23 Ocak 2022 Pazar

Her Türk bir gün linci tadacaktır! - Işıl Özgentürk / CUMHURİYET

İddialı bir başlıkla yola çıktım. 

Elektrik, doğalgaz faturalarından ötürü elleri 

yanan muhterem halkımız, bir süreliğine de 

olsa, yanan ellerini ovuştura ovuştura yepyeni 

mevzuların derinliklerine daldı ve bir türlü 

çıkamıyor. 

Bu derin mevzular Gülşen adlı şarkıcının 

donu, Havva ile Âdem’in cahilliği ve HDP’li 

kadın milletvekili Semra Güzel’in bir PKK’liyle 

fotoğrafı.

Ben linç konusunda sıramı savdığım için rahat konuşuyorum. Fakat insanoğlu unutmuyor.

Ben de Güneydoğu’ya defalarca gidip o bölgelerde devlet eliyle yapılan haksızlıkları, meydanları “özgürlük” diyerek dolduran kadınları, ağabeylerinin ölüsünü almak için morg kapısında bekleyen çocukları, Sur katliamları sırasında keskin nişancılar tarafından öldürülen annelerini bir hafta boyunca vurulduğu yerden alamayan aileyi; Roboski katliamından iki gün sonra oraya giden ilk gazeteci olmama ve yaptığım röportajların Meclis’e tanıklık etmesine rağmen kadın intiharlarının en çok olduğu kent Batman’da, bir uzman çavuş tarafından günlerce eve kapatılıp tecavüz edilen ve ardından intihar eden genç bir kadından söz eden yazımdan dolayı hem HDP’liler hem AK-kara troller hem Batman Barosu hem Batman Valisi hem yazılarımın tek bir tanesini okumadıklarına karar verdiğim Gazete Duvar’ın müthiş araştırmacı (?) yazarları tarafından linç edilmemi ve hiçbir meslek kuruluşunun arkamda olmamasını unutmuyorum.

Günlerce evime kapanmış ve “Bu da geçer” demiştim, geçti ama o uzman çavuş elini kolunu sallayarak o bölgede dolaşıyor. Kentlerindeki kadın intiharları hakkında kitaplar yazılan, ayrıca devletin isteğiyle bu konuda çalışmalar yapılan Batman halkı şimdilerde ne düşünüyor bilemiyorum. Ama dostların bana silahlı tehdit olduğu için “Aman Işıl, bir süre sokağa çıkma” dediklerini de unutmuyorum. Madem unutmuyoruz, devam edelim. O günlerde gazetem beni bölgeye yollamıştı, ben de bir gazeteci sorumluluğuyla Nusaybin sınırında tel örgülere asılmış, Paris’te öldürülen üç kadının fotoğraflarını çekmiştim, bu fotoğraf nedeniyle ağır cezada yargılanıyordum. Yedi yıl istemiyle.

Neyse bu yazı amacına aştı, öyle kin tutan biri değilim, bu nedenden HDP milletvekilinin vekilliğinin düşürülmesi isteği canımı sıkıyor, üstelik bu işe muhalefet partileri de onay veriyor. Acaba diyorum milletvekili erkek olsaydı durum ne olurdu? Ayrıca PKK gibi bir terör örgütü FETÖ’nün kurucusuyla şu anda Meclis’te olan pek çok milletvekilinin çok samimi pozları var. Resmen ikiyüzlülük!

Şimdi gelelim ikinci linç konumuza. Sezen Aksu bir şarkısında ne demiş: Selam söyleyin şu cahil Âdem’le Havva’ya!” İyi demiş, Allah’ın onlara bir tuzak kurduğunu fark etmeyip yılanın uzattığı elmayı yemişler. Biz de onların aşk meyveleriyiz. Bu masalı severim ama en yakın akrabam su sineklerini daha çok severim. Tamam, goriller et yemeye başlayınca zekâları gelişmiş ve biz garibanlar olmuşuz. Ancak DNA dizisinde bize en yakın su sinekleri. Biraz belgesel izleyin. Âdem ile Havva’nın dünya resim sanatına etkilerini de unutmayalım. Yılan ağzında elmayı getiriyor, Havva hemen kapıyor ve kıytırık bir dilim de Âdem’e veriyor, Âdem’in zekâsı bu nedenden tam gelişmiyor. Bu da benim Havva ve Âdem teorim. 

Şimdi gelelim Gülşen adlı şarkıcının sahneye donla çıkmasına, üstünde transparan bir uzun elbise var. Tamam, donu da gözüküyor, sütyeni de ama kadın bir sahne emekçisi. Yani bir işten para kazanıyor. Alan memnun satan memnun, parayı bastıran onu dinliyor; bu durumda kadını kınayan bazı kadın sanatçılar, erkekleri boş veriyorum sanırım, yıllarca hayalini kurdukları bir sahne şovunu Gülşen gerçekleştirdi diye kıskançlık içindeler. Siz de yapın!

Hay Allah, yazım magazin programı gibi oldu, öyleyse kendimin içinde bulunduğu durumu da anlatıp iyice magazinleşelim.

Efendim ben günlerdir heyecanla elektrik faturamın gelmesini bekliyorum. Neden mi? Bizim bölgede elektrik dağıtımını yapan şirketin patronu büyük iş kadını (?) Güler Sabancı. Onun her ay iki gecelik vale* parasını ben ödüyorum ya, vale kaça çıkmış meraktan öleceğim. Neyse elektrik okumaya bir eleman gelmiş, nedense onlar dış kapı için benim zilimi çalarlar, iyi ki öyle, hemen koşarak yanına gittim: “Bak bakalım benimki kaç para olmuş, çünkü sizin patronun vale parasını ben ödüyorum.” Eleman genç biri, gülmesini zor tutuyor ve elime faturayı tutuşturuyor. O bizim vale parası epey artmış, ama çaresiz ödeyeceğim; çünkü Tayyip Erdoğan’ın emriyle 4 milyon kurumsal vergisi, 900 bin liralık kişisel vergisi pat diye silinen hanımefendinin iki günlük vale parasını ödemezsem hayatı bana zindan ederler.. Emirleri olur. Hadi artık ben susuyorum, yoksa birileri dilimi kesecek!

 Işıl Özgentürk / CUMHURİYET

    * Vale: Restorana gelen müşterilerin arabasını park eden eleman.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder