José Martí Küba Dostluk Derneği, Küba Devlet Başkanı Díaz-Canel'ın '9. Amerika Zirvesi’nden Dışlanan Küba Halkına İthafen' başlıklı konuşmasını Türkçe'ye çevirdi. soL okuyucularıyla paylaşıyoruz.
Amerika Birleşik Devletleri’nin ev sahipliğinde Los Angeles’ta 6-10 Haziran 2022 tarihleri arasında gerçekleştirilen 9. Amerika Zirvesi’ne Küba, Nikaragua ve Venezuela’nın katılması engellenmişti, bu durumun ardından Meksika Devlet Başkanı da toplantıya katılmayacağını açıklamıştı.
Küba Cumhuriyeti Devlet Başkanı Miguel Díaz-Canel Bermúdez geçtiğimiz günlerde ABD’nin bu tutumuna dair bir konuşma gerçekleştirdi.
Devlet Başkanı Miguel Díaz-Canel Bermúdez’in 8 Haziran 2022 Çarşamba günü yaptığı “9. Amerika Zirvesi’nden Dışlanan Küba Halkına İthafen” başlıklı konuşmasından satır başlarını sizlerle paylaşıyoruz:
Küba değişti, Amerika’mız değişiyor, ama imparatorluk değişmiyor
Yoldaşlar, değerli sivil toplum temsilcileri ve Küba ulusunun sivil aktörleri:
Yüzyıldan uzun bir süre önce söylenen bir sözle başlamama izin verin:
“Güçlü bir ulus başka bir güçlü ulusla savaşa girmek istediğinde kendisine bağlı olan uluslardan bağlılık ve hizmet talep eder. Bir ulusun diğerine hükmetmek için yaptığı ilk şey, onu diğer uluslardan ayırmaktır.”
Bu sözler 130 yıl önce José Martí tarafından, yeni gelişmekte olan Birleşik Devletlerin Bizim Amerika’mızın genç cumhuriyetleri için tasarladığı Finans Konferansı’na katıldıktan sonra söylenmiştir. Görünüşe bakılırsa Uruguay hükümeti tarafından 1887 yılından beri New York başkonsolosu olarak görevlendirilen Martí de Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklanamayan gecikmeler ve yalan mazeretlerden ötürü dışlanmıştı.
José Martí: Dün köleleştirdikleri, bugün de eziyet ettikleri siyahların ve yok ettikleri Kızılderililerin aşağılık olduklarına inanıyorlar
Bu konferans başarısız olmuştu ve Kübalının da bu başarısızlığa kararlı bir şekilde katkıda bulunduğu doğrulanmış oldu, çünkü Martí daha sonra Bizim Amerika’mızın parasal birliği kabul etmesi halinde maruz kalacağı tehlikeler hakkında kendi vicdanının dikte ettiği derin ve yıkıcı bir analiz yazdı.
Samimi ve gayet açık bir ifadeyle Martí şu sözlerle Birleşik Devletlerin güneydeki komşularını anlamadaki yetersizliğini tanımladı, aynen aktarıyorum: “Onlar Anglo-Sakson ırkının Latinlere göre kıyaslanamaz üstünlüğüne inanıyorlar. Onlar dün köleleştirdikleri, bugün de eziyet ettikleri siyahların ve yok ettikleri Kızılderililerin aşağılık olduklarına inanıyorlar. Onlar İspanyol Amerikalı ulusların esasen Kızılderililer ve siyahlardan oluştuğuna inanıyorlar. Birleşik Devletler İspanyol Amerikası hakkında daha fazla şey öğrenmek ve ona saygı duymaksızın İspanyol Amerika’yı kendisi için dürüst ve faydalı bir birliğe davet edebilir mi? İspanyol Amerika’nın Birleşik Devletler ile bu ekonomik ve siyasi birliğe girmesi uygun olur mu?”
Marti tarafından sorulan bu soruların cevabı kendi içindedir. ABD’nin Amerika kıtasındaki uluslarımıza karşı politikasına dair metinlerin çok azı bundan daha öngörülüdür. Bu politika imparatorluğun aşırı hırsının ona boyun eğmeyen sesleri dinlemeyi reddederek zaman içinde donup kaldığı bir politikadır. Şüphesi olan varsa bu sözleri 9. Amerika Kıtası Zirvesi’ndeki dışlayıcı tutumun önüne koysun, mutlak doğruluğunu ispat edecektir.
…
'Birleşik Devletler artık Küba hükümetinin kim ve nasıl olduğunu belirlemekle tatmin olmuyor'
İş Küba’ya gelince bu dışlama sadece hükümete karşı değil, sivil toplum temsilcilerine ve sosyal aktörlere karşı da geçerli, buna gençlerimiz de dahil. Birleşik Devletler artık Küba hükümetinin kim ve nasıl olduğunu belirlemekle tatmin olmuyor, şimdi de sivil toplum temsilcilerinin kim olduğuna, kimin gerçekten sosyal aktör olup olmadığına karar vermeyi deniyor.
…
'Küba değişti, Bizim Amerika’mız değişiyor, ama imparatorluk değişmiyor'
Küba değişti, Bizim Amerika’mız değişiyor, ama imparatorluk değişmiyor.
Devrimci hükümet, 6-10 Haziran 2022’de düzenlenecek etkinliğin dışlayıcı ve ayrımcı niteliğine dair güçlü bir duruş sergiledi.
Çoğu bölge hükümetinde bu oportünist seçiciliğin sebep olduğu reddiyeyi, birçok hükümetin tutunduğu net ve sağlam duruşu ve bunun yanında dışlamayı reddetmek için etkinliğe katılmayanları gördük.
Müdahaleci politikalar ve bağımsız politikalar arasındaki karşılaşmaların aynı zamanda tarihsel öncülleri bulunmaktadır.
Fidel: Bu dışlama korkaklık, vasatlık ve siyasi zayıflık yansıtıyor
Birleşik Devletler hükümetinin bu zirvelerden ilkini düzenleyip Küba’yı dışladığı 1994 yılında Başkumandan Fidel Castro Ruz, emperyal kendini beğenmişliğin özünü tek bir cümleyle özetliyordu: “Bu dışlama gerçekten de ne kadar korkaklık, vasatlık ve siyasi zayıflık yansıtıyor!”
Zamanın ABD hükümeti, soğuk savaşın sözde sonunun coşkusunu yaşarken Amerika kıtasının uluslarını çoktan unutulmuş bir yeniden sömürgeleştirme projesi FTAA’ya (Amerika Kıtası Serbest Ticaret Bölgesi) çekmek için bizim en değerli sembollerimizi kullanmaya çalıştı.
Ve Amerika Zirvesi’ni “Simon Bolivar’ın hayalleri gerçek oluyor” diyerek tanımlamaya cüret ettiler. Fidel, ilk defa genç ve hali hazırda etkileyici Bolivarcı siyasetçi Hugo Chavez’e rastladığı, Havana Üniversitesi’nin ana koridorlarında gerçekleşen tarihi buluşmada “Aynı zamanda Martí’nin de hayalleri gerçek oluyor demeyi unuttular o kadar” diye cevap verdi.
'Bolivar ve Martí’nin hayalleri gerçek oluyordu'
Hemen hemen 11 yıl sonra, Mar del Plata’da, Halklar Zirvesi’ni Başkanlar Zirvesi’nden yücelten bir başka tarihsel olayda Hugo Chavez, o ünlü “FTAA’nın canı cehenneme” sözünü haykırarak Bizim Amerikamız’ı yeniden sömürgeleştirme projesinin ruhuna fatiha okumuştu. Bolivar ve Martí’nin hayalleri gerçek oluyordu.
Dışlananların listesi, doğru bildiğini söyleyen ve egemenlik haklarını kullanan Latin Amerika’ya karşı hazırlandı. Bu listenin başını Venezuela ve Nikaragualı liderler ve halkımızın gerçek temsilcisi olan sizlerle beraber çektiğimiz için onur duyuyoruz. Ayrımcılığı kesin ve cesur bir şekilde reddeden Karayipli liderler Andrés Manuel López Obrador, Lucho Arce, Xiomara Castro ve zirve esnasında kesinlikle aynı dayanışmayı gösterecek diğerleri sayesinde de aynı şekilde onur duyuyoruz.
…
'Sadece son 50 yıla bakarsak ABD kıtanın bilinen en kanlı, en baskıcı rejimidir'
Sözü geçen günlerde gerçekleşecek olan zirveyi tanıtırken Birleşik Devletler sözcülerinin en çok tekrarladığı başlıklardan birisi de aslında birbirinin zıttı kavramlar olmasına rağmen sanki ikisi aynı şeymiş gibi aldatıcı bir şekilde kapitalizmin özendirilmesiyle beraber aynı kefeye koydukları sözde demokrasi savunusuydu.
Birleşik Devletlerin geçmiş ve yakın tarihindeki ya da yarım kürede şu anda yaptıkları hiçbir şey ABD’nin bölgedeki dış politikasında demokrasi ya da insan haklarına saygının gerçek öncelikleri olduğu izlenimini yaratmıyor. Bu şekilde açıklama yaptıklarında sahtekarlık yapmış oluyorlar ve bunu da biliyorlar. Sadece son 50 yıla bakıldığında bile Birleşik Devletler ve suikast, kaybolma, katliam, işkence ve yargısız infazları en utanmaz şekilde gerçekleştiren, bu kıtanın bilinen en kanlı, en baskıcı rejimleri arasında herkesin diline düşmüş bir müdahillik ve göz yumma durumu söz konusudur. Halklarımızın hafızasının olmadığını varsaymak küçümsemedir ve bir hatadır. Daha önemlisi ise ABD hükümetinin daha kendi topraklarında ve kendi yurttaşları için demokrasiyi 'savunamıyor ve destekleyemiyorken, demokrasi hakkında konuşacak ahlaki otoritesi olmadığı gerçeğidir.
'Temel sağlık hizmetlerine ulaşma hakkını halkının elinden alan ABD'nin insan hakları savunuculuğu yapması zor bir şeydir'
ABD diplomatik sistemi son federal yasalarla birlikte seçimlerde adayların sınırsız bir şekilde fonlanmasına, siyasetçilerin satın alınmasına, yani liderlerin de satın alınmasına izin verirken demokratik prensipler için konuşmak dürüstçe bir şey değildir.
Bu ülkenin birçok eyaletinde özellikle sözde etnik azınlık denilen veya marjinal sayılan mahallelerde yaşayan düşük gelirli insanların oy verme hakkını ve imkanını kısıtlayan yasalarda artış varsa, bölgemizde demokrasi vaazları vermek samimi bir şey değildir.
Dünyanın en zengin ve güçlü ülkesinde temel sağlık hizmetlerine ulaşma hakkını garanti edemeyen; halka ayrım yapmaksızın savaş silahları satılmasının, bunun sonucu olarak içinde okula gitmenin kendileri için tehlikeli hale geldiği çocukların bulunduğu daha da çok masum insanın hayatını kaybetmesinin önlenmesi için siyasi ve yasal araçları olmayan, hatta bu araçları edinmeyi hiç denemeyen bir hükümet adına insan hakları savunuculuğu yapmak zor bir şeydir.
'Irkçılığın, hoşgörüsüzlük eğiliminin ve beyaz üstünlükçülüğünün artmasına izin veren ABD dürüst değil'
Hükümet ırkçılığın, hoşgörüsüzlük eğiliminin ve beyaz üstünlükçülüğünün, Afrika kökenlilere karşı polis ve adli istismarın artmasına izin verirken insan hakları hakkında vaaz vermek dürüst bir şey değildir.
Aynı şey çocukların ve gençlerin gözaltına alınma ve hapse atılma oranları kabul edilemez rakamlara ulaşmışken de geçerlidir.
…
ABD hükümeti bu içler acısı siciliyle zirveye davet edilecek ve çıkartılacak yarım küre ülkelerinin kriterinin demokrasi ve insan hakları standardı olduğunu iddia etmeye cüret ediyor.
….
'ABD'nin bizim ve gerçeğin gücünü kısmaya gücü yok'
Birleşik Devletlerin Los Angeles’ta Küba’nın varlığından kaçınma yeteneği olsa da bizim ve gerçeğin sesini kısmaya gücü yok.
Halkımız bu sorunların farkında. Birçok halkın aksine iyi bilgilendiriliyorlar ve yarım kürenin yüzleştiği durumu anlıyorlar. Halkımız, ABD’nin hegemonya hırsının karşısında ülkenin dış politikasında yer alır ve ulusal egemenliğin ve ulusal bağımsızlığın garantörüdür. Ayrıca uluslararası dayanışma misyonuna ve bölgedeki son gelişmeler hakkında güncellenmiş bilgi alma konusunda tamamen hak edilmiş haklara sahiptir.
Halklar Zirvesi de 8, 9 ve 10 Haziran tarihlerinde Los Angeles’ta bir oturum gerçekleştirecek. Raporlar bu zirvenin bölgenin bütününün en acil endişelerinin yansıdığı geniş gündemlere sahip düşüncelerin karşı karşıya geleceği, toplum örgütlerinin, sendikaların, gençlik gruplarının, toplum derneklerinin ve genel olarak derin toplumsal duyarlılık sahibi insanların katılacağı gerçek bir tartışma forumu olacağına işaret ediyor. Orada gerçek bir siyasi etkinlik olacağına dair her türlü işaret var, ki bu sebepten ötürü biz de yüz yüze kayda değer bir katılım sağlayamıyor olmaktan ötürü pişmanlık duyuyoruz. Kübalıların katkılarının önemli olacağını ve sizlerin de foruma katılacak birbirinden farklı binlerce katılımcının sorunlarını ve yaklaşımlarını dinlemenin sizin için önemli olabileceğin biliyoruz.
'Böyle bir anda Martí’ye dönmek akıllıca olacaktır'
Latin Amerika ve Karayip halklarının buluştuğu böyle bir anda Martí’ye dönmek akıllıca olacaktır. Onun “Bizim Amerika’mız” başlıklı ebedi makalesi hayret verici doğruluktadır. Öncü, makalesinde her daim geçerli olacak öğretiler vermiştir. Martí şöyle demiştir:
“Amerika’mızın acil görevi onu olduğu gibi göstermektir. Ruhen birleşmiş ve kararlı, geçmişin boğucu yükünün üstesinden hızlı gelmiş ve sadece eski efendilerimizin açtığı damardan akan, ya da harabelere karşı savaşan ellerin döktüğü verimli kanla kirlenmiştir. Onu tanımayan zorlu komşumuzun kibri, Bizim Amerika’mızın yüzleştiği en büyük tehlikedir. Ziyaret günü yaklaştığından ötürü komşusunun onu tanıması, hızlıca tanıması acildir ki komşu onu küçümseyemesin.”
Çok teşekkürler.
Miguel Díaz-Canel Bermúdez
José Martí Küba Dostluk Derneği'nin internet sitesine bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder