19 Ocak 2022 Çarşamba

Hrant Dink davasında AKP'nin 'akladığı' isimler ve cinayetteki rolleri + Hrant'ın ölümünün üzerinden 15 yıl geçti: Hepsi oradaydı...(SOL)

 Hrant Dink davasında AKP'nin 'akladığı' isimler ve cinayetteki rolleri

Geçtiğimiz yıl mart ayında Hrant davası sanıklarının bir bölümü zamanaşımı adı altında tahliye ve beraat ettirildi. Peki kimdi bu isimler? Yeniden hatırlatıyoruz.

Bundan 15 yıl önce katledilen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink davasında aradan geçen 15 yılın ardından neredeyse bir arpa boyu yol alınamadı.

İktidarın ittifak bileşeni değiştikçe davanın da seyri değişti ancak aradan geçen bu 15 yılda tüm sorumluların yargılandığı ve cezalandırıldığı bir yargılama süreci hiçbir şekilde hayata geçmedi.

Dink'in katledilmesi sonrası ilk dava süreci Cemaat-AKP ortaklığının olduğu dönemdeydi. O dönem bu ittifak, Hrant'ı kendi tasfiye operasyonlarının bir aracı olarak kullanmaya çalıştı, cinayetteki kendi sorumluluklarının üzerini titiz bir şekilde örttü.

Daha sonra Cemaat-AKP kavgası davanın da seyrini değiştirdi. Bu kez Hrant'ın ölümünün sorumlusu tek başına Cemaat oldu, iktidarın cinayetteki sorumluluğunun üzeri örtüldü.

En son geçtiğimiz yıl mart ayında cinayetin sorumlusu olan bazı Cemaatçiler ceza alırken, en az onlar kadar cinayette rolü olan isimler, iktidara yakınlıkları nedeniyle aklandı.

Sadece hakkında zamanaşımı kararı verilenlerden üç isim ve beraat kararı verilenlerden bir isim haklarındaki suçlamaları kısaca hatırlatıyoruz...

Engin Dinç neyle suçlanıyordu?

"Bu cinayeti işleyecek kişileri bilmesine rağmen açık ve yakın tehlike altında bulunan Hrant Dink'in yaşam hakkını korumamıştır. Görevi gereği cinayet hazırlığı yapan suç örgütüne operasyon yaptırmayarak, Hrant Dink'i kanundan kaynaklanan koruma yükümlülüğüne aykırı hareket ederek kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi suçunu ve görevi kötüye kullanma suçlarını işlediği anlaşılmıştır."

Trabzon İstihbarat Şube müdürü olan Engin Dinç, yukarıdaki ifadelerle suçlanıyordu Dink cinayeti kapsamında.

Cinayetin en önemli isimlerinden olan Erhan Tuncel’i "muhbir" yaptığı belirtilen isimdi aynı zamanda.

Dinç, Dink suikastinin yapılacağından haberdar olan ilk isim olmasına rağmen AKP tarafından ödüllendirilerek İstihbarat Daire Başkanlığına getirilmişti.

Muhittin Zenit: Gebermişse gebermiş...

Dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde görevli polis memuru Muhittin Zenit de hakkında 'zamanaşımı' kararı verilen isimler arasında.

Emniyet İstihbarat'ın Daire Başkanı Ergin Dinç olunca onun Özel Kalem Müdürlüğüne Muhittin Zenit atanmıştı.

Zenit'in Dink cinayetinin hemen ardından Erhan Tuncel ile yaptığı görüşme kayıtları fazla söze yer bırakmıyor:

Dink’in öldürülmesinin ardından polis memuru Muhittin Zenit ile polis muhbiri Erhan Tuncel arasındaki telefon görüşmesinde şu ifadeler yer almıştı:

- Zenit: Ne oğlum, direkt kafaya sıkmışlar.
 
- Tuncel: Öldü mü?
 
- Zenit: Tabii canım. Tek farklılık, kaçmayacaktı ama bu kaçtı.
 
- Tuncel: Yakalandı mı peki?
 
- Zenit: Yok canım.
 
- Tuncel: Hımmm... Zannetmiyorum abi bunların olduğunu ya.
 
- Zenit: Valla bilmiyorum.
 
- Tuncel: Yani şeyden değil de. Bizim yani devlete karşı boynumuz kıldan incedir. Paylaşırız.
 
- Zenit: Kardeş şimdi konuştuğumuzla o. Birbirinden farklı da.
 
- Tuncel: Konuştuğumuz farklı da, herkesin hedefinde vardı.
 
- Zenit: Biliyorum ben. Sen şimdi benle muallaklı konuşuyorsun. Koyayım ...a gebermişse gebermiş. ‘Onu kim gebertti?’ diye sorgulamıyorum. O konuda samimiyetimden şüphe duyuyorsan o ayrı bir şey.
 
- Tuncel: Yok abi yok kesinlikle. Eğer bizle alakalıysa araştırırım ederim, getirir uygun bir şekilde size de teslim ederim yani.
 
- Zenit: Ulan oğlum niye getiriyorsun? Getirmenin ne gereği var?

Celalettin Cerrah: Koruma altına alınması gibi bir görevim yok

Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü olan ve kendilerine ulaşan birçok ihbara rağmen hiçbir önlem almayan Celalettin Cerrah hakkındaki suçlamalar da 'zamanaşımı' iddiasıyla düşürüldü.

Dava kapsamında müebbet hapse çarptırılan Ramazan Akyürek, Celalettin Cerrah'ın Trabzon'dan İstanbul'a gönderilen "ses getirecek eylem" yazısının imha edilmesini istediğini söylemiş, suikastten haberi olan Cerrah'ın da önlem almadığını dile getirmişti.

Cerrah ise emniyet müdürü olduğu kentteki suikastten habersizmiş gibi bir savunma yaparak, "Öldürülen Dink’in koruma altına alınması için bir görevim bulunmamaktadır. Öyleyse bu suçu nasıl işlemiş olabilirim? Hrant Dink’e yönelik saldırı planı Trabzon ili içinde planlanmış, şüpheliler takip edilmiş ve gerekli istihbari çalışmalar yapılmıştır. İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü bilgilendirilmiş ve kendisine düşen görevi yerine getirmiştir" demişti.

Beraat kararı verilen Ahmet İlhan Güler'in rolü

Hakkında beraat kararı verilen isim Ahmet İlhan Güler de tüm süreçten bilgisi olan şüpheliler arasındaydı.

Dink ailesinin avukatı, Güler'in rolüne ilişkin şu açıklamaları yapmıştı:

 “Celalettin Cerrah ve Ahmet İlhan Güler, Hrant Dink hakkında yaşanan gelişmelerle ilgili bilgi sahibi olmalarının yanı sıra, Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine de sahiptirler. Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler de tutuklanmalılar.

İstanbul Emniyet İstihbaratı’nın başında olan Güler, cinayetle ilgili olarak verdiği ifadede, Dink hakkında açılan Türklüğe hakaret davasıyla ilgili, genel bilgi mahiyetinde haberdar olduğunu söylemişti. Oysa, soruşturma kapsamında, Güler’in Dink hakkında hazırlanan pek çok evrakta imzası olduğu ortaya çıkmıştı.

Cerrah’ın ifadesinde sözünü ettiği, Dink’e yönelik eylemlerin konuşulduğu ‘il asayiş toplantıları’na, Ahmet İlhan Güler de katılmıştı.

17 Şubat 2006 tarihinde, Trabzon’dan Yasin Hayal’in Ermenilere dönük kin beslediği ve Hrant Dink’e yönelik eylem yapmayı planladığına ilişkin yazı da Ahmet İlhan Güler’in başında olduğu İstanbul İstihbarat Daire Başkanlığı’na gönderilmişti.

Dink’i hedef haline getiren en önemli olaylardan birisi, hakkında açılan "Türklüğe hakaret" davasıydı. Dava, Şişli Adliyesi’nde bulunan 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. 15 Mayıs, 4 Temmuz ve 12 Aralık 2006 tarihli duruşmalara ilişkin bilgi evraklarının altında, Ahmet İlhan Güler’in imzası var. Güler, duruşmalara kimlerin katıldığı, kapı önünde kimlerin eylem yaptığı, kimlerin konuştuğu gibi bilgilerin hepsini, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’na rapor etti. Bu yöndeki belgeler de dava dosyasına girdi.

                                                                   ***

Hrant'ın ölümünün üzerinden 15 yıl geçti: Hepsi oradaydı...

Bu cinayet Cemaat, AKP, MİT, emniyet ve jandarmanın bilgisi dahilinde, onların seyirciliği sayesinde gerçekleşmişti. Kısacası bugünlerde birbirlerini suçlayan bu ekiplerin hepsi cinayet mahallindeydi.

19 Ocak 2007 yılında Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, gazete binasının hemen önünde uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitirmişti.

Cinayetin ardından tetikçi Ogün Samast polis karakolunda kahramanlar gibi karşılandı, polisler katille hatıra fotoğrafı çektirme yarışına girdi. 

Türkiye'nin Kırmızı Pazartesi'siydi yaşananlar. İktidar biliyor, Cemaat biliyor, polis biliyor, jandarma biliyor, MİT biliyordu...

Hepsi Dink'e yönelik saldırı planından haberdardı, elbirliğiyle cinayetin ortamı hazırlandı, tetiği çekmek Samast'a kaldı.

Bugün bu cinayetin üzerinden tam 15 yıl geçti.

Şimdi o günlerde yaşananları bir kez daha hatırlayalım.

Neler olmuştu?

Agos Genel Yayın Yönetmeni Dink, 2003 yılında Agos gazetesinde Ermeni Diasporasını eleştiren 11 haftalık yazı dizisine başladı.

Bu yazı dizisinden bir bölüm gerekçe gösterilerek hakkında birçok gazete tarafından hedef gösteren haber ve yazılara yer verildi.

301. maddeden yargılandı ve aksi yönde verilen bilirkişi raporuna rağmen 6 ay hapis cezası aldı.

Üstelik söz konusu cezanın verildiği davada bilirkişi heyeti, hazırladıkları raporda, dava konusu yazılarda "Türklüğe hakaret bulunmadığı" vurgusunda bulunmuşlardı, karar buna rağmen verildi.

2004'te ise Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddiasını içeren haber nedeniyle hedef alındı.

4 Şubat 2004 günü, daha sonra AKP'nin İçişleri Bakanı olacak Muammer Güler'in valiliği döneminde İstanbul Valiliği’ne çağırılarak iki istihbaratçı tarafından "uyarıldı".

Bu da yetmedi, “Bu haberi yayımlayan kişi ülkenin birliğine ve bütünlüğüne nifak sokuyor” diye bir açıklama yaptı Genelkurmay. 

Ülkü Ocakları, 26 Şubat’ta Agos gazetesi önünde “Ya sev ya terk et” eylemi düzenlendi, dönemin Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz, “Hrant Dink bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” dedi.

Kısacası cinayetten önce ortam hazırlanmış, gerekli zemin oluşmuştu.

Oluşan bu zemin, Cemaat-AKP ittifakı döneminde "yeni bir sürecin" kapısını açacak adımlardan biri olarak görüldü ve defalarca ihbar edilmesine, neredeyse devletin tüm kurumlarınının bilmesine rağmen göz göre göre geldi cinayet.

Herkesin haberi vardı

Trabzon’da McDonalds’ın bombalanması eyleminde bombayı hazırlayan kişi olan ve Dink cinayeti planlayıcılardan olan Erhan Tuncel, polis muhbiriydi.

Sadece bu da değil, Dink’in vurulacağı, emniyete cinayet öncesinde tam 17 kez ihbar edilmişti. Bu ihbarlardan biri, Ogün Samast'ın cinayeti işlemek üzere İstanbul'a geldiğini dahi içeriyordu.

Cinayet ihbarı Trabzon'dan İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne de iletilmişti, şimdilerde dava kapsamında tutuklu olan ancak cinayetten sonra uzun süre korunan dönemin İstanbul İsthbarat Şube Müdürü olan cemaatçi Ali Fuat Yılmazer, bu ihbarın gereğini yapmamıştı.

Trabzon Terörle Şube Müdürü Yahya Öztürk, cinayet öncesinde Yasin Hayal’e “Bu bayrak düştü. Ya Yasin kaldıracak ya Erhan kaldırır, bu görev sizin” diyordu.

Yasin Hayal’in eski eniştesi Çoşkun İğci’nin cinayetten aylar önce Yasin Hayal’in planları konusunda Jandarma istihbaratına bilgi vermiş olmasına rağmen bu bilginin uzun süre gizlendiği de ortaya çıkacaktı.

Emniyet istihbaratçısı Muhittin Zenit, cinayetten sonra aradığı Erhan Tuncel'e  “Koyum ...a, gebermişse gebermiş” diyordu.

Ve belki de tüm bu sürecin finali olarak Samsun’da "yakalanan" Ogün Samast’la hem polis, hem de jandarma görevlileri Türk bayrağı önünde hatıra fotoğrafı çektirecek, elbirliğiyle işledikleri cinayeti kutlayacaklardı.

Cinayetten sonra iki açıklama...

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah cinayetten üç gün sonra basına verdiği demeçte “Dink cinayetinin herhangi bir siyasi boyutu ve örgüt bağlantısı yok, milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayettir” diyecekti.

Bundan 5 yıl sonra ise bu kez Erdoğan, üstelik de cemaatle gerilimin de başladığı günlerde "Hrant Dink davası bence kişiselleştirilmiş davadır. Dink’in yazılarını, onun düşünce dünyasını kabullenmemek gibi bir nedenle yapılmıştır. Paralel yapı meselesinde ise devleti ele geçirme, ulusal güvenliği tehdit gibi büyük bir amaç var. Dink’in bu amacı gerçekleştirmelerini kolaylaştıracak devlette bir konumu yoktu ki. Bu teoriler paralel yapıyla mücadelenin hedefini saptırmadır. Mesela bu yapının parasal boyutu var" ifadesini kullanacaktı.

Şimdilerde AKP kendini aklamak için cinayette Cemaat'i işaret ediyor, tek suçlu o diyerek işin içinden sıyrılmaya çabalıyor. Oysa bu cinayet Cemaat, AKP, MİT, emniyet ve jandarmanın bilgisi dahilinde, onların seyirciliği sayesinde gerçekleşmişti. Kısacası bugünlerde birbirlerini suçlayan bu ekiplerin hepsi cinayet mahallindeydi, hepsi oradaydı...

SOL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder