AKP’li belediyenin kentsel dönüşüm projesine karşı nöbet başlatan Beykoz Tokatköy Mahallesi’nin sakinleri hem dertli hem de mücadelede kararlı. “Belediye bizi muhatap almıyor” diyen yurttaşlara göre, dönüşüm süreci mahalleliyi birbirine düşürdü. Evi boğaz manzaralı Elif Bıçakçı, “Bu manzarayı bize bırakmayacaklar” ifadesini kullanıyor.
İstanbul Güngören Tozkoparan'da geçen yıl ‘kentsel dönüşüm’ gerekçesiyle evleri ellerinden alınmak istenen ve o dönem elektrik, su ile doğalgazları kesilen yurttaşlardan biri, karanlıkta önünü göremeyerek düştü, sonra da beyin kanaması geçirdi. Bu kişinin adı 71 yaşındaki Adil Değirmencioğlu’ydu. Eşi Güldane Değirmencioğlu, “Mumışığında oturuyoruz. Su yok, bir şey yok. Eşimin bu hale gelmesi bardağı taşıran damla oldu” dedi.
Bu tarihin üstünden geçen bir yılın ardından, bu kez Okmeydanı’na bağlı Fetihtepe Mahallesi’nde yine ‘zoraki dönüşüm’ kapsamında evlerin elektriği kesildi. Solunum cihazına bağlı 90 yaşındaki Makbule Kartal'ın kızı, “Gidecek hiçbir yerim yok” dedi ve ekledi: “Ne yapabiliriz, halimiz bu.” Kesilen sadece elektrik değildi, su ve doğalgaz abonelikleri de iptal edildi. Engelli çocuğunu banyo yaptırmak için başka bir eve götüren bir yurttaş, "Belediye benim hakkımı elimden aldı. Haydar Ali Yıldız, bana yaşattığını yaşasın” diye konuştu.
Ve Beykoz Tokatköy… Yukarıdaki örneklerin bir benzerinin burada yaşanması muhtemel. Zira rant kapısı haline getirilen kentsel dönüşüm süreciyle barınma hakkına saldırının yaşandığı son adres bu mahalle… AKP’li Beykoz Belediyesi, Emlak Konut ile birlikte sürdürdüğü projenin haksızlıklarla dolu olduğunu belirtip, muvafakatnameye imza atmayanların elektrik, su ve doğalgazını 20 Haziran itibarıyla kesecekti. Şimdilik bu gerçekleşmedi ama mahalleli diken üstünde.
776 YENİ KONUT YAPILACAK
Beykoz İskelesi’ne iki kilometre mesafede bulunan ve TÜİK verilerine göre yaklaşık 15 bin 367 kişinin yaşadığı Tokatköy Mahallesi’nde, 376 milyon 429 bin 500 TL maliyetli bir dönüşüm projesi uygulanmak isteniyor. Dönüşümün startı geçen yılın kasım ayında verilirken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na resmi başvuru, bu ay yapıldı. Proje tanıtım dosyasında yer alan bilgilere göre, imar planlama alanı 9,1 hektar olan bölgede 776 konut ve 47 iş yerinin inşa edilmesi planlanıyor. Alanın tamamı Beykoz Gerigörünüm Bölgesi’nde kalırken proje sahasındaki 238 yapının tamamının ruhsatsız ve imar durumuna aykırı olduğu ileri sürülüyor. Bu binaların yıkılmasının sonrasında bölgenin Emlak Konut’a teslim edileceği aktarılıyor. Halihazırda dönüşümden etkilenecek yurttaş sayısının yaklaşık bin 715 kişi olduğu bildiriliyor. Ancak dönüşüm sonrası nüfusun yaklaşık 2 bin 950 kişiye çıkacağının aktarılması ise projenin amacını gözler önüne seriyor.
Peki, mahalleli bu süreçte neler yaşıyor? Dönüşüme mi karşılar, belediyenin onlara koştuğu şartlara mı? Neden nöbete başladılar? Talepleri neler? Bu sorulara yanıt aramak için Beykoz Tokatköy Mahallesi’ne gidiyorum. Mahalleye doğru yürürken otobüs durağındaki konuşmalardan, bankta oturanların sohbetine, herkesin tek gündeminin kentsel dönüşüm olduğunu fark ediyorum. Kimisi, “Bu paraları nasıl öderiz” diyor, kimisi daire dağılımında eşitsizlik yaşandığından dem vuruyor.
Mahallelinin nöbet tuttuğu alana vardığımda, Tokatköy sakinlerinin kentsel dönüşüme karşı olmadığını anlıyorum. Onlar borçlanmak istemiyorlar, belediyenin kendilerinin taleplerini dinlenmesini istiyorlar. Ama ne çare! AKP’li Beykoz Belediyesi, mahalleliye kulak tıkamış durumda. Belediyenin kentsel dönüşüm sözleşmesini imzalayan kişi sayısı 363, imzalamayan ise 299… Yani 3’te iki çoğunluk da sağlanamamış halde. Belediyenin gönderdiği tebligatların ardından açılan dava sayısı 83 ve bunların çoğunda ‘yürütmeyi durdurma kararı’ alındı. Belediyenin uzlaşmaz tavrı üzerine de mahalleli elektrik, doğalgaz ve sularının kesilmek istenmesine karşı çözümü nöbet tutmakta buldu. İlk nöbet önceki gün tutulurken kentsel dönüşüm sürecinin insanları ne derece yıprattığı gözle görülür şekilde belli oluyor. Ses kayıt cihazımın ‘kayıt’ düğmesine basıyor ve onları dinlemeye başlıyorum.
ÖLÜLERİMİZ VAR, GİDEMEYİZ
40 senedir Tokatköy Mahallesi’nde yaşayan Süleyman Vural, nöbet tutanlardan birisi. Bunun gerekçesini, “Beykoz Belediyesi’ne güvenmediğimiz için sabaha kadar bekliyoruz” diye açıklıyor. Vural’a göre, AKP’li belediyenin amacı, mahalleliyi bezdirip, buradan göç ettirmek… “Biz dönüşüme karşı değiliz, ranta karşıyız” ifadesini kullanıyor ve ekliyor: “Belediyenin despot bir yapısı var, bizi hiç muhatap almıyor. Kanuni yollara başvurduk ama belediye, ‘Elektriğinizi, suyunuzu keseceğiz’ dedi. Artık kanuna da güvenemezsek, ne yapacağız?”
Vural, halka imzalatılan muvafakatnamede, “lüks ve yeni evler” için mahalleliden ortalama 280 bin TL istendiğini aktarıyor. Ancak ona göre, istenen bu para bile, projenin özeti niteliğinde. Mahallede genellikle asgari ücretli ve emekli yurttaşların yaşadığını aktarıyor ve şöyle konuşuyor: “Belediyenin bahsettiği rakamdan çok daha büyük bir maliyet çıkacak. Ama bunu vatandaş bilmiyor, zaten çoğundan kandırılıp imzalar alındı. 280 bin TL’ye kimse lüks bir daire vermez. Hele bu ekonomik şartlarda… Bahsedilen bu daireleri bir milyon TL’ye, hatta iki milyon TL’ye de alamazsınız. Sonuçta herkes göçe zorlanacak, evler sattırılacak. Benim ölülerim yukarıda yatıyor. Bu saatten sonra başka yere gidip de yaşayamam.”
Süleyman Vural’ın sözü bıraktığı yerden Sabriye Hasanusta alıyor. Kendisi 35 yaşında, ailesi ise 40 yıldır burada yaşıyor. “Buradaki insanların psikolojileriyle oynadılar” diyor. “Nasıl” diye soruyorum, şöyle yanıtlıyor: “Yaşlıları memleketlerine yollamak zorunda kaldık. Misal iki kapı komşusu, ya birbirlerini boğazlayacak ya da biri burayı terk edecek. Mesela biz büyüğümüzü köye yolladık. Dedik ki, ‘Sen bir git, kafan dağılsın.’ Bizim ölülerimiz burada, kardeşlerimiz var, çocuklarımız var. Burada bir insan yaşayacaksa, onlar biziz. Ancak belediye ‘Milletevlerini satsın, gitsin, burayı da kelli felli insanlara peşkeş çekelim’ derdinde.”
KENAR MAHALLE
Sabriye Hasanusta’nın aktardığına göre, eşi özel bir okulda güvenlik olarak çalışıyor ve eve 5 bin 500 TL maaş giriyor. “Bizim iki bin, üç bin TL ödeme şansımız yok” ifadesini kullanıyor: “Eşim, ‘Dönüşüm olursa Beykoz'u unut, burada yaşama şansımız yok’ diyor. Biz bin 500 TL kira da ödeyemeyiz. İki çocuğum var. Biz milletiz, onlar devlet. Bizi karşılarına almadılar, konuşmadılar. Bizi resmen koyun yerine koydular. Üç, dört dönemdir ‘Tapu vereceğiz’ diyorlardı. ‘Bunlar yalan söylemez’ denildi, alkış, kıyamet… Oy verdik, getirdik. Şimdi seçim zamanı görüşeceğiz, inşallah. Biz kenar mahallede büyüdük. Çamuru asfalta çevirdik. Çamlıca Kulesi'ne çıkın, çevreye bir bakın. İstanbul'un her yeri inşaat fakat Beykoz'a doğru döndüğünüz zaman, tamamıyla yeşillik… Bunu gördüm ve dedim ki; ‘Buraları bize bırakmamaya çalışacaklar.’ Şu anda o raddedeyiz.”
İMZA ATTIN, ATMADIN KAVGASI
Hasanusta’nın sözlerinin bir benzerini de 50 senedir Tokatköy Mahallesi’nde oturan Selime Gümsel sarf ediyor: “Komşular birbirimize girdik, sen imza attın, sen atmadın… Önceden bir ekmeği paylaşıp yiyorduk, şimdi 50 senelik komşular birbirimize girdik. Böyle bir şey olur mu ya? Biz buraya 50 senemizi verdik. 35 sene önce tapu için para ödedik. Neden devlet vermedi tapumuzu? İmar Barışı’nı da yaptırdık, vergimizi de ödüyoruz. Ama ben burada işgalci oluyorum. Muhtarı geliyor, ‘İşgalcisin’ diyor. Komşusu geliyor, ‘İşgalcisin’ diyor. Neyin işgali? Buradan çok rant sağlayan var.”
Gümsel’in konuşması biter bitmez, Vesile Aydoğan söze giriyor. AKP Beykoz İlçe Teşkilatı’na sitemli. “Reis’imizin başımızın üstünde yeri var” diyor ancak bir “ama”sı var: “Bizi terörist gibi ilan ettiler. Oysa biz kentsel dönüşüme ‘Evet’ diyoruz, ‘Rantsal dönüşüme hayır’ diyoruz. Buraya geldiğimizde 13 yaşındaydım, şimdi 12 yaşında bir torun sahibiyim ve hâlâ ‘İşgalsiniz’ diyorlar. Babam 80 yaşında, bu saatten sonra bin 500 TL kira yardımıyla, kimin evine gitsin? Bir markete gidiyoruz, iki poşet 500 liradan aşağı dolmuyor. İlçe Başkanı’na (AKP Beykoz İlçe Başkanı Muhammed Hanefi Dilmaç’ı kastediyor) gittik, hemen kapıda soruyorlar. 'Niçin geldiniz? Kentsel dönüşümde hayırcı mısınız’ Sonra da içeriye ya iki saat sonra alınıyoruz ya da hiç alınmıyoruz. Telefon numarası verdik, ziyaret etsinler diye, 6 aydır gelen, giden yok. Bu ayrık otlarının temizlenmesi lazım. ‘Referandumda evet deyin’ dediler, gittik. ’15 Temmuz'da sokağa çıkın’ dediler, çıktık. Şu pahalılıkta kemerleri sıkın dediler, artık sıkacak yer kalmadı. Biz bu kez devlet bizim yanımızda olsun istiyoruz.”
(Hatice Ok, 1978 yılından beri Tokatköy’de yaşıyor.)BİZ DAR GELİRLİYİZ
1978 yılından beri Tokatköy’de yaşayan Hatice Ok da yaşananlardan dertli. Aslen Giresunlu olan Ok, sabaha kadar nöbet tutan insanları işaret edip, “Baksana şu insanların vaziyetine! İyi değiliz” şeklinde konuşuyor. Ok, kendi tabiriyle, belediyenin onları “sıkboğaz ettiği” görüşünde: “Bak, benim okur yazarlığım yok, dilimin döndüğü kadarıyla konuşuyorum ama böyle sözleşme mi olur? Benim zilliyet hakkım var. 280 bin TL’den başlıyormuş fiyatlar… Biz bunu nasıl ödeyeceğiz? 3 bin 300 TL emekli maaşı var eşimin. Biz dar gelirli aileyiz.”
Ok, sözlerini şöyle noktalıyor: “Biz soğan ekmek yiyerek, çocuklarımızın okul harçlıklarından keserek aldık yerimizi. Ben o yere bedava almadım ki… Nasıl işgalci oluyorum? Yerimi vermeyeceğim. Pes etmeyeceğim. Bu parti gökten zembille inmedi. Biz nasıl çıkardıysak, öyle de indirebiliriz.”
***
BU MAHALLE ASBEST SOLUYOR
Ağaçlarla kaplı Tokatköy’ü turluyoruz. Yanımda iki mahalleli… Beykoz Belediyesi ekiplerince, kentsel dönüşüme onay veren, evini belediye teslim edenlerin binalarının yıkıldığı görülüyor. Dört aylık süreçte yıkılan evlerin sayısı, onlarcayla ifade edilebilir. Fakat neredeyse her yer, molozlarla kaplı. Üstüne de çöpler yığılı vaziyette. Yurttaşlar belediyeye, “Molozları kaldırın” dese de, dinleyen olmamış. “Asbest soluyoruz” diyorlar. Üstüne yıkımların ardından son dönemde hırsızlık vakalarının artığını aktarıyorlar.
ÇAMLICA, KÖPRÜ, DENİZ
Mahalledeyürürken Elif Bıçakçı ile konuşuyoruz. Bıçakçı’nın evinden boğaz görülüyor. Yanındaki binadan geriye ise sadece moloz yığınları kalmış. “20 yıllık komşum, ‘Allah’a ısmarladık’ bile demeden çıktı, gitti” diyor ve eliyle karşıdaki binayı işaret edip, şunları kaydediyor: “Bakın, bu binadakiler kardeşler… Orta kattaki çıkmıyor, diğerleri çıkmış. Neredeyse tüm binalar böyle. Mahvettiler insanları… İnsanlar birbirine o derece düşman oldu.”
Bıçakçı, dava açtıklarını, evlerini terk etmeyeceklerini söylüyor: “Çıksak nereye gidelim, kiralık ev bulamayız ki. Bu manzarayı bize bırakmayacaklar. Çamlıca Seyir Kulesi, köprü, deniz… Manzarayı bırakılar mı bize? Belki zemin katları parasıyla satacaklar bize. Buradan ev çıksa bile, parasını ödeyemeyeceğiz için satıp, gitmek zorunda kalacağız.”
ABİ KARDEŞİ BİRBİRİNE DÜŞÜRDÜLER
Yürürken 48 yaşındaki Nihat Odabaş ile laflıyoruz. Bir evi gösterip, “Bak” diyor: “Abisi kenti katını yıktırdı, iki kardeş hâlâ oturuyor, mücadele ediyorlar. Burada abi ile kardeş, baba ile oğulu birbirine düşürdüler.”
(Doğma büyüme Tokatköylü olan Nihat Odabaş, belediyeye sitemli.)Devamında mahallelinin ektiği bahçelerin önünden geçiyoruz. O esnada Odabaş, eliyle bir kepçeyi gösteriyor: “Ölüm makinalarımız işte burada. Sadece binaları yıkmıyor. Gerçek bir hayatı ve mahalle kültürü öldürüyor. Kapımızı açık bırakıp evden çıktığımız, köye gittiğimizde aylarca komşumuza anahtarımızı bıraktığımız devirden, şimdi ne hallere geleceğiz. Oysa burası asgariücretlilerin, emeklilerin, haftalık kazananların yeridir.”
Nihat Odabaş, “Bu evde cihaza bağlı yaşayan hasta var. Elektrikleri kesseler, ne olacaktı?” diye sorduğu esnada, mahallelilerden Hatice Oral camdan sesleniyor bana. Üst katı yıkık, alt katı yıkık vaziyette. Binanın orta katında ise kendi oturuyor. Şöyle diyor, Hatice Oral: “Bak, ne kadar sıkıntıdayım. Burada haksızlık var ve halkı düşünen yok!”
(Oral ailesinin hem üst katı hem de alt katı boş.)***
HALKIN BELEDİYEYE GÜVENİ YOK
“Tokatköy kentsel dönüşüm mağdurlarının” bir sözcüsü var, adı Ahmet Kanbur. “Okmeydanı'nda yaşananların burada tekrar etmesinden çok endişe duyuyorduk” diye başlıyor sözlerine Kanbur. Devamında da şu ifadeleri kullanıyor: “Projede sıkıntılar var ama bunlar düzeltilemeyecek şeyler değil. Biz muvaffakiyeti Noter huzurunda imzalamak istiyoruz. Muvafakatının içeriğine baktığımızda, ortalama 280 bin TL gibi bedel çıkıyor. Fakat bu rakamın bir milyona kadar ulaşabileceği de maalesef bize deklare edildi. Buna karşılık olarak da şu argümanla gelindi: Eğer bu daire size pahalı geliyorsa, ucuz daireler ile takas edebilirsiniz. Fakat ucuz diye tabir edilen zemin katlardaki daire sayısına baktığımızda, 160 adet daire var. Ama burada 614 hak sahibi var. Peki, bu geriye kalanlar ne yapacak, hangi dairelerle takas edecek? Bu da projeden hak sahiplerinin yüzde 70’in faydalanamayacağını gösteriyor. Oysa burada herkesin küçük de olsa etrafı açıklık ve ağaçları var. Proje buradaki yaşantıya hitap edecek bir proje olmalı. Mahalle halkında belediyeye karşı güvensizlik var. Bunun temeli aynı yönetim 4 dönemdir burayı yönetiyor. 20 senedir tapu vaadi vardır, her seçimde tapu var denir. Kentsel dönüşüm başladı ve tapulardan bahseden yok. Bu süreçte de tapu üzerinden baskı yapılıyor. Projeyi lütufgibi sunarak, insanları ikna edip, korkutup imza attırmaya çalıştılar. Bugün direniş göstermemizin nedeni, haklı olduğumuzu biliyoruz. Çünkü elimizde yürütmeyi durdurma kararı var. Belediyenin kaçırdığı bir nokta var o da buranın geçmişini bilmemeleri. 42 yaşındaydım, suyu kuyulardan taşırdık, düne kadar doğalgaz da yoktu. Doğalgazın, elektriğin ya da suyun olmaması, bizim evden çıkma nedenimiz olamaz. Biz evlerimizi terk etmeyeceğiz. Artık her gün burada en az on beş kişi nöbetteyiz.”
“Tokatköy kentsel dönüşüm mağdurlarının” sözcüsü Ahmet KanburUğur Şahin / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder