5 Haziran 2022 Pazar

Yeşilçam’ın azınlık ‘öteki’leri (V-VI) - Mesut Kara / Evrensel

(V)

Yeşilçam’ın azınlık “öteki”leri başlığıyla sürdürdüğümüz yazımızın ilk bölümlerinde azınlık sözcüğünden de söz ederek genel bilgiler vermiş, azınlık sinemacılardan ve oyunculardan söz ederek sürdürmüştük yazımızı. En özet tanımıyla “Bilinenden, sözü edilmekte olandan ayrı olan, öbür, öbürü” ve “Benzer iki şeyden önem ya da yer bakımından uzakta olan” anlamlarını içeren “öteki” sıfat sözcüğünün anlam ve içeriğinden de daha önceki yazılarımızda bu sayfada söz etmiştik. Yine önceki bölümlerde şu bilgiye de yer vermiştik: “Müslüman-Türk kadınların sahneye çıkması, filmlerde oynaması yasak olduğu için 1923 öncesi filmlerde Ermeni, Rum, Beyaz Rus gibi gayrimüslim azınlıklardan kadın oyuncular yer alır.” 

Burçak Evren “Sinemamızın ilk Beyaz Rus oyuncuları” başlıklı yazısında Beyaz Rus oyuncuların sinemamıza dahil oluş sürecini yazar: “1922’de, Kemal Film’in desteğiyle, İstanbul’da yaşanmış bir olaydan yola çıkılarak yapılan İstanbul’da ‘Bir Facia-ı Aşk’ filmiyle başlayan Muhsin Ertuğrul, ya da Tiyatrocular Dönemi’nin (1922-1938) ilk yıllarında da bir önceki dönemin Müslüman Türk kadınlarına uyguladığı yasaklar devam etmiş, ancak bu dönemde sinema literatürümüzde gayrimüslim kadınlar olarak tanımlanan ekalliyet/azınlık (yani Ermeni, Rum, Musevi vatandaşlarımız) ve Levanten kadın sinema oyuncularına bir yenisi; 1917 Bolşevik devriminden sonra İstanbul’a gelmek zorunda kalan Beyaz Rus sanatçılar da eklenmiştir.

Beyaz Rus sanatçıların yer aldığı ilk Türk filmi, aynı zamanda Ertuğrul’un da Türkiye’de çektiği bir ilk film olan ‘İstanbul’da Bir Facia-ı Aşk-1922’ ya da diğer adıyla ‘Şişli Güzeli Mediha Hanımın Facia-ı Katli’ olur. Ertuğrul, anılarının yer aldığı ‘Benden Sonra Tufan Olmasın’da Mediha rolü için Beyaz Ruslardan güzel bir kız, Anna Mariyeviç’i seçtiklerini yazar. Böylece bu filmde, Türk sinema tarihimizde ilk kez, diğer gayrimüslim sanatçılara ek olarak bir Beyaz Rus kadın oyuncu da bir rol üstlenir.

Bu film Beyaz Rus Oyuncusu Anna Mariyeviç’in ilk ve de son filmi olur. 1917 Bolşevik devrimi sonrasında ailesiyle birlikte geldiği İstanbul’u, yine ailesiyle birlikte terk ederek Fransa’ya gider.”(1)

Burçak Evren yazısında Muhsin Ertuğrul’un sözü edilen anı kitabından çarşaflı da olsa gayrimüslim kadın oyuncularla dahi film çekmenin zorluklarını, yaşanan saldırıları da aktarır: “…Türklere göz açtırmayan böyle bir dönemde (işgal yıllarında) İstanbul’un şurasında burasında film çevirmek güçtü. Öte yandan kimi bağnazlar bu güçlere dayanarak, mel’unluklarını sürdürüyorlardı. İlk filmin çekilişi sırasında birkaç yerde aşırı saldırılara uğradık. Çarşaflı kadının filme çekilişi en büyük günah sayılıyordu. Ta ki, çarşaflar içinde rol almış kadınların Ermeni Sanatçısı Aznif Hanım, ya da Rus Sanatçısı Anna Meriyeviç olduğunu saptayıncaya kadar. Onların bile çarşaf giymeleri göz yumulacak bir günah değildi. O siyah giysi başlı başına kutsal bir simgesiydi. Bu yüzden birkaç kaç kez saldırılara uğradık; birkaç kez taşlandık…”2

“Beyaz Rus Sanatçısı Anna Mariyeviç’ten sonra Muhsin Ertuğrul’un ikinci filmi olan “Nur Baba/Boğaziçi-1922” filminde de bu kez bir başka Beyaz Rus sanatçısı olan Helena Artinova’yı görürüz. (Burçak Evren, a.g.y.)

“Ertuğrul, “Leblebici Horhor-1923” ve “Sözde Kızlar-1924” filmlerinde de Beyaz Rus sanatçılarına yer verir. Daha önce çalıştığı Helene Artinova’nın yanı sıra Mauruce Mea ile Jenya Gordenskaya adlarında iki Beyaz Rus oyuncusunu daha oynatır. Böylece tüm bu oyuncular sinemamızda Beyaz Rusların ilk kuşağı olur. İkinci kuşak Beyaz Rusların sinemamızda yer almaları ise ancak ‘50’li yıllardan sonra olur…” (Burçak Evren, a.g.y.)

Kaldığımız yerden yabancı uyruklu ve azınlıktan oyuncularla sürdürelim yazımızı.

MADAM KALİTEA (ARİSTEA KALİNEA)


Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın aynı adlı romanından uyarlanan 1919 tarihli Mürebbiye’de, Fransa’da dikiş tutturamayarak sevgilisi Maksim’le İstanbul’a gelen ve bir ailenin konağına mürebbiye olarak giren Anjel’in öyküsü anlatılır. Maksim, Anjel’i otel odasında başka bir erkekle suçüstü yakalar ve kovar.

Anjel, konaktaki tüm erkekleri baştan çıkarır, konağın sahibi Behri Efendi’den aşçıbaşı Tosun Ağa’ya kadar hepsini parmağında oynatmaya başlar. Film İşgal altındaki İstanbul’da kısa bir süre gösterilmesine karşın, “Fransızları küçük düşürdüğü gerekçesiyle” İşgal Kuvvetleri tarafından Anadolu’da gösterilmesi yasaklanır. Farklı ilkler ve cinsellik içeren, bir kadının kişiliği çevresinde kurulan öyküye sahip ilk film kabul edilen filmde Mürebbiye’deki rolü ile Madam Kalitea adlı Rus asıllı oyuncu da sinemamızın ilk fettan/vamp kadını olmuştur.

“Mürebbiye” filmine uygulanan sansür, Türk sinemasının hem ahlaki hem de siyasi nitelikte olan ilk sansürüdür. Madam Kalitea’nın 1917-1923 arası yedi filmde oynadığı yazılır. Yaşam öyküsüne dair ayrıntılı bilgiye ulaşamadığım Madam Kalitea’nın sözü edilen yedi filmin bilgilerine de ulaşamadım.

POLA MORELLİ

1926 yılında dönemin Ünlü Kadın Terzisi Sofia Fengara’nın kızı olarak Taksim, İstanbul’da doğan Pola Morelli Rum asıllıdır. (Yunan uyruklu diye yazar bazı kayıtlarda). Adının yanında “sinema oyuncusu ve ses sanatçısı” yazılıdır.

Anne Sofia Fengara’nın iş yerinin müdavimleri arasında sosyeteden tanınmış insanlar olduğu gibi, sanat camiasından da tanıdık isimler vardır. Pola Morelli ortaokuldan sonra öğrenimini sürdüremez. Annesinin dükkanına gelen sanatçıların yoğun ilgisi ve yönlendirmeleriyle küçük yaşta sanatla ilgilenmeye başlar.  Ortaokulu bitirmeden sahnelerde şarkı söylemeye başlayan Pola Morelli daha sonra da Yeşilçam’da oyuncu olur, filmlerde oynar.

Metin Erksan, Lütfi Akad gibi önemli yönetmenlerin filmlerinden; Ayhan Işık, Muzaffer Tema, Kenan Pars, Neriman Köksal gibi oyuncularla birlikte yer aldığı filmlerden bildiğimiz Pola Morelli, 1950’de “Üçüncü Selim’in Gözdesi” filmi ile oyunculuğa başlar.

Yeşilçam’da o günlerde de sonrasında da azınlıklara ve yabancılara yönelik düşmanca, onur kırıcı, milliyetçi bir damar ve zihniyet vardır ve Pola Morelli de bundan payına düşeni alır. Oynadığı ilk filmlerde baştan çıkaran, ‘vamp-kötü ve hafif’ kadınları Pola Morelli gibi azınlıktan oyunculara oynatmayı tercih eder sinemacılar. Pola Morelli 1950-1962 yılları arasında 19 filmde yer alır.

.

(1) Burçak Evren, Sinemamızın ilk Beyaz Rus oyuncuları. Aydınlık, 05 Ocak 2022
(2) Muhsin Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, Remzi Kitabevi.

                                                                                ***

(VI)

Yeşilçam’ın azınlık “öteki”leri başlıklı yazımızın önceki bölümlerinde Müslüman- Türk kadınların, sahneye çıkmalarının, filmlerde oynamalarının yasak olduğu yıllarda filmlerde oynayan azınlıklardan Rum, Ermeni, Rus kadın oyunculardan, yaşam öykülerinden, sinema serüvenlerinden söz ettik. Hepsi yazdığımız kadarla sınırlı değil elbette ama tamamını yazmak ayrı bir çalışma kapsamında ele alınabilir. Ayla Karaca (Atina Miloharakti), Deniz Tanyeli (Efeminya Ozmavridis) ve Luiza Nor’dan da söz edip daha yakın tarihlere, “Yeşilçam dönemi” oyuncularına döneceğiz.

AYLA KARACA (ATİNA MİLOHARAKTİ)

Ölüm haberi 21 Mart 2021’de “Oyuncu Ayla Karaca, koronavirüs sebebiyle hayatını kaybetti” başlığıyla yer almıştı Evrensel’de. Uzun zamandır bakımevinde kalan oyuncu 17 Mart günü İzmir’de hastalığı atlatamayarak 87 yaşında hayatını kaybetmişti. Gerçek adı Atina Miloharakti’ydi, Ayla Karaca’nın. Televizyon izleyicisi onu 2004’de başlayıp 2007’ye kadar 106 bölüm yayınlanan, “Yabancı Damat” dizisinde Niko’nun annesi Eleni olarak tanıdı.

20 Mayıs 1933 yılında İstanbul Kurtuluş’ta kunduracı baba ve terzi bir annenin kızı olarak doğan Atina Miloharakti 1944’te henüz 11 yaşındayken komşularının aracılığıyla Ses Tiyatrosunda, “Tatlı Sert” operetinde Rumca şarkı söyleyerek sahneye çıkar. Sonrasında yine Ses Tiyatrosunda sahnelenen “Kapan” operetinde dans ederek yer alır.

Muammer Karaca topluluğunun turne tiyatrosu kadrosunda oyuncu olarak yer alır.

Anadolu turnesindeyken yaşı küçük olduğu için yaşadıkları bir polis soruşturmasında Muammer Karaca polise kızım diye tanıtınca ve Ayla adı da önerilince Ayla Karaca adını kullanmaya başlar. 1948’de Toto Karaca-Sıtkı Akçatepe’nin turne tiyatrosunda çalışır.

1949 yılında Vedat Örfi Bengü’nün yönettiği “Ayşe’nin Duası” adlı filmde oyuncu olarak ilk kez bir sinema filminde kamera karşısına geçerek sinema oyunculuğuna başlar. 1951 yılında Vedat Ar’ın yönettiği “Lale Devri” filminde ilk kez başrolde oynar. Sonrasında yine Baha Gelenbevi’nin yönettiği “Barbaros Hayrettin Paşa” (1951) ve Münir Hayri Egeli’nin yönettiği “Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan” (1951) filmlerinin başrollerinde oynar.

Orhon Murat Arıburnu’nun 1951 yapımı “Sürgün” adlı filminde de oynayan Ayla Karaca uzun bir süre, 1978’e kadar sinemadan, dizi sektöründen uzak kalır. Tevhit Bilge ile ilk evliliğini yaşayan Ayla Karaca, ikinci evliliğini Görüntü Yönetmeni Özen Sermet ile yapar. Sermet ile evlendikten sonra oyunculuğu bırakarak yurt dışına yerleşirler. 1978’de Türkiye’ye dönerek İstanbul’da sürdürür yaşamını, 1988’de eşinden ayrılır. 1998’de dizilerde oynayarak oyunculuğa döner. “Neşeli Günler”, “Sevda Rüzgarları”, “Yabancı Damat” ve “Aşk Bir Hayal” adlı dizilerde yer alır. Ayla Karaca 22 Mart 2021 tarihinde Kadıköy Rum Ortodoks Mezarlığında bulunan kilisede yapılan cenaze töreninin ardından toprağa verilir.

DENİZ TANYELİ (EFEMİNYA ÖZMAVRİDİS)

Sinema izleyicisinin Deniz Tanyeli olarak tanıdığı 1939 İstanbul, Feriköy doğumlu Rum Oyuncu Efeminya Özmavridis’in hayatının akışı, Yönetmen Muharrem Gürses’i tanımasıyla değişir. Muharrem Bey onu birkaç filminde küçük rollerde oynatır.

Oyuncunun adını da Deniz Tanyeli olarak değiştiren Muharrem Gürses onu 1954 yapımı “Yedi Köyün Zeynebi” filminde başrolde oynatır. Filmde rol arkadaşı Saltuk Kaplangı’dır. Filmde ikiliye eşlik eden diğer oyuncular da Sevki Artun, Bülent Koral, Muharrem Gürses, Salih Tozan, Fatma Bilgen, Memduh Karakas, Faik Coşkun, Rukiye Göreç, Mualla Kavur, Bülent Oran’dır. Film hasılat rekorları kırar.

Muharrem Gürses filmleriyle ünlenen Deniz Tanyeli daha sonra çalıştığı Kemal Film şirketinde Osman F. Seden’in yönettiği 1956 yapımı “İntikam Alevi” filminde Ayhan Işık’la başrolde oynar. Yine Osman F. Seden’in yönettiği “Berduş”da Zeki Müren’le, senaryosunu Osman F. Seden’in yazdığı, Osman Nuri Ergün’ün yönettiği “Şehir Yıldızları” filminde de Eşref Kolçak’la başrolde oynar. Zeki Müren’le birlikte başrolde oynadıkları 1957 yapımı “Berduş” filminde canlandırdığı Filiz karakteriyle büyük sükse yapar.

1958 yılında Görüntü Yönetmeni Yükman’la evlenen Deniz Tanyeli de tıpkı Ayla Karaca gibi evlilik sonrası sinemadan uzaklaşır ve yurt dışına yerleşirler. Eşinin ölümünden sonra ’90’larda İstanbul’a döndükten sonra Şile’ye yerleşir. Akciğer kanseri olan Deniz Tanyeli 13 Ekim 2016’da aramızdan ayrılır, 14 Ekim 2016 Cuma günü, Aya Lefter Kurtuluş Rum Ortodoks Mezarlığında, sessiz sedasız toprağa verilir.

LUİZA NOR


Atina’da doğan Luiza Nor’un babası İstanbullu, annesi ise İzmir kökenlidir. Asıl adı Eleni’dir. Moryano tiyatro okulunu bitirdikten sonra tiyatro oyuncusu olarak müzikal oyunlarda yer alır. 1950’de Pandeli İkanomu Operet Tiyatrosu ile İstanbul’a gelerek Taksim’deki yazlık Ses Tiyatrosunda temsiller verirler.

Luiza Nor tiyatro grubuyla birlikte Yunanistan’a dönmeyerek İstanbul’da kalır. 1950 yılında Semih Evin’in yönettiği “Sihirli Define”, 1951 yılında Esat Özgül’ün yönettiği “Ne Sihirdir Ne Keramet”, Orhan Atadeniz’in yönettiği “Ali ile Veli”, 1952’de Muharrem Gürses’in yönettiği “Kara Efe / Zeynep’in Gözyaşları”, Atıf Yılmaz’ın yönettiği “İki Kafadar Deliler Pansiyonunda” filmlerinde,1953 yılında da yine Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Aşk Istıraptır” filmlerinde ve 1954 yılında Orhan Erçin’in yönettiği “Fındıkçı Gelin” filmlerinde oynar. Luiza Nor 1970 yılında Atina’ya döner.

Mesut Kara / Evrensel

Kaynakça:
- Paris’ten Pera’ya Sinema ve Rum Sinemacılar, Yorgo Bazis-Sula Bozis. YKY Sanat Dizisi, 2014
- Vikipedi
- Gazete haberleri
- https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yesilcamin-basarili-oyuncusu-deniz-tanyeli-yasamini-yitirdi-616030

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder