AKP’den kurtulmak, artık açlık meselesi!
Birinci aşamada, Türkiye’nin de desteğiyle Ukrayna limanlarındaki Ukrayna mayınları temizlenecek, ikinci aşamada da Rusya ve Ukrayna buğday gemileri, Türkiye’nin koordinasyonunda “tahıl koridoru”ndan Batı pazarlarına ulaştırılacak.
Böylece ABD ve İngiltere’nin “gıda krizi” bahanesiyle Karadeniz’e “NATO gücü” sokma planı da boşa çıkarılmış oluyor.
GIDA KRİZİNİN SORUMLULARI
“Gıda krizi” bahanesi demişken...
Elbette dünya genelinde, gittikçe krize dönüşme işaretleri veren bir gıda sorunu var. Fakat bu sorunun kaynağını Ukrayna buğdayının ihraç edilememesine indirgemek, tipik bir Batı kurnazlığı...
Çünkü krizin esas kaynağı, emperyalist ABD’nin dayattığı neoliberal politikalar nedeniyle Türkiye vb. ülkelerde tarımın çökertilmesidir. Bunun yanında Ukrayna’nın ihraç edilmeyi bekleyen buğdayının miktarı önemsiz kalmaktadır.
Lavrov, Çavuşoğlu ile basın toplantısında şöyle dedi: “Batılılar bunu bir facia gibi göstermeye çalışıyor. Ukrayna tahıl ürünlerinin piyasadaki payı sadece yüzde 1. Gıda krizi oluşturacak bir durum yok.”
Lavrov’un işaret ettiği “piyasadaki pay” yerine, “üretim payını” bile dikkate alsak, bu değişmez. Çünkü geçen yıl dünyada üretilen toplam 775 milyon ton buğdayın sadece 25 milyon tonu Ukrayna’nın üretimi. Bu da yaklaşık yüzde 3 demek. Oysa Rusya’nın 85 milyon tonluk buğday üretiminin payı yüzde 11. (Bu arada iki ülkenin üretim toplamı yüzde 14-15 civarında ama iki ülkenin ihracat oranı daha yüksek.)
Yani Batı yaptırımları nedeniyle ihraç edilemeyen Rusya buğdayının “gıda krizine” etkisi, ihraç edilemeyen Ukrayna buğdayının etkisinden daha fazla.
ENFLASYONDA 27 YIL GERİLEDİK
Gelelim kendi “gıda krizimizin” bahanesine...
Tarımın en önemli kalemi motorin fiyatıdır. Geçen yıl haziranda motorinin litresi 7 TL idi, şu anda 28 TL. Yani tam dört kat arttı. Benzer oranlar azalarak benzin, doğalgaz ve elektrikte de var. 8 Haziran 2021 günü dolar 8.62 TL’ydi, dün, yani 8 Haziran 2022’de 17 TL’yi geçti. Bu oranlar içtiğimiz sudan, yediğimiz ekmeğe kadar her şeye yansıyor.
Peki bu tablo “dış güçler” için de geçerli mi? Tamam, enerji fiyatları arttı ama dünya bizim kadar zam gördü mü? Elbette hayır.
TÜİK enflasyonu yıllık yüzde 73.5 olarak açıklandı. Oysa bağımsız ENAG’ın açıkladığı enflasyon yüzde 160.76. TÜİK’i bile baz alsak, durum vahim. Zira savaşın yaşandığı Ukrayna’da enflasyon yüzde 20, Rusya’da yüzde 18...
Ve bu “düzeltilmiş” enflasyona rağmen Türkiye tüketici enflasyonunda 1998’e, üretici enflasyonunda 1995 yılına geriledi.
TÜRKİYE’NİN ÇOĞUNLUĞU DAR GELİRLİ
Bu köşede AKP’nin mali sermaye partisi olduğunu ve zengini zenginleştirdiğini, yoksulu yoksullaştırdığını kaç kere yazdım ama Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin şu sözleri kadar tabloyu iyi anlatamadım: “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar.”
Fakat yanlış anlaşılmasın, “dar gelirliler” geçen on yıllarda olduğu gibi dar bir grup değil artık. Orta gelir grubu da dar gelirli. Türkiye’nin en zengin yüzde 10’u, gelirin yüzde 55’ini alırken, en yoksul yüzde 50’si ise gelirin sadece yüzde 12’sini alabiliyor.
Hızla daha da yoksullaşıyoruz ve hızla orta gelir grubu da dar gelirli oluyor. Kısacası AKP’den kurtulmak, “dar gelirliler” için artık açlık meselesi!
***
Sınır ötesi operasyonun asıl hedefi
Erdoğan’ın adres vererek ilan ettiği olası sınır ötesi operasyonun hedefi ne? Yine Erdoğan’ın açıklamalarına göre birinci hedef terörle mücadele, ikinci hedef de sığınmacıların geri dönüşü için alan açmak...
Bu iki hedef üzerinden konuyu inceleyerek esas hedefi ortaya koymaya çalışalım:
KORİDORU KALDIRMAK MI, DARALTMAK MI?
Türkiye’nin geçmişteki Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarıyla, ABD’nin Fırat’ın doğusunda inşa ettiği devletçiği batıya doğru uzatarak Akdeniz’e açmasının önünün kesildiği ortada. Ancak bu harekâtların Şam yönetimiyle anlaşma olmaksızın yapılması ve AKP’nin bir “ÖSO nüfuz alanı” peşinde olması, Türkiye’nin kestiği koridoru tamamen ortadan kaldırılabilmesini önledi.
Aynı şekilde Türkiye’nin yine Suriye’yle anlaşmadan yeni bir sınır ötesi harekât yapması, ABD/PKK koridorunu ortadan kaldırmaya değil daraltmaya ve karşılığında da AKP’nin “ÖSO nüfuz alanı”nı biraz daha genişletmesine yarar.
Somutlarsak: Türkiye’nin yeni operasyonuyla PKK-YPG sınırın 30 km altına itilirse ne değişecek? PKK-YPG bu kez orada varlığını gösterecek ve Türkiye “nüfuz bölgesiyle” komşu olmayı sürdürecek. Oysa Ankara ile Şam’ın anlaşması ve Suriye ordusunun kendi topraklarında/sınırlarında egemen olmasının önünün açılması, koridorun ortadan kalkmasını sağlayacak. Üstelik Rusya ve İran da bunu destekliyor...
AKP ise Esad yönetimiyle birlikte hareket ederek ABD-PKK koridorunu ortadan kaldırmak yerine koridoru daraltarak kendi nüfuz alanını genişletmek peşinde...
SIĞINMACILARI KULLANMAK
AKP’nin olası sınır ötesi harekâtının ikinci gerekçesi yaptığı “1 milyon sığınmacı için alan açmak” özetli politikası ise yukarıda özetlediğimiz “koridoru daraltarak nüfuz alanını genişletme” hedefinin kaldıracı anlamına geliyor.
Erdoğan’ın “1 milyon Suriyeli kardeşimizin gönüllü geri dönüşü için Azez, Cerablus, El Bab, Tel Abyad ve Resulayn başta olmak üzere 13 bölgede yerel meclislerle çalışıyoruz” sözleri, pratikte “Suriye’nin siyasal birliği ve toprak bütünlüğü” politikasına değil, “Suriye’nin parçalanması” politikasına hizmet etmektedir.
Şam’daki meclis yerine daha önceki sınır ötesi harekâtlarla oluşturulan nüfuz bölgelerindeki 13 yerel meclisle çalışmak, buralara yönetici atamak, Türk üniversitesine bağlı fakülte açmak, TL’yi resmi para yapmaya çalışmak şeklindeki pek çok olgu, AKP’nin esas amacına işaret etmektedir.
Şam’daki meclisin karşısına 2017 yılında Türk topraklarında kurdukları 425 üyeli genel meclis ile çok sayıdaki yerel meclisleri koymak, Şam’daki hükümetin karşısına 2017’de ilan edilen Ankara destekli “milli kurtuluş hükümeti” çıkarmak, Şam merkezli Suriye ordusunun karşısında TSK destekli “Özgür Suriye Ordusu / 2017’den itibaren Suriye Milli Ordusu” oluşturmak, Erdoğan’ın “kurucu” fonksiyonu kazanabilmek adına sürdürdüğü “toprak kazanma” hedefinin gereğidir!
KOMŞULUK HUKUKU
Sınır ötesi operasyon konusunda Erdoğan’ın yukarıda özetlediğimiz hedefine, şimdi bir de bunu olası erken seçimde kullanma hedefi eklediği görülüyor.
Üstelik Erdoğan uluslararası şartların elini güçlendirdiğini düşünüyor: Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine veto kartı kullanıyor olması ABD’yi, Ukrayna krizinde Batı yaptırımlarına dahil olmaması da Rusya’yı “sınır ötesi operasyon” konusunda “aktif karşıtlığa” itmeyecek faktörler olarak hesaplanıyor.
Ancak asıl hesap uluslararası şartlar zemininde değil komşuluk hukuku zemini üzerinde yapılmalıdır. Ankara-Şam anlaşması, tüm bölgesel sorunların çözümünün anahtarıdır.
Mehmet Ali Güller-Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder