanın, nefret söyleminin, ırkçılığın ve ayrımcılığın karşısındayız. Altındağ’da gerçekleştirilen saldırının kalabalığa karışan failleri kadar, sağcı ideolojilerle azmettiriciliğe soyunan burjuva aparatlar ile kaostan nemalanmayı huy edinmiş iktidar da aynı cürmün ortağıdır.”
***
BirGün YAZARI, SİYASET BİLİMCİ GÜVEN GÜRKAN ÖZTAN:
Afganistan’da Taliban’ın ilerlemesiyle, göçmen sorununda yeni ve yakıcı bir dalga daha başladı. Biz bunun örneklerini önce Irak’ın işgali esnasında sonra da Suriye’deki iç savaşta gördük. Her biri emperyalist güçlerin ve onlarla aynı ligde oynama arzusuyla yanıp tutuşan işbirlikçilerinin yarattığı yıkımın acı birer sonucu. Bu nedenle, emperyalizmin yeni biçimlerinin göçmen sorunun ana kaynağı olduğunu teslim etmeyen ve göçmenler konusunda emperyalist ülkelerin ikiyüzlü tavrını eleştirmekten kaçınan her analiz eksiktir.Türkiye’de iktidar kontrolsüz göçmen akınına ev sahipliği yapma misyonunu, insani nedenlerle değil de tamamen pragmatik sebeplerle üstlendi. Kâh yeni Osmanlıcı fanteziler kâh sermayenin talep ettiği ucuz işgücü arayışı kâh toplumu din eksenli dönüştürme çabaları göç meselesine damgasını vurdu. İktidar, Batı’nın göçmenleri sınırlarının dışında tutma politikasının kendine uluslararası politikada alan açtığını fark etti ve bu alanı sonuna kadar kullandı. Şimdi, iktidar bloku en zor zamanlarını yaşarken yine aynı kozu oynamaya çalışıyor. Afganistan’da yalnızca havaalanı işletmesine talip olmakla kalmıyor, göç dalgasında “tampon ülke” rolünü üstlenerek hem ABD’nin hem AB’nin nezdinde siyasi ömrünü uzatmaya çalışıyor.
İktidar ortakları, uzunca süredir nemalandığı göçmen meselesini, somut önlemler gerektiğinde sanki alelade bir konuymuş gibi geçiştirmekle meşgul.
Göçmen sorunu iktidar ortakları arasında da bir gerilim nedeni. Sorunu yadsıyarak ya da hedef saptırarak bu gerilimi soğutmayı deniyorlar. AKP de MHP de denetimsiz göçmen akınının kendi tabanlarında itirazlara neden olduğunu görüyor ancak kamuoyunu ikna etmeye yönelik gerçekçi tek bir adım atmıyor. Üstelik işsizlik almış başını gitmişken, kayıtdışı göçmen emeğinin ekonomideki “olumlu” rolüne işaret eden açıklamalarda olduğu gibi tansiyonun yükselmesine dolaylı yoldan zemin hazırlıyor.
Günlerdir sınırdan geçtiği iddia edilen Afgan göçmen videoları başta olmak üzere binlerce görüntü ortada dolaşırken, planlı olduğu izlenimi veren sahte haberler peşi sıra üretilirken, toplumun birçok farklı kesiminde homurdanmalar artarken, iktidarın sessiz kalması göçmen krizinin derinleşmesinden acaba medet mi umuyorlar, sorusunu akıllara getiriyor. Örneğin iktidarın Batı’yla yapılan pazarlıklarda içerideki gerilime işaret ederek Batı’dan daha fazla ödün koparma beklentisine girmesi ihtimal dışı değil.
Altındağ’da göz göre göre yaşananlar, iktidarın olup bitenlere seyirci kalması, toplumsal öfkenin manipüle edilmesinden aslında hiç de rahatsız olmadıkları ihtimalini düşündürtüyor. Altındağ’da işyerlerinin ve evlerinin tahribatına dek varan saldırının tesadüfi olmadığı, belirli bir organizasyonun ürünü olduğu açık. Daha önceki tecrübeler, iktidarların bu tip linç girişimlerinden demokratik muhalefeti bastırmak için yeni bahaneler devşirdiği gerçeğini bize hatırlatıyor.
Sağcılaşan muhalefet, mevcut gerilimi iktidarın ödemesi gereken bir hesap gibi görüyor. Meclis muhalefeti adına konuşanlar, kimi zaman popülist söylemlerle toplumsal öfkenin yön değiştirmesinde pay sahibi oluyorlar. Siyasi yelpazede, tıpkı Batı’da olduğu gibi, salt göçmen meselesi üzerinden kendine yer tayin etmek isteyen aktörler, çeşitli provokasyonların bilerek ya da bilmeyerek parçası oluyorlar. Liberaller, denetimsiz göçün getirdiği sorunlara işaret edenlerin hepsini “beyaz Türk” ya da “laikçi” olarak yaftalama kolaycılığına kapılarak meselenin toplumsal olarak ne denli katmanlı olduğunu es geçiyorlar. Ulusalcıların bir kısmı ise iktidarı rahatlatacak ölçüde şimşekleri şeytansı bir göçmen stereotipi üzerine çekiyorlar. Geldiğimiz aşamada bir kez daha görüyoruz ki göçmen sorununu karşısında ancak sosyalistler gerçekçi çözümler üretebilir. Yurttaşların kaygısına kulak veren ancak o korku ve kaygıları istismar etmek yerine iktidardan ve emperyalist güçlerden hesap sorulması için harekete geçirebilecek olan sosyalistlerdir.
***
TOBB ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ ÜYESİ DOÇ. DR. BAŞAK YAVCAN:
SURİYELİLERİ DEĞİL GÖÇ POLİTİKALARINI ELEŞTİRİN
TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Başak Yavcan, göçmenlere yönelik artan linç kültürünü değerlendirdi.Son dönemde sığınmacılar ve yerel halk arasında mesafenin arttığına dikkat Doç. Dr. Yavcan, “İnsanlar birbirleriyle daha az temas kurmak istiyorlar, yerli halktan insanlar sığınmacılarla komşu olmak istemiyor, çocuğu ile aynı sıralarda okusun istemiyordu. Zamanla bunların artmış olduğunu görmekteydik ve bunun temeline indiğimizdeyse de elbette birtakım gerçek anlamda realist rekabetler vardı ama büyük bir kısmı da aslında bu algıların temeli, yanlış bilgilere dayanıyordu” dedi.
Toplumda bilgi dezenformasyonu yaşandığını belirten Doç. Dr. Yavcan, “Suriyelilerin aldıkları yardımlar, bu yardımları nerden aldıkları, zaten AB’den para gelmiyor bunlar bizim vergilerimiz, sınavsız işe giriyorlar, şu kadar para alıyorlar, çalışmıyorlar, çalışsalar da bizim işlerimizi çalıyorlar gibi algılar, toplumu yanlış yönlendirdi. Ne yazık ki bu konuyu siyasallaştıran siyasiler de aynı dezenformasyonun kurbanı halinde yaptılar bunu. Yanlış bilgilerle yaptılar. Bu sadece Türkiye’de olan bir şey değil, yani popülizm bütün dünyada yükseliyor. Pandeminin yarattığı ekonomik sıkıntıları bütün dünya yaşıyor ve günah keçileri aranıyor” ifadelerini kullandı. Siyasilerin oy devşireceği bir alan gibi gördüğüne, olumsuz algıları körüklediğine dikkat çeken Doç. Dr. Yavcan, “Bu konunun siyasetle oy devşirmeye çalışılan bir konu haline getirilmemesi gerekiyor. Hükümetin doğru bilgiyi doğru kanallarla yayması konusunda bir sorumluluğu olduğu aşikâr. Ama dediğim gibi bu dezenformasyon tek başına gerçekleşmiyor” diye konuştu.
Ülkenin göç politikasını eleştiremeyenlerin Suriyelileri hedef gösterdiğini ifade eden Doç. Dr. Yavcan şöyle konuştu: “Karşı durdukları şey, hoşlanmadıkları şey aslında ülkenin göç politikası. Ama gidip de devletin göç politikasını eleştirmek yerine bunun nedeni değil sonucu olan ve burada on yıldır yaşamakta olan Suriyeliler hedef olmuş oluyor. Suriyeliler geldi ucuza çalışıyorlar, işimizi elimizden aldılar. Bunun gerçeklik payının olduğu bölgeler var ama burada acaba Suriyeli daha ucuza çalışmaya razı diye onu çalıştıran işverene hiç mi bir şey söylemeyeceğiz. Yani aslında hep hedef şaşıyor. Daha kolay hedeflere, daha gücü az, hükmedebildiğimiz hedeflerden sanki hırsımızı çıkarıyoruz gibi. Ama dediğim gibi bu kadar önyargının ve dezenformasyonun sonucunda zaten bu kaçınılmaz bir şey. Şaşırtmadı ve ne yazık ki kaygım bunların artacağı yönünde.”
(BİRGÜN)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder