Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, “14 Mayıs isyan etmenin en uygun tarihidir. Bu isyanın bir parçası sağduyuludur, ‘Erdoğan gitsin’ diye cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy kullanmaktır” dedi.- 14 Mayıs isyan etmenin en uygun tarihi. Bu isyanın bir parçası sağ duyuludur, “Erdoğan gitsin” diye Kılıçdaroğlu’na oy kullanmaktır. Öbür tarafı ise ilkesizliğe, tuhaf siyaset anlayışına, birbirine hiç benzemeyen partilerin aynı listelerden girmesine meydan okumaktır.
- Erdoğan’ın gitmemesi durumunda bu toplumda çok büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk olacak. Ülkesinden umudu kesmiş bir toplumla baş başa kalacağız. TKP için bu bir felaket.
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- Neden Emek ve Özgürlük İttifakı değil de Sosyalist Güç Birliği?
Seçim gündemde yokken, yakın bulduğumuz partilerle görüşmeler yürütüyorduk ve “Bize yakışan programı, dünyada solun evrensel değerlerini öne çıkartan ilkeleri Türkiye’de nasıl daha güçlü hale getiririz” sorusuna yanıt arıyorduk. Bu doğrultuda görüşmelere başladık. Sosyalist Güç Birliği böyle şekillendi. Emekten yana olmak, laikliği savunmak ve antiemperyalist olmak bizim kırmızı çizgilerimiz. Bu kırmızı çizgilere uygun hareket eden herkesle birlikte oluruz.
- Kırmızı çizgilerde mi anlaşmazlık çıktı?
Sol; emek, laiklik, anti emperyalizm olmadan olamaz. “Suriye’de ABD ile işbirliği yapmaya ne diyorsunuz?” Çünkü HDP’nin savunduğu hareket Suriye’de ABD ile işbirliği yapıyor. Bu laiklik için de geçerli. Şu soruyu sorduk görüşmelerimizde; ‘Tarikatlar dağıtılsın diyebilecek misiniz?’ Yok, o kadarını diyemeyiz. E o zaman laikliği savunmuyorsunuz demektir. Bizim işimiz çok rahat. Emek ve Özgürlük blokunda solcu arkadaşlar olabilir ama bu arkadaşların tercihi böyle olmayanlarla yan yana gelmektir.
‘KARŞILARINDA UZAYLI BEKLİYORLARDI’
- Komünizme karşı Türkiye’de yıllardır süregelen bir önyargı var. Bunda kırılma var mı ve depremde gösterdiğiniz çabanın etkisi oldu mu?
TKP sahaya indikçe, temas ettikçe bu önyargı kırılıyor. Komünizm hakkında o kadar büyük bir yalan söylenmiş ki. Karşılarında uzaylı bekliyorlar. Tersinden avantaja dönüyor. Bizler bu ülkenin evlatlarıyız. Uzaylı değil, dürüst, çalışkan, kimsenin dinine imanına karışmayan insanlar olduğumuzu gördüler. TKP sert bir laiklik, Cumhuriyet savunusu yapıyor. Son yıllarda en fazla baş örtülü, türbanlı insan örgütleyen sol parti biziz.
‘KOMÜNİSTLER DEVRİMCİ SAĞCILAR DEVLETİ ÇÖKERTTİ’
- Nasıl oldu bu?
Türkiye’de inançlı insanların bir bölümü inanç sisteminin istismarından, dinin siyasete entegre edilmesinden rahatsız. Türkiye’nin muhafazakâr kesimlerinden ilgi var partiye. Depremde bu çok hızlandı. Kentler yıkıldı, anılar gitti, en önemlisi canlarımız gitti. Bir başka şey daha yıkıldı. İnsanların bel bağladığı soyut bir varlık olarak düşündüğü devlet çöktü. İnsanlar gözlerini açtığında arama kurtarma veya dayanışma çalışmalarında devleti değil komünistleri gördü ve altüst oluş yaşadı. Komünistler devletçi bir ekonomiyi savunuyorlar. Yıllarca inandıkları sağcı siyasetçiler ise bir anlamda devleti ortadan kaldırmış durumda.
GELECEĞE İPOTEK KONMAZ
- Neden tek liste tercih etmediniz?
Biz SOL Parti’yle görüşmelerimizde şunu önermiştik: “İlleri paylaşabilir miyiz” SOL Parti TKP ittifakından ibaret olsaydı böyle bir şeye girilebilirdi. Ancak Sosyalist Güç Birliği’nin çok daha bileşenli bir yapıya kavuşmasıyla bu gündemden düştü. 14 Mayıs’ta siyaset bitmeyecek. TKP’nin kendi stratejisinde bu seçimlerden önemli beklentileri var.
- Ne gibi beklentiler?
Biz kök saldığımızı bazı yerleşimlerde siyasi dengeleri değiştirebilme yeteneğine sahip olduğumuzu ve Türkiye’de önümüzdeki süreçte başat siyasi güçlerden biri olduğumuzu göstermekte kararlıyız. Bu yalnızsa milletvekili aritmetiğine sığacak bir şey değil. Bir daha bu toplumun enkaz altında kalmaması için bazı kuvvet noktalarına ihtiyaç var. O kuvvet noktası TKP’dir. Bu kadar ilkesizleşmiş, bu kadar sağcılaşmış, herkesin herkesle işbirliği yaptığı bir siyaset atmosferinde umut ve gelecek olmaz. Cumhuriyetçilik, devletçilik, laikliğin korunması için TKP çok önemli bir çapa işlevi görüyor. Bunu güncel matematik hesaplara kurban edemeyiz.
- Sosyalist Güç Birliği’nin aday çıkaracağına kesin gözüyle bakılıyordu. Kılıçdaroğlu’nu destekleme noktasına nasıl gelindi?
2 yıl ciddi değerlendirmeler yaptık, nabız yokladık. Geldiğimiz nokta itibarıyla bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmanın bizim istediğimiz sonucu veremeyeceğine dair kanaate ulaştık. Toplumda şöyle bir algı ortaya çıktı: Bizim yaklaşımımızda her şey tamam ama cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda toplumda gözünü kulağını kapatma hali var.
- Toplum baskısı gibi mi?
Baskı değil ama iletişim kuramıyorsunuz. Dinlemiyorlar ve biz bunu anlıyoruz. İnsanlar “Erdoğan gitsin” noktasında belirgin bir görüşe sahipler. Biz bunun tersini düşünerek de hesap yaptık.
‘EN DOĞRU KARARI VERDİK’
Erdoğan gidince her şey güllük gülistanlık olmayacak. Millet İttifakı’nın bu ülkede AKP kadar tehlikeli politikalara imza atabileceğini söyleyen bir partiyiz. Buna rağmen şu bizim için de tehlike. Erdoğan’ın gitmemesi durumunda bu toplumda çok büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk olacak. Bu bizi ilgilendiriyor. Biz ülkesinden umudu kesmiş, ülkesine inanmayan bir toplumla baş başa kalacağız. TKP için bu da bir felaket. TKP olarak küçük bir dernek psikolojisiyle davranamazdık. Adres göstermek zorundaydık bunu da açıktan yaptık.
- Bu karar içinize sindi mi?
Siyasette her zaman böyle güle oynaya karar almayabilirsiniz. Mutlu musunuz, hayır değiliz, Keşke biz güçlü bir alternatif yaratabilseydik. Şu anlamda içimize siner tabii ki en doğru kararı verdik. Çok net söylüyorum.
‘ERDOĞAN’A YARAR UYARISI’
- 14 Mayıs için “kader seçimi, olağanüstü seçim” diyorlar, referanduma benzetenler var. Bu söylemlere katılır mısınız?
Hayır. Bu seçim önemli evet ama böyle söyleyerek insanları ikna etmeye çalışmak iki yanlışa götürüyor. Biri bunu söyleyenler AKP’ye benzeyen politikalarına meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Bunun kendilerine yarayacağını da sanmıyorum. Bu, panikten uzak duran, istikrara oynayan Erdoğan’a da yarayabilir. İkincisi, velev ki Erdoğan kazandı, “Bu son düzlük” diyenler insanların karşısına çıkıp nasıl “Mücadeleye devam ediyoruz” diyecekler. Bu büyük bir hata. Herkes elinden geleni yapsın, Erdoğan gitsin ama insanların geleceklerine ipotek konmasın.
- Oyların bölünmesi, boşa gitmesi meselesinden en çok etkilenen partilerdensiniz. Bu nasıl aşılır?
Net söyleyeyim, Türkiye’de “Erdoğan gitsin” ya da “Bazı şeyler değişsin” diyen insanlar olaya şöyle baksınlar: Meclis’te geçtiğimiz dönemki aritmetik neyi değiştirdi? Bu mu önemli olur yoksa Türkiye’de 550 bin, 1 milyon kişinin oy verdiği bir TKP’nin varlığı mı AKP’yi ve AKP’nin temsil ettiği zihniyeti geriletir? Oylar değerli ise o oyların arkasında duran kuvvet ve irade de değerlidir. Biz bu iradeyi “Oylar boşa gitmesin” diye sürekli olarak iktidar ve muhalefetin ana kuvvetini oluşturan partilere yönlendirdiğimiz sürece Türkiye karanlıkta kalıyor. Buradan çıkılması lazım.
- Çıkılmazsa ne olur?
Vereceği oy yurttaşlarımızın biricik siyasi varlığı. Orada kilitleniyor. Tersinden düşünse “Benim oyum değerli çünkü bu oy benim iradem vicdanım ve ahlakım. Ben bu oyla meydan okuyorum” dese. Seçmene ticaret anlayışı ile yaklaşılıyor. Nerede değerler, nerede ilkeler, nerede program? Hesap şu: ‘Sadullah Ergin’i unut o önemli değil, o sayede 20 kişi daha geliyor parlamentoya. O oyun kaç milletvekiline dönüşeceğine ilişkin bir matematik var. Bu kafayla Türkiye iki partili sisteme gider.
‘KARŞI DURMA TARİHİ’
Yurttaşlarımızın kendilerine dayatılan tuhaf siyaset anlayışına isyan etmelerini söylüyorum. 14 Mayıs da isyan etmenin en uygun tarihidir. Çünkü bir avantaj var, bu isyanın bir parçası sağ duyuludur, “Erdoğan gitsin” diye cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy kullanmaktır. Bu isyanın öbür tarafı ise ilkesizliğe, tuhaf siyaset anlayışına, birbirine hiç benzemeyen partilerin aynı listelerden girmesine meydan okumaktır.
BİZE HAYALCİ DİYENLER 100. YILI KUTLAMASIN
- Tam bağımsızlık vurgusunu sık yapıyorsunuz. Bunu açar mısınız, biz bağımlı mıyız?
Ülkenin kaynaklarının başka güçler tarafından yağmalanmasına karşıyız. Karar mekanizmalarının başkalarının elinde olmasını istemiyoruz. Yani bağımsızlığın yanında egemenlik meselesi de var. Başta NATO olmak üzere Türkiye’nin emperyalist ülkelerle girdiği bağımsızlığını zedeleyen anlaşmaların tümü yırtılıp atılacak. Bunun olabilmesi için Türkiye’deki sosyoekonomik düzenin değişmesi gerekiyor. Türkiye’de devletçi, toplumcu bir ekonomiyle bağımlılık zincirini yok edebiliriz.
- Sizi eleştirenlere ne dersiniz?
Bizi hayalcilikle suçlayanlar 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’ni kutlamasınlar. Bundan bir asır önce daha mı büyük olanaklara sahiplerdi. Bu ülkede bir Milli Mücadele kurulması için çaba harcayanlar, işgale ve saraya karşı Milli Mücadele verenler ve bunun üzerine bir Cumhuriyet ilan edenlerin ellerinde daha büyük bir olanak mı vardı? Hatta ellerinde büyük bir halk desteği bile yoktu. Sonra “Siz hayalcisiniz de dünyaya kafa mı tutacaksınız?” Neden?
KEMAL OKUYAN KİMDİR?
1962’de doğdu. Çocukluk ve gençlik yıllarını Ankara ve İzmir’de geçirdi. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nü bitirdi. Sosyalist mücadeleye Türkiye İşçi Partisi’nde katıldı. Sosyalist Türkiye Partisi ve bu partinin kapatılmasından sonra kurulan Sosyalist İktidar Partisi’nde çeşitli görevler aldı. SİP’in Türkiye Komünist Partisi (TKP) ismini almasından sonra TKP’de Merkez Komite üyeliğinde ve bazı merkezi görevlerde bulundu. Okuyan, halen TKP’nin genel sekreteri.
İklim Öngel / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder