İki kutuplu dünyaya açılan kapı: Yalta Konferansı’nı hatırlarken… - OGÜN ERATALAY / SOL

 ABD Başkanı Roosevelt, İngiliz Başbakanı Churchill ve Sovyet lider Stalin’in fotoğrafıyla hafızalarda kalan Yalta Konferansı 2. Dünya Savaşı sonrası dünyanın düzenini belirleyelen önemli dönemeçti.


Bugün 11 Şubat. Bundan 77 yıl önce 1945 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’ne (SSCB) bağlı Kırım’daki Yalta kentinde toplanan konferans sona erdi. İnsanlığın görmüş olduğu en büyük yıkımlardan birisi olan 2. Dünya Savaşı’nın sonuna yaklaşıldığı bir dönemde, 4-11 Şubat tarihleri arasında toplanan konferansta ABD-SSCB-İngiltere liderleri bir araya gelmişti.

Toplantı Sovyet topraklarında toplanmış olmasına rağmen toplantı talebi ABD’den geldiği için ev sahipliği ABD’de olmuştur. ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt, İngiliz Başbakanı Winston Churchill ve Sovyet lider Josef Stalin’in heyetleri beraber katıldığı konferansta özellikle savaşın ardından Almanya’nın, Avrupa ülkelerinin durumu ve Avrupa’da savaşın ardından Pasifik Cephesinde atılacak adımlar tartışılmıştır.

    1 Şubat 1945 itibarıyla Avrupa Cephesindeki durum


Savaşın altıncı yılındaki konferans toplandığı günlerde Nazi Almanyası’nın artık mağlup olacağı belli olsa da Alman toprakları çok büyük oranda işgal edilmemiş durumdadır. Doğu Cephesi’nde Naziler Sovyet topraklarından atılmış, işgal altındaki Polonya Sovyet Kızıl Ordusu ve onunla eşgüdümlü şekilde hareket eden Armia Ludowa (Halk Ordusu) tarafından büyük ölçüde kurtarılmıştır. Kızıl Ordu Berlin’in 65 km uzağındadır. Batıda ise Nazilerin Ardenler karşı-taarruzunun başarısızlığının ardından ABD Silahlı Kuvvetleri Almanya topraklarına doğru ilerlemektedir. Orta Avrupa’da ilerleyen Kızıl Ordu ise bu sıralarda savaşın en çetin kuşatmalarından birisini gerçekleştirmekte, 80 bin askerini kaybettiği kanlı muharebenin ardından Macar başkenti Budapeşte’yi işgalden kurtarılmaktadır.  

    Bugün Budapeşte’nin en önemli simgelerinden birisi olan Széchenyi Zincirli Köprüsü kentin Nazilerden kurtarılması sırasında yıkılmıştır (Fotoğraf Şubat 1946’da çekilmiştir)

Arnavutluk, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya Müttefik Devletler tarafından kurtarılmıştır. Yugoslavya’nın önemli bir bölümü, İtalya’nın kuzey bölgeleri, Avusturya, Macaristan’ın bir bölümü, Çekoslovakya’nın çok büyük bir kısmı, Polonya’nın batı bölgeleri, Belçika, Hollanda’nın bir kısmı ve Danimarka Nazi işgali altındadır hala.

Savaşın başladığı dönemde aldığı Sovyet karşıtı tutumla bilinen Polonya Hükümeti Nazi işgalinin ardından ülkeden kaçmış ve hem ordusunu hem de Polonya halkını yüzüstü bırakmıştı. Romanya topraklarında enterne edilen Polonya liderliği sonraki dönemde kolektif sorumluluk almayı reddetmişlerdi. İlerleyen süreçte Fransa’ya ulaşmayı başaran bu liderlerden bazıları kendilerine "Sürgündeki Polonya Hükümeti" adını vererek savaşın ardından İngiltere’nin de desteğiyle yeniden iktidara geçme hesapları yapmaktaydı. Bu grup Fransa’nın işgal edilmesi üzerine Londra’ya geçti. Öte yanda bu hükümete bağlı olduğunu bildiren eski Polonya ordusunun artıkları ve milliyetçi bazı milis grupları "Armia Krajowa" adı altında örgütlenmişlerdi. Kâğıt üzerinde direniş için faaliyet gösteren bu örgüt zaman Yahudi katliamı yapan gruplarla işbirliği yapıyor, Sovyet yanlısı partizanlara saldırıyor, bazı nadir örneklerde Nazilerin faaliyetlerine bile göz yumuyordu. Polonya’da direnişi örgütleyen esas unsur ise Nazi işgalinden kurtarılan Lublin’de merkezi olan Lublin Hükümeti'ydi. Sovyet Kızıl Ordusu'yla eşgüdümlü olarak çalışan bu örgütlenme daha çok komünist ve yurtseverlerden oluşmaktaydı. Bu örgütlenmenin silahlı kuvvetleri ise Armia Ludowa ismini almıştı. Her iki örgütün de faaliyet içinde bulunduğu Polonya’nın savaşın ardından akıbeti doğal olarak Müttefikler arasındaki temel gündemler birisiydi.

Konferans

Konferansa üç büyük ülke dışında Fransa dahil edilmemiştir. Fransız lider Charles de Gaulle bir sonraki konferans olan Potsdam Konferansı'na da davet edilmemiş, bu durum özellikle batılı müttefikler arasında bir sorun kaynağı olmuştur.

Konferansa gelirken üç büyük gücün de kendi gündemleri bulunuyordu.

ABD, kanlı bir şekilde sürmekte olan Pasifik Cephesi'ndeki gelişmelere odaklanıyor, İngiltere Nazi işgalinden kurtarılan ülkelerin savaşın ardından nasıl yönetileceğini gündem ediyor, SSCB ise savaş öncesinde yaşatıldığı emperyalist kuşatmanın savaş sonrasında yenilenmemesini sağlamak istiyordu.

Kasım 1944’te dördüncü kez ABD Başkanı seçilmiş olan Roosevelt, Orta ve Doğu Avrupa’nın neredeyse tamamındaki Sovyet askerî varlığının anlamını kavramış şekilde davranıyor, Müttefikler arasındaki iyi ilişkilerin korunmasına gayret gösteriyordu. Pasifik Cephesi'nde Japon İmparatorluğu'na karşı devam eden kanlı savaşta SSCB’nin desteğini alma gayretindeydi.

İngiltere’deki yatıştırma politikasının muhalifi konumundaki Churchill, Nazilere şiddetle karşı çıkarken, komünizm karşıtlığını da hiçbir zaman elden bırakmıyordu. Nazi işgaline karşı direniş mücadelesi veren partizanlara hep mesafeli davranıyor, her fırsatında direniş içindeki kraliyetçi ve milliyetçi unsurlardan yana destek veriyordu. İngiltere’nin bu yıkıcı siyasetinin en belirleyici olduğu cephe 1944 sonlarında Nazi işgalinden kurtarılan Yunanistan oldu. Yunanistan Komünist Partisi'nin direniş içinde belirleyici olmasından rahatsızlık duyan İngiltere, kralcı ve gerici unsurları doğrudan destekleyerek ülkenin iç savaşa sürüklenmesine yol açmış, monarşinin yeniden kurulmasına sebep olmuştu.

1941 yılı Haziran ayında Nazilerin saldırısına uğrayan Sovyetler Birliği ise o dönemde Nazi saldırısına destek veren rejimlerin iktidarda olduğu komşu ülkelerde yeniden böylesi iktidarlara izin verilmeyeceğini çok açık bir şekilde belirtmekteydi. Doğrudan karşı-devrimci rejimlerin iktidarda olduğu Polonya, Finlandiya, Macaristan gibi ülkelerde emperyalizmin ileri karakolu görevi görecek yönetimlere göz yumulmayacağı vurgulanıyordu.

Sonuçları

Konferans bileşenlerinin istekleri doğrultusunda devam eden görüşmelerde şu kararlar alınmıştır:

Almanya: Kayıtsız şartsız teslim seçeneğinin dışında bir durum kesinlikle kabul edilmeyecektir. İşgal edilen Alman toprakları ve Berlin, Fransa’nın da dahil olacağı şekilde dört müttefik devlet arasında bölüşülecektir. Ayrıca Almanya’da Nazi işgalindeki bölgelerde Nazilerden arındırma siyaseti uygulanacaktır. Ayrıca Alman sanayisinin silah sanayi alanındaki tesisleri tasfiye edilecektir. Savaş suçları için mahkeme kurulacaktır. Almanya’dan savaş tazminatı talep edilecektir.

Polonya: Lublin merkezli Polonya Cumhuriyeti Geçici Hükümeti, Müttefik devletler tarafından tanınmıştır. Ülkede demokratik seçimler güvence altına alınmış ve Polonya sınırları Almanya’nın aleyhine olacak şekilde genişleyerek batıya doğru kaydırılmıştır.

Pasifik Cephesi: ABD’nin talebi uyarınca bu cephedeki muharebelere SSCB’nin katılımı karar altına alınmıştır. Avrupa Cephesi'ndeki savaşın bitiminden birkaç ay sonra SSCB Japonya İmparatorluğu’na karşı savaşa girecektir.

Birleşmiş Milletler: Savaşın ardından kurulması planlanan yeni küresel kuruma tüm müttefiklerin katılımı güvence altına alınmıştır.
 

         Gri bölgeler Polonya denetimine, mavi bölgeler SSCB denetimine girmiştir.

Değerlendirme ve eleştiriler

Konferansın ardından ülkesine dönen Churchill alınan kararları savunmuş ve parlamentoda öne sürülen eleştirilere karşılık olarak yapılan güven oyu oylamasında çoğunluğun desteğini kazanmıştır. Benzer şekilde ABD’de de Roosevelt alınan kararları Kongre’de savunmuştur.

Özellikle Soğuk Savaş'ın başlamasıyla beraber Sovyet karşıtı Batılı basın, konferansta İngiltere ve ABD liderliğinin SSCB’ye ödün verdiği, savaşın ardından Kızıl Ordu denetiminde bulunan ülkelerde sosyalist rejimlerin inşa edildiği ve “demokrasinin” ortadan kaldırıldığı öne sürülmüştür.

    Bulgaristan’ın başkenti Sofya’daki Sovyet Ordusu Anıtı’ndan detay

Anlatılmayan gerçekler ve yalanlar

Yapılan eleştiriler objektif olmaktan uzak olsa da yanıtlanmayı hak ediyor. Bu yanıtlardan önce başta cephe gerisinde savaşan partizanlar olmak üzere ülkedeki faşizm karşıtı milisler tarafından özgürleştirilen Fransa ve İtalya’daki duruma bakmak gerekiyor. Nazi işbirlikçisi Vichy rejimi altında yönetilen Fransa ve önce Mussolini liderliğinde faşizmle yönetilen, 1943 sonrasında ise Mussolini’nin devrilmesinin ardından Nazi işgaline uğrayan İtalya güçlü direniş örgütlerinin bulunduğu ülkelerdi. ABD ve İngiltere Ordularının bölgeye girmesiyle beraber tamamen Nazi işgalinden çıkan bu ülkelerde direnişin en önemli ve örgütlü unsuru olan komünistlerin büyük saygınlığı vardı. Savaşın ardından yapılan ilk genel seçimlerde bu ağırlık ortaya çıkmıştı. Ancak işine geldiği ölçüde demokrasi isteyen ABD başta olmak üzere emperyalist ülkeler bu iradeyi karşılarına almıştır. Çeşitli yöntemlerle komünist partiler sindirilmiş, iktidara gelmeleri engellenmiş, sonrasında yasadışı yöntemlerle tasfiyeleri yönünde adımlar atılmıştır.

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ise batılı müttefikler aynı oyunu sahneleyememiştir. Bunun da sebebi sahada Kızıl Ordu birliklerinin varlığı ve kurtarılan ülkelerdeki inanılmaz saygınlığıdır. Faşizmi ve çoğu ülkede yerel işbirlikçilerini mağlup eden Kızıl Ordu ve yerel partizanlar, bu ülkelerde yaşananların sınıfsal sebebinin bilincinde olarak iktidarı bir kez daha burjuvaziye vermemiştir. Özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde başa geçen halk demokrasilerinin esası budur. Batılılar tarafından totaliterlikle eleştirilen bu uygulama adlı adınca burjuvazinin iktidardan alaşağı edilmesi olduğu için tepki çekmiştir. Kendi çıkarları için ülkeden kaçan, Nazilerle, milliyetçi çetelerle iş birliği yapmaktan çekinmeyen, yapılan soykırımlara katkı veren bu kişiler ve çeteler yurtseverler tarafından tasfiye edildikleri için yeni kurulan rejimleri eleştirmektedir.

Konferans kararlarından birisi olan Nazilerden arındırma siyaseti de batılı müttefikler tarafından sadece kâğıt üzerinde uygulanmıştır. Eski Nazi komutanlar, istihbaratçılar, devlet adamları, bilim adamları herhangi bir kovuşturmaya uğramaksızın bu kez SSCB’ye karşı kullanılmak üzere başta ABD ve Batı Almanya olmak üzere emperyalist kampa hizmet etmiştir. Bu kişilerden belki de en bilineni Nazi roket tasarımcısı Wernher von Braun’dur. ABD’ye götürüldükten sonra geçmişine sünger çekilen bu kişi NASA’nın başına getirilmiş ve başarılı uzay programlarının ardından çok ünlü olmuştur.

    Von Braun solda 1941 yılında Nazilerle, sağda 1963 yılında ABD Başkanı Kennedy ile

Konferans kararlarından birisi olan Nazi Almanyasıyla herhangi bir önkoşulla tekil bir şekilde ateşkes görüşmesi dahi yapılmaması kararı bizzat ABD tarafından ihlal edilmiştir. 1945 yılının ilk aylarında Kuzey İtalya Cephesinde Nazi birliklerinin bölgeden silahlarıyla beraber çekilmesi ve sonrasında SSCB’nin ilerlemekte olduğu Doğu Cephesine kaydırılması görüşmeleri SSCB tarafından haber alındıktan sonra suya düşmüştür. CIA’nin öncülü olan Office of Strategic Services (OSS) temsilcisi Allen Dulles, İsviçre üzerinden yaptığı görüşmelerde doğrudan Waffen-SS komutanı General Karl Wolff ile görüşmüştür. 

OGÜN ERATALAY / SOL




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Haziran 2025-

  Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı! Meclis’te kabul edilen yasa ile belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı. ...