Cumhuriyet Devrimi, karşıdevrimcilerle korunmaz, yıkılır
Altılı masa, Türkiye’de şeriatçı, faşizan eğilimin yükseldiği bu dönemde, “demokrasi çatısı altında buluşan partilerin yarattığı seçenek” olarak topluma sunuldu.
Erdoğan’ın “Şahsım Devleti”nin karşısına Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi konuldu. Otokratik bir yönetime karşı demokrasi vaat edildi.
Hemen herkesle kavga eden bir iktidara karşılık olarak “helalleşme” söylemi siyasete sokuldu. Yanlış bir siyasetti ama gerilimden yılan ülkede gerektiği gibi sorgulanmadı.
Helalleşilenler arasında liberaller, sağcılar, siyasal İslamcılar, tarikatlar ve cemaatler de yer aldı ama masa dağılmasın diyenler sustu. Ne zaman ki masadaki siyasal İslamcılar pazarlığa başladı, iş şirazeden çıktı.
MASADA SİYASAL İSLAMCI VARSA NE OLUR?
Masadakiler siyasal İslamcı ise zaten demokrasi vaat edemezsiniz. Çünkü onlar varsa, laikliği sulandırmadan savunamazsınız. Laiklik olmayınca da demokratik bir yönetim kuramazsınız.
Masadakiler, kadın düşmanı tarikat liderlerine “kanaat önderi” diyorsa, kendiniz laikliği feda etmiş olsanız bile, tabanınızdaki huzursuzluğu önleyemezsiniz.
Masadakiler, AKP’nin en karanlık döneminde başbakanlık yapmışsa ve o dönemdeki vahim olaylar hakkında susuyorsa ya da ekonomi yönetiminin idaresinden sorumlu bakan olup özelleştirmelerin altına imza atmışsa, halkın hakkını geri alacağınızı ve karanlığı dağıtacağınızı iddia edemezsiniz.
Masadakiler, anayasanın değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek maddelerine karşı görüş açıklıyorsa, birliği sağlayamazsınız.
Masadakilerle el ele verip, TÜSİAD’a övgüler düzerek NATO’culuk oynarken emekçilerin haklarını koruyacağınızı söyleseniz de kimseyi inandıramazsınız.
Masadakilerin demokrasi anlayışı, yüzde 1 oy ile cumhurbaşkanının yetkilerine ortak olmayı dayatıyorsa, böyle bir iktidarı sürdüremezsiniz.
Masadaki siyasal İslamcı eski AKP’liler karşıdevrimci görüşleri savunurken iktidarınızda AKP’yi sandığa gömeceğinizi söylerseniz, sadece kendinizi kandırırsınız.
ÖDÜNLER, ŞANTAJLAR VE GERÇEKLER
Bunca zamandır altılı masanın bileşenlerinin demokrasi anlayışları ve beslendikleri siyasal damarların yarattığı uyumsuzluğun üzeri örtüldü. Partiler arasında farklar olabilir, sadece parlamenter sisteme ve demokrasiye odaklanılsın denildi. Uyumlu görünmek için de sürekli olarak sağa eğilen CHP oldu. Bu yüzden altı ay kadar önce “Ortanın Sağı” başlıklı bir yazı da yazmıştım.
Siyasal İslamcı ve sağcı partiler, hiçbir ödün vermezken CHP, kendi tabanını uzaklaştırma pahasına kendi ilkelerini rafa kaldırdı. Bu öyle bir noktaya vardı ki Kılıçdaroğlu, türbana kamuda yasal garanti sağlayacak teklif bile verdi. AKP’nin hamlesinden sonra, anayasaya karşı olsa da şimdi ortak bir anayasa değişikliği önerisi gündemde...
Ancak siyasal İslamcıların şantajları bununla kalmadı; yönetimde eşit söz hakkı istiyorlar. Her talebe boyun eğen Kılıçdaroğlu, sonunda “Altı partinin lideri eşittir ve başkan yardımcısı olacaktır. Yüzde 1, yüzde 3, yüzde 25, yüzde 50 diye bakamayız” dedi. Çünkü Davutoğlu, cumhurbaşkanı seçilen kişinin, “Sizin oylarınız düşüktü; ben bu kararı alıyorum” demesi durumunda, “Kriz çıkar, Meclis desteğimizi çekeriz, ülke seçime gider” diyerek şimdiden tehdit ediyor.
Babacan ise “Rahat seçilirim, hem de en iyi şekilde yönetirim” iddiasıyla, laiklerden ve emekçilerden de bir siyasal İslamcı olarak oy alacağını düşünüyor!
CHP’nin iktidarı değiştirmek için taktiksel olarak bu ödünleri verdiği düşünülse bile, asgari olarak vaat ettiği demokrasinin altılı masadaki liderler ile sağlanamayacağı açıktır. Seçmenin tıpış tıpış gidip kendisine oy vereceğini düşünen varsa yanılır.
Nitekim laikliğin ne kadar hayati olduğunu bilenler, herhangi bir siyasal İslamcı partinin TBMM’de grup kurabilmesi için gerekli olan 20 milletvekili adayı CHP listesinden seçime girerse, oy vermem diyor.
Bir ittifaktaki partiler arasında farklı görüşler olabilir elbette ama siyasal İslamcılar ile fark ayrıntıda değil, temeldedir. Karşıdevrimcilerle, Cumhuriyet Devrimi ve onun kazanımları korunmaz, ancak yıkılır.
/././
Hukuksuz yol haritalarına hayır!
Türkiye’de iktidar temsilcileri, son 20 yılda özellikle bir alanda uzmanlaştı. Hukuksuz yol haritası çıkarma konusunda onlardan daha iyisi yok!
Son olarak Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci de buna uyum gösterdiğini duyurmak için medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya geldi ve dedi ki: “Türkiye genelinde bu konuya katkı sağlayabilecek paydaşları davet ederek 29-30 Kasım’da Bolu’da bir çalıştay düzenledik. Ortaya çıkan son durum ile ilgili yol haritası belirlemeye çalışıyoruz. Paydaşlarımızın da katkılarını alıp son şeklini vereceğiz. Sayın Cumhurbaşkanımıza da bunu arz edeceğiz.”
Ancak doğruyu söylemedi. Sokak hayvanlarını haritada işaretleyerek hedef gösteren yasaya aykırı Havrita oluşumunun sözcüsünün de davet edildiği çalıştayda, hayvan hakları mücadelesine yıllarını vermiş demokratik toplum örgütlerinin temsilcileri ve aktivistler yoktu. Böyle bir ortamda, hayvanları hapsetmekten başka bir yol bulunmadı elbette.
Bakanın son şeklini vereceğiz dediği çalışma, geçen ay bu köşede yazdığım gibi, “yaşam alanı” adı altında orman içinde devasa hayvan hapishaneleri inşa etmek. Böylece ihalelerle yeni bir rant kapısı açılırken, sokak hayvanları binalara hapsedilecek; AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın örnek diye gösterdiği Konya Belediyesi hayvan bakımevindeki gibi yeni katliamlar olacak.
Medyadaki haberlere göre Kirişci, hayvan barınaklarının artırılması gerektiğini belirterek “62 noktada 120 bin hektar alanı bu işe tahsis etmiş durumdayız. Elbette yeter değil ama bu kanunun da gözden geçirilmesi gerektiğini söylüyorum. ABD ve AB sokaklarda sahipsiz hayvan görebiliyor musunuz? Hiçbir hayvan yok bu şekilde” demiş.
Defalarca yazdım, bir daha kere açıklayayım!
1- 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasası yürürlükte. O yasanın 6. maddesi, belediyeler sokak hayvanlarını aşılatıp kısırlaştırdıktan sonra bulduğu yere bırakır diyor.
2- Yasa 2021’de TBMM’de yeniden düzenlenirken 6. maddenin değiştirilmesi denendi ama hayvan hakları savunucularının muazzam direnişi sonucunda engellendi. Görülüyor ki Erdoğan’ın 23 Aralık 2021 tarihli yasaya aykırı talimatıyla başlayan operasyon, sonunda 6. maddenin açıkça hedeflenmesine vardı. Bu madde, sokak hayvanları açısından hayati önemdedir. Ona dokundurtmayız.
3- İşinize gelmediğinde, mesela İstanbul Sözleşmesi konusunda örnek almadığınız Avrupa ve ABD’yi, işinize geldiğinde yani köpekleri hapsetmek konusunda örnek gösteremezsiniz. O ülkelerde sokaklarda hayvan bulunmamasının nedeni, kısırlaştırmanın etkin bir şekilde uygulanması ve yuvalandırma oranının çok yüksek olmasıdır.
4- Yapılması gereken yasanın uygulanması ve 18 yıldır üzerlerine düşen sorumlulukları görmezden gelen belediyelerin görevlerini yerine getirmelerinin sağlanmasıdır. Belediyelere yaptırım uygulamayan iktidar, ortaya çıkan sorun nedeniyle hayvanları cezalandırmak istiyor.
5- Belediyelerin acilen kısırlaştırma kampanyası başlatması gerekir. Özel sektörde köpeklerin kısırlaştırılması çok masraflı. Bu kadar çok sayıda köpeğin kısırlaştırılmasına derneklerin ve gönüllülerin yetişmesi olanaksız. Hayvanlar kısırlaştırılmadığı sürece, dev barınaklara kapatsanız bile orada üremeye devam edecekleri için sorun çözülmez.
6- Yerel hayvan koruma görevlileriyle belediyelerin eşgüdüm sağlayarak hayvanların beslenme ve bakımının takibi yapılırsa merdiven altı hayvan üretimi ve satışı yasaklanıp etkili şekilde denetlenirse sorunlar hızla çözüm bulunabilir.
Bunların hiçbirini yapmayan iktidar, son bir yıldır hayvan hakları savunucularını, aktivistleri hedef gösterme operasyonu uygulayan trol çetelerini destekledi.
Hayvan hakları savunucuları, bir kez daha bu gerçekleri haykırmak için 15 Ocak’ta Ankara’da olacak. Türkiye genelinde 100’den fazla demokratik toplum örgütü, 50 üniversite grubu, Anıt Park’ta toplanacak. Bu sese kulak vermek zorundasınız.
Hukuksuz yol haritalarına hayır!
Zülal Kalkandelen / Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder