19 Ağustos 2022 Cuma

KISA KISA GÜNDEM (19 AĞUSTOS 2022)

 


1) Merkez Bankasının faiz indirimi kararı | Prof. Dr. Mustafa Durmuş: İnşaat balonu patlamasın diye…(Evrensel)

"Merkez Bankası sürpriz bir biçimde politika faizini yüzde 14’ten yüzde 13’e çekti. Böylece uzunca bir süredir beyin ölümü gerçekleşmiş olan para politikasının da fişi komple çekilmiş oldu."

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, politika faizinin yüzde 14'ten 13'e indirdiğini duyurdu. Kararın arından dolar/TL 18 lirayı geçti. Kararın sürpriz olduğunu söyleyen ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, "Böylece uzunca bir süredir beyin ölümü gerçekleşmiş olan para politikasının da fişi komple çekilmiş oldu” dedi. Prof. Durmuş, “Çok ciddi ekonomik ve sosyal sonuçları olacağının bilinmesine rağmen bu indirim kararı neden alındı” sorumuzu şöyle yanıtladı: “Bu kararı alanların gerekçelerini bir yana bırakırsak, akla gelen ilk gerçekçi neden, konut satışlarının ülke çapında geçen temmuzdan bu yana yüzde 12,9 oranında düşmüş olması. Üstelik aylık düşüş çok daha sert. Öyle ki bu yılın haziran ayında 150 bin 509 olan satış adedi, temmuzda 93 bin 900’e geriledi. Bilindiği gibi konut satışlarının bir kısmı ipotekli konut kredileri (mortgage) ile gerçekleşiyor. Böyle olunca da faiz oranları bu satışlarda etkili oluyor. Şimdi dikkat: Bu yılın haziran ayında 44 bin 732 olan ipotekli konut satışı temmuz ayında 28 bin 688’e düştü. Kısaca yüksek enflasyon nedeniyle sektöre olan talebin artmasıyla sektör bir süredir şişmekte olan balonun patlama riski (inşaat sermayesinin de baskısıyla) iktidara bu kararı aldırdı. Maalesef bir kez daha belli sermaye gruplarının çıkarları için toplumun bütününün çıkarları feda ediliyor, inşaat sektörü batmasın diye ekonomik çöküş göze alınıyor.” (SONUÇLARI NE OLUR?) Prof. Dr. Mustafa Durmuş’a göre kararın sonuçları ağır olacak. Durmuş, öngörülerini şöyle sıraladı: *Kur yükselmeye devam edecektir. Nitekim kararın açıklanmasının ardından dolar kuru 18,1 oldu. *Enflasyon artmaya devam edecektir, finansal istikrarsızlık daha da artacaktır. *Kurun artışı dış borçların TL karşılığını yükseltecek, bu da şirketleri zora sokacaktır. Bu durum şirket iflaslarıyla, toplu işçi çıkarımıyla, işsizlik artışıyla ve nihayetinde ekonomik büyümenin yavaşlamasıyla sonuçlanacaktır.*Halklarımız daha da yoksullaşacaktır. *Diğer yandan döviz kurunu baskılamak için Kur Korumalı Mevduat gibi uygulamalara daha fazla yüklenileceği için, aradaki kur farkı oranında, bir avuç zengine yapılan servet transferi daha da artacaktır.

2)Kızılay’da 12 şirketten 198 bin TL huzur hakkı alıyorlar: ‘Huzur’lu soygun!(Damla Kırmızıtaş-Evrensel)

Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık ve Kızılay Yatırım’ın CEO’su İlyas Haşim Çakmak’a son 3 yılda “yöneticilere sağlanan fayda” adı altında toplam 35 milyon 884 bin 923 TL dağıtıldığı tespit edildi.

Her geçen gün giderek yoksullaşan halka yardım kuruluşu sıfatıyla hizmet veren Kızılay’da, şirketler üzerinden yöneticilere aktarılan ‘huzur hakkı’ dudak uçuklatıyor. Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık ve Kızılay Yatırım’ın CEO’su İlyas Haşim Çakmak’a 12 şirketten her ay 198 bin TL ‘huzur hakkı’ verildiği ve son 3 yılda “yöneticilere sağlanan fayda” adı altında toplam 35 milyon 884 bin 923 TL dağıtıldığı tespit edildi.(KIZILAY BAŞKANI CUMHURBAŞKANINDAN FAZLA MAAŞ ALIYOR) CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl tarafından bağımsız denetçi raporları, faaliyet raporları, Kamuoyu Aydınlatma Platformu (KAP) bildirimlerinden elde edilen verilere göre, Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık’ın  kendi döneminde kurulan 12 şirkette  ‘Yönetim Kurulu Başkanı’ olduğu, şirketlerin çatı kurumu Kızılay Yatırım’ın CEO’su İlyas Haşim Çakmak’ın da 12 şirkette de ‘Yönetim Kurulu Başkan Vekili’ sıfatıyla yönetici olarak 198 bin 12 TL yani her ay 36 asgari ücret değerinde ‘huzur hakkı’ elde ettiği kaydedildi. Böylece 100 bin 750 lira olan Cumhurbaşkanı aylığının yaklaşık iki katı ücret aldıkları ortaya çıkmış oldu. Ayrıca Kızılay’da Genel Müdür/CEO koltuğunda oturan ve ‘profesyonel çalışan’ sıfatıyla ücret alan İbrahim Altan’ın ayrıca 5 şirkette yönetici olarak huzur hakkı elde ettiği kaydedildi.(3 YILDA 35 MİLYONLUK ‘HUZUR’)Kızılay’a bağlı şirketlerde 42 kişinin yönetici sıfatı ile her ay ‘huzur hakkı’ ödemesi aldığı, bu 42 yöneticiden 12’sinin ayrıca Kızılay bünyesinde ‘genel müdürlük’ sıfatı ile huzur hakkı dışında ‘profesyonel çalışan’ olarak da ayrıca ücret aldığı ortaya çıkarken Kızılay denetim raporlarına göre, şirketler üzerinden “yöneticilere sağlanan fayda” ve “üst yönetime sağlanan menfaatler” adı altında 2020 yılında 9 milyon 612 bin 108 TL, 2021 yılında 11 milyon 701 bin 833 TL değerinde ‘huzur hakkı’ dağıtıldığı belirlendi. Ocak ve Temmuz aylarındaki asgari ücret düzenlemelerinin ardından ‘huzur hakkı’ dağıtımının 2022 yılında 14 milyon 570 bin 982 TL’ye ulaşacağı tespit edildi. Kızılay’da şirketlerin kurulmasının ardından son 3 yılda “huzur hakkı” ödemelerinin 35 milyon 884 bin 923 TL’ye ulaştı.(TAM BİR SAADET ZİNCİRİ!) Kızılay’daki “huzur hakkı” verilerini değerlendiren Bingöl, “Kızılay’da kurulan ‘huzur’ zincirinde CEO’lar, genel müdürler, yönetim kurulu başkanları, profesyonel yöneticiler havada uçuşuyor. 12 şirkette de yönetici olan Genel Başkan dışında Kızılay’dan maaş alan 12 yönetici daha farklı şirketlerde yönetici gösterilerek ‘huzur hakkı’ denilerek menfaat elde ediyor. 2 CEO, 17 genel müdürün bulunduğu Kızılay’da şirketler üzerinden 42 kişiye her ay toplam 249 asgari ücret değerinde ‘huzur hakkı’ dağıtımı söz konusu. Aralarında kimi ararsanız var. AKP’li eski milletvekili, eski bürokrat, AKP’li belediye başkanının kardeşi, AKP’li eski belediye meclis üyesi, AKP eski belediye başkanı aday adayları, AKP eski il kadın kolu başkanı, Diyanet eski yöneticisi, eski yandaş sendika yöneticisi, Kızılay yönetici kardeşi... Saymakla bitmiyor. Tam bir saadet zinciri ile karşı karşıyayız” dedi. Bingöl şöyle konuştu: “Geçmişte Türkiye’nin en saygın kurumları arasında yer alan bir kurumu iktidarın arka bahçesine çevirenler, eş-dost-akraba yönetici atamaları ile ‘huzur hakkı’ diyerek Kızılay’ı tüketiyorlar. Tarihi ve misyonu ile Türkiye’nin en önemli kurumları arasında yer alan Kızılay’ın bu hale düşürülmesi her vatandaşımız için güven kırıcı ve acı vericidir. Bilançolara göre şirketler zarar ederken Kızılay’dan milyonluk ‘huzur’ elde edenler koca bir çınar gibi güven vermesi gereken bir kurumu, vatandaşın bağışlarını, emeklerini ve güveni kolayca harcamaktadır. İhtiyaç sahipleri ve korunmasızların ilk çaresi olan Kızılay hızla denetlenmeli ve kurulan ‘huzur çarkı’ derhal bozulmalıdır. Bugün Kızılay’ı ‘huzur’ içinde tüketenler unutmasın ki, seçimlerden sonra halkın iktidarında Kızılay’ı hak ettiği güven ortamına taşıyacak, liyakatsiz isimlerin halkın alın terini kendi menfaatleri için harcamasına izin vermeyeceğiz.”

3) AKP Ağaoğlu’nu kurtaramadı!(İsmail Arı-Birgün)

İktidarın, Finans Merkezi inşaatını 1,6 milyar TL’ye devralması da Ali Ağaoğlu’nu kurtaramadı. Mali sıkıntı yaşadığı belirtilen Ağaoğlu son konut projesini tamamlayamadı. Daire alan yüzlerce kişi mağdur oldu. (https://www.birgun.net/haber/akp-agaoglu-nu-kurtaramadi-399609)

4) İhale Kanunu’nu ‘tavaf’ ettiler (Mustafa Bildircin-Birgün)

Diyanet, “Hayatın Tekrarı Yok” isimli kitabın basım işini pazarlık yöntemi ile istediği şirkete verebilmek amacıyla 30 gün içinde iki farklı ihale düzenledi.(https://www.birgun.net/haber/ihale-kanunu-nu-tavaf-ettiler-399621)

5) Zehir hızla yayılıyor (Buse Bulut-Birgün)

Ülke uyuşturucu ticaretinin merkezi haline geldi. Uzmanlar kullanımın çocuk yaşlara kadar düştüğünü ve tahmini olarak 2,5 milyon bağımlı olduğunu söyledi.(https://www.birgun.net/haber/zehir-hizla-yayiliyor-399629)

6) Zam tepkisine bu kez soruşturma (Berkay Sağol-Birgün)

Doğuş Üniversitesi, yaptığı zamlara tepki gösteren öğrencileri durduramayınca bu kez cezalandırma yoluna gitti. Üniversite yönetimi bir asistan öğrenciyi işten çıkarırken en az 10 öğrenciye ise soruşturma açtı.(https://www.birgun.net/haber/zam-tepkisine-bu-kez-sorusturma-399615)

7) Fatih Tezcan: Ben cezaevine giriyorum (Birgün)

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret nedeniyle ceza alan AK Trol Fatih Tezcan, cezaevine girdiğini duyurdu. Muhalif isimlere yönelik tehdit ve hakaretleriyle tanınan AK Trol Fatih Tezcan, Twitter hesabından cezaevine girdiğini duyurdu. Atatürk’e hakaretten 2 yıl 2 ay hapis cezası alan Tezcan, “sabıkalı geçmişi, tekrar suç işlemeyeceği yönünde kanaat oluşmaması, suça yatkın kişiliği” gibi nedenlerle cezası ertelememişti. Tezcan, “Ben cezaevine giriyorum. Allaha emanet olun ve dua edin” dedi. Tezcan 2013’te FETÖ elebaşı Gülen’e övgüler düzerek onun için ‘ağladığını’ açıklamıştı. Tezcan şunları söylemişti: “Gülen’i günde 20 saat dinlerdim. Yemek yaparken bile kulaklıkta peygamber sevgisi anlatırdı… Yemek yaparken gözyaşlarım çorbama akardı…”

8) Trump'ın finans direktörü vergi kaçırdığını kabul etti (Birgün)

Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, Trump Organization şirketinin Finans Direktörü (CFO) Allen Weisselberg, Trump'ın şirketi aracılığıyla vergi kaçırdığını itiraf etti. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın, Trump Organization şirketinin Finans Direktörü (CFO) Allen Weisselberg, Trump'ın şirketine yönelik uzun süredir devam eden bir soruşturmayla ilişkili olarak, vergi kaçırdığına dair suçlamaları kabul etti. Trump'ın şirketinde Finans Direktörlüğü (CFO) yapan Weisselberg, komplo, cezai vergi dolandırıcılığı, hırsızlık ve iş kayıtlarında değişiklik yapma da dahil olmak üzere 15 suç ile karşı karşıya kaldı. Lüks arabalar için ödemeler, Manhattan'daki bir daire için kira ve torunları için özel okul eğitimi de dahil olmak üzere, şirketten aldığı yan haklar üzerindeki vergileri kaçırmakla suçlanan Weisselberg, bugün görülen davada karşılaştığı 15 suçlamanın hepsini kabul etti.(HAPİS VE PARA CEZASI) İHA'nın haberine göre mahkeme yargıcı Juan Manuel Merchan, Weisselberg için daha önce belirlenen Savunma Anlaşması kapsamında, New York City'deki Rikers Island hapishanesinde 5 ay hapis ve daha sonra 5 yıl denetimli serbestlik cezasına çarptırılacağını söyledi. Yargıç, Weisselberg'in ayrıca, 2 milyon dolar ödemek zorunda kalacağını da belirtti. Weisselberg'in, Trump'ın şirketiyle ilgili suçlamalar çerçevesinde Ekim ayında görülecek olan mahkemede tanık olarak ifade vermesi gerekecek. Şirket, Weisselberg'e ve diğer yöneticilere, vergilerini hükümete doğru bir şekilde bildirmeyerek gelir vergisinden kaçınmalarına yardımcı olmakla suçlanıyor. Weisselberg, Trump'ın şirketinin ticari uygulamalarına ilişkin uzun süredir devam eden soruşturmada şu ana kadar suçlamalarla karşı karşıya kalan tek kişi. Weisselberg, birkaç yıl boyunca Trump'ın şirketinden kira, araba ödemeleri ve okul harcı gibi vergilendirilmemiş ikramiyeler de dahil olmak üzere 900 bin dolardan fazla ödenmemiş ve hak edilmemiş vergi iadesinden dolandırmakla suçlanıyor. Weisselberg'in avukatı Nicholas Gravante Jr. daha önce, müvekkilinin söz verilen 5 aylık hapis cezası karşılığında suçunu kabul edeceğini söylemişti. Savcılar, Savunma Anlaşmasının Weisselberg'in iddianamedeki 15 suçlamanın her birini kabul etmesini, mahkemede şirketin iddia edilen tazminat düzenlemesindeki rolü hakkında konuşmasını ve Ekim ayında Trump'ın şirketiyle ilgili suçlamalarda tanık olarak hizmet etmesi gerekeceğini belirtmişti. Trump'ın en sadık iş ortaklarından biri olarak görülen Weisselberg, Temmuz 2021'de tutuklanmıştı. Savcılar, şirketin Weisselberg de dahil olmak üzere üst düzey yöneticilere 15 yıl boyunca vergilendirilmemiş yan haklar verdiğini iddia etmişti.

9)Hukukçular yanıtladı: Plajlar için alınan giriş ücretleri yasal mı? (Cumhuriyet)

'Beach club' adı altındaki işletmelerin plajlara giriş ücret talep etmesi her yaz gündem oluyor. Hukukçular ise, halkın plaja girmesine engel olacak uygulamaların hukuka aykırı olduğunu söylüyor.

'Beach club' adı altında birçok plaj müşterilerinden fahiş fiyatlar talep ediyor. Kimi otel işletmecileri ise kapattıkları plajlara sadece kendi müşterilerinin girmesine izin veriyor. İşletmelerin kişi başı ücretleri 60 TL’den başlıyor ve 4 bin TL’ye kadar çıkıyor. Bu ücretlere genellikle sadece havlu ve şezlong dahil oluyor. Bazı işletmeler ise giriş ücreti almıyor ancak zorunlu harcama limitleri koyuyor.Duvar'dan Didem Mercan'ın haberine göre, her yıl gündeme gelen ancak hiçbir ilerleme kaydedilmeyen halkın plajlara ücretsiz erişimi konusunda hukukçular, ‘halkın kumsala sokulmaması yönündeki müdahalelerin hukuka aykırı’ olduğunu söylüyor. Konuyla ilgili konuşan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı’ndan Dr. Volkan Aslan, ‘’Anayasamızın 43. maddesinin ilk fıkrası uyarınca, kıyılar, devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Aynı maddenin devamı fıkralarında ise deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetileceği; kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliğinin ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartlarının kanunla düzenleneceği belirtilmekte’’ diyor. Aslan, 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nda da kıyıların, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açık olduğunu belirtiyor.Anayasa ve yasalar uyarınca sahillerin devlete ve haliyle halka ait olduğunu söyleyen Aslan, ‘’Anayasa Mahkemesi de kıyıların devletin hüküm ve tasarrufu altında olmasının, buraların özel mülkiyete konu olamayacağı ve doğasına uygun olarak, genellik, eşitlik ve serbestlik ilkeleri gereği herkesin ortak kullanımına açık bulunmaları gerektiğini söylüyor" diyor.("VATANDAŞLARA MÜDAHALE HUKUKA AYKIRI") Birçok ülkede kıyılar üzerinde özel mülkiyet tanınmadığına hatta sahil şeritlerinde büyük tesislere izin verilmediğine dikkat çeken Aslan sözlerine şöyle devam ediyor: ‘’Sahillerin halka ait olması, sahil şeridinde hiçbir tesis yapılmayacağı anlamına gelmemektedir. Kıyı Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu gibi çeşitli kanunlarımızda sahil şeritlerinde tesis ve yapı yapılabileceğine ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. 'Beach' adı verilen söz konusu tesisler de günü birlik turizm yapı ve tesisi olarak kabul edilebilir. Ancak suyun karaya değdiği noktaların birleşmesinden oluşan kıyı çizgisi ile kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık ve benzeri alanların doğal sınırını ifade eden kıyı kenar çizgisi arası kalan yerlerde bu tarz yapı ve tesislerin yapılması mümkün değildir. Kıyı kenar çizgisinden karaya doğru olan alan ise sahil şeridi olarak ifade edilmektedir. İşte 'beach' olarak adlandırılan yapı ve tesisler ancak sahil şeridinde yapılabilir. Dolayısıyla verilen izne bağlı olarak kişilere günübirlik ücretli hizmet sunan bu gibi yerler bu şekilde belirlenen alanlarda özel hizmet verebilir. Sahil şeridinden taşacak şekilde kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi alanı arasında kalan alanda bu işletmelerin özel bir yetkisi bulunmamaktadır. Örnek verecek olursak, 'beach'lerin denizin başladığı yere şezlong ve şemsiye koymak suretiyle bunları kiraya verdiği görülse de bunlardan yararlanmak istemeyen kişilerin kendi havlusunu kumsala sererek denize girmelerinde bir sakınca bulunmamaktadır. Zira işletmelere ürünlerini satmaları için izin verilen alan kumsalları kapsamamakta, kumun bittiği yerden itibaren başlamaktadır. Ancak maalesef birçok yerde, sanki kumsallar da işletmelere özel tesis edilmiş gibi vatandaşların kumsallara sokulmaması şeklinde müdahaleler görülmektedir. Bu uygulamaların tamamı hukuka aykırıdır."("KAMUSAL BİLİNÇ VE FARKINDALIK YARATILMALI") Aslan, plaja sokulmama sorununun bireysel davalarla çözülemeyeceğine dikkat çekiyor. Plajların özel mülk olamayacağını ifade eden Aslan, “'Beach' tarzı tesislere kıyı kenar çizgisinin gerisinde yetki tanındığı yolunda bir kamusal bilinç ve farkındalık yaratılmalıdır. Vatandaşların engellenen kıyılara toplu bir şekilde girmeleri yolunda sergileyecekleri kolektif hareketler ve bunların duyurulması söz konusu farkındalığa katkıda bulunabilir’’ diyor ve ekliyor; ‘’İkinci olarak, işletmelerin sıkı bir şekilde denetlenerek etkin yaptırım uygulanması da caydırıcı olabilir. Nitekim mevcut sorunların başında mevzuatımıza aykırı uygulamaların etkin bir şekilde denetlenmemesi ve cezasız bırakılması gelmektedir. Vatandaşları plaja almamanın ve benzeri hareketlerin Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmesi de bu çerçevede düşünülebilir."("HERKESİN EŞİT VE SERBEST OLARAK KIYILARDAN YARARLANMASI GEREKİR") Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çınar Can Evren ise Anayasa hükümlerine atıfta bulunarak, "Kıyılardan yararlanma konusunda kamu yararı ve hatta daha da ileri gidilerek toplum yararı (kamu yararının somutlaşmış hali) gözetilmesi gerekmekte olup kıyılardan herkesin eşit ve serbest olarak yararlanması gerekir’’ diyor. Evren, ‘’Anayasa hükümlerine bakıldığında, kıyılardan herkesin bedelsiz, önceden izin almaksızın ve eşit bir şekilde yararlanmasının esas olduğu yani esas yararlanma türünün genel yararlanma olduğu görülür. Genel yararlanmadan kasıt ise bireylerin önceden izin almaksızın, kural olarak bir bedel ödemeden kıyılardan denize girmesi, yürüyüş yapması, güneşlenmesi gibi faaliyetlerdir" diyor.Anayasa’nın 43’üncü maddesinde kıyılardan yararlanmada kamu yararının öncelikli olduğu belirtilmiş olmakla birlikte kamu yararının hangi tür kullanımlara karşılık geldiğinin açıkça belirtilmediğine dikkati çeken Evren, "Bu nedenle kanun koyucu temelde ekonomik saiklerle kıyılardan yararlanma konusunda farklı, özel yararlanma öngören düzenlemeler yapabilmektedir. Esasen yasama organının aldığı kararların çevrenin korunması, bireylerin kıyılardan yararlanması gibi kamu yararı görünümleri şeklinde değil çoğunlukla ekonomik yarar odaklı olduğu görülmektedir. Burada ortaya çıkan en büyük problem ise kıyı alanlarının kirlenmesi, bireylerin kıyılardan yararlanamamasıdır. Halbuki bu durum sadece Anayasa’nın 43’üncü maddesi ile düzenlenen kıyılardan yararlanma hakkını değil, 56’ncı maddesinde düzenlenen sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını da ihlal eder niteliktedir. Dahası, kıyıların kıt kaynak olduğu göz önünde bulundurulduğunda, uzun dönemde kıyıların artık özel yararlanmaya da konu olmayacak hale gelmesi ihtimal dahilindedir’’ ifadelerini kullanıyor.("YETKİ, KURAL OLARAK BELEDİYELERE AİTTİR") Evren, ‘’Mevzuata göre, kıyılardan özel yararlanma mümkün ve bu konuda yetki, kural olarak belediyelere aittir’’ diyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor: ‘’Ancak belediyeler kıyılarla ilgili kullanma izni verirken kıyılardan yararlanmada öncelikle kamu yararının gözetilmesi gerektiğini ve kıyılardan yararlanmanın bir temel hak ve hürriyet olduğunu gözden uzak tutmamalıdır. Diğer bir ifade ile idareler tarafından verilecek izinler bu kayıt ve şartlara tabi olup aksi bir izin idari yargıda iptal davasına konu edilebilir’’

10) Diyanet TV’de ‘Pantolonlar daracık, toplum içine çıkılmamalı’ denildi (Sefa Uyar-Cumhuriyet)

“Sokaklar kasap dükkânı gibi. Et görmekten içimiz dışımıza çıkıyor” diyen Halil Konakcı’nın açıklamasından kısa süre sonra Diyanet TV’de yayımlanan bir programda, “Kadın, nikâh düşen yabancılara karşı el, yüz ve ayak dışındaki yerlerini kapatmalı” denildi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/diyanet-tvde-pantolonlar-daracik-toplum-icine-cikilmamali-denildi-1971316)

11) İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yasayla verilen yetkisi genelgeyle geri alındı (Gökhan Kam-Cumhuriyet)

AKP, İBB’nin gelirlerini azaltmak için her yolu deniyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, İETT tarafından yapılan havalimanından şehir merkezine olan ulaşım hizmetleri ihalesi yapma yetkisini genelgeyle İBB’den aldı. Danıştay’ın yürütmeyi durdurma kararı uygulanmadı.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/istanbul-buyuksehir-belediyesinin-yasayla-verilen-yetkisi-genelgeyle-geri-alindi-1971297)

12) Ali Mahir Başarır, Atatürk Havalimanı iddialarını Meclis'e taşıdı (Cumhuriyet)

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, Atatürk Havalimanı hakkındaki yeni iddiaları Meclis gündemine taşıdı. Başarır, "2019’da devri gerçekleşirken sözleşme hükümleri doğrultusunda bütün aletlerin bakım ve onarımlarını gerçekleştirerek kullanılır halde tam olarak teslim edilmesi gerekiyordu. Ancak bugün görünüyor ki gerek yıkım aşamasında gerek teslim aşamasında yaklaşık 1 milyar dolarlık bir eksiklik var" dedi. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır, TAV Havalimanları tarafından işletilen Atatürk Havalimanı'nın 2019'da Devlet Hava Meydanları İşletmesi'ne (DHMİ) devredilmesi sürecinde malzeme ve teçhizatların dökümünde 1 milyar dolarlık eksiklik olduğu iddialarını Meclis gündemine taşıdı. Atatürk Havalimanı üzerinde kirli oyunların döndüğünü ifade eden CHP’li Başarır, "Bilindiği üzere Atatürk Havalimanı’nı TAV Havalimanları işletiyordu. 2019’da Devlet Hava Meydanları İşletmesi’ne devredildi. Devredilirken havalimanındaki tüm malzemelerin, tüm teçhizatların dökümü yapılacaktı. 2019’da devri gerçekleşirken sözleşme hükümleri doğrultusunda bütün aletlerin bakım ve onarımlarını gerçekleştirerek kullanılır halde tam olarak teslim edilmesi gerekiyordu. Ancak bugün görünüyor ki gerek yıkım aşamasında gerek teslim aşamasında yaklaşık 1 milyar dolarlık bir eksiklik var. Yıkım aşamasında bunların bazıları satılmış ve bazıları da teslim edilmemiş durumda. Bunlar bizim paramız, hepimizin parası” dedi. Yeni Havaalanı için Atatürk Havalimanı’nın kapatıldığını hatırlatan CHP’li Başarır, “Atatürk Havalimanı Cengiz İnşaat ve ortaklarının yeni havaalanında iş yapması için kapatıldı. Sadece yıkımı için yaklaşık 3 milyar TL para harcandı ve orada bulunan 84 milyona ait malzemelerin yağmalandığını görüyoruz. Sayın bakan size soruyorum. Siz TAV’dan Atatürk Havalimanı’nı eksiksiz aldınız mı? Tesisatların dökümü yapıldı mı? Buradaki bazı malzemeler kaçak olarak alınıp satıldı mı ya da yağma edildi mi? Çıkın bunları söyleyin.” ifadelerini kullandı.   CHP’li Başarır, konuya ilişkin Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun yanıtlaması istemi ile vermiş olduğu yazılı soru önergesinde; “Bilindiği gibi Atatürk Havalimanı, İstanbul Yeni Havalimanı’na verilen yolcu uçuş garantisi kapsamında kapatılmaktadır. Bu hususta ihale yapılmış ve Atatürk Havalimanı’nın yıkımına başlanmıştır. Hem TAV Havalimanları tarafından Atatürk Havalimanı devredilirken hem de yıkım aşamasında Atatürk Havalimanı’ndaki faal ve gayri faal teçhizatlar hakkında birtakım iddialar vardır” açıklamalarına yer verdi.Başarır; şu soruların yanıtlanmasını istedi: 1- TAV Havalimanları kira konusu tesisi sözleşme hükümleri doğrultusunda DHMİ’ye teslim ederken faal teçhizatları ve gayri faal teçhizatların hepsini teslim etmiş midir? Şirket bu teçhizatları teslim ederken sözleşme hükümleri çerçevesinde bütün aletlerin bakım ve onarımlarını gerçekleştirerek kullanılır halde mi devretmiştir? Sözleşme hükümlerine göre kullanılır halde devretmediyse bir cezai işlem uygulanmış mıdır? 2- DHMİ tarafından devir teslim tutanaklarında eksik teçhizatlar belirtilmiş midir? Belirtilmediyse bunların sebepleri nelerdir? 3- TAV Havalimanları Atatürk Havalimanı’nı DHMİ’ye devrederken DHMİ personelleri tarafından tutulan demirbaş listesi var mıdır? Bu demirbaş listesindeki teçhizatların son durumu nedir? 4- Atatürk Havalimanı’nın DHMİ tarafından faal ve gayri faal teçhizatların listesi tutulurken bazı teçhizatların el altından satıldığı doğru mudur? Doğruysa bu satışı gerçekleştirenler hakkında işlem yapılmış mıdır? 5- Atatürk Havalimanı yıkılmadan önce terminallerin içerisindeki teçhizatların akıbeti ne olmuştur? Bu teçhizatlar satılmış mıdır? Satıldıysa kime ve kaç paraya satılmıştır?

(Derleyen:Mustafa Kırcı)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder