25 Kasım 2022 Cuma

Kelebeksiz 25 Kasım olmaz - BURÇAK ÖZOĞLU / SOL

 Kadına şiddetle mücadele, eşitlikçi, özgürlükçü ve aydınlanmacı ideoloji; sömürüyü ve gericiliği hedef alan örgütlü mücadele; emperyalizme karşı duruş; devrimci dayanışma ve direniş olmadan olmaz.


Bugün 25 Kasım, Birleşmiş Milletler'in 2000 yılında bu günü bir mücadele günü olarak ilan eden kararında kullandığı başlığın İngilizcesi International day for the elimination of violence against women, İspanyolcası Día Internacional para la eliminación de la violencia contra la mujer, Fransızcası Journée internationale pour l'élimination de la violence à l'égard des femmes. Türkiye’de “Kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü” olarak kullanılıyor bu başlık. Açıkçası ben olsam Türkçesini, “Kadına yönelik şiddeti ortadan kaldırmak için uluslararası gün” olarak çevirirdim. İngilizce bilgisi yarıştırmak istediğimden değil elbette, iki ifade arasında sadece kelimelerden ibaret olmayan bir fark olduğunu düşünüyorum. İkinci ifadede “karşı” olmakla yetinilmeyeceğini gösteren bir irade, bir niyet ve bir çağrı var, tanımlanan mücadelenin ulaşmak istediği sonuç belirgin. 25 Kasım gününün tarihsel anlamı bu netliği ve bu irade beyanını fazlasıyla hak ediyor.

BM bu günü, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde, doğrudan dönemin diktatörü Rafael Trujillo’nun emriyle rejim tarafından katledilen Mirabal kızkardeşlerin anısına ithaf ederek bir mücadele günü olarak karara bağlamıştı. Aslında daha öncesinde, 1981 yılında, Latin Amerikalı ve Karayipli kadın aktivistler 25 Kasım’ı Mirabal’lara atfen, kadına şiddetle mücadele ve farkındalık günü olarak ilan etmişlerdi. 

21. yüzyıl başında BM kararı ile “resmi” hale gelen kadına yönelik şiddetle mücadele, aradan geçen yirmi küsür yılda başka gündemlerle, kararlarla çeşitlendirildi, yeni başlıklar eklendi. Örneğin bu yıl BM Kadın örgütü (UN Women), 25 Kasım’ı izleyen ve 10 Aralık Uluslararası İnsan Hakları gününe kadar olan süreyi (16 gün) kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddete karşı uluslararası eylemlilik (activism) günleri ilan etti.

Bu tarihleri ve gündeme getirilen başlıkları önemsemek gerek orası kesin. Ancak takvimlere işaretlenip kalacak veya günlük etkinliklerle yetinilecek bir alan olmadığını da düşünüyorum. Kadına yönelik şiddetin de, ona karşı mücadelenin de ötesi var. 


Birincisi,
25 Kasım gününün “gerçek” tarihsel öyküsünü hatırlamadan olmaz. 25 Kasım 1960’ta Patria, Minerva ve María Teresa Mirabal, nam-ı diğer Kelebekler (Las Mariposas), Dominik Cumhuriyetindeki diktatörlük tarafından rejime karşı direniş örgütledikleri için alçakça katledildiler. Onların mücadele öyküsünü anmadan 25 Kasım’ı geçirmek olmaz. Mirabal kardeşler, Trujillo rejimine karşı mücadele eden “14 Haziran” devrimci örgütünün öncü kadroları arasındaydılar. Kelebekler lakabı,14 Haziran hareketi içerisindeki örgütsel kod adlarıydı. Bağlı oldukları örgüt ise adını, 1959’da diktatör Trujillo’yu devirmek için denizden adaya çıkan 50 devrimcinin öldürüldükleri tarih olan 14 Haziran’dan alıyordu. Ülkelerindeki rejimin, zorba, sermaye yanlısı ve ABD işbirlikçisi karakterine karşı mücadele ediyorlardı. Aynı yıllarda, Batista rejimine karşı mücadelesini sosyalist bir zaferle kazanmış Küba’lı devrimcileri yakından izliyorlardı. Örgütlü, dayanışmacı ve direnişçi bir mücadele içerisindeydiler. İşte bu yüzden, onların mücadelesine atfedilen bu günde, onların devrimciliğine, zorba diktatörlük karşısında yürüttükleri anti-faşist direnişe, ve hepsinin ötesinde örgütlü mücadelelerine değinmeden olmaz. 

Belki de bize en yakın şey ölüm fakat bu beni korkutmuyor, adalet için savaşmaya devam edeceğiz” diyordu Maria Teresa. “Çocuklarımızın, bu yoz ve zalim sistemde yetişmesine izin vermeyeceğiz. Bu sisteme karşı savaşmak zorundayız. Ben kendi adıma her şeyimi vermeye hazırım gerekirse hayatımı da” diye devam ediyordu Patria Mercedes. Kararlı ve direngen bir devrimci lider olan Minevra da “Beni öldürürlerse, kollarım mezarımdan çıkar, uzanır ve daha da güçlenirim” diye tamamlıyordu kardeşlerinin sözlerini.1

Mirabal kardeşler, ülkelerine adalet, eşitlik ve özgürlük getirmek için yaşamlarını ortaya koydukları bir mücadele içindeydiler. Karşılarına halk düşmanı, anti-komunist, faşist bir rejimi almışlardı. Aynı örgütlü mücadele içerisinde yoldaş oldukları eşlerini hapishanede ziyaretten dönerken, ıssız bir dağ yolunda yolları kesildi. Arabalarının sürücüsü Rufino de la Cruz da dahil dört kişi, dövülüp boğularak öldürüldüler, bedenleri arabaya geri yüklenip kaza süsü vermek için uçurumdan aşağı itildi. Kimse olayın kaza olduğuna inanmadı, nitekim olaya karışanlar da kısa sürede çözülüp gerçeği anlattı. Onların ölümü, gözü dönmüş canilerin kişisel sapkınlıklarının değil, faşist bir diktatörlüğün siyasal, ideolojik ve sınıfsal şiddetinin sonucu oldu. Yani 25 Kasım gününde bu üç devrimci kadının yürüttükleri siyasal ve ideolojik mücadelenin kapsamını ve onlara yönelik şiddetin nasıl bir zorbalığın ürünü olduğunu iyice anlamadan olmaz. Bu da ikincisi.

Üçüncü de şöyle: Mirabal kardeşlerin alçakça katledilmesinin ardından, tam da Minerva’nın öngördüğü gibi, kolları mezarlarından çıktı, uzadı ve yayıldı. Ülkede diktatör Trujillo zorbalığına karşı direniş yükselmeye başladı. Ancak bu sefer de bu yükselişteki devrimci tehdidi gören ABD karanlığı devreye girdi ve direnişi halkın elinden alarak Trujillo rejiminin yerine, anti-komünist çizgiyi sürdürecek, “kamulaştırmayı yasaklayan, mülkiyet haklarını devlet korumasına alan, kiliseye saygılı” bir ABD “demokrasisi” yerleştirildi. ABD emperyalizmi, yanıbaşında devrimci Küba’ya dair tüm karanlık planlarını rahat devreye sokabilmek için “güvenli” sular yaratmak peşindeydi. Yani, bu günü kadına yönelik şiddete son vermek için anacaksak, karşısında olduğumuz şiddetin, emperyalist saldırganlıkla nasıl bulaşık olduğunu, kadının kurtuluşunun, insanlığın kurtuluşu ile bir ve aynı şey olacağını da görmeden olmaz. 

Bundan dört yıl önce yine bir 25 Kasım vesilesiyle Serpil Güvenç çok kapsamlı bir yazı ile anlatmıştı öykünün doğrusunu. “Dominik diktatörü Trujillo, direniş hareketleri ve Mirabal Kardeşler” başlıklı yazıyı bu bağlantıdan okuyabilirsiniz.(https://haber.sol.org.tr/yazarlar/serpil-guvenc/dominik-diktatoru-trujillo-direnis-hareketleri-ve-mirabal-kardesler-251909) Yukarıda anlattıklarımın fazlasını, detaylısını bulacaksınız orada.

Kadına yönelik şiddet ile mücadele, eşitlikçi, özgürlükçü ve aydınlanmacı ideoloji; sömürüyü ve gericiliği hedef alan örgütlü mücadele; emperyalizme karşı duruş; devrimci dayanışma ve direniş olmadan olmaz. 

Uzun lafın kısası, 25 Kasım, Kelebekler olmadan olmaz.

BURÇAK ÖZOĞLU / SOL

  • 1.Mirabal kardeşlerden alıntılar için, Haftalık Boyun Eğme Dergisinin 8. Sayısı ve Time dergisinin Mart 2020 sayısındaki yazılardan yararlandım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder