Gezi hâkimi yalnız değildir
Ne kadar açığı varsa o kadar adaleti kapatıyor.
Öyle ya, Gezi davasında adaletsizliğin mimarlarından hâkim Murat Bircan’ın eşi Fethullahçı çıktı, itirafçı olmuştu.
Tıpkı gazetemiz Cumhuriyet’e FETÖ operasyonu yapan savcı Murat İnam’ın FETÖ sanığı olması gibi...
Tıpkı Sözcü gazetesine FETÖ iddianamesi yazan savcı Asım Ekren’in “Çocuğun cinsel istismarı” konulu bir dosyanın şüphelilerden haksız menfaat temin etmeye çalışmasından hapis cezası alması gibi...
Tıpkı Mansur Yavaş’ın hapsini isteyen savcı Serkan Ucuzcu’nun FETÖ’nün desteğiyle KPSS’den geçmekle suçlanması gibi...
Tıpkı İstanbul’da hukuksuz operasyonlara imza atan Başsavcı İrfan Fidan’ın öğretmen kardeşinin FETÖ suçlamasıyla açığa alınması, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in FETÖ’nün finans ayağından Ali Çelik’le 93 görüşmesinin çıkması gibi...
Yaz yaz bitmez.
Kısacası, AKP zaafı olanlarla çalışmayı seviyor. İktidar koltuğunu intihar saldırısı gibi kararlara imza attırarak korumaya çalışıyor. Elbet biter.
‘İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN YETKİSİ YOK’ KARARI
“Alkolü yasaklamaya İçişleri Bakanlığı’nın hakkı yok.”
Danıştay savcısı böyle özetlenebilecek bir görüş kaleme aldı. Ayrıntılarını yazacağım ama önce hatırlayalım:
Geçen sene bu zamanlar... Koronavirüs salgını nedeniyle 17 günlük tam kapanma kararı alındı. İçişleri Bakanlığı da 81 ilin valisine sokağa çıkma yasağı sürecinde uygulanacak kurallara dair bir genelge gönderdi.
İşte o genelgedeki bir madde büyük tartışma yarattı. Buna göre, tekel bayileri kapatılmış, açık olan marketlerde de alkol satışına yasak getirilmişti.
İzmir’den bir avukat, Devrim Savran bu hukuksuz yasağı dert etti ve Danıştay’ın yolunu tuttu. Avukat Savran, genelgedeki ilgili maddenin iptalini istiyordu.
İçişleri Bakanlığı’na karşı açtığı davada şöyle yazdı dilekçesinde:
“Alkolün teminini böyle keyfi uygulamalarla zorlaştırmak, fiyatına fahiş zam yaparak erişimini engellemek doğru değildir. Sırf bu hatalı uygulamalar yüzünden geçen yıl yüzden fazla yurttaşımız sahte alkolden yaşamını yitirmiştir. Sorumlu idare bu hafızayı unutmamalı ve aynı hatada ısrarcı olmamalıdır. Kişilerin alkole karşı alerjileri varsa içmezler ve evlerine sokmazlar. Ancak bu kişisel yargılarını milyonlarca yurttaşa dayatamazlar. Ne yazık ki bu genelgede ve bakanlığın yaptığı açıklamada işte böyle bir hukuksuz dayatma vardır.”
Bu satırların üzerinden bir yıl geçti...
Ve Danıştay savcısı 8 Nisan tarihinde görüşünü kaleme alıp özetle şöyle dedi:
“Memleketin sıhhi şartlarını ıslah ve milletin sıhhatine zarar veren bütün hastalıklarla mücadele etmeye ilişkin genel sağlıkla ilgili devlet görevleri Sağlık Bakanlığı tarafından yerine getirilir. Salgın hastalıklarla mücadeleye ilişkin yapılacak iş ve işlemlere yönelik talimat içeren düzenleyici işlemlerin tesisinde Sağlık Bakanlığı’nın yetkili olduğu açıktır. İçişleri Bakanlığı tarafından tesis edilen işlemde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle dava konusu genelgenin 1.2 No’lu maddesinin iptaline karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.”
Bakalım, Danıştay 10. Dairesi son kararını verirken savcının bu görüşünü dikkate alacak mı? Ve oradan çıkacak “alkol yasağı” kararı “müzik yasağı” için de emsal teşkil edecek mi?
***
500 liraya satılık mahrem
Diyelim ki ailece tatildesiniz. Mutlu anlarınızı Instagram hesabınızdan paylaştınız. Döndünüz ve gördünüz ki evinize siz tam tatildeyken hırsız girmiş...
Diyelim ki boşandığınız eşinizin tehditlerinden korkup farklı bir adrese taşınmaya karar verdiniz. Telefon numaranızı ve hatta çevrenizi bile değiştirdiniz. Bir gün yeni evinizden çıkarken sizi öldürmek isteyen o eski eşi kapınızın önünde gördünüz...
Diyelim ki hiç ilginiz yokken bir terör suçu işlediğiniz iddiasıyla gözaltına alındınız. Sizi sorgulayan savcı, adınıza kayıtlı bir telefon numarasının suç sırasında kullanıldığını ortaya koydu...
Uzatabilirim lakin, gerek yok. Ama anlayın artık, on milyonlarca insanın tüm kişisel bilgileri çalındı. En güncel verilerin her isteyene 10 bin liraya satıldığı kulağıma geliyor. İnternetten kolayca girilen açık bir site üzerinden ise tüm Türkiye’deki insanları aylık sınırsız sorgulamanın bin liraya yapılabildiği söyleniyor. Herkesin girebileceği bir Telegram grubunda aynen şöyle yazan bir duyuru bile gördüm:
“Bayrama yakın olduğumuz için: TC.den seri no, aile, GSM, mail, vesikalık, adres...
Toplu bir arada panel yüzde 50 indirimle 500 lira!”
Okurken şaşkınlığımdan ağzımı elimle kapatıyorum, yazarken yaşanabilecekleri düşünüp acı çekiyorum. Dilediğiniz insanın adreslerinden cep telefonlarına kadar her bilginin herkese açık şekilde para karşılığı sunulmasından bahsediyorum. Özellikle hırsızların, katillerin ve teröristlerin bu parayı verdiğini yazıyorum.
İddia o ki veriler hem ÖSYM’den hem de Sağlık Bakanlığı sisteminden çalındı. Sağlık Bakanlığı’na bağlı Halk Sağlığı Yönetim Sistemi’ndeki açıklardan sızıntı olduğu düşünülüyor. Türkiye’nin şu an dijital sırları koruma konusunda 110 ülke arasında 96. sırada olduğunu da hatırlatarak konunun başka bir yönüne geçeyim.
KİM İSTEDİ O VİDEO ÇEKİMİNİ
Gazeteci İbrahim Haskoloğlu bu skandalı duyurduğu için tutuklandı. Kendi deyimiyle “önlem alması için devlete yardım etmek” istemişti ancak kapısını çaldığı devlet onu cezalandırdı. Şimdi yatarı olmayan bir suçlamayla hapiste.
Meğer, Haskaloğlu kendisini cezaevinde ziyaret eden CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’e akıl almaz bir olayı da anlatmış. Özgür Özel de ilk kez Halk TV’deki “Açıkça” programında özetleyerek aktardı:
“Haskoloğlu şöyle bir şey anlattı bana... Tam cezaevi binasına girerken polislerden birinin telefonu çaldı. ‘Bunun cezaevi binasına girişinde videosunu çekin’ demişler. Polis arkadaşımız demiş ki, ‘Cezaevinde video mu olur, kim istiyor bunu?’ Israr etmiş karşı taraf. ‘Vallahi cezaevine sorun, olmaz, yaptırmazlar’ demiş polis.
Bir daha aramışlar, bu kez daha uzun konuşmuşlar, ‘peki’ demiş. Hatta şöyle olmuş... Haskaloğlu cezaevi binasına girerken videosunu çekmişler. ‘Olmadı, güzel çıkmadı’ demişler ve bir daha sokmuşlar. Bu kanunsuz bir emirse, İçişleri Bakanlığı’nın müfettişleri bu emri vereni araştırsın. Bir konuya da dikkat çekmek isterim, Adalet Bakanlığı’nın zaten orada kameraları var. Devlet bu bilgiyi istiyor olsa, elinde var zaten giriş kaydı. İçişleri Bakanlığı bunu talep etse usulüne uygun, alabilir. Yani devletin zaten elinde olan bir kayıt var. Devletin içinde olan birileri alternatif kayıt istiyor. İçişleri Bakanlığı hemen soruşturma başlatmalı, oradaki o polislere kanunsuz emri veren kim?”
İçişleri Bakanlığı düzenli olarak şu SMS’i atar herkese: “Sizi polis, asker veya savcıyım diyerek arayıp, hesap ya da kimlik bilgileriniz terör örgütünün eline geçti gibi sözlerle sizden para veya banka hesap bilgilerinizi isteyen dolandırıcılara itibar etmeyiniz. Çünkü devlet para ve hesap numarası istemez.”
Gerçekle yalan, kurguyla yaşam, hukukla suç birbirlerine çok yakın artık.
Barış Pehlivan / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder