26 Ocak 2022 Çarşamba

Söz Fato’nun tarihinde ve mücadelesini devam ettireceklerde - Hakan GÜNGÖR / EVRENSEL

 


Hakan Güngör, Fatma Girik'in hayat hikayesini yazdı.

Yönetmen Atıf Yılmaz, önünde sıralanmış figüran adaylarını inceliyordu.

Yeşilçam’da figüran adaylarını sıraya dizip şöyle bir inceleyip uygun görmediklerini setten gönderiverdikleri günlerdi.

O gün Genç Yönetmen Atıf Yılmaz’ın yeni filminde figüranlık yapmak için bir anne kız da gelmişti. Anne biraz daha deneyimliydi; filmlerde sözsüz, küçük rollerde ara ara görünür, bu sayede evini geçindirirdi. Kızı ise henüz 13-14 yaşlarındaydı. İkisi birden rol alabilirse setten alacakları parayla birkaç gün rahat edebileceklerdi.

Fakat umdukları gibi olmadı. Atıf Yılmaz figüran adayları sırasında şöyle bir iki kez gitti geldi, tepeden tırnağı inceledi ve birkaç kişiye dönüp, “Sen, sen, sen…” dedi. “Sen” dedikleri arasında anne ve kızı yoktu.

Bu sadece filmde oynayamama ve yevmiye alamamaktan ibaret değildi. Paraları yoktu; tramvaya binememişler, yaşadıkları Sultanahmet’ten Beyoğlu’ya kadar yürüyerek gelmişlerdi. Atıf Yılmaz’ın kararının ardından eve yürüye yürüye evlerine döndüler.

Bu seçme ne ilk ne sondu. Annesi Münevver Hanım’la kızı Fatma’nın gittikleri başka bir seçme ise başka bir hikayenin başlangıcı oldu.

ÜNLÜ YÖNETMEN: BU KIZDAN OYUNCU OLMAZ

1957 yılında Yönetmen Memduh Ün yeni bir film için kolları sıvamıştı; “Bir Serseri” filmini çekecekti. Dönemin ağır topları Neriman Köksal ve Talat Artemel başroldeydi.

Filmde çekilecek bir bar sahnesinde figüranlara ihtiyaç vardı. Bu kez figüranları sıraya dizen Memduh Ün’dü.

Adaylar arasında “tombulca” diye tarif ettiği 15 yaşında bir kız vardı. Kızla konuşmadı bile. Set amirine “Şu beyaz bluzu kapatmak için boynuna bi eşarp bulun, bar sahnesinde oynasın” dedi.

Bu küçük ve sözsüz rol, Fatma Girik’in dönüm noktasıydı.

Fatma Girik sonra irili ufaklı rollerde yer almaya başladı. Onu başrole taşıyan yine bir Memduh Ün filmi oldu. Ün’ün Fatma Girik’i tercih etmesinin başında ise, yönetmenin tabiriyle “Parada hafif birini aramalarıydı”.

Fatma Girik ilkokuldan sonra eğitimine devam edememişti, oldukça yoksuldu. Sinema hem tutkusu hem de tek kurtuluş umuduydu. Başlarda oldukça acemiydi.

Kariyeri boyunca alacağı eleştiriler henüz o yıllarda başladı.

Ayhan Işık’la başrolde yer aldığı Ölüm Peşimizde filminin çekimlerinde Lütfi Akad da vardı. Set bittiğinde Akad, Filmin Yönetmeni Ün’ün yanına geldi ve “İşin mi yok Allah aşkına, bu kızı nereden buldun, bu kızdan oyuncu moyuncu olmaz” dedi.

Oyunculuğu eleştirildi, yılmadı. Sadece güzelliği/yakışıklılığı ile kamera önünde duran oyunculardan olmadı. Her set onun için oyunculuk okulunun yeni bir sayfasıydı.

BAŞROL ALDIĞI FİLMLERDE SET İŞÇİSİ DE OLDU

Birbiri ardında filmler çekerken Yeşilçam’ın sağlıksız set ortamında sayısız badire atlattı. Eteği alev aldı, yaralandı, set yolunda kaza geçerdi ama oynamaya devam etti.

Soğuktan ellerinin tutmaz olduğu, morardığı ve uyuştuğu bir sette yönetmen paydos edelim dediğinde ısrar edip iyi oynamadığını düşündüğünden bir tekrar daha almak için direten oydu.

Prodüksiyonda önemli yeri olan ve yedeği olmayan kaybolmuş bir şapkayı aramak için gece karanlığında elinde fenerle şapkanın kaybolduğu düşünülen yere giden de oydu.

Sette okuma yazma bilmeyenlerin yerine mektuplarını kaleme alan da oydu.

Olgunluk döneminde oynadığı bir dizide buzlu cam gerektiğinde ama camcı bulunamadığında, set bu kadar aksamaz deyip yağlı kağıt bulup eline falçata ve bant alıp camları “buzlu” hale getiren de oydu.

PEŞ PEŞE ÖDÜLLER


Çabası daima karşılık buldu.

Disiplini, işine saygısı ve oyunculukta gösterdiği gelişim göz doldurdu.

Ezo Gelin, Yılanların Öcü, Murat ile Nazlı, Boş Beşik, Kanlı Nigar gibi sayısız unutulmaz film bıraktı geriye. Bazıları toplumsal içerikliydi, bazıları gişe filmiydi, ancak her türde rolünün hakkını verdi. Hem dramada hem komedide aynı nitelikte rol kabiliyeti sergileyebilen bir oyuncuydu.

Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde iki kez, Adana Altın Koza Film Festivali’nde bir kez “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü aldı. Aynı başarıyı Taşkent Film Festivali’nde de gösterdi ve ödülünü kaldırdı.

Oyunculuk yanı tamamdı. Bir noktadan sonra yapımcılık serüveni başladı. Sinemadan kazandığı parayı yine sinema sektöründe kullandı.

SİYASETE ATILINCA ‘DEKOLTESİ’Nİ GÜNDEM YAPTILAR

Peki o tüm bunları yaparken erkek egemen medya ona nasıl baktı?

Medyanın hali o günlerde de malumdu: “Fatma Girik filminde çılgınca striptiz yaptı” başlığı atıp, “Film prodüktörleri derin bir ‘ohh’ çekti” yazabiliyorlardı. O, rolünün gereği neyse onu yapıyordu.

Siyasete girmeye karar verdiğinde de işi kolay olmadı. Belediye başkanlığına aday olduğunda Sabah gazetesi konuyla ilgisiz bir fotoğrafını yayımlayıp, “Filmlerinde zaman zaman dekolte kıyafetlerle görünüyordu” diyor, rol icabı zaman zaman soyunduğunu yazıyordu.

Girik rolünün gerektirdiği neyse yapmaya devam etmişti.

O dönemde ANAP’ın Fatma Girik’i yıpratmak için “Yeşilçam arşivlerini taradığı” da basına yansıdı.

Fatma Girik, “Ben sanatçıyım. Rolüm soyunmamı gerektirdiği için soyundum. Bunda yadırganacak bir şey yok” dedi.


ERKEK EGEMEN SİNEMA VE BASINA KARŞI

Belediye başkanlığı sırasında yaşanan katliamları protesto etti, faili meçhul cinayetlerin üstüne gitti.

Televizyon programı yaptı, Metin Göktepe’nin öldürülmesinin ardından bu cinayetin örtbas edilmemesi için yayınlar yaptı.

Ama yaklaşım belliydi; Milliyet onu bir davette fotoğraflayıp “Başkan dekolte sever” diyebiliyordu.

Elbette performansı da dalgalandı, elbette önemli rolleri bir yıldız edasıyla reddettiği oldu, elbette hatalar da yaptı, söylem yanlışları da oldu vesaire vesaire…

Ama o, erkek egemen sinema ve basın dünyasına karşı bir mücadele verdi.

Sendikalaşmamış bir sektörde bayrak kaldırdı.

Politik duruş sergilemekten imtina etmedi.

Henüz 14 yaşında sinema sektörüne girmiş, ilkokuldan sonra eğitimine devam edememiş, eleştiriler almış, zaman zaman “Hor görülmüş” biriydi. Ama yeteneğini çabayla ve tutarlı bir tutumla geliştirdi.

Ve fakat, bugün hâlâ mücadelesini verdiğimiz şeylerin çabasını çok erken yaşlardan itibaren gösterdi.

Bedeniniz dediler, sanatım dedi.

Oyuncu olmaz dediler, ödüller aldı, hafızalara kazındı.

Kenarda otur dediler, inadına siyaset yaptı.

“Yaşantısı değerlere aykırı” kara propagandası yaptılar, değerli yaşam nedir bunu gösterdi.

Söz artık Fato’nun bıraktığı mirasta; onun mücadele ettiği alanlarda, belki daha güçlü şekilde kavga vereceklerde.



BİR GAZETECİNİN AKIL ALMAZ TAVRI

Basındaki eril tahakkümün tavırlarıyla da mücadele etti.

1969 yılında Günaydın’ın ona sorduğu sorular gazetecilik adına utanç vesikasıdır.

“Gazeteci” Ertuğrul Akbay neler mi sordu?

“Göğüsleriniz çok güzel. Kim bilir bakımı için ne kadar emek sarf edersiniz…”

“Şöhrete ulaşmanızda gözleriniz kadar göğüslerinizin de rolü olduğu söyleniyor…”

“Peki siz göğüslerinize hiç bakmaz mısınız?”

O bu tavır karşısında dik duruşunu koruyordu:

“Millet beni artık oyun gücümle mükafatlandırıyor.”


KEMAL SUNAL’I ARZU FİLM’DEN AYRILMAYA İKNA ETTİ

Yapımcılık döneminde aslında bugünden bakınca pek anlaşılmayan önemli bir kırılma noktası da yarattı.

O güne dek Ertem Eğilmez’le kalabalık kadrolu filmler çeken Kemal Sunal’ı Arzu Film’den ayrılmaya ikna eden oydu.

Bir Ankara buluşmasında, “Beraber bir film şirketi kuralım” dedi. Üstelik parayı kendisi koyacaktı; Kemal Sunal, sadece filmlerde rol alması karşılığında kârın ortağı olacaktı. Arzu Film’de ayda 10 bin lira kazanan Kemal Sunal’a peşinat olarak 500 bin lira verince el sıkıştılar ve Yeşilçam’da bir devir kapandı; Eğilmez-Sunal iş birliği sona erdi.

Hakan GÜNGÖR / EVRENSEL


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder