22 Nisan 2023 Cumartesi

Bloomberg: Türkiye’nin mikro yöneticisi Erdoğan siyasi hayatının en büyük sınavıyla karşı karşıya + The Economist: Yaklaşmakta olan zorluk, Erdoğan'ın öne sürdüğünden daha ürkütücü (SOL/Çeviri)

 Bloomberg: Türkiye’nin mikro yöneticisi Erdoğan siyasi hayatının en büyük sınavıyla karşı karşıya

Bloomberg’te yayımlanan analizde, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘alışılmışın dışında ekonomi felsefesinin’ 14 Mayıs seçimlerinde kritik önem taşıdığı belirtildi.

Çevirenin notu: Bloomberg’te yayımlanan makalede AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “mikro yönetici” olarak tanımlanması isabetli bir karar olmuş gibi gözüküyor. Söz konusu sıfatı, daha anlamlı olması açısındam “aşırı kontrol sahibi ve detayların hâkimi olan yönetici” olarak Türkçeye çevirebiliriz.

Bloomberg, Erdoğan’ın “mikro yönetici” olması sebebiyle yaşanan tüm sorunların da mümessili haline geldiği yorumunda bulunuyor. Makalede, Bloomberg’in seçimlerde çıkacak sonucun, Türkiye’nin “Ortodoks ekonomi politikalarına dönüşünün habercisi” olması arzusu göze çarpıyor.

Makalede, Erdoğan’ın “faiz-enflasyon teorisi” eleştirilirken, 14 Mayıs seçimlerinin Erdoğan’ın hayatının sınavı olacağı belirtiliyor. Öte yandan Bloomberg’e göre, Türkiye’nin cari açık sorununun, seçim sonucu ne olursa olsun, başına çorap örmesi muhtemel.

Çeviren: Bahadır Batur

Takvimler 14 Şubat’ı gösteriyordu, iki yıkıcı depremin Türkiye'yi paramparça etmesinden sadece birkaç gün geçmişti; Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, İstanbul borsasını kapalı tutma kararını bağlayacağı bir toplantıdaydı. Sonra birden telefonu çaldı: Patronun başka planları vardı. Nebati ve Türkiye’nin mali düzenleyicileri sonraki 24 saati piyasanın yeniden açılmasını sağlamak için harcarken, buna karar verdiklerinde Türk hisseleri çakılmadı.

Telefon, Türkiye’nin aşırı kontrol sahibi ve detayların hâkimi yöneticisi Recep Tayyip Erdoğan’dan gelmişti. Kredi maliyetlerinden malların satılma şekline kadar, Erdoğan ve yakın çevresi 900 milyar dolarlık ekonominin neredeyse her köşesini kontrol ediyor. Erdoğan Kasım ayında faiz oranlarının tek haneli rakamlara düşmesini talep ettiğini açıkladığında, Merkez Bankası bu karara uymaya mecbur kaldı; belki de üç yıl içinde Erdoğan’ın üç farklı Merkez Bankası Başkanı görevden aldığı içindir. Hatta 2017’de bir keresinde, israfı azaltmak ve fiyatları düşürmek için salatalıkların paketlenerek satılmasını bile talep etti.

Yirmi yıl boyunca iktidarda kaldıktan sonra Erdoğan, şimdi 14 Mayıs'ta yapılması planlanan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde siyasi hayatının en önemli sınavıyla karşı karşıya. Seçmenlerin yeterince büyük bir bölümünün, 50 binden fazla Türk'ün yaşamını yitirdiği ve 100 milyar dolardan fazla hasara yol açan bir doğal afetin ardından ülkeye rehberlik edecek sağlam bir lider istemesi Erdoğan’ın kumarı olacak.

Erdoğan, düşük faiz oranlarının enflasyonu düşürmeye yardımcı olduğu fikri de dahil olmak üzere, ana akım ekonomi dışındaki görüşleri uzun süredir benimsiyor. Diğer merkez bankaları, Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin tetiklediği fiyatlardaki artışla mücadele etmek için geçen yıl faiz oranlarını agresif bir şekilde artırırken, Türkiye'nin cumhurbaşkanı ülke içindeki politika yapıcılarına faizleri düşürmedikleri için kızdı. Bu karar Türkiye ekonomisinin G-20 ülkeleri arasındaki en hızlı büyüme oranlarından birini yakalamasını sağlayarak, geçen yıl yüzde 5,6 büyümesine yardımcı oldu.

Lakin bunun bir bedeli vardı: İstanbul'da ve diğer büyük şehirlerde enflasyon yüzde 100'ün üzerine çıkarken, enflasyonun düşüşü çok yavaş şekilde gerçekleşiyor. Türk lirası, 2022'nin başından bu yana dolar karşısında yüzde 32 değer kaybetti.

Medley Global Advisors ürün başkanı ve araştırma şirketinin gelişmekte olan pazar stratejisi eski direktörü Nick Stadtmiller, “Erdoğan alışılmışın dışında politikalarını elinden geldiği kadar sürdürecek gibi görünüyor, ancak bunun nasıl iyi bitebileceğini anlamıyorum. Eninde sonunda ekonominin hareket kabiliyeti sona erecek” yorumunda bulundu.

Para politikasına ek olarak Erdoğan, Mayıs ayında zafere ulaşmak için elindeki mali ve ekonomik kaldıraçları da kullanıyor. Depremlerden önceki haftalarda, popülist cumhurbaşkanı ve partisi AKP, küçük şirketler için sübvansiyonlu krediler açıklarken, milyonlarca kişiye yılda 13 milyar dolar maliyete sebep olacak erken emeklilik sözü verdi ve asgari ücrete yüzde 55 zam yaptı.

Felaketin ardından Erdoğan odak noktasını yaklaşık 13 milyon insanın yaşadığı, depremden etkilenen bölgelerin yeniden inşasına kaydırdı. Hükümetinin acil durum müdahalesini yönetme konusundaki başarısız ilk girişimleri için af dileyerek, yerinden edilmiş 2 milyon yurttaş için nakdi yardım ve bir yıl içinde barınacak yer sorununu çözme sözü verdi.

Misilleme korkusuyla isminin açıklanmaması koşuluyla konuşan mevcut ve eski üst düzey yetkililerle yapılan görüşmelere göre, Erdoğan'ın komuta ekonomisi vizyonu, doktrinine bağlı teknokratlar kadrosuna dayanıyor. Birçoğunun para politikası konusundaki başına buyruk görüşlerini, dini inançlarına ve siyasete başlamadan önce özel sektördeki kısa kariyerine kadarlık süreçte izini sürebiliyor.

Erdoğan, Kuran'a uygun olarak faize karşı olan Türkiye'nin güçlü İslamcı hareketinin içinden çıktı. Bu konudaki düşüncesini de akıl hocası olan eski Başbakan Necmettin Erbakan'ın kaleme aldığı 81 sayfalık Adil Ekonomik Düzen: Faizsiz Bir Dünya başlıklı çalışması şekillendirdi.

Erbakan, Türkiye pazarlarını dünyaya açarken 1991 yılında yayınladığı risalesinde, faiz üzerinden para kazanan insanları "fakirlerin gözyaşını içerek" geçimini sağlayan vampirlere benzetiyordu.

Erbakan’ın mesajı, İstanbul’da sucuk üreten bir işletmede muhasebeci olarak çalışan ve enflasyonun tavan yapmış olduğu bir dönemde gıda şirketlerinde yönetici olan Erdoğan'da karşılık buldu. Enflasyonun her şeyden önce arz yönlü bir sorun olduğuna ikna oldu.

Bu görüş, para politikasının rolü hakkındaki düşüncelerini şekillendirdi: Diğer ülkelerin ne yaptığını unutun; kronikleşmiş enflasyonu dizginlemenin tek yolu, mal arzını artırmak için ucuz parayı üretime kanalize etmektir.

Merkez Bankası’nın eski başkanlarından Dursun Yılmaz, 2015’te Erdoğanomics’in kabulünün yüzlerce yıllık ekonomi külliyatının reddi anlamına geldiğini belirterek, alaycı bir şekilde, “O zaman Adam Smith'in ya da John Maynard Keynes'in kitaplarını yakalım” dedi.

Erdoğan'ın ekonomi üzerindeki hakimiyeti, başbakanlık makamını kaldıran ve tüm yürütme yetkilerini cumhurbaşkanının elinde toplayan 2017 anayasa düzenlemesiyle pekişti. 

Tüm mikro yöneticiler için risk, işler ters gittiğinde suçlanacak tek kişinin olmasıdır. Depremlerin ardından, Erdoğan’ın hısımları, hükümetin mülk sahiplerine öncesinde daha katı güvenlik kurallarını ihlal etmeleri nedeniyle bir af çıkarmış olmakla Erdoğan’ın övünürken görüldüğü 2019 tarihli videolara işaret etti.

İçeriden kaynaklar, Erdoğan'dan açık emirler bekledikleri için devlet kurumlarının felakete yanıt vermekte yavaş kaldığını söylüyor. Siyasi rakipleri, yardım ekiplerinin gönderilmesindeki gecikmeler nedeniyle alenen kınadı. 

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı yarışındaki en büyük rakibi Kemal Kılıçdaroğlu, 7 Şubat’ta attığı tweette, “Onlar devleti nasıl yöneteceklerini bilmiyorlar. Bu sürecin sorumlusu varsa o kişi Erdoğan'dır. Sorumlu 20 yıldır ülkeyi depreme hazırlamayan bu iktidar partisidir” ifadelerini kullandı.

Çeşitli kamuoyu yoklamaları, Millet İttifakı olarak bilinen altı muhalefet partisinden oluşan bloğa önderlik eden Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'a karşı az farkla önde olduğunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu kazanması halinde ortodoks ekonomi politikalarına dönüş sözü verdi.

Seçim sonucu ne olursa olsun, Citigroup ve Bank of America da dahil olmak üzere uluslararası bankalar, mevcut politikalardan keskin bir U dönüşü bekliyor. Bankaların mevduat oranları, Merkez Bankası’nın yüzde 8,5'lik kriterine kıyasla şimdiden yüzde 30 civarına ulaştı ve analistler, politika yapıcıların bankalar ile Merkez Bankası’nın oranlarının uyumlu hale getirmesi gerektiği yönünde fikir birliği içerisinde.

Lakin Erdoğan'ın kampanya retoriği aksini telkin ediyor. 18 Nisan'da devlet televizyonuna verdiği röportajda ucuz borç verme politikasının devam edeceğini söyledi. Erdoğan, “Bizim için önemli olan düşük faiz, yüksek enflasyon değil, düşük faizle yüksek yatırımdır. 14 Mayıs'ın ardından da bu süreci başarıyla sürdüreceğiz” dedi.

Siyasi analistler, genellikle iktidar partisinin temel desteğinin bir parçası olmayan şehirli seçmenlerin görüşlerini abartılı şekilde temsil etme eğiliminde olan anketlere, çok fazla güvenilmemesi konusunda uyarıyorlar. Bununla birlikte, Erdoğan'ın iktidarının tehlikede olduğu açık.

Şubat ayında, deprem kurbanlarını anmak isteyen binlerce futbol taraftarı, arka arkaya iki maç sırasında, cumhurbaşkanını istifaya çağırarak ender bir protesto düzenledi. Erdoğan'ın muhaliflerinin her daim hâkim olduğu bir mecra olan sosyal medyadaki kamuoyu tepkisi de AKP'nin şimdiye kadarki en büyük sınavıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. (AKP parlamentoda çoğunluğu Haziran 2015'te kaybetti, ancak beş ay sonra yapılan erken seçimde yeniden kazanmayı başardı.)

Erdoğan yönetimindeki ekonominin dengesiz bir performans göstermesi de yardımcı olmuyor. Dünya Bankası tarafından derlenen verilere göre, 2002'de ilk kez iktidara gelmesinden sonraki beş yıl içinde gayri safi yurtiçi hasıla yıllık ortalama yaklaşık yüzde 8 artarken, 2020'de pandemi giden beş yılda yalnızca yüzde 4'ün biraz üzerine çıkabildi.

Erdoğan'ın kendi ekonomik modelini kurmaya yönelik ilk girişimleri olağanüstü bir şekilde başarısızlığa uğradı. Devlet harcamaları ve kolay kredi kombinasyonu yüzünden ekonomi aşırı ısındı. Geniş bir ticaret ölçüsü olan cari işlemler hesabındaki açık, 2017 itibariyle gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 4,8'ine yükseldi. Açığı finanse etmek için, Türkiye'nin bankaları ve şirketleri, genellikle yabancı para cinsinden olmak üzere ağır borç yükünün altına girdi.

Tüm bunlar, uluslararası yatırımcıların hissiyatlarında ani bir tersine dönüşe karşı ülkeyi oldukça savunmasız hale getirdi. 2018'de ABD ile yaşanan diplomatik bir anlaşmazlık, çıkışlarda izdiham tetiklerken, Türk lirasını ezdi. Kurumsal temerrütler artarken, Moody's Türkiye'nin devlet borcunun derecesini çöp seviyesine düşürdü.

Erdoğan ve ona bağlı yetkililer, ekonomiyi dalgalı yabancı yatırım akışlarından ayrıksamak için bir yıl kadar çalıştı. Ülkeyi Batı'nın "para baronları"nın etkisinden kurtarmak için Türkiye'nin jeopolitik öneminden faydalandılar ve Rusya, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden milyarlarca dolarlık yatırım, doğrudan mevduat ve merkez bankası swap [takas] hatları oluşturuldu.

Soru, depremlerin ek maliyeti göz önüne alındığında, bunun ne kadar zaman kazandıracağı. Hükümet bu yıl cari işlemler açığını GSYH'nın yüzde 2,5'ine düşürmeyi planladığını söyledi, ancak bu oran 2022'dekinin iki katından fazla; bu durum Türkiye'nin dış finansmana güvenmeye devam etmesi gerektiği anlamına geliyor. Felaketten bu yana ilk kez 9 Mart’ta hükümet, uluslararası tahvil satışından 2,25 milyar dolar topladı.

2011'den 2015'e kadar ABD Hazine Bakanlığı'nda uluslararası ekonomik analizler üzerine çalışan, Council on Foreign Relations’dan kıdemli araştırmacı Brad Setser, “Oyundaki daha geniş ekonomik ve finansal dinamikler deprem nedeniyle değişmedi. Ekonomik istikrarın devamına bahse girmeyi tercih etmem” yorumunda bulundu.

                                                                      /././

The Economist: Yaklaşmakta olan zorluk, Erdoğan'ın öne sürdüğünden daha ürkütücü 

The Economist’te yayımlanan Türkiye analizinde, 6 Şubat depremlerinin ardından toparlanmanın yıllar alacağı vurgulanırken, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan için ‘zamanın daraldığı’ belirtildi.

Çevirenin notu: The Economist’in son sayısında yayımlanan bu kısa makalede, Türkiye’nin depremlerin yarattığı yıkımın ardından yeniden inşa çalışmalarını ancak 5 yılda bitirebileceği ifade ediliyor. Hatırlanacağı üzere depremlerin ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaklaşan seçimler sebebiyle de yurttaşlardan “zaman istemişti”. 

The Economist’in görüştüğü uzmanlar da toparlanmak için zamanın Erdoğan’ın vaat ettiği kadar kısa olmadığını belirtirken, ayrıca mevcut politikaların da toparlanma için engel teşkil ettiğini belirtiyor. The Economist, seçimler yaklaşırken Erdoğan’ın daha fazla baskı hissettiği kanaatinde.

Çeviren: Bahadır Batur 

Şubat başında Türkiye'yi vuran depremin yerle bir ettiği ilçelerden biri olan Nurdağı'nın kuzeyindeki çamlarla kaplı tepelerin arasından kıvrıla kıvrıla uzanan uzun bir yolda buldozerler, yeni toplu konutların yerlerini açmak için toprağı delip geçiyor. Evler tamamlandığında, yerinden edilmiş yaklaşık 450 aileyi barındıracak. Ama çok daha fazlasına ihtiyaç duyuluyor. Deprem, Nurdağı genelinde binden fazla binayı yerle bir etti. Kalanlarsa ayakta duramayacak kadar hasarlı. Yerelden bir yetkili, daha büyük binaların hiçbirinin güvenli olmadığını söylüyor. Yeniden ayağa kalkmadan önce, depremin öncesinde 40 bin kişiye ev sahipliği yapan ilçenin bir bütün olarak yıkılması gerekecek.

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şubat ayında afet bölgesini gezerken "Sıfırdan inşa edeceğiz" vaadinde bulunarak, “Bize bir yıl zaman verin” dedi. İki ay sonrasında bölgeyi kaplayan 200 milyon tonluk molozun makul bir kısmı kaldırıldı; bölgede yapılacak bir gezintide görüleceği üzere bazı kasabaların varoşlarında inşaat çalışmaları başladı. Ancak yaklaşmakta olan zorluk, Erdoğan'ın öne sürdüğünden daha ürkütücü. 14 Mayıs'ta düzenlenmesi planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sağ çıkacağını varsayarsak, Erdoğan'ın sözünü tutması için bir yıldan çok daha fazlasına ve bol miktarda dış yardıma ihtiyacı olacak.

Kabaca Bulgaristan büyüklüğüne eş değer olarak 110 bin kilometrekarelik bir alanda 300 binden fazla bina yıkıldı, onarılamayacak şekilde hasar gördü veya yıkılması planlanıyor. 50 binden fazla insan yaşamını yitirdi ve 3 milyon kişi yerinden edildi. Türkiye'nin strateji ve bütçe dairesinin yakın tarihli bir raporu, yeniden yapılanma maliyetinin 104 milyar dolar veya GSYH’nin yüzde 11'ine karşılık geleceğini ortaya koyarken, felaketin bu yıl büyüme oranını en az yüzde bir puan azaltacağı tahmin ediliyor.

Hiç kimse Erdoğan'ın takvimini gerçekçi bulmuyor. Düşünce kuruluşu TEPAV'da araştırmacı olan Burcu Aydın Özüdoğru, yapılması gereken konut sayısının, geçen yıl tüm Türkiye'de verilen konut ruhsatı sayısından fazla olduğunu söylüyor. TMMOB Mimarlar Odası Hatay Şubesi Mustafa Özçelik, 400 bin nüfuslu Antakya gibi, artık sakinlerinin çoğunun gittiği ve bunun yerine yıkılan evlerin ve ağır makinelerin yaşadığı yerlerde, tek başına temizlik ve enkaz kaldırma çalışmalarının bir altı ay daha süreceğini tahmin ediyor. An itibariyle enkazın ancak yarısı temizlendi. Eski şehrin çoğu, enkazla tıkanmış sokaklar ve geçitlerle, yürüyerek bile geçilemez durumda. Analistler, yeniden inşa sürecinin beş yılı bulabileceğini söylüyor.

Yeniden inşa maliyetleri, deprem öncesinde bile GSYH'nin yüzde 3,5'ine ulaşacak gibi görünen bu yılki bütçe açığını en az birkaç yüzde puan artıracak. Özellikle büyük bir deprem riskinin endişe verici derecede yüksek olduğu İstanbul'da, gelecekteki felaketlerin etkisini azaltmak için daha fazla harcama yapılması gerekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, şehrin yaşlanan konut stokunun, özellikle de çökme riski en yüksek olan 90 bin binanın depreme dayanıklı hale getirilmesinin 19 milyar dolara mal olabileceğini tahmin ediyor.

Yeniden yapılanma için paranın büyük bir kısmının yurt dışından gelmesi gerekecek. AB ve diğer yabancı bağışçılar, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'ndan alınan 1,6 milyar dolar ve Dünya Bankası'ndan alınan 1,8 milyar dolar krediye ek olarak yaklaşık 7,6 milyar dolar taahhütte bulundu. Lakin merkez bankasının bağımsızlığını ortadan kaldırarak, dört nala koşan enflasyon karşısında faiz oranlarını düşürerek ve döviz kurunu kontrol etmek için döviz rezervlerini yakarak yabancı yatırımcıları korkutan bir hükümet için ek finansman bulmak maliyetli ve zor olacaktır. Türkiye hala uluslararası piyasalardan borçlanabiliyor, ancak yüksek bir bedel karşılığında. Yabancı yatırımcılar dolar cinsinden Türk tahvillerinden yüzde 9'un üzerinde getiri elde edebilirler.

Erdoğan yerel borç verenlerden biraz para koparmayı deneyebilir. Geçtiğimiz yıl boyunca hükümet, Türk bankalarını gülünç derecede düşük oranlardan hazine tahvili almaya zorladı. Yeniden yapılanma faturasının karşılanmasına yardımcı olmak için bunu tekrar yapabilir. Ancak bu hamle bankaları aşırı derecede zor durumda bırakırken, hükümetin ihtiyaçlarının yalnızca bir kısmını karşılayabilir. "Dış finansmana ihtiyacımız var" diyen Koç Üniversitesi'nden Kamil Yılmaz, “Ancak mevcut politikalarla bu mümkün değil” ifadesini kullandı.

Seçmenlerin inşaat girişimini kendisine emanet edip etmemeye karar vermesinden önce Erdoğan'ın bir ayı var. Üzerinde baskı hissediyor olmalı. Mart ayı sonlarında Antakya dışında yeni bir hastanenin temel atma töreni olarak lanse edilen bir törene başkanlık etti. Daha sonrasındaysa hastanenin ihalesinin henüz yapılmadığı ortaya çıktı.

(SOL/Çeviri)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder