8 Ocak 2023 Pazar

Boyun eğmeyen gazeteciliğin öyküsü ve Metin Göktepe - ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL-Özel

 


Bugün gazeteci Metin Göktepe'nin katledilişinin 27. yıl dönümü. Kardeşi Meryem Göktepe ve Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, bugün Metin olmayı soL'a anlattı.

Metin Göktepe ülkemizin yakın tarihinin önemli isimlerinden. Bir yanıyla gazetecilerin maruz kaldığı baskı, tehdit ve yer yer işkenceye varan uygulamaların bir yanıyla da gerçeği emekçilere ulaştırmak için boyun eğmeyen gazeteciliğin öyküsüdür yaşadıkları. 

Metin Göktepe, Evrensel Gazetesi muhabiriydi. "Mutlaka ben izlemeliyim arkadaşlar" diyerek gittiği bir haberde, gözaltına alındı ve polislerce dövülerek öldürüldü. Takvimler 8 Ocak 1996'yı gösteriyordu. Ümraniye Cezaevi'nde öldürülen tutukluların cenazesini izlemek üzere Alibeyköy'e gitmişti. Ancak, "Sarı Basın Kartı" olmadığı gerekçesiyle ilçeye sokulmadı. Haberi izlemekte "ısrarcı" davranınca da, gözaltına alındı ve yüzlerce insanla birlikte Eyüp Kapalı Spor Salonu'na götürüldü. Burada polislerin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek katledildi. 

Metin Göktepe'den geriye hakikati emekçilere ulaştırmak için her şeyi göze alan, boyun eğmeyen, cesur ve direngen bir gazetecilik tavrı kaldı. Her ne kadar işkence ederek katleden polislerin yaptıkları yanlarına kâr kalmış gibi görünse de Metin'den geriye onun yolundan giderek gazeteci olmaya çalışanlar ve gazetecilik mesleğinde yaşanan her meşakkatte kendisine dayanak olan bir tavır kaldı. Aradan geçen yıllara rağmen bugün pek çok genç gazetecinin mesleğe adım atmasındaki vesileye dönüşüyor Metin Göktepe'nin tavrı. 

Metin'in ölüm yıldönümünde kardeşi Meryem Göktepe ve Evrensel Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Faith Polat Metin'i soL okurları için anlattı. Bugünü Metinlerine ya da Metin yaşasaydı eğer bugün yapacaklarını soL'a aktardılar. 

"Sokağın, emeğin, gerçeklerin gazetecisiydi"

Metin Göktepe'nin kardeşi Meryem Göktepe Metin'i anlatırken "Bugün yaşasaydı kitapları ve araştırmaları ile okurduk onu muhtemelen. Kalemini satmayan onuruyla üreten gazetecilerin yanında onlara güç verir onlardan güç alırdı muhtemelen. Bugün bir dolu Metin Göktepe yetişiyor. Bunu görmesini çok isterdim. Bugün belki onurlu gazetecilerin yanı sıra kalemini satan gazetecileri görmesi onu belki de şaşırtacaktı. Bilemiyorum. Çocukluğundan beri haksızlığın hep karşısında olan biriydi Metin. Bugün yaşasa aynı şekilde devam edeceğinden şüphem yok." diyor.

"Haber barikatın ardında dahi olsa gidip bulurdu"

Metin Göktepe'nin gerçekleri emekçilere ulaştırmak için hiç bir şeyden sakınmadığını ifade eden Meryem Göktepe, "Metin, bugün yaşasa, haber barikatın ardında dahi olsa gidip çıkarırdı ortaya. Bugün yine böyle gazeteciler var ne mutlu bize. Böyle gençleri görüyorum, aldıkları ödülleri Metin'e adayan gençlere denk geliyorum. İşte o zaman acılarımız azalıyor ve boşuna yaşanmamış bunca acılar diyorum. Evet keşke bunlar yaşanmasaydı. Kimse bunu tercih etmezdi. Ama Metin'in de gözü arkada kalmadı demek yanlış olmaz. Tarikat yurtlarında bir dolu kötülüğü ortaya çıkaran gazeteciler var. İşte böyle örneklere zaman zaman "Metin Göktepe" gazeteciliği deniyor. Bu kıymetli. Metin katledenler insanların gerçekleri arayıp bulmaktan vazgeçeceğini düşündüler, belki korkutmak istediler ama öyle olmadı. Yüzlerce, binlerce Metin Göktepe ile bir aradayız bugün." sözleriyle anlatıyor. 

"Metin'i katletseler de hakikatı susturamadılar"

Meryem Göktepe kardeşi Metin'i öldürenlerin, onun hayatını sonlandıranların esas dertlerinin emekçilerin haber alma hakkını engellemek olduğunu ifade ediyor ve ekliyor "Evet, Metin'in yaşamını sonlandıranlar haber alma hakkını da sonlandırmak istediler ama bugün çok fazla dokunduğu gazeteci var Metin'in. Uğur Mumcu öldürülünce bitti mi mesela. Bitmedi. Musa Anter'i öldürenler bir daha Kürt aydını olmasın istediler. Ama böyle olmuyor. Gerçekler bir şekilde çıkıyor ortaya"  


'Metin Göktepe gazeteciliği: Meslektaşları için sıkışarak yanında yer açmaya çalışmak'

Evrensel Gazetesi'nin İstanbul Muhabiri olan Metin Göktepe'yi anlatanlar arasında Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat da yer aldı. Polat, Metin Göktepe'yi şu sözlerle anlatıyor: 

"Sembolleşmiş kişilere dair yıllar sonra yapılan değerlendirme ve anlatılar açısından, gerçeklikten, insani özelliklerden kopuk efsanevi söylemlere savrulma riski hep vardır. Hatta böyle bir değerlendirme yapan biri, anlattığı kişiyi tanıyan başka birinin gözünde bir Karadeniz fıkrası figürüne bile dönüşebilir.

Şu ana kadar iki duruşması görülmüş olan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın duruşması öncesi Çağlayan’da bulunanlar oradaki genç gazeteci telaşına tanıklık etmişlerdir. İyi bir fotoğraf ya da kamera görüntüsü almaya çalışmak, bir yandan yapılan açıklamayı not etmek, tüm bunlara hazırlanırken de en zor koşullarda bile birbirlerine takılarak neşeyi elden bırakmamak. Duruşma salonuna girerken de, bir yandan önde bekleyerek salona girmeyi, dolayısıyla haberi izlemeyi garanti altına almaya çalışmak, diğer yandan salona girip oturmayı başarmışsa, ayakta kalmış meslektaşları için sıkışarak yanında yer açmaya çalışmak.

Bunun bir de, yanındakine omuz vurma, diğerinin haberi düzgün bir biçimde izlemesine imkân bırakmama pahasına bencilce davranmakta beis görmeyen türü var. Metin Göktepe ilk türdeki gazetecilerden biriydi. Dayanışmayı, paylaşımı esas alan bu gazetecilik tarzı, özel ve insani bir nedenle haberi izlemeye gecikmiş olan meslektaşıyla da tuttuğu notları, çektiği fotoğrafları paylaşır. Metin Göktepe, örneğin Yaşar Kemal’in yargılandığı duruşmayı da, diğerlerini de, Galatasaray’daki kayıp eylemini de, bir işçi grevini, memur eylemini ya da gençlik protestosunu da aynı biçimde izlemiştir. Bu, sokakta izlediği bütün toplumsal olaylar açısından böyledir. Bu gazetecilik tarzı, kendisini metrobüse atmayı başardığında kapıda durup sonrakini engelleyen türün gazetecilik alanındaki versiyonu açısından da eğiticidir. Tabii ki öğrenebildiği kadar.

Bizde ve aslında dünyada tefrika türü gazeteciliğin hikayesinin başlangıç aşamalarında önemli yerde durur. Daha çok edebi metinlerin paylaşıldığı bir tür olan tefrika, belli bir süre rutin aralıklarla devam eder ve okuyucusunda da acaba bir sonrakinden ne olacak duygusu uyandırır. Edebiyat ile sosyal bilimlerin kesişim kümesinde şekillenmiş olan, edebiyattan önemli ölçüde beslenen gazetecilik açısından da ‘fikri takip’ ilkesinden söz ederiz. Uzun bir zamandır çok az gazetecinin sürdürmeye özen gösterdiği bir özelliktir bu. Yaptığınız bir haberi, takip ettiğiniz bir haber konusunu sonradan sürdürmek için ajandanıza notlar alırsınız. Bazen, bir şairin henüz yazmadığı bir şiir için günün bir anında aklına gelen bir imgeyi not etmesi gibi, siz de, ilginize çeken bir olay, durum ya da toplumsal bir soruna dair ajandanıza notlar alırsınız. Titiz olanlar o notun yanına bir de tarih düşer. Günlük rutin haberleri takip ederken, ummadığınız bir anda o konuya dair önünüze yeni bir bilgi, bir ilişki düşer. Önceden açtığınız başlığın altına onu da not eder ve zaman içinde yazacağınız haberi olgunlaştırırsınız.

'Metin’in devrimci gazeteciliği'

Gazetecilik yaşamı 1992-1996 yılları arasında, aslında uzun sayılamayacak bir zamanda geçen sevgili arkadaşım Metin Göktepe tüm bunları yapardı. Bu arada tüm bu mesleki davranış özelliklerinin köklerinin çok öncelere dayandığını, Metin açısından öğrenilmiş ve yaptığı gazetecilik pratiği içinde yaşatılmış özellikler olduğunu da belirtmek gerekir.

Buraya kadar anlatılanlar, gazeteciliğin teknik yanı gibi düşünülebilir ve bazılarında ‘Hocam bize Metin’in devrimci gazeteciliği anlat’ tepkisine de yol açabilir (!)

Aslında, yukarıda sıralanan özellikler, kendisini bireyci, liberal, kırıp dökmekte beis görmeyen bir rekabetçilik gibi davranışlardan sağlam bir felsefe, ahlak ve politik duruşla da ayıran özelliklerdir. Haber konunuza bakışınız da bu özelliklere göre şekillenir. Birilerinin sandığı gibi bunun aktivizmle de ilgisi yoktur.

Metin ezilenlerin dünyasının sorunlarına odaklanırken, bununla bağlantılı olarak, Türkiye ve dünya egemenlerinin, egemenliklerini sürdürmek için başvurduğu vahşi sömürü, doğa, çevre, insan geleceği üzerindeki devasa yıkıcılığı karşısında, tüm bunların olmadığı yeni bir dünyanın kurulabilmesini arzulayan, bunun için çabalayan bir gazetecilik geleneği içinde gazeteciliğe başladı. Öğrenmeyi hiç elden bırakmamayı bir iş felsefesi olarak edinirken, gazeteciliğin o ona kadarki bütün olumlu mesleki birikimini edinmeye hep açık durdu. Böyle bir tarzın uzaktan pek anlaşılamayacak bedelleri de oluyor. Güçlü bir sermaye, holding desteğiyle değil, bağımsızlığını koruyabilmek için mütevazı birikimlerle oluşmuş bir mecrada iş yapıyorsunuz. Kimsenin bir başkasını mecbur etmediği, insanların tercih edip göze alabildiği ölçüde içinde mesleğini icra ettiği bu tarzın zorluklarını da yaşıyorsunuz. Bir yandan Orhan Kemal’in roman kahramanları arasında yer alan sıradan insanların sorunlarını haberleştiriyorsunuz ama bir yandan da yaşamınız, hayatı boyunca Orhan Kemal’in yaşadığı zorluk ve sıkıntılarla geçiyor.

'Marx'ın 11. tezi ve Metin'in gazeteciliği'

Gazetecilik okullarında ya da yapacağınız bir Google taramasında karşılaşacağınız temel gazetecilik kuralları içinde 5N1K önemli bir yerde durur. Standart bir haberin unsurlarının eksiksiz olabilmesi için geliştirilmiş olan ve hâlâ iş gören bu formüle sonra bazı eklemeler yapanlar da oldu. Karl Marx tarafından 1845’te yazılmış olan ve Friedrich Engels’in 'yeni dünya anlayışının dahiyane tohumunun atılmış olduğu ilk belge' olarak tanımladığı Feuerbach Üzerine Tezler’in 11. tezi, 'Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir' der. Metin’in içinde doğduğu ve verdiği örnekle de desteklediği gazetecilik tarzı 5N1K’nın yanına bir de Marx’ın 11. tezini koymuştur. Kuşkusuz yapabildiğimiz kadar. Henüz yapamadıklarımız da geliştirilmeye muhtaçtır.

Bir, ekmeği daha pişmeden insanların önüne sürebilen fırıncılar var ama bir de ‘Bu fırının ekmeği iyidir’ diye tercih ettiklerimiz. Metin pişirilmeden kotarılmış ham işlerin gazetecisi değildi. Eminim ki yıllar içinde daha da demlenip, keyifle, coşkuyla yaptığı gazetecilik açısından nice iyi haberler, etkili fotoğraflar üretmeye devam edecekti.

Onu tanımış, onunla iş yapmış olan bizler için, onunla 8 Ocak 1996’nın devamını da yaşamamış olmak kuşkusuz büyük bir hüzün. Bu hüznü her 8 Ocak’ta bir kez daha derinden hissediyoruz. Ama çevresine dönüp bakmayı bilenler, bu ülkenin sokaklarında, adliyelerinde, fabrika önlerinde elinde kamerası ile koşturan sayısız Metin Göktepe’yi görecektir."

ÖZKAN ÖZTAŞ / SOL-Özel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder