10 Mart 2022 Perşembe

Ukrayna krizinin enerji-politiği(Mehmet Ali Güller) + Ukrayna krizi ve küreselleşme (Ergin Yıldızoğlu) - CUMHURİYET

 


Ukrayna krizinin enerji-politiği(Mehmet Ali Güller)

Ukrayna krizini esas boyutuyla; yani birincisi ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı AB ve Hindistan’ı ana stratejisine eklemleme hedefi, ikincisi de Avrupa güvenlik mimarisini kimin nasıl şekillendireceği yönüyle inceledik. Bu bağlamda “NATO’nun Yugoslavya’yı parçalayarak ve doğuya doğru sürekli genişleyerek güvenlik mimarisini şekillendirmeye başlamasının” neden, “Rusya’nın Ukrayna’ya askeri harekâtının” da bu nedenin sonucu olduğunu inceledik.

Tabii meselenin enerji-politik boyutu da var:

ABD-ALMANYA MÜCADELESİ

ABD yönetimi, Ukrayna ile imzaladığı stratejik ortaklık belgesiyle, Rusya ile Almanya arasındaki Kuzey Akım 2 projesine karşı birlikte mücadele edeceklerini ilan etmişti. Washington uzun süredir, gerek Almanya içindeki NATO’cu damarı harekete geçirerek, gerek yaptırım uygulayarak bu projeyi durdurmaya çalıştı ama başaramadı. Rusya’nın askeri harekâtı sonrası, Yeşiller’in de baskısıyla Scholz bir ara formül buldu: Ruhsatlandırma süreci durduruldu!

Bu, pratikte şu demek: Birincisi, 10 milyar Avro harcanarak yapılan boru hattı yerinde duruyor, günü geldiğinde vana açılır; ikincisi, Almanya’nın ve Avrupa’nın ihtiyacı için Kuzey Akım 1 boru hattı nasılsa çalışıyor.

Ki daha üzerinden iki hafta bile geçmemişken, arkasına Alman sanayicisini de alan Scholz, şu aşamada alternatifi olmadığı için, Rusya’yla enerji işbirliğini kesmeyeceklerini ilan etti! (Rusya’ya yaptırımlar enerji alanına kaymadıkça, olağanüstü etkisi olmayacak).

Rusya-Almanya doğalgaz işbirliğini kesemeyen ABD, en azından petrol ticaretini yaptırıma dahil etmeye çalıştı, sonuç alamadı. Avrupalı ortaklarını ikna edemeyen ABD, en sonunda Rusya’dan petrol ithalatını kesme yaptırımını tek başına uygulamak zorunda kaldı. Etkisi ne olur? ABD’nin Rusya’dan aldığı petrol, sadece yüzde 3 seviyesinde!

ABD’NİN İŞLEMEZ LNG VE KÖMÜR PLANI

Avrupa’nın en büyük ülkesi Almanya, 2021 verilerine göre doğalgazın yüzde 56’sını, petrolün yüzde 34’ünü, taşkömürün de yüzde 50’sini Rusya’dan karşılıyor. Tüm Avrupa için Rusya doğalgazına bağımlılık yüzde 40 seviyesinde.

ABD, bir süredir bu oranı azaltmak ve Ukrayna krizine hazırlanmak için çaba gösteriyordu: Birincisi kendi LNG’sini (sıvılaştırılmış doğalgaz), ikincisi Katar’ın LNG’sini, üçüncüsü de kömür yoluyla yüzde 40’lık oranı aşağıya çekmeye çalışıyordu.

Katar, anlaşmalı müşterileri bulunduğunu, spot piyasada sattığı LNG’nin de ihtiyacı karşılayamayacağını söyledi özetle. ABD’nin taşıyacağı LNG, Avrupa gibi büyük bir pazarın ihtiyacını karşılayabilmekten zaten çok uzak. Kömür kullanımını artırma yoluna gitmek ise AB’nin “yeşil enerji” hedeflerinin çuvallaması demek...

KRİZ, İRAN VE VENEZÜELLA’YA YARADI

ABD’nin bu sıkışmışlığı, iki önemli düşmanına yaradı; İran’a ve Venezüella’ya...

ABD, yıllardır yaptırım uyguladığı, birkaç kez kalkışma yaratmaya çalıştığı ve Suriye’de başarılı olabilseydi sonrasında saldıracağı İran’la geçen hafta enerji alışverişi görüşmesi yaptı!

Yine ABD, “arka bahçesinde” Chavez’le kamucu ekonomi inşa etmeye çalışan ve bunu her türlü zorluğa rağmen Madura ile sürdürmeye çalışan, birkaç kez darbe girişimi, birkaç kez suikast girişiminde bulunduğu, piyasalardaki petrolüne, altınına ve parasına el koyup ağır yaptırımlar uyguladığı Venezüella ile de geçen hafta enerji alışverişi görüşmesi yaptı!

ABD, Rus enerjisi yerine, Avrupa’ya İran ve Venezüella’dan kaynak arıyor. Şimdi her iki ülke, Rusya’nın Ukrayna’ya askeri harekâtını fırsata çevirerek bu görüşmeleri, üzerlerindeki ağır yaptırımlardan kurtulmanın ve bloke edilmiş altınlarına ve paralarına kavuşmanın yolu olarak kullanacaktır.

AKP’NİN ÖNÜNDEKİ FIRSAT

ABD’nin birkaç ay önce, sponsorluğunu yaptığı EastMed projesinden desteğini çekmesi de bu nedenle. Türkiye’ye rağmen hayata geçemeyen proje nedeniyle, Doğu Akdeniz gazının Avrupa’ya taşınması gecikiyor. ABD şimdi İsrail ve Yunanistan ile Türkiye’yi yeni projede bir araya getirmeye çalışıyor. Siyasal ve ekonomik basınç altındaki AKP iktidarı da bunu fırsata çevirip ABD’yle mevcut sorunların en azından bir bölümünü rafa kaldırtmayı arzuluyor.

Diğer yandan AKP iktidarı, hem Ankara’da hem de Almanya’da Barzanilerle buluşarak, Kürt petrolünün de Avrupa’ya transferinin pazarlıklarını yapıyor.

Sonuç olarak, petrol ve doğalgaz boru hatlarının yönüne bakmadan, savaşları ve çatışmaları analiz etmek mümkün değildir. Ve sonucun sonucu olarak, ABD’nin bu enerji planları hayata geçse bile Rusya’nın doğuracağı açığı karşılayamıyor.

                                                                       ***

Ukrayna krizi ve küreselleşme (Ergin Yıldızoğlu)

Ankara’da 1994 yılında yaptığım bir sunuşta “Küreselleşme mi? Teşekkür ederim, istemem” demiştim. “Yeni bir çağ”, “ulus devletlerin sonu” gibi sıfatlarla tanımlanan bir olgu karşısında böyle bir tutumun, ıslah olmaz bir sosyalistin gerçekliğe gözlerini kapatma çabası olarak algılanma riski yüksekti. Kimi zaman öyle de oldu. Ancak bu “küreselleşme”, uygarlık tarihine ait küreselleşmeden farklı olarak, kapitalizmin yapısal krizine ait bir “biçim”, mekân düzenlemeye ilişkin bir kriz yönetim modeliydi, kapitalizmin iç çelişkileri altında çökecek geçici bir süreçti. 

Uluslararası sermaye kendine yeni dolaşım, değerlenme alanları açıyor; hızlanan tüketim, küresel ısınmayı iklim krizine doğru itiyordu. Yeni dijital teknolojiler, bir taraftan bu süreci desteklerken diğer taraftan yerel krizlerin hızla genelleşmesine zemin hazırlıyordu. En tehlikelisi, yeni büyük güçler, ABD hegemonyası altındaki emperyalist sistem içinde yükseliyor, sistemin verili kurallarını sorgulamaya başlıyordu. Böylece emperyalist sistemin ABD hegemonyası altında geçici olarak kazandığı istikrar hızla aşınıyordu. 

Finansal krizi izleyen büyük durgunlukta dünya ticareti adeta çöktü, hâlâ eski düzeyine yükselemedi. Büyük güçler arası rekabetin korumacılık, yaptırımlar boyutu, pandeminin tedarik zincirleri üzerindeki yıkıcı etkileri, küresel ticaret ağlarını koparmaya başladı. Bugün, Ukrayna krizinin, küreselleşmenin tabutuna son çiviyi çaktığı söylenebilir.

Şimdi, Ukrayna krizi içinde Rusya’yı tecrit etmek amacıyla küreselleşmenin tedarik zincirleri, finansal devreler, iletişim ağları gibi bileşenleri silah olarak kullanılıyor. Bu çabanın, çok özel ihracat mallarına, Çin ile, gelişmekte olan ülkelerle güçlü bağlara sahip Rusya’yı tecrit etmeyi başarması zor ama dünya pazarlarını parçalayarak, Batı ekonomilerini de vurması kaçınılmaz. 

“Küreselleşme” artık yalnızca “dikiz aynasında” görülebilen bir manzaradır. Öndeki, manzaranın en çarpıcı öğesi ise emperyalizm.

BİRİ EMPERYALİZM Mİ DEDİ?

Emperyalizmi düşünürken, dört noktayı özellikle değerlendirmek gerekiyor: 

1) Modern emperyalizm, bir devlet politikasına değil kapitalizmin geldiği aşamaya ilişkin “sistemik” bir durumdur. Devletlerin politikaları bu “sistem” içinde anlamlarını kazanırlar. 

2) Küreselleşmenin ve ABD hegemonyasının gerilemesiyle birlikte bu hegemonya altında şekillenmiş emperyalist sistem, istikrarını ve bütünlüğünü kaybetmiştir. 

3) ABD hegemonyası döneminde emperyalist sistem içinde paylaşılmış pazarların, kaynakların, coğrafyaların yeniden paylaşımı gündemdedir. 

4) Bu yeniden paylaşım içinde, modern emperyalizmin ekonomik-finansal şantaj gibi silahlarının yanı sıra klasik emperyalizmin, Roma İmparatorluğu’ndan bu yana yerleşmiş “koruma vaadi”, işgal, ilhak gibi doğrudan askeri müdahale yöntemleri de giderek daha fazla kullanılacaktır.

Yine, büyük güçler arası rekabet, dengeleme, “yeniden paylaşım” savaşları çağına girdik. Geçen sefer, getirdiği olanaklardan dolayı dönem, “proleter devrimleri çağı” olarak da anılıyordu. Bugün, ne yazık ki faşizm, savaş yine gündemde ama insanlık, güçlü işçi hareketlerinden, onların ulusal/uluslararası düzeyde güçlü örgütlerinden yoksun. Bu eksiklik, sol entelijansiya açısından hem tarihsel bir sorumluluk getiriyor hem de bu sorumluluğu üstlenme çabasını sabote eden marazi bir durum yaratıyor. 

Bugünün son derece olumsuz koşulları içinde sol entelijansiya, 1980’lerdeki ve 90’lardaki yoldaşlarından farklı olarak, “geçmişi” (yapılarının ve kişilerinin, tüm hata ve zaaflarını unutmayı seçerek) adeta “asrı saadet” düzeyine yükseltiyor, oraya ilişkin fantezilere sığınmaya çalışıyor. Kapitalizme karşı özgürlük mücadelesi yerine emperyalizme karşı ve kimi devletlerin ittifaklarından oluşan “kampların” birini seçerek mücadele etme eğilimi öne çıkıyor. Gerçekteyse, bugün ne SSCB var ne de Soğuk Savaş döneminin bir tarafın sorunlarını yok sayarak saf tutulabilecek kampları var. Aksine, geçmişin “asrı saadet” dönemine ve “kahramanlarına” nefretle yaklaşan büyük güçlerin hegemonya restorasyonu, nüfuz alanı edinme savaşlarıyla karşı karşıyayız... Bugün, bu savaşın sahnesi Ukrayna, yarın kim bilir neresi...

CUMHURİYET

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder